17 Ocak 2024

6 Şubat 2023 Türkiye ve 1 Ocak 2024 Japonya depremlerinin muhasebesi

Türkiye’deki can kaybı oranı Japonya’dakine oranla yaklaşık 32 kez daha fazla oluyor

Japonya’da 2024 yılının ilk günüydü. İnsanlar yeni yılda daha iyi günler için umutlarını tazelerken, ülkenin kuzeybatısındaki Noto Yarımadası’ndaki Ishikawa (İşikava) bölgesinde olan büyük bir depremle sarsıldılar. Deprem merkezi yarımadanın kuzeyinde ve okyanusa yakın bir konumdaydı. Deprem ABD’ye göre (USGS) 7.5, Japonya’ya göre (JMA) 7.6 büyüklüğündeydi. 

Japonya’nın doğusundaki Filipin Denizi Levhası, Japonya’nın üzerinde bulunduğu Avrasya Levhası’nın altına kuzeybatı yönünde yılda yaklaşık 5 santimetre hızla sürekli dalmaktadır. Bu süreçte oluşan doğu-batı yönünde sıkıştırma hareketinden dolayı Noto Yarımadası’nın batısında sismik enerji birikmektedir. 

Noto Yarımadası’nda büyük deprem en son 1885 yılında olmuştur. Biriken sismik enerjinin 1 Ocak 2024 günü yerkabuğunu yırtması (faylanma) sonucu, 140 yıl sonra 7.5 büyüklüğünde deprem bölgeyi şiddetle sarsmıştır. 

Depremden önce 5.7 büyüklüğünde bir öncü deprem kaydedilmiştir. Bölgede genellikle derin depremler olmakla birlikte, bu son depremin 10 km gibi çok sığ olması nedeniyle yapılar ve arazi üzerindeki etkisi oldukça büyük olmuştur. 

Maksimum hasar şiddeti IX (9) olarak belirlenirken, ivme ölçer kayıtçıda kaydedilen en büyük ivme değeri 2.88 g (2.826 gal) ölçülmüştür. Yapılarda önemli derecede hasar yapabilen bu büyüklükteki ivme değeri, 7.8 büyüklüğündeki Kahramanmaraş depreminde kaydedilen maksimum ivmeden biraz daha daha büyüktür. 

Japon Hükümeti’nin açıklamalarına göre Niigata, Toyama, Ishikawa ve Fukui şehirleri dahil 4 idari bölgede (prefecture) 35 şehir, 11 kasaba ve 1 köy’de arama, kurtarma ve yardım çalışmaları başlatılmıştır. 

Deprem sırasında oluşan fayın uzunluğu 160 km civarındadır ve depremin kaynağındaki yırtılma süresi 50 saniye olarak hesaplanmıştır. 7.5 büyüklüğündeki depremin oluşturduğu fay Ishikawa Yarımadası’ndan kuzeydoğudaki Sadoga-Shima Adası’na kadar uzanmaktadır. Deprem sırasında kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan ters fay üzerinden kara tarafı okyanusa doğru yükselme hareketi yaptığından dolayı, kara tarafı kıyı boyunca 1.1 metre ile 4.0 metre arasında yükselmiş, böylece deniz bazı yerlerde 250 metre geri çekilmiştir. Bu nedenle liman ve kıyı yapılarının konumları değişmiştir. 

Bu makalenin yazıldığı tarih itibariyle 8.582 artçı deprem kaydedilmiştir. Bu artçı depremlerden 169 tanesinin büyüklüğü 4.0 ve daha fazladır ve en büyük artçı deprem 6.2 büyüklüğünde olmuştur. 

Deprem olurken sismolojik teknikler kullanılarak kurulan erken uyarı düzeneği, devreye otomatik olarak girmiştir. JMA’nın erken uyarı düzeneği haberleşme aygıtları üzerinden yıkıcı sarsıntı dalgalarının varacağı yerlere anında uyarı mesajları göndermiş ve sirenler devreye girmiştir. Bu uyarının amacı, depremin yarattığı şiddetli sarsıntının ulaşacağı yerlerdeki insanların, birkaç saniye içerisinde bulundukları yerde en güvenli konumu alabilmelerini sağlamak, can kaybını ve yaralanmayı azaltmaktır. 

Ayrıca, deprem olur olmaz tüm ülkeye ve okyanusta kıyısı olan çevre ülkelere tsunami uyarısı verilmiştir. Noto Yarımadası’ndaki Suzu ve Noto şehirlerinde 100 hektarlık alanda yüksekliği 6.6 metreye ulaşan tsunami baskını olmuştur. Depremin sarsıntısından yıkılmayan binalar tsunami nedeniyle çökmüş, elektrik ve su kesilmiştir. 

7.5 büyüklüğündeki depremin şiddetiyle bozulan ve yarılan yollar nedeniyle deprem merkezine yakın yerleşmelere ulaşım aksamıştır  Çıkan yangınlardan dolayı yüzlerce ev yanmıştır. Japon Nükleer Ajansı, bölgedeki Shika Nükleer Santralı’nda bir sorun olmadığını bildirmiştir. 

JMA’nın 16 Ocak 2024 tarihli tespitlerine göre, 22 kişi kayıp olmak üzere 222 kişi hayatını kaybetmiş ve 1.100 kişi yaralanmıştır. Son verilere göre; bölgede 3 bin 877 ev yıkılmış veya çeşitli derecelerde hasar almıştır. On binlerce depremzede barınma alanlarına, otellere ve misafirhanelere yerleştirilmiştir. 

Bu yazıda, Japonya’nın kuzeybatısında ve yerleşim yerlerine çok yakın konumdaki 7.5 büyüklüğündeki depremin neden olduğu can kaybı ve yaralı sayısı ile geçen yıl 6 Şubat 2023’de Kahramanmaraş merkezli 7.8 büyüklüğündeki depremin sonuçlarını karşılaştırmanın yararlı olacağını düşünüyorum. 

Resmi raporlara göre, Kahramanmaraş merkezli depremin neden olduğu can kaybı sayısı yaklaşık 51 bin, yaralı sayısı yaklaşık 107 bin kişidir. Yine aynı resmi raporlardaki ağır hasar ve yıkık konut sayılarına baktığımızda, 51 bin civarındaki can kaybı sayısının daha fazla olabileceği yönünde tartışılır bir durum söz konusudur. Türkiye ve Japonya’daki bu iki büyük depremi, kayıplar ve zararlar açısından karşılaştırsak, acaba nasıl bir durumla karşılaşırız?  Bu amaçla bir inceleme yaptım ve sonuçları değerlendirdim. 

Japonya Noto Yarımadası’ndaki 7.5 büyüklüğündeki depremin IX (9) ile VI (6) değerindeki hasar şiddetleri arasında kalan alandaki toplam nüfus sayısı, USGS’in verilerine göre yaklaşık 4 milyon 131 bin kişidir. Japonya kaynaklarına göre deprem bölgesinde 244 can kaybı ve 1.100 yaralı vardır. Bu sayılara göre, kayıp oranı yüz bin kişide 6 kişi, yaralı oranı ise 27 kişi olarak hesaplanmıştır.

Türkiye’de Kahramanmaraş merkezli 7.8 büyüklüğündeki deprem, büyüklük olarak Japonya’daki 7.5 büyüklüğündeki depremden yer hareketi genliği bakımından 2 kat büyüktür. Bu depremin Hatay ve Çelikhan arasındaki bölgede oluşturduğu IX (9) ile VI (6) değerindeki şiddetleri kapsayan alandaki toplam nüfus ise, USGS verilerine göre 13 milyon 482 bin kişidir. Depremden etkilenen bu büyüklükteki nüfus için can kaybı yüz bin kişide 378 kişi olarak bulunmuştur. 

Bu sayısal sonuçlar bize ne gösteriyor, ne söylüyor?

Şöyle bir benzeşim yapabiliriz. Eğer Japonya’daki deprem 7.8 büyüklüğünde olsaydı ve büyüklükteki 2 kat genlik artışı nedeniyle doğrusal olarak yüz binde 12 can kaybı oranı için 13 milyon 482 bin kişiye göre kayıp hesabı yapsaydık can kaybının 1.617 kişi olması beklenirdi. 

Bu hesaba göre, Türkiye’deki can kaybı oranı Japonya’dakine oranla yaklaşık 32 kez daha fazla oluyor sonucu ortaya çıkıyor.

Benzer şekilde hesabı yaralı sayısına göre yaparsak; Japonya’daki deprem büyüklüğü 7.8 olsaydı orada beklenen yaralı sayısı 7 bin 280 kişi olurdu. Bu orana göre, Türkiye’deki büyük depremde yaralanma oranı Japonya’dakine kıyasla yaklaşık 15 kez daha fazla olmuştur. 

Japonya’daki bu son depremde yıkılan konut sayısını biliyoruz ama, IX (9)-VI (6) şiddet alanı içerisindeki deprem bölgesindeki toplam konut sayısına ulaşamadık. O nedenle konut hasarı ile ilgili hasar kaybı bakımından karşılaştırmalı bir oransal değer veremiyoruz. 

Her iki depremin oluşturduğu yer hareketinin genliğinin 2 kata varan oransal farklılığa rağmen, Türkiye’de 6 Şubat 2023’te olan 7.8 büyüklüğündeki depremin neden bu kadar büyük can kaybı ve yaralanma oluşturduğuna dair bir açıklama bulmamız gerekiyor. 

Sorunun varlığı sayılarda açıkça kendini gösteriyor. 

Japonya, hemen hemen aynı büyüklükteki depremlerde çok daha az yıkım, can kaybı ve yaralanma yaşarken, Türkiye’de her büyük depremde can ve mal kayıpları neden bu kadar yüksek oluyor? Ayrıca Japonya’da depremlerin şiddetiyle yıkımı yanı sıra bazı depremlerde tsunami nedeniyle kayıplar daha fazla olabiliyor.

Her büyük depremden sonra ülkemizin ilgili kurumları, üniversiteleri ve uzmanları onlarca rapor ve bilimsel makaleler yayınlanıyor. Genellikle benzer saptamalar yapılıyor ve çözüm önerileri sunuluyor (1, 2, 3, 4). Ancak, ilgili bilim insanlarının önerdiği kentsel kayıpları azaltan strateji, sakınım ve eylem planları sürdürülebilir uygulamalara dönüşemiyor. 

Büyük depremlerden sonra yıllardır yayınlanan kurumsal raporlarda imar kararlarında, zeminde, projede, planlamada, malzemede, işçilikte ve yapı denetimdeki hatalar yazıldı ve uyarılar yapıldı. Bilinmeyen bir şey yok. Bütün olumsuz durumlar belirlendi ve düzenlemeler önerildi ama halen büyüklüğü 6.0 ve daha fazla olan her depremde kırsalda ve şehirlerde yıkım ve can kaybı sürüyor. Yıkılan yapıların yerine yenileri yapılıyor ama onların da bir bölümü yıkılıyor. Deprem kaynaklı bu yıkım ve can kaybı sarmalından ne zaman kurtulacağız? 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinin toplam ekonomik kaybının en az 103 milyar dolar olduğu göz önüne alınırsa, bu ekonomik yıkım bu ülkeyi ne duruma sokar? Ortalama her 4 yılda bir 7.0 ve daha büyük bir deprem tehlikesi ile karşı karşıya olan bu coğrafyada afet girdabından bir an önce çıkmamız gerekiyor. 

Hızlı nüfus artışı karşısında plansız ve denetimsiz yapılaşma sürecine giren kentler, çoklu kayıp risklerini azaltan bir afet yönetim sistemi ile yönetilemiyor. Bu durumdaki kentlerimiz başta deprem, sel, heyelan vb. doğa kaynaklı tehlikelerin afete dönüşmesini kolaylaştırıyor. Kentler mekânsal ve sektörel risk havuzlarına dönüşüyor. 

Yerel yönetimlerin “Kentsel Risk Yönetimi ve Planlama” amaçlı örgütlenme yapısı sakınım planlarını oluşturmak ve dirençli yerleşimler oluşturmaya yönelik eylemler için yeniden düzenlenmelidir. Sakınım planlarının uygulamalarında baş etme kapasitesinin arttırılmasına ve afetlere dirençli mekanlar oluşturulmasına yönelik çalışmalara, öncelikle yoğun nüfus ve dayanıksız bina stokları olan mahallelerden başlanmalıdır.  

Yerel yönetimlerin kentsel riskleri azaltma yönetimi ve planlamasında, dirençli ve yaşanabilir yerleşimler oluşturma projelerine her yıl genel bütçeden belirlenecek bir yüzdeyle ayrılacak finansal destek tutarı, kurulacak bir afet fonuna konulmalı ve başka amaçlar için kullanılmamalıdır. 

Yerel yönetimlerin afet risklerini azaltma amaçlı karar alma ve uygulama süreçlerinde, toplumun her kesiminin katılımının özendirilmesi sağlanmalıdır.  

TBMM bir an önce yapı müteahhitliği ve yetkin mühendislik yasalarını gündemine almalı ve uygulamaya koymalıdır. Yapı denetim yasası yenilemeli ve tüm bu yasalara mesleki sorumluluk sigorta sistemi eklemlenmelidir. 

Afet risklerini azaltan ve dirençli şehirler oluşturamayan imar mevzuatı, kayıpları en aza indiren çağdaş bir afet yönetimi anlayışıyla en kısa zamanda yenilenmelidir. 

Kentsel dönüşüm uygulamaları, alt ve orta gelir grubu hak sahipleri için öncelikli olmalıdır. Kentsel dönüşüm, gayrimenkul geliştirme ve hasılat paylaşımı gibi, bugün büyük şehirlerde gördüğümüz bazı uygulamalar üst gelir grubuna yönelik ticari projelere dönüşmemelidir. 


Terimler:

Deprem büyüklüğü: Depremin enerjisine ve yer yüzünde oluşturduğu hareketin genliğine bağlı matematiksel ölçüdür. Deprem kayıtçısı üzerindeki yer hareketi genliği ve depremin merkezine uzaklık ölçülerek hesaplanır. Büyüklük uzaklıkla değişmez. Simgesi M’dir. Büyüklük değerinde bir birim artış, sismik enerjide 32 birimlik artışa denk gelir.

Deprem şiddeti: M büyüklüğündeki bir depremin herhangi bir uzaklıkta yeryüzü, bina ve insan üzerindeki etkilerinin kalitatif ölçüsüdür. Depremin merkezinde şiddet en büyüktür. Depremin merkezinden uzaklaştıkça şiddet azalır. Simgesi Io’dır.

Sismik enerji: Depremin oluşumu sırasında yer kabuğunun yırtılması (faylanma) sırasında açığa çıkan ve sismik dalgalarla taşınan kinetik enerjidir. Simgesi Es’dir. Birimi Joule veya Erg olarak verilir. 

Yazarın Diğer Yazıları

7.1 büyüklüğünde iki deprem: Miyazaki (Japonya) depremi ve Van (Türkiye) depremi

Bir şey eksik kalmıştı bu coğrafyada; afet risklerini azaltmaya odaklanmış bütünleşik bir afet yönetim ve yönetişim düzeni ve kent planlama düzeni kuramamış, yerelde örgütlenememiş, yerel-merkezi yönetim işbirliklerini geliştirememiştik. Şehircilik bilimini umursamadık. Başta deprem olmak üzere afetlere dayanıklı, yaşanabilir, çevre ve iklim dostu inşaat işlerini ve şehirciliği gerçekleştiremedik

“Deprem korkuttu” ve “depremi bildi” ile sorunlar çözüldü mü?

Deprem tehlike haritalarımız ve deprem bina yönetmeliklerimiz var olmasına rağmen şu soru akla geliyor: Bu tehlike ve kurallar biliniyorsa neden depremlerde yıkılıyoruz ve canları kaybediyoruz?

İstanbul depremi, Marmara depremi olacak

Neden böyle söylüyorum? Çünkü yoğun ve dayanıksız yapılaşmanın olduğu bölgelerde büyük deprem “bölge depremi” olur. Bu tezimi güçlendirecek yalnızca iki örneği aşağıda veriyorum

"
"