17 Ağustos 2022

17 Ağustos 1999 İzmit depreminden 23 yıl sonra İstanbul

17 Ağustos 1999 depremi sonrası fayın doğu ucundaki parça, üzerine yüklenen gerilimi taşıyamamış, harekete geçmiş ve 12 Kasım 1999 tarihinde Düzce merkezli ve 7.2 büyüklüğünde bir depreme neden olmuştur. Bu olay, fayın Marmara Denizi içerisindeki Ana Marmara Fayı üzerinde olası büyük deprem beklentisini arttırmıştır

23 yıl önce 17 Ağustos 1999'da saat 03:01'de doğu Marmara, Gölcük merkezli bir büyük depremin şiddetiyle sarsıldı. Kuzey Anadolu Fayı'nın Gölcük'ten geçen ve İzmit Körfezi'nden Marmara Denizi'ne uzanan 140 km uzunluktaki kolu, 40 saniye süren bir kayma ile hareket etti. Depremin büyüklüğü 7.4'dü ve can kayıpları, yıkım ve ağır hasar çok fazlaydı. 2010 yılında yayımlanan Meclis Araştırması Raporu'na göre 18.373 kişi hayatını kaybetti. 48.901 kişi ise yaralandı ve çok sayıda kişi engelli duruma geldi. 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. Çöken 133.683 bina nedeniyle yaklaşık 600.000 kişi evsiz kaldı. 

17 Ağustos 1999 depremi büyüklük itibariyle bu coğrafyada ilk değildi; ama, Türkiye'nin nüfusunun en yoğun ve GSYH'nın en fazla olduğu İzmit-İstanbul arasındaydı ve ekonomik kayıp çok ağırdı. Toplam ekonomik kayıp TÜSİAD'a göre 17 milyar dolar, DPT'ye göre 15-19 milyar dolar ve Dünya Bankası'na göre 12-17 milyar dolardı. Deprem Yalova, Kocaeli, Sakarya, İstanbul, Düzce, Bolu, Bursa ve Eskişehir illerinde yaşayan yaklaşık 16 milyon insanı değişik düzeylerde etkilemişti. Etkilenen bölgede o tarihlerdeki nüfus Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 23'ünü oluşturmaktaydı.  

Deprem kataloglarına göre Marmara geçmişte böyle yıkıcı birçok depremle karşılaşmıştı ve bölgenin deprem tehlikesi herkes tarafından biliniyordu. Rahmetli Aykut Barka 22 Temmuz 1967 Adapazarı depreminden sonra bu depremin daha batısında bir büyük depremin olma olasılığının arttığına işaret etmiş ve uyarmıştı. 

17 Ağustos 1999 depremi ile ilişkili fay, Karlıova'dan Saroz Körfezi'ne kadar uzanan 1.500 km uzunluktaki Kuzey Anadolu Fayı'nın kuzey koludur. Bu kol Marmara Denizi içerisinde "Ana Marmara Fayı" adını alır ve güneyindeki diğer kollarla tüm Marmara bölgesini sarıp sarmalar.

Marmara bölgesinin deprem gücü

Marmara bölgesinde son 2000 yıllık deprem bilgileri haritaladığımızda, depremlerin önemli bir bölümünün nüfusu 16 milyonu aşan İstanbul'un 12 km güneyinden geçen Ana Marmara Fayı üzerinde olduğu, bir bölümünün ise güneyindeki kollar üzerinde yer aldığı görülür. Devlet arşivlerindeki belgelere göre, Marmara bölgesinde 1500-1800 yılları arasında çeşitli büyüklüklerde 170 tane deprem olmuş ve bunlardan 145 tanesi İstanbul'da hissedilmiştir. Kandilli Rasathanesi'nin aletsel kayıtlarına göre, Marmara bölgesinde 1905-Haziran 2022 tarihleri arasında büyüklüğü 4.0-4.9 arası 254 adet, 5.0-5.9 arası 42 adet, 6.0-6.9 arası 4 adet ve 7.0-7.4 arası 4 adet olmak üzere toplam 303 deprem olmuştur. O nedenle, Marmara Bölgesi'ni kaplayan Kuzey Anadolu Fayı'nın bu kolları üzerinde 6.0-7.0 arasındaki büyüklüklerde depremler hiçbir zaman sürpriz olmayacaktır. İstanbul depreme hazır mı şeklindeki sorgulamalarımızı yaparken Marmara'da kıyıları olan diğer şehirler de hazır mı diye düşünmemiz ve tartışma gündemimize almamız gerekir. 

Kuzey Anadolu Fayı'nın kollarının yerleştiği Marmara bölgesinin 25 milyona ulaşan nüfusu, sanayi yoğunluğu ve milli gelirdeki yüzde 30'u aşan yüksek payı düşünüldüğünde, olma olasılığı çok yüksek olan bir büyük depremin yaratacağı afete hazır olmanın ve afet risklerini azaltmayı başarmanın İstanbul için hayati olduğu kadar Marmara bölgesi için de önemli olduğu anlaşılır. Bugüne kadar yapılan bilimsel değerlendirmeler ve risk analizleri, Marmara Denizi içerisinde olası 7.0 ve daha büyük deprem durumunda başta İstanbul olmak üzere tüm Marmara Denizi'ni çevreleyen il ve ilçelerde depremin yaratacağı şiddetli sarsıntı ve tsunami nedeniyle ağır kayıplar olacağını göstermektedir. Marmara şehirlerinin (İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Tekirdağ) ve bu şehirlere bağlı ve Marmara Denizi'ne kıyısı olan 49 ilçenin yerleşim alanlarındaki zemin ve yapı kalitesi sorunlarına bağlı olarak, can kayıpları ve çeşitli derecelerde yapı hasarları öngörülmektedir. Böyle bir deprem yalnız İstanbul depremi değil, bir 'Marmara depremi' olarak tarihe geçecektir. 17 Ağustos 1999 depreminin merkezinden 100 km uzakta Avcılar İlçesi'nde şahit olduğumuz can kaybı ve yıkımı, 2020'de 6.8 büyüklüğündeki Pütürge-Sivrice merkezli depreme 40 km ötedeki Elazığ ve Malatya il merkezlerinde oluşan önemli kayıpları, yine 2020'de merkezi Sisam Adası'nın kuzeyinde olup İzmir'den 70 km uzakta olan 7.0 büyüklüğündeki depremin İzmir'de neden olduğu kayıpları unutmayalım. Bu olaylar, Marmara Denizi içerisinde bir büyük depremin İstanbul'dakiler dahil neleri yitireceğimize işaret eden acı örneklerdir. Büyük depremler uzak da olsa, kötü zeminlerde hareketlerini büyütür, dirençsiz yerleşimleri ve sorunlu yapıları bulur ve önemli kayıplara neden olur. Bu nedenle, 17 Ağustos 1999 depremini hatırlarken, yalnız İstanbul'un değil Marmara Bölgesi'ndeki herkesin bu muhasebeyi dikkatle yapması gerekir. 

İstanbul için deprem tehlikesi ve kayıp riski analiz çalışmaları 

17 Ağustos 1999 depreminin bir büyükşehir depremi olması ve yaşanan acı kayıpların yanı başındaki İstanbul'u etkilemesi, Marmara Denizi'nde büyük deprem olasılığı herkes için önemli bir konu olmuştur. 17 Ağustos 1999 depremi sonrası fayın doğu ucundaki parça, üzerine yüklenen gerilimi taşıyamamış, harekete geçmiş ve 12 Kasım 1999 tarihinde Düzce merkezli ve 7.2 büyüklüğünde bir depreme neden olmuştur. Bu olay, fayın Marmara Denizi içerisindeki Ana Marmara Fayı üzerinde olası büyük deprem beklentisini arttırmıştır. Bugüne kadar yapılan ve halen süren jeolojik, jeofizik, sismolojik ve jeodezik araştırmalar Marmara Denizi kuzeyinde yerleşen Ana Marmara Fayı'nın üzerinde gerilme birikiminin arttığına dair kanıtlar sunmaktadır. 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İstanbul'un deprem hazırlığı çerçevesinde bir çok araştırma ve incelemeler başlatmıştır. 2000 yılından bugüne kadar İBB, konuyla ilgili bilim insanlarına ve uzmanlara İstanbul için 2002, 2003, 2009, 2012 ve 2018 yıllarında deprem tehlikesinin belirlenmesi ve olası kayıp riskleri analizleri konularını içeren raporlar hazırlatmıştır. En son 2018 yılında yapılan revizyon çalışmasında beş farklı yöntemle deprem tehlike ve risk senaryoları yapılmış ve kamuya açıklanmıştır. İstanbul'da deprem risk analizi yapılan toplam bina sayısı 1.166.330'dur. Ağır ve orta hasar alacak binaların büyük çoğunluğu 2000 yılı öncesi inşa edilen yapılardır. Orta hasarlı binaların bir bölümünün onarım yerine yıkılıp yeniden inşa edilmesinin daha uygun olduğu düşünülmektedir. Beş farklı deprem senaryosundan iyimser olarak kabul edebileceğimiz deprem senaryosuna göre, İstanbul'daki binaların ortalama yüzde 17'sinin (yaklaşık 194.000 bina) orta ve üstü seviyede hasar göreceği, yani kullanılamaz duruma geleceği ve burada yaşayan ortalama 3 milyona yakın kişinin barınma ihtiyacının ortaya çıkacağı tahmin edilmektedir. Yaklaşık 972.000 binanın ise hasarsız veya hafif hasarlı olması beklenmektedir. Ancak, İBB yeni yönetimince ilçelerde sürdürülen yapı riskleri tespitlerine göre fiziki hasar bazı ilçelerde verilen sayıların üstüne çıkmaktadır. Oluşacak tsunami nedeniyle kıyı yapılarında önemli hasarların oluşacağı ve bu nedenle denizden tahliye olanaklarının kısıtlı olacağı tahmin edilmektedir. Can kaybı sayısının en az 14 bin, ağır yaralı sayısının ise en az 8 bin olacağı tahmin edilmektedir.

2018 itibariyle yapılan risk analizlerine göre, İstanbul'u etkileyecek 7.5 büyüklüğündeki bir senaryo depreminin yapısal ve yapısal olmayan kayıplarının toplam maliyeti ortalama 120 milyar TL olması beklenmektedir. Yapı ve altyapı hasarına bağlı olarak ticari ve sanayi faaliyetlerde oluşacak yavaşlama ve durmalar, insani kayıplar, iş kayıpları, gelir kayıpları, talepteki azalmaya ve pazar daralmasına bağlı önemli derecede ekonomik kayıplar ortaya çıkacaktır ve fiziki kayıp maliyeti ekonomik kayıpları içermemektedir. İstanbul ve çevresi boyutundaki ve önemindeki bir kentte, büyük bir depremin oluşturacağı kayıpların bölgesel ve ulusal ekonomiye çok ciddi etkilerinin olacağı açıktır, hatta ulusal güvenlik açısından endişelere neden olmaktadır. 

Fiziksel ve yapısal hasarlara dair hesaplar yapılırken 2018 yılı yapı yaklaşık birim maliyetleri esas alınmıştır. O tarihteki inşaat birim maliyetlerini ve ABD dolarının fiyatının 4 TL civarında olduğu göz önüne alınırsa, bugünkü maliyetlere göre kayıpların maliyetinin 500 milyar TL civarında olacağı söylenebilir. Sigortalanmış kayıpların, toplam ekonomik kaybın yüzde 10-15'i arasında gerçekleşebileceği düşünülürse, İstanbul'u etkileyecek büyük depremde oluşacak bina kayıplarından yansıyacak mali sorumluluğun 3-5 milyar ABD doları arasında olacağı tahmin edilmektedir. 

Bir tehlike yalnızca bir tek sektörü etkilemez. Hiç ummadığınız sektörler ve hizmetler bir anda devre dışı kalabilir. Bu özellik günümüzde "sistemik riskler" olarak ele alınmaktadır. Depremin tetikleyeceği yangın, patlama, kimyasal ve gaz sızıntıları gibi tehlikeler bazen depremin doğrudan etkisinden daha fazla kayıplara neden olabilir. 17 Ağustos 1999 depremi sonrası Kocaeli'nde, 200 ton susuz amonyakın havaya dağılması, 1200 ton kriyojenik sıvı oksijenin serbest kalması, TÜPRAŞ petrol rafinerisinde çıkan yangınlar, sıvı petrol gazı sızıntısı ve petrol dökülmesi gibi sonuçlara yol açan birçok kimyasal kaza meydana gelmiştir. TMMOB, yerleşim alanlarının içinde kalmış kimyasal üretim, depolama vb tesislerinin kent dışına taşınması, büyük endüstriyel kazalara yönelik acil durum planları hazırlanması, kaza senaryoları modellemelerinin yapılması, İstanbul'da kimyasal maddelerin envanterinin çıkarılarak olası bir depremde bu kimyasalların ve bunlardan kaynaklanabilecek sorunların nasıl bertaraf edileceğinin belirlenmesini talep etmektedir. TMMOB, ayrıca I. ve II. Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler kapsamında yer alan sanayi tesislerinin ve doğalgaz boru hatlarının, LPG boru hatlarının, yerleşim alanları içerisinde kurulan ve işletilen akaryakıt istasyonlarının ve tüp gaz satış bayilerinin taşımakta olduğu yangın ve endüstri kazaları olasılıklarının kentleri patlamaya hazır birer bomba haline getirme ve yaşam güvenliğini ortadan kaldırma potansiyelinin yüksek olduğuna işaret etmektedir. TMMOB, endüstriyel tesislerin güvenlik ve birbirlerine olan uzaklıkları konusunda gerekli çalışmalar yapılarak standart ve gerekli koşullar imar mevzuatına yansıtılmalı; sorunlu alanlar 'yapı yasaklı alan' ilan edilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Çözüm her türlü tehlikeye karşı dirençli toplum ve şehirler yaratmaktır

Birleşmiş Milletler (BM) Afet Risklerini Azaltma Ofisi'ne göre 2021 yılında dünya nüfusunun yüzde 57'si olan 4.5 milyar şehir nüfusu, 2030 yılına doğru 5.2 milyarla yüzde 60'a erişecek ve 2050 yılına doğru her üç kişiden ikisi şehirlerde yaşayacak. 2022 yılı itibariyle nüfusu 1 milyondan fazla olan şehir sayısı 611'e ulaşmış durumda. Nüfusu 10 milyon ve daha fazla olan 31 büyükşehir sayısının 2030'da 43'e çıkacağı tahmin ediliyor. Bu gidişat, özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin şehirlerinde afet kayıplarının artmasına neden olacaktır. İstanbul da nüfusu giderek artan ve başta deprem olmak üzere diğer doğa ve insan kaynaklı tehlikelere açık bir büyükşehir konumundadır.

Afet risklerinin azaltılması sürecinde kentlerde mekânsal risklerin tanınıp yeni düzenlemeler yapılması çok önemlidir. Dün sabah vefat haberini üzülerek aldığım değerli Prof. Dr. Murat Balamir'in şu önerilerini aktarmak istiyorum:

"Kentler tekil yapıların toplamından ibaret değildir. Nüfusun, doğal verilerin, kullanımların ve altyapı gibi sistemlerin gösterdiği mekânsal olumsuzluklar depremlerde ayrı bir risk ailesi oluşturur. 'Uygunsuz konumlanma' ve 'olumsuz komşuluk' koşullarının yarattığı 'mekânsal riskler', en az zemin koşulları ve yapı stokunun yol açtığı ölçülerde kayıplar yaratabilir. Mekânsal risklerin azaltılması planlama önlemleri gerektirir. Bunların bir bölümü, deprem sonrası acil durum koşullarındaki mekânsal özelliklerin irdelenmesi ve risk azaltma çalışmalarıdır. Yerel faylar, su baskını, tsunami, heyelan, sıvılaşma, dolgu ve çöküntü alanları mekânsal irdeleme konusudur. Bu alanlar için ayrı önlemlerin alınması ve özel yönetmeliklerin düzenlenmesi gereği vardır. Tehlikeli madde depolayan, işleyen, üreten işyerleri riskler yaratır. Yol şebekesi ve altyapı sistemlerinin mekânsal dağılımında riskli noktalar ve bu noktaların devreden çıkması durumunda hangi ölçüde hizmet açığı ortaya çıkabileceği bilgisi de yine mekânsal riskler ailesi kapsamındadır."

Doğa ve insan kaynaklı afet risklerini azaltmaya yönelik olarak BM Dirençli Şehirler 2030 kampanyasını başlatmıştır. Bu kampanyaya katılan ülkelere BM tarafından beyan edilen kurallara uyması talep edilmektedir. Kampanyanın üç kategoride sınıflanan on temel ilkesi vardır. İlk üç temel ilke, yönetişim ve finansal kapasiteyle ilgilidir. Dört ile sekiz numaralar arasındaki ilkeler, planlama ve afet hazırlığının çeşitli boyutlarını, son iki ilke ise afete müdahale ve afet sonrası toparlanma kapasitesini kapsar. Afetlere dirençli (dayanıklı) şehirler oluşturmayı başarmak için on temel ilkenin her biri birbiriyle bağlantılıdır. BM'in Dirençli Şehirler 2030 kampanyasına Türkiye'den İstanbul, Ankara ve İzmir dahil sekiz şehir dahil olmuştur. Ancak, daha önce yayınladığım bir makalede verdiğim on maddeden oluşan uygulamaları başarmak için daha fazla çalışmamız gerekmektedir. İstanbul'u etkileyecek deprem tehlikesi ve kayıplar konusunda 2000'li yılların başından bu yana çok sayıda raporda tespitler yapılmış ve riskleri azaltmak için neler yapılması gerektiği konularındaki eylemler ve öncelikler belirlenmiştir. Sıra, İstanbul'u en kısa sürede afetlere dirençli bir şehir yapmaktır. Bu kadim şehir, artık BM'in afetlere dirençli şehirler için özetlediği eylemleri sürdürülebilir bir düzende tüm riskli alanlarda süratle uygulamaya koymak zorundadır ve diğer riskli şehirlere örnek olmalıdır.

İstanbul'da kentsel yenileme ve dönüşüm girişimleri

KİPTAŞ'ın yeni dönem yönetiminin İMAR AŞ ve BİMTAŞ işbirliği ile başlattığı, kentsel yenileme ve dönüşüm girişimi sonucunda, bugüne kadar 8.689 bağımsız birimden oluşan, 11.3 milyar TL yatırım bedeline sahip 9 proje tamamlanmış ve hak sahiplerine teslim edilmiştir. 4.606 bağımsız birimden oluşan 5.3 milyar TL yatırım değerinde 9 projenin temelini atılmıştır. Halen, 5.160 bağımsız birim, 10.4 milyar TL yatırım bedeline sahip 11 projenin yapımı sürdürülmektedir. Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı'nın TOKİ aracılığı ile İstanbul'da kentsel yenileme/dönüşüm uygulamaları bulunmaktadır. TOKİ'nin WEB sayfasında, İstanbul'da bugüne kadar 'kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri' adı altında çeşitli ilçelerde fiziksel olarak yüzde yüz tamamlanmış 5.730 adet konut olduğu ve biten bu projeler için maliyeti 298 milyon 300 bin TL olduğu anlaşılmaktadır. Halihazırda inşaatı süren 17 proje bulunmaktadır. 2012 yılından bugüne kadar İstanbul'da çeşitli mahallelerde 6306 sayılı yasa çerçevesinde parsel bazında yık/yenile olarak süren çok sayıda proje vardır. Bu projelere ait bina sayısı hakkında bir bilgim yoktur. 

İstanbul Valiliği bünyesinde yer alan İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İSMEP) İstanbul Deprem Riski Azaltma ve Acil Durum Hazırlık Projesi için altı uluslararası bankadan temin ettiği 2.4 milyar Avro'luk kredi ile 2006 yılından bugüne kadar depreme hazırlık amacıyla öncelikle kamu binalarını güçlendirme, yenileme ve afet eğitimi projeleri yapmaktadır. İstanbul'da deprem dayanıklılığı sağlanması gereken kamu binası sayısı 4.000 civarındadır. Bu çerçevede okullar, hastaneler, yurtlar, sosyal hizmet binaları ve idari binalardan oluşan 1.545 öncelikli okullar dahil kamu binası proje kapsamında güçlendirilmiş veya yıkılarak yeniden yapılmıştır. Bu binalar içerisinde güçlendirilen veya yıkılarak yeniden inşa edilen okul sayısı ise 1.314'e ulaşmıştır.

Bütün bu uygulamaları ve projelerin İstanbul'un her türlü riskleri azaltan bir vizyonla hazırlanmış çevre düzeni planı ve nazım imar planlarına uygun olup olmadığı tartışılmalıdır. Riskleri azaltmayı hedefleyen mekânsal planlara uymayan projeler ve yerleşmeler öngörülen tehlikeler karşısında afetlere dirençli olamazlar.

İBB Şehircilik Grubu şirketleri tarafından kentsel yenileme, iyileştirme ve yaşanabilir mekânlar oluşturmak için 5 Temmuz 2021'de İstanbul Yenileniyor Platformu kuruldu. Yoğun ilgi ile karşılaşan platform bugüne kadar 38 ilçe ve 584 mahalleden, 468.904 kişiyi kapsayan 5.452 dönüşüm başvurusu aldı. Alınan tüm başvurular, yaklaşık olarak 4.165 parsel, 12.151 yapı, 117.226 konut ve 10.770 ticari olmak üzere toplam 127.996 bağımsız birimi kapsıyor. Bu sayılar afet risklerini azaltılmasına yönelik yönetişimin önemini göstermektedir.

Yerel yönetimlerin afet risklerini azaltma amaçlı yenileme ve planlı yeni yerleşimler oluşturma projelerine hız kazandırılması için finansal kaynaklar teminine yönelik mevzuat değişiklikleri için girişimler yapılmalıdır. Merkezi yönetim, her yıl genel bütçeden afet risklerinin azaltılmasına yönelik öncelikli projelere yeterli bir pay ayırmalı, bütçe yönetimi şeffaf olmalı ve risk düzeyi sırasına göre yerel yönetimlere destek sağlanmalıdır. Afet risklerinin azaltılması öncelikli riskli alanlarda kentsel yenilemeye destek olarak çok düşük faizli ve en az on yıl vadeli kredi sistemi kurulmalıdır. Proje ortaklığı ve katılımlı yönetim tesis edilmelidir. Düşük ve orta gelirlileri ve dezavantajlı grupları önceleyen kentsel yenileme projelerine ağırlık verilmelidir. Kentsel yenileme sürecinde hak sahiplerinin hukuk ve mülkiyet konularında kendilerini kamusal bir güven ortamında hissetmelerini sağlayacak, onları bir müşteri gibi görmeyecek bir kurumsallaşma modeli yaratılmalıdır. 

Halen nüfusu artan İstanbul için büyük deprem dahil sel, fırtına, kuraklık, iklim değişimi vb. kaynaklı tehlikelerinin neden olacağı kayıpların azaltılması için sürdürülebilir ve ödünsüz uygulamalara, yerel ve merkezi yönetimlerin tüm unsurlarının ayrımsız katılması ve işbirliği yapması ve bilim insanlarının, meslek odalarının ve STK'ların sürece katkılarının sağlanması çok önemlidir. Yerelde afetlerle mücadele sürecinde, toplantılara ve tatbikatlara katılımda ve diyalog ve işbirliği ortamı sağlamada yaşanan bazı çekimser davranışlar; deprem, sel, hava ve deniz kirliliği, kuraklık, orman yangını vb tehditlere karşı hazırlanmak zorunda olan bu devasa şehri, afetlere dirençli bir şehir haline getirmek için yapılacak hizmetleri aksatır ve sonunda herkes kaybeder.

Yazarın Diğer Yazıları

7.1 büyüklüğünde iki deprem: Miyazaki (Japonya) depremi ve Van (Türkiye) depremi

Bir şey eksik kalmıştı bu coğrafyada; afet risklerini azaltmaya odaklanmış bütünleşik bir afet yönetim ve yönetişim düzeni ve kent planlama düzeni kuramamış, yerelde örgütlenememiş, yerel-merkezi yönetim işbirliklerini geliştirememiştik. Şehircilik bilimini umursamadık. Başta deprem olmak üzere afetlere dayanıklı, yaşanabilir, çevre ve iklim dostu inşaat işlerini ve şehirciliği gerçekleştiremedik

6 Şubat 2023 Türkiye ve 1 Ocak 2024 Japonya depremlerinin muhasebesi

Türkiye’deki can kaybı oranı Japonya’dakine oranla yaklaşık 32 kez daha fazla oluyor

“Deprem korkuttu” ve “depremi bildi” ile sorunlar çözüldü mü?

Deprem tehlike haritalarımız ve deprem bina yönetmeliklerimiz var olmasına rağmen şu soru akla geliyor: Bu tehlike ve kurallar biliniyorsa neden depremlerde yıkılıyoruz ve canları kaybediyoruz?

"
"