Bitmeyen kavga: İnsan, toplum, doğa

Biz-Savaşı-Görmedik

Biz Savaşı Görmedik

DULAT İYSABEKOV

çev. Aşur Özdemir Ketebe Yayınları Ocak 2023 273 s.

Biz Savaşı Görmedik’teki dört öyküyü (anlatı da olabilir) uzun uzun deşelemeye gerek yok, zira yukarıdaki anlatıda Tümenbayev’in dediği gibi, “özneliğin” tek bir kişi üzerinde toplanmaması, zamanın yerinde sayması ve savaşın “artıkları” kitabın bel kemiğini oluşturur. Bununla bağlantılı olarak insan, doğa ve toplum bir “üçlü” haline gelir ve hikâyelerin merkezinde yer alır.

BURAK SOYER

Dulat İysabekov 20 Aralık 1942’de Türkistan, Sayram’da doğmuş. Babası İysabek İkinci Dünya Savaşı’nda Stalingrad’da hayatını kaybetmiş. Dulat’ı annesi Kümiskül büyütmüş. İysabekov, Kazak Milli Üniversitesi Dil ve Edebiyat Fakültesi’ni bitirmiş. İlk öyküsü Jolda (“Yolda”) 1963 yılında yayınlanmış. Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Televizyon ve Radyo Komitesi’nde editörlük yapmış. Qazaq Sovyet Ansiklopedisi’ne uzman sıfatıyla yardımda bulunmuş. Judız dergisinde bölüm şefi, Jalın yayınevinde editör, Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Repertuar Dairesi’nde şef editör olarak görev yapmış. 1988-1992 yılları arasında Kazak Televizyonu’nda müdür olarak çalışmış. 1992-1995 arasında Jazuwşi yayınevinin müdürlüğünü üstlenmiş. Bu süreçte Kazakistan Yazarlar Birliği’nin de genel sekreterliğini yürütmüş. Sonrasında Kazakistan Cumhuriyeti Kültür Bilimsel Araştırma Enstitüsü’nde müdürlük yapmış. Halen Madeniyet dergisinin yazı işleri müdürü olarak çalışıyor ve Kazak Milli Sanat Üniversitesi’nde tiyatro dersleri veriyor. Dulat İysabekov’un şu âna kadar Rusçaya, İngilizceye, Çekçeye, Macarcaya, Lehçeye ve İsveççeye çevrilen eserlerine Türkçe de eklendi. Yazarın Biz Savaşı Görmedik kitabı, Ketebe Yayınları etiketi, Aşur Özdemir çevirisiyle Türkiyeli okurlarla buluştu. Kitap, savaş sonrasında “harcı” insanla, insanın hem kendisiyle hem doğayla hem de kendi kendine yarattığı ama adını “yazgı” koyduğu “olanla ölene” karşı hissiyatıyla karılmış dört uzun hikâyeden oluşuyor.


Dulat İysabekov

Biz Savaşı Görmedik’i, kitabın hemen başında çağdaş Kazak edebiyatının en önemli isimlerinden Jaqsiliq Tümenbayev’in “önsöz” niyetine yazdığı “İnsani olanı insanca anlatmak” yazısındaki şu tespit üzerinden değerlendirmek doğru olacaktır diye düşünüyorum. Tümenbayev, İysabekov’un edebiyatına değindikten sonra Biz Savaşı Görmedik için ayrı bir parantez açtığı yazısında şöyle diyor:

“Sözü edilen hikâyelerin içinde ayrı bir yeri olan ise Biz Soğıstı Körgen Joqpız (Biz Savaşı Görmedik) anlatısıdır. Bunda öteki hikâyelerdeki gibi odak ve başkahraman yoktur demek yanlış olmaz. Odak kahraman bütün bir köy, zaman ve nihayet savaştır. Anlatıda büyüklü küçüklü, kadınlı erkekli bir öbek insanın savaş sırasındaki dirliği söz konusu edilir. Bu eserin bence en değerli özelliği zaman ruh haletinin alabildiğine gerçekçi ve alabildiğine somutça ortaya konması, savaş felaketinin gözle görünmeyen ancak ruhu acıtan sıkıntılarının ve ağırlığının çok güzel betimlenmesidir…”

Biz Savaşı Görmedik’teki dört öyküyü (anlatı da olabilir) uzun uzun deşelemeye gerek yok, zira yukarıdaki anlatıda Tümenbayev’in dediği gibi, “özneliğin” tek bir kişi üzerinde toplanmaması, zamanın yerinde sayması ve savaşın “artıkları” kitabın bel kemiğini oluşturur. Bununla bağlantılı olarak insan, doğa ve toplum bir “üçlü” haline gelir ve hikâyelerin merkezinde yer alır. Savaşın ardında, cepheye gidenleri, yine savaş “içerisinde” ama “künyeyle”, ama bir mektupla, ama olmayan bir bacakla bekleyen “umut” insana tekabül eder. Kurak ve çorak toprak doğanın insana bir duruşudur. Normalde “canlı” dönen her kişiye duyulan sevincin, dört kardeşin sağ salim dönmesiyle, hasete dönüşmesi ise yine insanın neden olduğu toplumun “kör kuyusu” haline dönüşür. Aç gözlü dev Omşa’nın akyavşa toplama zamanında başkalarının malını çalarak “Aksakal”ı dolandırması ama büyüklüğün af raconunu kullanan Aksakal’ın insaniyet namına o kürek elli Omşa’yı kalpsiz bir cüceye çevirmesi, hiç görmediği mezarcı babasının mesleğini onlarca sene aç biilaç gezerek devralan yaşı bilinmez adamın ölümünün “mesleği” yüzünden olması bizi İysabekov’la ilgili yazdıklarımızın başına, “harcın” insanla karılmasına geri götürür. O “harçtan” çıkan ve insan ruhunda zamanla ve doğayla iç içe geçen “hal” ise şartlar, koşullar ne olursa olsun insanın hiç bitmeyen varoluş savaşına dönüşür. Tıpkı Biz Savaşı Görmedik’te olduğu gibi…