Medya

Salih Tuna: Fehmi Koru'nun tavsiyelerine uymayan kazanır, Özkök AKP'li fırıldaklardan daha çok işe yarar

Tuna, yazarlığı bırakacağını duyurduktan sonra 7. yazısını yazdı

13 Temmuz 2016 12:42

Yazılarına veda edeceğini duyurduktan sonra 7. yazısını kaleme alan Yeni Şafak gazetesi yazarı Salih Tuna, gazeteci yazar Fehmi Koru’nun “Meral Akşener’in partiden ihraç edilmemesi“ gerektiğine ilişkin görüşlerine atıfta bulunarak “Fehmi Bey'in tavsiyelerine uymayanın kazandığı tecrübeyle sabittir” ifadelerini kullandı. Tuna, Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök’ün ise, ‘AKP’li fırıldaklar’ olarak nitelediği kesimden daha çok işe yarayacağını belirtti.

Salih Tuna’nın bugün (13 Temmuz 2016) yayımlanan “Bu yeni parti oluşumu AKP’yi tarihe gömer mi?” başlıklı yazısı şöyle:

Sayın Cemil Çiçek'in “paralel yapı” konusunda tavrı ilk günden beri gayet nettir, hakkını teslim etmek zorundayız.

Dolayısıyla, “ülkenin dikişlerini yıpratan konuşmalar yapıyoruz” şeklindeki ifadesine “paralel güruh” boşuna sevinmesin.

Zannetmesinler ki, devlette eski günlerdeki gibi dikiş tutturacaklar. Böylesi bir “dikişe” Cemil Çiçek de en az bizim kadar karşı çıkar.

Gelgelelim, mezkur ifade nedeniyle Taha Akyol o kadar heyecanlandı ki, adeta üzerine atladı.

O kadar ki, önce Taha Akyol atladı, sonra Cemil Çiçek konuştu desek, başımız ağrımaz.

Neden mi böyle?

Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ı hedefe koyan her lakırdı akıllarını başlarından alıyor da ondan.

Cemil Çiçek'in sözlerini hüsnüniyetle okuyacak olursak, hanımefendi bir bakana, “önlerine yattı” diyen CHP lideri dahil, genel anlamda “dikiş yıpratan tüm konuşmaları” kastetmiştir, demek mümkün.

Ne ki, yılların politikacısı olarak, sözlerinin nasıl kullanılacağını hesap etmemiş de olamaz.

Herkes mezkur sözün hedefinin Cumhurbaşkanımız Erdoğan olduğu kanaatinde.

Bunda da şaşacak bir şey yok.

Zira Bülent Arınç'tan AK Parti eski Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'e kadar birçok insan bu minvalde konuşmalar yapmıştı.

Fakir de bu köşecikte, mesele “dikiş attırmaksa,” her gün ailesine varıncaya değin kişilik katline uğratılan Erdoğan'ı hedef göstereceğinize hele bir kendinize bakın, dedim. (9 Temmuz 2016, Yeni Şafak)

Sevgili Bülent Arınç'ın, “Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak” sözünün yanı sıra Hüseyin Çelik'in, “Kılıçdaroğlu mezhep dayanışması nedeniyle mi Suriye'ye sahip çıkıyor” çıkışını hatırlattım.

Ve, “siz de ülkenin dikişlerini yıpratan konuşmaları az yapmadınız,” dedim.

Örnekleri çoğaltmak mümkündü.

Yine Bülent Arınç, “Kürtçe medeniyet dili değildir” demiş sonra da, "BDP'li (HDP'nin bir önceki adı) bir kadın milletvekiline yapılanlar bana yapılsa ben de dağa çıkardım", demişti. Hani, “dönemin Başbakanı” Erdoğan, “Bizim yolumuz, bana da işkence yapılsa ben de dağa çıkardım değil…” diye çıkışmıştı.

Hüseyin Çelik de atv'nin bir sunucusunun (Gözde Kansu) dekoltesine kafayı takmıştı da birçok ünlü sanatçının AK Parti karşıtı kampanya yapmasına neden olmuştu.

Cemil Çiçek derseniz, artık hangi “dikişleri yıprattıysa,” Danıştay cinayeti sonrası camiden kaçmak zorunda kalmıştı.

Tuhaf olan şu ki, bütün tepkiler, Sayın Erdoğan'a fatura edildi.

Tabiri caizse, malum eşhas, demokratik iyileştirmelerin sefasına sahip çıkarken, cefasıyla, yani, bu iyileştirmelerden huzursuz olan “eski sınıf”ın tepkisiyle Erdoğan'ı baş başa bıraktı.

Tıpkı, Ergenekon ve Balyoz operasyonları neticesinde oluşan militarist ve ulusalcı öfke ve husumet dalgasını Erdoğan'a bırakıp, darbecilerle hesaplaşmanın övüncünü sahiplenen “liberal çakallar” ve “mülâaneciler” gibi.

Bunların vicdanları budur, bu kadardır!

Son günlerde bu vicdanın sahipleri orda burda, “madem dışarıda barış yapıyorsunuz, bizimle de yapın” demeye başladılar.

Sizin anlayacağınız, “ülkenin dikişlerini yıpratan konuşmalar” yüzünden çok örselenmiş, çok yıpratılmışlar; artık “dikilmek” istiyorlar.

Bunlardan biri ve en heveslisi (asla pes etmem diyor) Ertuğrul Beyciğim.

Bunun üzerine bu köşede açık seçik şekilde, “dikilmeyi bu kadar arzu ediyorsa, bırakın dikilsin,” dedim. ( AKP'li fırıldaklardan daha çok işe yarayacağına da kalıbımı basarım.)

Gel gör ki, ben onun “dikilme” arzusuna omuz verirken, o benim veda etmemi bekliyormuş,

“Ertuğrul sen bir sus, o zaman veda edeceğim” diye yazmışım da o da 4 gün boyunca yazmamış da, lakin ben hala veda etmemişim…(İroni denemesinde bulunma dedim, diye kendini kanıtlamak istercesine, baştan sona kıvranmış durmuş. Tamam, Ertuğrul Beyciğim ironi yapabiliyorsun, ama sen yine de yapma.)

Diyor ki: “Gazetenin yazarı Salih Tuna, 'Erdoğan'dan fazla Erdoğancılara' ve 'Şarlatan AKP'lilere' kızarak bir veda yazısı yazar…”

Külliyen yalan. Yazı arşivde, bir daha baksın, öyle mi? Boşuna demiyorum, okuduğunu anlamıyor diye. (O yazıyı anladığı gün ben ses mes beklemeden yazmayı bırakacağım, hadi bakalım.)

O değil de, ben bu adama o kadar yazı yaktım; yahu “Ertuğrul Beyciğim şiiri” (31 Aralık 2009, Yeni Şafak) bile yazdım. Taştan ses var, ondan yoktu. Şimdi ne değişti de yazılarını bana teksif eder oldu?

Veda etmemi mi bekliyordu yoksa Fehmi Bey'i mi kıskandı?

Geçenlerde Fehmi Bey hakkında peş peşe yazdığım yazıların birinde, “yazı yazma ama maaşını almaya devam et” teklifini kabul etmeyen Fehmi Bey'in yerinde Ertuğrul Beyciğim olsaydı bu teklifi kabul eder, anında tatillere akardı, demiştim.

Daha önceleri hiçbir yazıma cevap vermeyen Ertuğrul Beyciğim bu sefer şappadak ses vermiş; kendisini çok iyi tanıdığımı, böylesi teklifi anında kabul edeceğini dercetmişti.

“Kıskandı” dediğim de bu işte; yani, “onu yazma beni yaz” durumu.

Şayet böyleyse biraz daha kıskansın.

Hazır bulmuşken kaybetmek istemem. Ayrılmadan evvel hiç değilse nefsimi köreltmiş olurum, fena mı?

O halde, “MHP yönetimi Akşener'in önünü kesebilir, ama hiç tavsiye etmem” diyen Fehmi Bey'e bi güzel değineyim de kıskanmaya devam etsin.

Her şeyden evvel şunu söyleyeyim: Fehmi Bey'in tavsiyelerine uymayanın kazandığı tecrübeyle sabittir.

AK Parti'ye de CHP'yle koalisyon kurun, sakın erken genel seçime girmeyin, 7 Haziran seçim sonuçlarını da ararsınız, demişti; sonucu biliyorsunuz.

Fehmi Bey söz konusu yazısında, Akşener'in önünün kesilmek istenmesinin işe yaramayacağını söylemek için, “Tayyip Erdoğan'ın önü kesilmek istendi de ne oldu?” argümanını öne sürüyor.

Gözden kaçırdığı veya gözden kaçırmak istediği şu: Akşener formülüyle de önü kesilmek istenen yine Erdoğan, başkası değil.

Sayın Erdoğan da maşallah, mülâanecilerin olanca bedduasına, “kalp krizi geçirdi” şeklideki tezvirlerine rağmen Messi'yle maça çıkacak kadar diri ve zinde.

Paralel yapının direktifleri doğrultusunda Akşener bu saatten sonra paralel yapıya sabah akşam çaksa, Sarıgül de iddia edildiği gibi yanına katılsa, Fehmi Bey'ler de omuzlasa, AK Parti'ye dikilenler de sökülüp bu oluşuma katılsa, özgül ağırlıklı abiler, ve “üst akıl da nerden çıktı” diyen bilumum fırıldaklar da eklense boş.

Ne diyordu Necip Fazıl: “Beni Allah tutmuş, kim eder azat?..”

Erdoğan da bu şiiri bir başka güzel okuyor!

İlgili Haberler