Haruki Murakami'nin Uyku, Fırın Saldırısı, Tuhaf Kütüphane ve Doğum Günü Kızı kitaplarını resimleyen Kat Menschik, Murakami çevirmeni Ali Volkan Erdemir'in sorularını yanıtladı....
16 Mayıs 2019 10:00
Haruki Murakami, yazarlığının yanı sıra İngilizce edebiyattan yaptığı çevirilerle de yaklaşık 40 yıldır yazın dünyasındaki yerini sağlam bir şekilde koruyor. Çeviri kitapları arasında doğum günü öyküleri odağında bir seçkisi de var. 2002 yılında Japonca yayımlanan bu kitap 2004’te Murakami’nin eklediği önsöz ile İngilizcede yayımlandı. İçinde kendi yazdığı “Doğum Günü Kızı” da yer alıyor.
“Doğum Günü Kızı” öyküsü daha önce Uyku, Fırın Saldırısı ve Tuhaf Kütüphane’den tanıdığımız Alman çizer Kat Menschik’in çizimiyle Kasım 2017’de Japonya’da kitap hâliyle yayımlandı.
Kat Menschik ile 13 Ocak 2019 tarihinde Tsukuba Üniversitesi tarafından düzenlenen uluslarası sempozyumda tanışma fırsatı buldum. Sempozyumun ikinci oturumu 70'inci yaşı onuruna Haruki Murakami’ye ayrılmıştı. Tsukuba Üniversitesi’nden Noriko Hiraishi, Murakami’nin öyküleri genelinde onun hayal dünyasını irdeleyen bir bildiri sundu. Kat Menschik, İtalyan çizer ve yönetmen Lorenzo Ceccotti ve ben ise Tuhaf Kütüphane özelinde sunum yaptık.
Tokyo’daki sempozyum öncesi ve sonrasında Kat Menschik, Lorenzo Ceccotti, Murakami’nin Tükiye ile ilintili kitabının iki editörü, Japon akademisyenler ve benim Murakamik olarak adlandırdığım Harukist’lerle üç gün boyunca birlikteydik. Hepimiz de terörist saldırılarla yapılan insan kıyımları, Toprak Ana’nın sabrının sınandığı doğa tahripleri ve doğal afetler gibi hepimizi sarsan olaylarda insanlığın kırılganlığı karşısında duyduğumuz çaresizlik ve yoğun endişeden ancak edebiyatla, sanatla uğraşarak teselli bulduğumuzu konuştuk. Bu avuntumuzun odağında ise Murakami’nin eserleri vardı; salt okumak bir yana onun dünyasını çizimle yorumlamak ya da Murakami dünyasının dilmaçlığına soyunmak, bizi üzerimizdeki günlük zırh ve maskelerden arındırdığı gibi, korktuğumuz kadar yalnız olmadığımızı da duyumsattı. Bu, büyülü bir Murakamik bağ. Coğrafî ve kültürel uzaklık, değişik dil, farklı ten rengi gibi zorlamalı sınırları tanımayan, yaz sabahı serinliğinde tenimiz ürperdiğinde üzerimize örttüğümüz pikenin verdiği güven hissini duyumsatan, karşılıksız bir bağ. Aslında ben de son dört yılda yaptığım sekiz Murakami çevirisi ile Murakamiseverlerle aramda sözünü ettiğim bu Murakamik bağı güçlü bir şekilde duyumsuyorum. Kimi zaman sosyal medyadan minik notlarla, kimi zaman zarif içerikli e-mektuplarla, bazen bir kitap fuarında tesadüfen karşılarak paylaştıklarımızla aslında birbirimize ne kadar benzediğimizi görüyor ve edebiyatın birleştiriciliğinde arınıyor olmamızdan kıvanç duyuyorum.
Bu ay Doğum Günü Kızı’nın Türkçede okurlarla buluşması üzerine Kat Menschik’e merak ettiğim birkaç konuyu sordum. Kendisi de zaman ayırıp yanıtladı.
Murakami’nin eserlerini resimlendirmek nasıl bir duygu?
Her şeyden önce, benim için gurur kaynağı. İkincisi, kendisinin yaptığım çizimlerden hoşnut olması beni çok mutlu ediyor. Ve ben de onun eserlerini çok seviyorum. Bir yazarın eserlerini sevmeliyim ki onu resimlendirebileyim. Ama Murakami’nin öyküleri beni hep buluyor; her zaman en çok çizmek istediğim şekilde yazıyor buluyorum onu: düşsel, hiper gerçekçi ve her seferinde başka bir düzlemde. Onun için çizimleri, hikâyelerindeki mistik yanı ön plana çıkaracak bir sanat kolajı şeklinde, severek yapıyorum.
Peki karakterleri, özellikle de bu ay Türkçede yayımlanan Doğum Günü Kızı’ndakileri, çizmeye nasıl karar veriyorsun?
Karakter kendini çoğunlukla çizerken gösteriyor. Ancak temelde ben ve yayınevi, tüm karakterlerin Batılı görünümde olmasına karar verdik. Doğum günü kızı genç ve güzel ama tanımlanamaz hâlde görünmeliydi. Ona baktığımızda, önünde uzun bir yaşam olduğunu görmeliydi okur.
Ve tabii ki, her öyküde iki temel renk seçiyorsun. Bu renklere nasıl karar veriyorsun? Ve bu sefer neden ana renk olarak kırmızıyı seçtin?
Her kitabın bir formu var, buna uygun olan temel fikri oraya çıkarmaya çalışıyorum. Her kitap için, o öykünün bütününü taşıyacak bir fikir bulmaya uğraşıyorum. Bu şu anlama geliyor: her kitap için ayrı bir form düşünüyorum; örneğin çerçeve içinde mi olacak çizimler, yoksa sayfa sonuna dek sürecekler mi? Çizimleri belirli bir şekilde renklendirmeli miyim, çizimlerde yazı kullanmalı mıyım, kullanmamalı mıyım? Benim “çizgilerim”, diğer bir deyişle nasıl çizdiğim, hep aynı kalıyor. Bu nedenle, her kitabımın dış formatı onu diğerlerinden ayıracak şekilde kendine özgü olmalı. Uyku kitabında, aynı gecede olduğu gibi, gece mavisi ve gümüş rengini kullanmak bana en mantıklı seçenek geldi. Fırın Saldırısı Murakami serisinin bir parçasıydı, onu da o şekilde değerlendirdim: koyu yeşil ve bronz.
Doğum Günü Kızı’nda ise kendimi de şaşırtarak üç renk kullandım: kırmızı, pembe ve turuncu. Bu ışıldayan renkleri seviyorum, bu renklerin 20'nci yaşını kutlayan bir kız çocuğunu çok iyi yansıttığını düşünüyorum.
Bize biraz daha kendinden ve diğer işlerinden söz eder misin…
Murakami benim işimin yalnızca ufak bir parçası. Düzenli olarak büyük bir Alman gazetesi olan Frankfurter Allgemeine Zeitung için çiziyorum. Aynı zamanda, kendi illüstrasyon serimi çıkartıyorum. Bütün bu kitaplar aynı formatta, çok güzel yeni basımlar ve çizimlerini yapmak çok eğlenceli. Bu benim hayalimdeki iş; bu işi tüm hayatım boyunca yapmaya devam edebilirim. Bugüne kadar eserlerinin yeniden çizimlerini yaptığım yazarlar arasında Kafka, Shakespeare, E.T.A. Hoffman, Edgar Alan Poe, Volker Kutscher (Babylon Berlin) var. Ve yakın zamanda da kendi yazdığım bir yemek kitabını çıkardım.