04 Ocak 2025

Barış akademisyeni Prof. Dr. Taner Özbenli: Mobbing; politik, toplumsal ve kültürel boyutları olan yapısal bir sorun

Barış Bildirisi’ni imzaladığı için kamu görevinden uzaklaştırılan Prof. Dr. Taner Özbenli, akademik çevrelerden aldığı tepkileri, yaşadığı ekonomik, psikolojik zorlukları ve geri dönüş sürecinde karşılaştığı engelleri anlatıyor

Türkiye’nin nöroloji alanında önemli isimlerinden olan Prof. Dr. Taner Özbenli, 25 yıl hizmet verdiği Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden 677 No’lu KHK ile ihraç edilen barış akademisyenlerinden biri. Bu süreç, sadece işini değil, ailesinin ve sosyal çevresinin huzurunu da etkileyen bir dizi zorluk ve mobbing deneyimini beraberinde getirdi. Akademik camianın farklı kesimlerinden aldığı tepkiler, çalışma arkadaşlarının tutumları ve geri dönüş sürecindeki mücadeleleri, Türkiye’de akademik mobbingin sistematik doğasını gözler önüne seriyor.

"Bir akademisyenin ders anlatma hakkını elinden almak, ona verilebilecek en ağır cezadır," diyen Özbenli, üniversitelerde liyakat eksikliğinin ve korku ikliminin mobbingin önemli kaynakları olduğunu vurguluyor. Eğitimden dışlanmanın yanı sıra kişisel ve toplumsal düzeyde karşılaştığı baskıları samimi bir şekilde paylaşıyor.

Prof. Dr. Taner Özbenli

- Barış Bildirisini imzalayan akademisyenlerden olduğunuz için 677 No’lu KHK ile kamu görevinden çıkarılıp, 25 yıl görev yaptığınız Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı'ndan ayrılmak zorunda kaldınız. Akademik çevrelerden nasıl bir tepki aldınız?

Akademik çevrelerden farklı tepkiler oldu. Tam olarak görüşlerini açıklamasalar da çoğunluğun bizi desteklediğini ve ortada çok büyük bir haksızlık olduğunu düşündüklerini hissediyorduk. Olağanüstü hâl koşullarının oluşturduğu korku iklimi nedeniyle bu düşünceler ifade edilemedi. Elbette üniversiteden atılmamıza neden olan bildiriyi imzalamış olduğumuz için bize yapılan uygulamayı çok yerinde bulanlar da oldu. Üniversite yöneticileri basına yaptıkları açıklamalarda bizi vatan hainliğiyle suçladılar. Atılmamıza neden olan KHK öncesinde OMÜ’nün o zamanki rektörü, “Bunların yaptığını kavgada düşman yapmaz” gibi kaba ve aşağılayıcı ifadeleri hiç çekinmeden kullandı. Akademik çevrelerden gelen tepkilere bir örnek ise hüzün vericiydi. Üniversiteden atılmama neden olan KHK’nin yayınlandığı 22 Kasım 2016 tarihinden iki hafta sonra Ulusal Nöroloji Kongresi’nde bir sunum görevim vardı. Dernek çalışanlarından bir kişi beni arayarak “kongre programında değişiklik yapıldığını ve benim yapacağım sunumun programdan çıkarıldığını” bildirdi. Gerekçesini sorduğumda derneğin kapatılmasını önlemek için Yönetim Kurulu’nun böyle bir karar aldığı söylendi. Aralarında nedensel bir bağ bulunmayan iki olay arasında böyle bir ilişki kurulması çok anlamsızdı elbette. Otoriter rejimlerde korkunun iki düzeyi olduğunu tanımlayan bir kuramsal bakış vardır. Buna göre bir reel korkudan söz edilir, bir de nevrotik korkudan. Nevrotik korkuda ise durabileceğiniz bir durak yoktur. Türk Nöroloji Derneği’nin aldığı bu karar ciddi biçimde eleştirildi. Prof. Dr. Gencay Gürsoy ve Prof. Dr. Hüseyin Alparslan Şahin’in bu uygulamaya 12 Eylül döneminde bile rastlanmadığını belirten görüşleri gazetelerde yayımlandı. Gencay Hocamız alınan kararı protesto etmek için dernek üyeliğinden istifa etti. 

Akademik çevrelerden gelen tepkilerin farklı yönlerde olması doğaldı bir bakıma. Bizim üniversitelerden atılmamızın politik ve sınıfsal bir tarafı vardı hiç kuşkusuz. Amaç, siyasal iktidarın üniversiteyi kendi açısından daha steril bir duruma getirmek için planladığı bir tasfiyeydi. Bir akademisyenin bu olayda kendi politik duruşu ve sınıfsal konumuna uygun değerlendirme yapması anlaşılabilir bir durumdu.

“KHK sadece beni üniversite dışında bırakmadı, çocuklarımı da etkiledi”

- Görevden alınma sürecinde sizi en çok zorlayan şey neydi?

İşinizi kaybetmenizin ilk sonucu ücretinizin kaybıdır. Bu nedenle ilk yapılan iş borç almaktır. Okul taksitlerinin, zorunlu giderlerinizin, kredi kartı borçlarınızın ödenmesi gerekir. Yakın dostlarımın bu konudaki desteklerini unutamam. Deyim yerindeyse pamuklara sardılar bizi. Daha sonra çıkarılan bir yönetmelikle KHK’li doktorların özel sağlık kuruluşlarında çalışabilmelerine izin verildi. Bu “izinin” arkasında özel hastanelerin işgücü ihtiyacını karşılama niyeti ne kadar belirleyici olmuştur, araştırmaya değer. Ben de bir hastanede iş buldum ve ailemin geçimini sağlayabildim. Zorluklar, sadece ekonomik problemlerden oluşmuyordu elbette. Ben üniversiteden atıldığımda kızım ilkokula başlayalı iki ay olmuştu. Oğlum da ortaokuldaydı. KHK, sadece beni üniversite dışında bırakmakla kalmadı. Çocuklarımı da etiketleyen bir süreç yaşandı. Oğlum, arkadaşlarından birinin “bu okulda okumaya devam edip etmeyeceğini” sorduğunu söyledi. Çok zor günlerdi!

“Kişisel eşyalarımı gözetim altında topladım; mobbingin fazlasıyla hissedildiği bir andı”

- Görevden alınmanızın ardından üniversitenizden veya çevrenizden herhangi bir doğrudan ya da dolaylı mobbing yaşadınız mı?

Yaşadığımız olayın görevden alınmadan önceki bir süreci de vardı herkes tarafından bilinen. Bildirinin ve imzacılarının 11 Ocak 2016 tarihinde açıklanmasının ardından sarsıcı gelişmeler oldu. İlk önemli gelişme, can güvenliği sorunu denebilecek vahim bir durumun ortaya çıkmasıydı. OMÜ’nün bazı fakültelerinin öğrenci kantinlerinde isimlerimizin yazılı olduğu kartonlar gösterilerek üniversiteden atılmamızı talep eden gösteriler yapıldı. Bazı arkadaşlarımızın oda kapılarının üzerine boyayla çarpı işareti yapıldı. Yerel basında fotoğraflarımız basıldı ve bizi hedef gösteren haberler yapıldı. Bazı arkadaşlarımız kentten ayrıldı. Bu süreçte idari soruşturmalar başlatıldı. Bizden ilk talep edilen imzayı geri çekmemizdi. İmzayı geri almamamız, imza atmamızdan daha fazla öfkelendirdi yöneticilerimizi. KHK’nin yayınlanmasından sonra odama özel eşyalarımı ve kitaplarımı almak için gittiğimde fakülte sekreteri ve güvenlik görevlilerinden oluşan bir grup karşıladı beni. Onların gözetiminde kişisel eşyalarımı toplamak zorunda kaldım. Rahatsız etme, sıkıntı verme, aşağılama ve sosyal kabadayılık gibi mobbing bileşenlerinin fazlasıyla hissedildiği bir andı. 

- Mobbingin sadece kurumsal bir sorun olduğunu mu düşünüyorsunuz, yoksa kişisel husumetlerin de bu duruma katkısı oldu mu?

Mobbingin politik, toplumsal ve kültürel boyutları olan yapısal bir sorun olduğunu düşünüyorum. Bu boyutların kurumsal davranışlara yansımasıyla ortaya karmaşık bir süreç çıkıyor. Kişisel husumetler, bu tür bir yapısal sorunda belirleyici olan bir faktör değil bence. Yaşadığımız olayda kişisel faktörler husumetler biçiminde değil de siyasal iktidara yaranma çabası, kurumsal yapıda yönetim görevlerine gelme hırsı ve çıkar elde etme biçimlerinde etkili olmuş olabilir.

"Atamam mahkemenin göreve iade kararından yaklaşık bir yıl sonra yapıldı"

- Göreve geri dönme kararınız sonrası sizi tekrar aynı kuruma entegre olmak açısından hangi zorluklar bekledi?

Geri dönme sürecinde en can sıkıcı nokta, mahkemenin göreve iade kararını almasından yaklaşık bir yıl sonra atamamın yapılmasıydı. Bu durumda yaş sınırımdan emekli olmama birkaç ay kala üniversiteye dönmüş oldum. Bu başlı başına entegre olmayı zorlaştıran bir durumdu. 

- Görevden alınmanız ve yaşadığınız süreç, akademik çalışmalarınıza nasıl yansıdı?

Akademik ortamın en önemli bileşeni eğitimdir. Bir akademisyene verilebilecek en ağır cezanın onun ders anlatmasını engellemek olduğunu bu süreçte anladım. Öğrencilere ve asistanlara ders anlatmak iki yönlü etkileşimi olan, bir akademisyeni diri ve aktif tutan bir etkinlik. Bu dersler dışında akademik çalışmalar bir şekilde devam ediyor. Türk Nöroloji Derneği’nin aldığı tutum kısa sürede değişti. Ulusal Kongre’lerde ve çalışma grubu toplantılarında katkı sunabileceğim bir ortam tekrar oluştu. Üniversiteden ayrı kaldığım dönemde bir kitap ve birkaç kitap bölümü yazdım. 

“Yakın çevremizde hemen herkes çok destekleyici davrandı”

- Bu süreçte aile ve sosyal çevrenizde ne gibi etkiler yaşadınız?

Aile çevresi ve sosyal çevre toplumun genel yapısından bağımsız değil. Aile çevresinin ve yakın sosyal çevredeki yaklaşımın temel dinamiğini dayanışma oluşturdu. Yakın çevremizde hemen herkes çok destekleyici davrandı ve yaşadığım duyguları paylaştıklarını hissettirdiler bana.

- Akademik camianın size olan tutumu, öncesi ve sonrasında nasıl bir değişim gösterdi?

Akademik camia başlangıçta farklı davranmıştı. Üniversiteye geri dönüşümde ise çoğunluk büyük bir haksızlığın ortadan kalktığına ilişkin görüşlerini sevinçle açıkladı bu kez. Bu durumun bir yanıyla, 2016 Türkiye’si ile 2024 Türkiye’si arasındaki farkla ilişkili olduğu söylenebilir.

- Göreve döndükten sonra yeni akademik projelere başlamak konusundaki tutumunuz nasıldı?

Mahkeme kararlarının geç uygulanması nedeniyle yeni akademik projelere başlamak mümkün olamadı. Geri dönüşten sonra asistan eğitimiyle ile ilgili küçük çalışmalar doğrusu bana çok iyi geldi. Kendimi iyi hissetmemi sağladı.

- Akademik mobbingin gelecekte nasıl önlenebileceği konusunda sizce üniversitelere ve yöneticilere düşen görev nedir?

Mobbingin politik, toplumsal ve kültürel boyutları olduğunu söylemiştim. Bu boyutlar o kadar karmaşık bir doku gösteriyor ki kişisel yaklaşımlarla önlemek neredeyse imkânsız. Akademik mobbingi önleyecek en etkin tutum, bir üniversitede olması gereken evrensel kriterler ve akademik özgürlüğe sahip bir üniversiteyi hayata geçirmektir. 


YARIN: Eğitim-Sen 5 No’lu Şube Başkanı Eylem Özlem Ergüven, akademide mobbingin görünmeyen yüzünü ve yapılması gerekenleri anlatıyor

Yazarın Diğer Yazıları

Eğitim-Sen 5 No’lu Şube Başkanı Eylem Özlem Ergüven: Mobbingin sistematik çözümü için liyakat ve ciddi yaptırımlar gerekli!

Eğitim-Sen 5 No’lu Şube Başkanı Eylem Özlem Ergüven, akademide mobbingin görünmeyen yüzünü ve bu yapısal sorunun çözümü için atılması gereken adımları anlatıyor

Prof. Dr. Gökhan Bozkurt: Doçentlik kadrom 10 yıl boyunca verilmedi, gerekçesiz bekletildim

Türkiye’nin en başarılı beyin cerrahlarından olan Prof. Dr. Gökhan Bozkurt, akademik hayatta maruz kaldığı mobbingi ve bu zorlu sürecin yaşamındaki derin izlerini anlatıyor

Meltem Cumbul: İşsiz bırakılarak cezalandırıldım!

Eski Oyuncular Sendikası Başkanı olan Meltem Cumbul, sektörün görünmeyen yüzünü ve kendi deneyimlerini anlattı: Mobbing ailede başlıyor, setlerde devam ediyor. Dayanışma olmadan bu sorunların üstesinden gelmek mümkün değil…

"
"