İthaka’ya dönüş: Enoch Arden

Enoch-Arden

Enoch Arden

ALFRED LORD TENNYSON

çev. Tamer Gülbek Vakıfbank Kültür Yayınları 2018 104 s.

"Enoch Arden bugün biraz demode gelse bile, beslendiği kaynak itibariyle kadim bir anlatı. 100 yılı aşkın bir süre etkisini sürdürmüş bu melodramın popülaritesi yazıldığı dönemle sınırlı kalmamış ve iki kez Amerika’da, bir kez de kendi ülkesi İngiltere’de, toplam üç kez sinemaya uyarlanmış."

MİLÂT ÖZÇELİK

Homeros’un (MÖ 9. yüzyıl) manzum destanı İlyada 10 yıl süren Truva Savaşı’nı, Odysseia ise Odysseus’un İthaca’ya, evine dönünceye kadar geçen 10 yıl boyunca başından geçenleri anlatır.

Odysseus evine dönmek için yola çıkar ama yolculuk umduğu gibi olmaz. Yirmi yıllık bir ayrılıktan sonra karısı Penelope, oğlu Telemakhos ve Odysseus’un öldüğünü iddia eden şehrin yöneticileri ülkeyi yönetmeye başlamışlardır. Yeniden tahtına ve evine kavuşmak isteyen Odysseus, oğlu ve İthaka’nın hükümdarı olmak isteyen bir grup soylu ile mücadele etmek zorunda kalacaktır.

Victoria Çağı/Dönemi, İngiltere Kraliçesi Victoria’nın 1837-1901 arasındaki uzun hükümdarlığında, İngiltere’de yaşanan muazzam kültürel gelişmeleri ifade etmekte kullanılıyor. Bu dönemin şiirle ilgili en önemli temsilcisi olarak kabul edilen Alfred Tennyson’ın (1809-1892) Enoch Arden (1864) isimli manzum hikâyesi Kasım 2018’de Tamer Gülbek çevirisi ve VakıfBank Kültür Yayınları (VKY) etiketiyle Türkçedeki yerini almıştı. Romantik dönem şiirinin William Wordsworth (1770-1850), Lord Byron (1788-1824), Percy Bysshe Shelley (1792-1822) ve John Keats (1795-1821) gibi öncü isimlerinin bıraktığı geleneği incelikle sürdürdüğü yazılıyor.

Tennyson, Ece Ayhan’ın Yahya Kemal için söylediğinden mülhem, 40 yıllık devlet şairi aslında – ama Y.K. gibi bir sinekür değil, basbayağı Lord. Üstelik kraliçenin ayaklarına kapanmışlığı, –resmen– o ayakları öpmüşlüğü de vaki değil! (Bkz. Mina Urgan, Bir Dinozorun Anıları, s. 211-214) “Hafif Süvari Tugayının Hücumu” (The Charge of the Light Brigade) isimli şiiri ile Osmanlı’nın da paydaşları arasında olduğu Kırım Savaşı sırasında meydana gelen 25 Ekim 1854 tarihli Balaklava Muharebesi’nde yaşanan bir askerî hezimeti, “Prenses” (The Princess) şiiri ile kraliyet ailesindeki yaygın sahte kahramanlığı eleştirip tiye almıştır.

VKY kitabı güzel bir edisyonla yayımlamış. Malum, VKY kitapları Bülent Erkmen’in tasarım danışmanlığında hazırlanıyor. Kitapta Tamer Gülbek tarafından yazılmış tafsilatlı bir önsöz, İngilizce-Türkçe paralel metin ve Mallarmé’nin –sonsöz niyetine– Tennyson’ın ölümünden sonra yazdığı “Buradan Görünen Tennyson” başlıklı yazısı yer alıyor (bu yazıyı Fransızcadan Murat Erşen çevirmiş).

Enoch Arden bugün biraz demode gelse bile, beslendiği kaynak itibariyle kadim bir anlatı. 100 yılı aşkın bir süre etkisini sürdürmüş bu melodramın popülaritesi yazıldığı dönemle sınırlı kalmamış ve iki kez Amerika’da, bir kez de kendi ülkesi İngiltere’de, toplam üç kez sinemaya uyarlanmış. Üstelik bu filmlerin ilki 1911’de D. W. Griffith tarafından yapılmış. (Malum, Godard’ın deyişiyle, “sinema Griffith ile başlar…”) Ayrıca Richard Strauss 1897 yılında Enoch Arden’in yüksek sesli okunmasına eşlik etmek üzere bir piyano partisyonu bestelemiştir. Aynı bestenin 1961 tarihli, Glenn Gould ve Claude Rains tarafından sahnelenen bir performansı da var. İnternetten bu kayıtlara ulaşmak mümkün. İşin güzel yanı şu ki, VKY Enoch Arden’i –önsöz ve Mallarmé’nin yazısı da dahil– aktör ve seslendirme sanatçısı Uğur Taşdemir’e okutup YouTube’da paylaşmış. Alışık olmadığımız türden, şiirperver yurttaşlar için güzel bir jest olmuş bence. (Yine de usta bir seslendirmen olan Uğur Taşdemir’in sesine –âdet olduğu üzere– Strauss’un bestesi de eşlik etseydi keşke demekten kendimi alamadım.)

Enoch Arden’in konusuna gelecek olursak… Bir liman kasabasında yaşayan üç çocuğun sahildeki oyunuyla başlıyor şiir: Philip Ray, Enoch Arden ve Annie Lee. Erkeklerin ikisi de Annie’ye âşıktır. Büyüdüklerinde Annie, Enoch’la evlenir. Yedi yıllık evlilikten ve üç çocuk sahibi olduktan sonra Enoch bir deniz yolculuğuna çıkar. Fakat gemisi kazaya uğrar ve Enoch on yıl boyunca ıssız bir adada “Robinson Crusoe hayatı” sürer. Tennyson’ın şiiri bundan sonra Enoch’un adada yaşadıklarını, hikâyesini okuyabildiğimiz tüm ada mahsurları gibi nasıl bu adadan kurtulduğunu ve yurduna/evine (İthaka’ya!) döndükten sonra nelerle karşılaştığını işliyor. Annie bir Penelope midir, ya da Enoch bir Odysseus? Ya Telemakhos? Bunlar okuyucunun bulması gereken cevaplar.

Ah ulu Tanrım, yüce Kurtarıcı,
Bana ıssız adada dayanma gücü verdin,
Ne olur bu yalnızlığıma da dayanma gücü ver! (s. 83)

Mallarmé üstün bir sanatsal kültürün bir seçilmiş üzerinde üretebileceği ne varsa, Tennyson’ın bunların hepsine –tedirgin edici bir biçimde ve ayrılığa yer vermeksizin– sahip olduğunu yazıyor. İngiliz dilinin kendine has tabiatından kaynaklanan müziği içinde Tennyson şiirinin olmazsa olmaz olduğunu belirtip, “Tennyson olmasa İngiltere’ye has müzik eksik kalırdı” diyor ve Poe’nun gençlik yıllarından kalma, mübalağalı anlatımı ile sözlerini bitiriyor: “Şimdiye kadar yaşamış en soylu şiirsel ruh.”