Semih Poroy, Haydar Ergülen, Semih Gümüş, Yekta Kopan, Çağlayan Çevik, Eray Ak, Müge Gürsoy Sökmen, Ali Bulunmaz, İrfan Sancı, Mine Soysal, Musa İğrek ve Sibel Oral “tutuklu” Turhan Günay için yazdı...
Semih Poroy: Fena hâlde, acı acı gülmekteyiz
Montaigne, yasalar üzerine denemesine “yasalar yasa oldukları için yürürlükte kalırlar, doğru oldukları için değil,” diye başlar. Yazar sanki 430 yıl öncesinden günümüz Türkiyesini görmüş gibidir. OHAL düzenlemelerine, kanun hükmünde kararnamelere hiç girmeyeyim. Uzun süredir ülkede bir komedi sahneleniyor. O kadar kötü bir komedi ki gülemiyoruz. Ama, komediyi yazanlarla sahneleyenlere dünyayla birlikte fena hâlde, acı acı gülmekteyiz. Düşünce açıkladıkları için özgürlükleri ellerinden alınmış tüm tutuklularla birlikte sevgili dostumuz, çalışma arkadaşımız, ağabeyimiz Turhan Günay’ın da bir an önce salıverilmesini bekliyorum.
Gönül adamı mı desem kalem efendisi mi yoksa İstanbul beyefendisi mi? İnce saz, ince türkü, ince gülüş, ince insan. Şaşmayan, sapmayan, her yere koşan, gönül alan, örnek alınan, İstanbul'dan Anadolu'ya, dünyaya ortak anılarda hep olan, şimdi kafkaesk'i yaya bırakan bir saçmalığın içinde tutulan, ne yapsalar gönlü dışarda, iyi, güzel ve haklı olanda, benzeri bulunmaz adam. Dost Turhan.
Turhan Günay niçin tutuklandı? Nedeni yok. Cumhuriyet gazetesi çalışanı olduğu için mi? Herhalde böyle, öteki gazeteci arkadaşlarının yanında olduğu için belki de. Bunların gerekçenin zerresi olmayacağını biliyoruz ama birilerinin niyeti başka. Turhan Günay gazeteci, en eski kitap ekinin yayın yönetmeni, yayıncılık dünyasının parçası, bir kültür adamı. Bütün bunlar nedeniyle de onu hayattan çekip çıkarmak düpedüz saçma. Dahası haksızlık, antidemokratik, hukuk dışı. Gelecekte bir gün asıl suçun bu uygulama olduğu görülecek. Ne amaçlanıyorsa sonunda o amaca da ulaşılamayacak.
Bir kitap fuarına gidip, Turhan Abi'yi görememek 15 yıldır hiç tecrübe etmediğim bir şeydi! Daha içeri adım atar atmaz onun olmadığını fark etmek... Cumartesi günü, tuhaf biçimde üşüdüğüm bir gün oldu bu kez. Sebebi çok basit; "fuar zamanlarında mevsim aldatır, dikkatli giyin" uyarısını bana ilk yapan kişidir Turhan Abi. Sadece Turhan Abi'de gördüğüm modelli keçe yeleği o zaman da üzerindeydi bunu söylediğinde. Sanırım birçokları gibi cumartesi günü aklımdan geçen tek şey buydu benim de; 'fuarın yeleği yok!' Biraz da o yüzden soğuktu belki... Onunla beraber hiç çalışamadım. Ama kitapla, edebiyatla ilgili her yerde muhakkak denk gelirdiniz Turhan Abi'yle. Ve o anlar birer hayat/meslek dersi gibidir her seferinde. Çünkü bir hayat bilgisi öğretmenidir Turhan Günay. Meslek Ahlakı'nın ne demek olduğunu onunla tanıştığınız ilk anda göreceğiniz bir usta. Emekçi. Öğretmen. Saysam eksik kalır... Daha ilk derste, okumadığınız hiçbir kitap hakkında ‘ileri-geri’ konuşmamanız gerektiğini öğrenirsiniz. Hakkında “tek söz” edeceğiniz bir kitabı bile mutlaka sonuna kadar okumak gereğini size sadece anlattığı anılarla ispatlar. Çünkü edebiyata, okumaya, okura, kitaba, yazara, çevirmene, meslektaşlarımıza ve daha burada sayamadığım birçok insana karşı sorumluluğumuz olduğunu bilir ve bilmenizi sağlar. Gırgır yıllarını bir anlatsın size… Ondan bir şey "öğrenmek" için beraber çalışmanıza gerek yok. Paylaştığı her bilgiyle, sergilediği jestlerle hatta türünün son örneği bir tebessümle aktarır size öğrenmeniz gereken ne varsa. Lacivert ceketlerle dolu keyifsiz kalabalıklarda bile, bir sarılma vesilesidir Turhan Abi. Sarılanlara şahidim… Yaşar Kemal'lere, Tahsin Yücel'lere, Fethi Naci'lere adıyla veya abi diyerek seslenebilecek birkaç ustadan biri Turhan Günay. Çünkü sadece çıraklar değil, başka ustalar için de usta Turhan Abi. Üstelik tutuklu! Hem de içinde 'terör' geçen cümlelerle oluşturulmuş gerekçelerle. Gülesi geliyor insanın. Ama buna en çok Turhan Abi’nin yeleği güler! Çünkü sadece yeleği bile birçoklarından daha çok hizmet etmiştir bu memlekete, bu memleketin insanına, okuruna... Bir de kötü huyu var, dışarı çıktığında yine tebessümle anlatacak her şeyi...
Kitaplara çok yumuşak dokunur Turhan Günay. Her bir satırın arkasındaki emeği düşünür. Yazmanın zorluklarını bilir. Ama romantikleştirmez kitap-okur ilişkisini. Anlayışlıdır yazarlara karşı. Ama yazıya sevgisi olanla, sevilmek için yazanı hemen ayırır birbirinden. Çalışanı, üreteni, direneni, devineni gözünden tanır. Kirin-çamurun onlara değmemesi için, yollarını nefesiyle temizler gerekirse. Türküleri sever. Ama türkülerin çanına ot tıkayanla aynı masaya oturmaz. Turhan Günay’ın oturduğu masa, dünyanın bozuk zeminine meydan okur. Bir de masalların, atasözlerinin, kelimelerin hikâyelerini bilir. Bitkileri de, kelimeleri de köklerinden tanır. Ne zaman, nereye doğru boy vereceklerini anlar. Şu anda onu demir parmaklıkların ardında tutanlar, bir cesaret otursalar karşısına, onlara da adalet nedir, hukuk nedir, özgürlük nedir, vicdan nedir anlatır. Dediler ki “içeride” sakal bırakmış Turhan Abi. Bir an önce çık da birlikte berbere gidelim koca adam. Berberle sohbeti de sen başlat, arkada çalacak türküyü de sen seç.
Övünmeyi, yaptıklarıyla gururlanmayı, öne çıkmayı, sivrilmeyi sevmeyen biri oluşunun en yakın tanıklarından biriyim Turhan Günay'ın ve şimdi kuracağım birkaç cümleyi; gazetedeki şefimin, meslekteki ustamın ve hayattaki ağabeyimin en yakın zamanda son bulmasını dilediğim haksız tutukluğunun ardından yeme riskini taşıdığım fırçanın korkusuyla yazıyorum. Çünkü çıktığında "Yahu ne gerek vardı bunlara," diyecek muhtemelen ama mesele artık ne onun hayıflanmasına ne de bizim üzülmelerimize sığıyor. Karabasan her geçen gün büyüdü, büyüyor, daha da büyüyeceğe benziyor. Umut yine eli kalem tutanların iki kelime etmesine kalıyor. Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay'a nasıl dertlendiğini görmüşken, onların derdiyle Tutuklanmış-Öldürülmüş Yazar, Çevirmen, Yayıncı ve Gazeteciler listesini beraber hazırladıktan sonra, o isimlerin yanına şimdi Turhan Günay ve gazeteden ağabeylerimizin ismini eklemek bize düştü diye öfkeleniyorum. Ama bu hukuk garabetinin de en yakın zamanda son bulacağını biliyorum çünkü Turhan Günay'ın edebiyattan ve sanattan başka bir derdi olmadığına şahitlik ettim. Şimdi yanıbaşımda duran ve her zaman onunla dolu olmasına alıştığım boş koltuğun bir an önce sahibine kavuşması dileğiyle...
Kültür ve sanatın da ulusal fantazilere kurban edildiği bu zamanlara tanık olmak üzüntü verici. Daha da kaygılandıran, bu çoraklaşmaya gittikçe alışmamız. Ülkemizde kitap eki kültürünün ve onu heyecanla bekleyen bir okur kitlesinin oluşmasında emeği olan bir ekin editörü Turhan Günay'ın da tutuklanması bu yitirişin son örneği... Edebiyata ve yayıncılığa olan desteğiyle bilinen Günay'a ve derdi sadece gazetecilik ve yazarlık olan diğer tutuklulara karşı bu tutum incitici. Esas meselemizin daha çok özgürlük ve daha çok demokrasi olduğunu hatırda tutarak hem 'içeridekiler'i umutlandırmak hem de haksızlıklara karşı ses olmak için sanata ve edebiyata her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Onlardan bunu öğrendik…
Turhan Günay’ı; Turhan abiyi anlatmak o kadar kolay ki… Öncelikle yaptığı işte popülizmden uzak duran, kendini öne çıkarmaktansa yaptığı işle anılmayı isteyen, gazetecilikle dergiciliğin sınırlarını belirginleştiren, hatırı sayılır bir kitlenin koltuğuyla gömülme hevesine kapıldığı günümüzde insan yetiştiren ve yetiştirdiklerine güvenen; bu güveni sonuna kadar gösteren, “Ben” diyenlerin revaçta olduğu ve makbul sayıldığı ortamda “Biz” demekten gocunmayan biri… Hepsinin ötesinde vicdanlı ve iyi bir insan. Şimdi hapiste… Dışarıda olsaydı bu kara komediye acı acı gülerdi, içeride ve yine gülüyordur. Aradığımız notayı çok önceden bulan Turhan abimizin en kısa sürede aramıza dönmesini diliyorum. Çünkü o, kaybetmek üzere olduğumuz insani değerlerin sayısı azalan temsilcilerinden.
Turhan Günay, kelimenin gerçek anlamıyla gerçek bir edebiyat emekçisidir. Turhan'ın tutuklanması, O'nun yaşam hakkına bir saldırı olduğu kadar edebiyat dünyasında nereye kadar uzanacaklarının da bir işareti adeta. Turhan'ın kendi üzerine düşeni layıkıyla yapacağından hiç kuşkumuz yok, önemli olanın bizlerin, O'nun şahsında tutuklu yazarlarla dayanışmayı yükseltmemiz.
Türkiye’de kitap eki diye bir şey varsa, hiç tartışmasız bunun öncü ismi Turhan Günay’dır. Yıllarca sabırla, inatla kitap gazeteciliğini sürdürdü, Cumhuriyet Kitap’ın hep belli bir çizginin üstünde, alanının en önemli yayınlarından biri olarak kalmasını sağladı. Şimdi de o ‘içeride’yken ekip arkadaşları aynı titizlikle işlerini yapıyor. Turhan Abi hepimizin çok sevdiği, güvendiği bir meslek büyüğümüz, dostumuz. Türkiye’nin en kötü zamanları sandığımız 70’leri, 80’leri atlatıp da bu yaşında ve bu zamanda hapse girmesi kabul edilebilir bir şey değil. Tüm dünyası kitaplar olan bir gazeteciyi doğal hasım belleyecek birileri her daim olacaktır, bunu biliyoruz. Bu yüzden de Turhan Günay’ın özgürlüğü hepimiz için çok önemli çok değerli. Her zaman onun yanında olduğumuzu duymasını bilmesini isterim. Bir an önce özgür kalması dileğiyle.
12 Eylül darbesinden sonra yayın sektörüne büyük darbe indirilmişken, bu ülkede yüzlerce, belki binlerce yayın emekçisi inat ve ısrarla fedakârca çalışarak yayıncılığımızı bugünkü durumuna yükseltti. Yayın sektörümüzün yüz aklarından Cumhuriyet Kitap dergisinin yöneticisi Turhan Günay, yayıncılığı yaşatan bu fedakâr emekçilerden biri olarak bizim onurumuzu temsil ediyor, asla yalnız değildir, asla haksızlığa uğramasına seyirci kalmayacağız.
Sevgili Turhan Günay; ülkeyi de, dünyayı da kasıp kavuran nefret söylemine karşı bilgece bir gülümseyişle ve inatla barışın dilinden konuşmanın, edebiyata, müziğe, dostluğa, bütün güzel şeylere sadakatle bağlı kalmanın, hakları ve özgürlükleri doğallıkla savunmanın simgesi oldu. Yayın yönetmenliğini sürdürdüğü Cumhuriyet gazetesi Kitap Eki’nin kültür sanat dünyamız için önemi çok başka. Uzun yıllar önce çocuk ve gençlik edebiyatına yer veren ilk kitap eki olması Turhan Günay’ın sayesindedir. Bilinmeyenin, yeninin, farklının sesini duymak da, duyurmayı başarmak da kolay değildir. Günay, hepimize iyi gelen kalender kişiliğiyle edebiyatımızın zenginleşmesine emek veren örnek bir yayıncıdır. Kendisinin, çalışma arkadaşlarının, Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay gibi tüm tutuklu yazarların, gazetecilerin bu adaletsiz yargılanma süreçlerinin sonlandırılmasını ve en kısa zamanda özgürlüklerine kavuşmasını diliyor, bekliyoruz.
Turhan, Aslı, Necmiye, Murat ve diğerleri…
Fena halde klişe bir başlangıç olacak ama, hiç unutmam, yıllar önce bir gün “Abi, dergi biraz yavan oluyor” demek gibi haddimi aşan bir zevzeklik etmiştim de “Oğlum, yazdınız da yayımlamadık mı? Tembellik etmeyip yazın da yayımlayalım” diye susturmuştu beni. Yine tembellik ettim, Necmiye için de, Aslı için de, Murat için de bir şey yazamadım elim değip de. Yine geriden geliyorum, içimden geldiği gibi, dilime geldiği gibi yazdığım bu kısacık hayıflanma, denebilirse itiraz, hepsini ve adını sayamadığım diğer demokrasi rehinelerimizi temsilen Turhan Abi için olsun. İçlerinde şahsen tanıdıklarım da var, sadece yazdıkları, okudukları üzerinden bildiklerim de. Ama ne fark eder: Hepsinin insanlığına, demokrasiye düşkünlüğüne kefilim. Sibel’in güzelim yazısında Turhan Abi’nin sırt çantası için dediğini hepsi için söylüyorum ben de: Kitap doludur onların çantası, silah değil. Bırakın arkadaşlarımızı!
Turhan Günay bizim gerçekten abimiz, hatta ağabeyimizdir. Edebiyat-kitap gazeteciliğini uzaktan da olsa ondan öğrendik, onun duruşunu izledik, onun gibi inat ettik, onu izledik, yanında yürüdük. Öğle yemeklerinde "şimdi çocuklar" diye başlayan cümlelerindeki çocuklardık. Onun da çocuğu gibiydik. Vicdanlı, gençlere sahip çıkan, ustalık iddiasında olmayan bir usta Turhan Günay. En son yine bir gözaltı sonrası geçmiş olsun diye aramıştı beni. Defalarca aramış, ulaşamamış ama yılmamış aramıştı. Sonunda konuştuk, geçmiş olsun, üzülme, geçecek dedi. Daha bir ay geçmedi, onun gözaltı haberi geldi. Böyle bir ülke olduk. Şu anda buradaki sözcükleri sıralarken onun duvarlarında kitap olmayan bir odada olduğuna inanamıyorum. Yukarıda onu tanıyan diğer dostları o kadar güzel şeyler yazdılar ki bana yazacak bir şey kalmadı. Yeleğini Çağlayan, "Yahu ne gerek vardı" halini Eray yazmış. Bana da sırt çantası kaldı. Her zaman fermuarı zorlayacak kadar dolu, her zaman yanında. Kitap doludur onun çantası, silah değil. Bırakın Turhan Ağabeyimizi.
Kitap dolu çantasına, yeleğine, sözüne ihtiyacımız var.
Bırakın.