15 Ağustos 2024 15:32
Gezi davasından 18 yıl hapis cezasına mahkûm edilen Avukat Can Atalay’ın, bir yıl önce TİP’ten Hatay Milletvekili seçilmesiyle, cumhuriyet tarihinin en büyük hukuk krizlerinden biri yaşanmaya başladı. Baştan sona ilklere sahne olan Can Atalay dosyasındaki krizin sürüp sürmeyeceği belirsiz. Gözler, bugün olağanüstü toplanacak Meclis’e çevrildi. MHP’nin katılmayacağını bildirdiği Genel Kurul’dan çıkması beklenen sonuç, AYM kararına göre Atalay’ın vekilliği tekrar kazandırılması. Ancak bu da Atalay’ın tahliyesinin sağlanması için yeterli değil.
14 Mayıs 2023 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’la ilgili olarak, siyasi kriz de yaşandı. Yargıtay’ın daha önce gönderdiği yazıya rağmen aylarca bekletilen kararın okutulması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’la ayrı ayrı görüşen MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ziyaretlerinden 20 gün sonraya denk geldi. Kurtulmuş her ne kadar “sürecin suhulet içinde çözülmesini” istediğini söylese de sonuç değişmedi. 30 Ocak 2024 tarihli Genel Kurul’da Yargıtay yazısı okunarak Atalay’ın vekilliği düşürüldü.
10 soruda, eski AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın “kuralsızlık girdabı” olarak nitelendirdiği süreçte yaşananlar şöyle:
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Gezi davasının 25 Nisan 2022 tarihindeki duruşmasında, TCK’nın 312. maddesi uyarınca “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla Osman Kavala'nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, “casusluk” suçlamasından ise beraatine ve tahliyesine karar verildi. Mahkeme, Can Atalay, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin ise “darbeye teşebbüse yardım” suçlamasıyla 18’er yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve tutuklanmalarına karar verdi.
Dosyayı 28 Aralık 2022’de ele alan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi, sanıkların itirazlarının tümünü reddederek, yerel mahkemenin verdiği kararın uygun olduğuna karar verdi.
Can Atalay ise 14 Mayıs 2023 tarihindeki yerel seçimlerde 28. Dönem Türkiye İşçi Partisi'nden (TİP) Hatay Milletvekili seçildi. Seçildiğinde cezası henüz onanmamıştı.
GÖKÇER TAHİNCİOĞLU YAZDI – 55 soruda Gezi davası
Yargıtay Başsavcılığı’nın 7 Temmuz 2023 tarihinde hazırladığı tebliğnamede, Mücella Yapıcı’nın tahliyesi, diğer tüm sanıkların ise cezalarının onanması talep edilerek, Yargıtay dairesine gönderildi.
Marmara Cezaevi'nde (Silivri) bulunan Can Atalay'ın avukatları ise milletvekili seçilmesinin ardından 13 Temmuz’da Atalay için tahliye başvurusu yaptı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, oybirliğiyle ret kararı verdi. Karara yapılan itiraz ise 17 Temmuz’da oy çokluğuyla reddedildi.
Atalay'ın avukatları, bu kez Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararı üzerine "adil yargılanma, seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma ve kişi hürriyeti ve güvenliği" haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle 20 Temmuz’da Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvurdu. AYM, 27 Eylül’de yaptığı açıklamada, Atalay’ın başvurusunun 5 Ekim’de yapılacak toplantıda değerlendirileceğini duyurdu.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise AYM’nin açıklamasından yalnızca bir gün sonra; 28 Eylül’de, Atalay’ın da aralarında bulunduğu beş sanığın mahkumiyetini onadı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 25 Nisan 2022'de verdiği karara ilişkin temyiz incelemesini tamamlayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Kavala'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater'e verilen 18'er yıl hapis cezalarını onadı. Mücella Yapıcı, Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi hakkında verilen 18'er yıl hapis cezaları ise bozuldu. Daire, mahkûmiyet hükümlerini bozduğu Yapıcı ile Altınay'ın adli kontrol hükümleri uygulanarak tahliyesine karar verdi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 28 Eylül tarihli kararıyla, AYM kararını beklemeden Atalay hakkındaki cezayı onamış oldu. Karar, aynı zamanda AYM’nin” mevcut koşullarda milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılamayacağı” yönündeki içtihat kararına rağmen verilmiş oldu. Daire’nin, Atalay’ın mahkûm olduğu “darbeye teşebbüse yardım” suçun Anayasa’nın 14. maddesine göre “yasama dokunulmazlığı” kapsamı dışında olduğu vurguladığı kararıyla birlikte, AYM ve Yargıtay arasında “Anayasa’nın 14. maddesi” üzerinden büyüyen görüş ayrılığı da başlamış oldu.
AYM Genel Kurulu ise 25 Ekim’de Atalay'ın "seçilme ve siyasi faaliyette bulunma" hakkı ile "kişi hürriyeti ve güvenliği" haklarının ihlal edildiğine karar verdi, Atalay'a da 50 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedildi. 5’e karşı 9 oyla alınan karara üyeler İrfan Fidan, Muhterem İnce, Basri Bağcı, Muammer Topal ve Yıldız Seferinoğlu muhalif kaldı. AYM’nin, 27 Ekim tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan gerekçeli kararında ise milletvekili seçilen Atalay'ın “yasama dokunulmazlığına sahip olduğu konusunda kuşku bulunmadığı ancak TBMM'de yemin edemediği ve milletvekilliği görevini fiilen yerine getiremediği” belirtildi. Gerekçeli kararda, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinde hak ve özgürlüklerin “yalnızca kanunla sınırlanabileceğinin”, 14. maddede “Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyidelerin kanunla düzenleneceğinin”, seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkını düzenleyen 67. maddede ise “Bu hakların kullanılması kanunla düzleneceğinin” belirtildiği vurgulandı.
AYM ve Yargıtay arasında Anayasa’nın 14. maddesi nedeniyle başlayan görüş ayrılığı, gerekçeli kararda da kendini gösterdi. T24’ün haberine göre, Daire’nin, Atalay’ın mahkum olduğu suçun Anayasa’nın 14. maddesine göre “yasama dokunulmazlığı” kapsamı dışında olduğu yönündeki kararına da atıfta bulunan AYM kararında, "Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi içtihadına aykırı davranmış, benzer ihlalleri önleme yükümlülüğünü yerine getirmemiş, aksine başvurucunun anayasal haklarını -Anayasa'nın parlamentoya verdiği bir yetkiyi kullanarak- daraltıcı bir şekilde yorumlamak suretiyle ihlal etmiştir" tespiti yapıldı.
“Kuşkusuz ki yargı organı, kural koyucu bir organ olmadığı için yorum yolu ile yasama dokunulmazlığının ve dolayısıyla seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının kapsamını belirleyemez” denilen kararda, dönemin HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu kararında da “muğlaklığı” üzerinden atıf yapılan Anayasa’nın 14. ve 83. maddelerindeki durumlar için de şöyle denildi:
“Görüldüğü üzere Anayasa koyucu Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasa'nın 14’üncü maddesindeki durumlar’ ibaresinin belirliliğini sağlama görevini kanun koyucuya vermiş, yorum yoluyla 14. madde kapsamına giren suçları belirlemek için yargı organına açık bir yetki vermemiştir. Kuşkusuz ki yargı organı kural koyucu bir organ olmadığı için yorum yolu ile yasama dokunulmazlığının ve dolayısıyla seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının kapsamını belirleyemez. Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasa'nın 14. maddesindeki durumlar’ ibaresinin kapsamına hangi suçların girdiği konusunda kanun koyucunun düzenlemesi dışında yargı organlarınca yapılan yorumlarla belirlilik ve öngörülebilirliği sağlamanın mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”
AYM, ihlale ilişkin kısa kararını, kararla aynı gün 25 Ekim’de İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi. Ancak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tahliye kararı vermeyerek, gerekçeli kararın yayınladığı gün olan 27 Ekim’de Yargıtay 3. Ceza Dairesine yazı gönderdi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise 1 Kasım’da mahkemeye bir yazı göndererek kendilerine gönderilen yazının bir "müzekkere" olduğunu söyledi. Bunun üzerine mahkeme dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi kararı aldı. 2 Kasım'da mahkeme dosyasıyla ilgili kelepçeli 28 çuval Yargıtay’a yolladı.
Yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi'nin Can Atalay kararına Yargıtay'ı işaret ederek uymadı!
Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise 8 Kasım tarihli kararında, anayasaya göre kararlarına uyulması zorunlu olan ve anayasayı yorumlamakla yetkilendirilen AYM’yi tanımadı. Atalay için “hak ihlali” kararı vererek tahliyesinin gerektiğine hükmeden AYM kararını tanımayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Atalay’ın tahliyesini reddetti.
T24’ün haberine göre, Yargıtay kararında, AYM üyelerinin “denetlenememenin verdiği rahatlıkla” hareket ettikleri, anayasada yeri olmamasına rağmen “yasa koyucu ve süper temyiz mahkemesi” gibi davrandıkları ifade edildi. AYM’nin Atalay için “infazı kabil ve kesinleşmiş Yargıtay kararı dikkate alınmaksızın inceleme yaptığı” vurgulanan kararda, Atalay’ın “hükümlü” statüsünde olduğu belirtildi ve bu nedenle anayasaya göre vekilliğinin düşürülmesi gerektiği belirtildi.
Tarihe geçecek bir hükme imza atan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, hak ihlali kararı veren AYM üyelerinin yetkilerini aştığını belirtti ve kararda imzası bulunan üyeler hakkında da suç duyurusunda bulundu. Daire, Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi için kararın bir örneğini Meclis Başkanlığı’na gönderdi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin kararından sonra Atalay’ın avukatları, AYM’ye 1 Aralık'ta ikinci kez başvuru yaptı. Meclis Başkanlığı ise bu süre zarfında Yargıtay’ın yazısını işleme almadı.
AYM ise 21 Aralık’ta, Anayasa'nın 148. maddesinde güvence altına alınan "bireysel başvuru hakkı”nın ihlal edildiğine oy birliğiyle karar verdi. Yüksek Mahkeme, Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ile 19. maddesinde güvence altına alınan “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı”nın ihlal edildiğine ise oy çokluğuyla karar verdi. Bu karara İrfan Fidan, Muhterem İnce ve Muammer Topal karşı oy kullandı.
Hak ihlallerinin ortadan kaldırılması, yeniden yargılanmasına başlanması, infazın durdurulması, tahliyesinin sağlanması ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi için kararın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesine oybirliğiyle karar veren Yüksek Mahkeme, Can Atalay'a da 100 bin lira tazminat ödenmesine de hükmetti. Atalay'ın avukatları da AYM'nin kısa kararının mahkemeye gönderildiğinin bildirilmesi üzerine 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne başvurdu. AYM kararına göre mahkemenin infazı durdurularak tahliye kararı verilmesi talep edildi.
AYM, 21 Aralık'ta verdiği ikinci hak ihlali kararının gerekçesini ise 27 Aralık'ta açıkladı. Resmi Gazete’de yayımlanan kararının gerekçesinde, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyulmayarak “Türk hukukunda bulunmayan bir karar verdiğini” ifade edildi. T24’tün haberine göre, AYM’nin bireysel başvurularda verdiği hak ihlali kararlarının herhangi bir merci tarafından inceleme ya da denetlemeye tabi tutulamayacağına vurgu yapan AYM, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararını “ayrıksı” olarak ifade etti. Mahkemelerin AYM kararını uygulamaktan hiçbir şekilde kaçınamayacağını vurgulayan AYM, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığının yargısal makamlar tarafından tartışılamayacağının altını çizdi. Anayasa’nın, daha önce dosyayı Yargıtay’a gönderen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne böyle bir yetki vermediğinin de altını çizen AYM kararında, "Mahkeme, usul hukukunda kendisine verilmemiş bir yetkiyi kullanarak ihlal kararının gereğini yerine getirmekten kaçınmış ve dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesine göndermiştir. Daire de ‘Anayasa Mahkemesi kararına uyulmamasına’ şeklinde Türk hukukunda bulunmayan bir karar vermiştir” denildi. “AYM kararını yerine getirmek yerel mahkemenin görevidir” denilen kısa karar, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Ancak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM’nin kararını bir kez daha uygulamadı. Yüksek Mahkeme’nin “AYM kararını yerine getirmek yerel mahkemenin görevidir” demesine rağmen 11 saat boyunca müzakere yürüten mahkeme, "yetkili makamı belirlemekle AYM yükümlüdür" denilmesine rağmen Atalay dosyasını bir kez daha Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne gönderdi.
Yerel mahkemenin dosyayı gönderdiği Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise 3 Ocak 2024 tarihinde açıkladığı kararda, “AYM'nin hak ihlali kararının hukuki değeri yok” diyerek, karara bir kez daha uymadı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, “Anayasa'nın 153/6. maddesi kapsamında uygulanabilecek bir kararın var olmadığını” belirtirken, AYM'nin kararının "jüristokratik" bir davranış olduğunu ifade etti. Daire, bu ikinci kararında AYM'nin “uyulması zorunlu” dediği kararını “hukuki değerden yoksun” buldu ve “ortada uyulacak bir karar bulunmadığını” belirtti. Tahliye talebini bir kez daha reddeden Daire, Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi için TBMM’ye yeniden yazı gönderdi.
Atalay'ın avukatları da Yargıtay kararının hemen ardından 4 Ocak’ta üçüncü kez AYM’ye başvurdu. Başvuru, AYM'nin ihlal kararını uygulamayarak Atalay’ı tahliye etmeyen 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne göndermesine ilişkin yapıldı. Başvuruda, “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar” denilen Anayasa'nın 153. maddesinin ihlal edildiği belirtildi.
Ancak Meclis, bu kez AYM üçüncü başvuruyu işleme almadan harekete geçti. Yargıtay’ın 8 Kasım 2023 tarihli kararına ilişkin yazıyı aylarca işleme almayan Meclis Başkanlığı, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un resmi ziyaretler için Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olduğu gün, kararı Genel Kurul’a taşıdı. İki kez hak ihlali verilen AYM kararına rağmen Meclis’te bir ilke imza atıldı ve Atalay’ın milletvekilliği 30 Ocak 2024 tarihinde düşürüldü. Genel Kurul’daki milletvekilleri, Kurtulmuş’un yokluğunda kararı okuyan TBMM Başkanvekili Bekir Bozdağ’a "Anayasa’yı çiğniyorsunuz” diye tepki gösterdi ve Bozdağ’ın yüzüne anayasa kitapçığı fırlattı.
AYM’nin iki kez verdiği hak ihlali kararına rağmen vekilliği düşürülen Can Atalay ise "Seçilmiş Hatay Milletvekili" sıfatıyla yayınladığı ilk açıklamada şöyle dedi: "Anayasa’nın açık; hiçbir kuşkuya yer bırakmayan hükümlerine karşın seçilmiş Hatay milletvekilinin milletvekilliğini 'düşürdüler.' Milletvekillerinin haklarını korumaktan birinci dereceden sorumlu olan TBMM Başkanı yurt dışına gitmiş… Başka biçimde takdim etseler de başka yere baksalar da başka yere gitse de, imzaları olmasa da tarihe Anayasa’nın askıya alınmasına ortak olanlar olarak geçecekler.”
CHP ve Atalay’ın avukatları, 30 Ocak 2024 tarihli Genel Kurul’da Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesinin ardından şubat ayında Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Yüksek Mahkeme, TBMM Genel Kurulu’nda kararın okunarak Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi işleminin iptali ile Yargıtay yazısının TBMM’de okunması işleminin iptali başvurularını birleştirerek karara bağladı.
AYM, 1 Ağustos gece ayrısı Resmi Gazete'de yayımlanan gerekçeli kararında Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesinin "yok hükmünde" olduğunu tespit etti. Yüksek Mahkeme, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Atalay’la ilgili kararının hukuki değerden yoksun olduğuna ve bu kararın TBMM Genel Kurulu’nda okunmasıyla Atalay’ın vekilliğinin düşmüş sayılamayacağına karar verdi.
Karar, eski AYM Başkanı Zühtü Arslan ve eski üye Muhammed Emin Kuz'un da yer aldığı 4'e karşı 10 üyenin oyuyla oyçokluğuyla alındı. Karar, Zühtü Arslan ile Emin Kuz’un emekliliğinden önce, 22 Şubat 2024’te verildi.
Milletvekilliğinin düşürülmesinin "yok hükmünde" olduğunu tespit eden Yüksek Mahkeme, hem Yargıtay’a hem de TBMM’ye sert eleştirilerde bulunarak şu değerlendirmeyi yaptı:
“Öncelikle belirtmek gerekir ki TBMM Genel Kurulu’nun 30 Ocak’taki birleşiminde okunan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı bir mahkûmiyet kararı değil, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararının daire tarafından değerlendirilmesi için dosyanın anılan daireye gönderilmesine ilişkin karardır…. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi’nin 25 Ekim 2023’te verdiği hak ihlalı kararı sonrasında Atalay ile ilgili kesinleşen bir hükmün varlığından söz etmek mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararından sonra kararın hüküm fıkrasında belirtildiği şekliyle ihlale yol açan kararın ortadan kaldırılması anayasal bir zorunluluktur. Anayasa Mahkemesince anayasayı ihlal ettiği tespit edilen bir yargısal kararı mahkemeler dahil hiçbir kamu otoritesi esas alamaz ve anayasaya aykırılığı sabit olan karar hukuken geçerlilik tanınamaz. Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararları yol gösterici veya tavsiye niteliğinde olmayıp bağlayıcı ve gereğinin yapılması konusunda otoritelere takdir hakkı bırakmayan kararlardır. Bu kapsamda derece mahkemelerinin takdir yetkisi bulunmamaktadır. Sadece mahkemeler değil diğer kamu otoriteleri de ihlal kararının gereğini yerine getirmek, ihlali gidermek ve ihlalin sürmesini önlemekle yükümlüdür. Bu bakımdan yasama organının da ihlal giderim sürecinin bir parçası olduğu kuşkusuz olup karar yasama organını da bağlayıcı niteliktedir.
Derece mahkemelerinin Anayasa Mahkemesi kararını uygulamamış olmaları bu anayasal gereklilik ve gerçeği değiştirmemektedir. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı karşısında Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaması yönünde verdiği karara hukuki değer atfedilmesi mümkün olmadığı gibi Yargıtayın bu kararından hareketle kesinleşmiş bir mahkumiyet kararının varlığını sürdürdüğünün kabulü de mümkün değildir.
TBMM Genel Kurulu’nda okunan metinde yer alan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyulmasına yer olmadığına ilişkin Türk hukukunda verilmesi mümkün olmayan, anayasanın tamamen dışında kalan ve hukuki dayanağı bulunmayan bir karardır. Dolasıyla daire yazısının TBMM Genel Kurulu’nda okunmasıyla Atalay’ın vekilliğinin düşmesi işlemi tesis edilmiş ve böylece fiili durum oluşturulmuştur.
Bu fiili durumun yasama işlemi olarak değerlendirilmesine imkan bulunmamaktadır. Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi’nce bu konuda karar verilmesi mümkün değildir. Bu nedenle Atalay’ın vekilliğinin düşmesinin yok hükmünde olduğunun tespiti ve işlemin iptali talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir.”
Can Atalay’ın avukatları, AYM vekilliğinin düşürülmesinin yok hükmünde olduğunu tespit ederek, “karar verilmesine yer olmadığına” hükmettiği 1 Ağustos’ta yayımlanan gerekçeli kararının ardından 2 Ağustos'ta İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne derhal tahliye talebiyle başvurdu. Ancak mahkeme 5 Ağustos tarihli kararında sorumluluğun TBMM’de olduğuna karar vererek, mahkemenin “karar vermesine yer olmadığına” hükmetti. Mahkeme, avukatların bu karara yaptığı itirazı da reddetti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararında şu ifadeler yer aldı: "Anayasa Mahkemesi'nin 22/2/2024 tarihli kararın konusunun ise, TBMM Genel Kurulu'nun 30/1/2024 tarihli 54. Birleşiminde Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin 3/1/2024 tarihli ve E.2023/12611 sayılı yazısının Başkanlıkça okunmak suretiyle Genel Kurul'a bildirilmesi işlemine ilişkin olduğu, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, hükümlü müdafiilerinin benzer taleplerinin daha önce değerlendirilerek karara bağlanmış olması ile talep dilekçesine konu Anayasa Mahkemesi kararının ise TBMM Genel Kurulu işlemine yönelik olduğu anlaşılmakla..."
TBMM'nin kararından sonra Can Atalay'ın tahliye edilip edilmeyeceği hâlâ belirsiz. Ancak kesin olan Anayasa Mahkemesi'nin kesin ve bağlayıcı nitelikteki kararlarının tahliyeyi ve yargılamanın durdurulmasını gerektirdiği...
© Tüm hakları saklıdır.