Politika

Bahçeli'nin Öcalan'ı TBMM'ye çağırması hangi sonuçları doğurabilir, 'Çözüm Süreci'nden farkı ne, kulislerde neler konuşuluyor, neler olabilir?

22 Ekim 2024 20:41

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasında yaptığı tarihi çağrıyla, gözler bir anda ne zamandır unutulan İmralı’ya ve yıllardır “bir kısım” basının ambargo uyguladığı DEM Parti’ye çevrildi. Kulislerde Bahçeli’nin PKK’ya silah bırakma çağrısı yapması halinde “umut hakkı”ndan yararlanabileceğini söylediği İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan’dan kısa zaman içinde bir açıklama gelebileceği konuşuluyor. Bir başka çarpıcı iddia sadece Öcalan’ı değil, benzer durumdaki ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlülerini de kapsayacak, cezalarının en az 25 yılını cezaevinde geçirdikten sonra koşullu olarak salıverilmelerine dönük bir yasa değişikliği hazırlığına başlandığı yönünde. Bu hazırlık kapsamında, cezaevinden bırakılanların ev hapsi ya da benzer bir yerde tutulmalarına dönük seçenekli düzenlemelerin de ele alındığı söyleniyor.

Bahçeli'nin çıkışı; dünyadaki çatışma/çözüm süreçlerinden çıkan tarihi bir tecrübeyi Türkiye örneğinde ilk kez gündeme getiriyor: Etnik çatışmaları bitirecek, kalıcı bir çözümü/barışı gündeme getirecek en önemli boyut, tarafların en radikalleri arasında bir diyalog sağlamak. Bahçeli, Türk milliyetçiliğinin ve onun siyasi örgütü olarak MHP'nin tarihinde bir ilki icra ederek bu yolda tarihsel bir çıkış yapmış oldu. Görünürde DEM Partililerle el sıkışmasıyla başlayan ancak Öcalan’la devlet görevlilerinin uzun zamandır yaptığı görüşmelerle başladığı söylenen, daha önce çözüm süreci nedeniyle oy kaybına uğrayan Erdoğan’ın bir adım geride kaldığı bu yeni sürecin köşe taşlarını açıklamak, olanları anlamak için bütünü bilmek gerekiyor. Ancak bu dönemin özelliklerinden birisi de “gizlilikle” yürütülmesi. İddialar bu nedenle çok çeşitli…

Alparslan Türkeş

Türkeş’in Ermenistan adımından bugüne

Sovyetler Birliği yıkılıp, bağımsız devletler kurulduktan hemen sonra Ermenistan’la ciddi sıkıntılar yaşanmaya başlandı. Bir yandan tarihi meseleler, diğer yandan Azerbaycan-Ermenistan çatışması.

Karabağ işgal altındaydı ve Ermenistan, Türkiye için bir tepki odağıydı. Türkiye, Ermenistan’la diplomatik ilişkileri dondurmuş, sınırları da kapatmıştı. Ermenistan, Azerbaycan’a göre askeri olarak güçlüydü ama başta gıda sıkıntısı olmak üzere birçok alanda ekonomik güçlüklerle boğuşuyordu. Tam da o günlerde Avrupa’da yaşayan Ermeni diasporasından bir grup, milliyetçi hareketin başbuğu, MHP’nin kurucu ve tarihi lideri Alparslan Türkeş’in kapısını çalarak barış için yardım istedi.

Türkeş, hükümetle de temas ederek, teklifi kabul etti. Türkeş, 13 Mart 1993’te, Ermenistan Başkanı Ter Petrosyan ile Paris’teki ünlü Krissan Oteli’nde buluştu. Devletin ve hükümetin görüşlerini dinleyen Türkeş, Ermenistan’a transit geçiş hakkı verilmesi dahil yapılabilecekleri sıraladı.

Türkeş, görüşmeden, “Savaş bir süre daha devam edecek” görüşüyle, olumsuz bir havayla çıkar ancak 1994’te, Frankfurt’ta bir görüşme yapacak kadar görüşmeleri sahiplenir. Bu görüşmenin ardından Türkiye, Ermenistan’a buğday yardımı da yapacaktır.

Bahçeli faktörü

2007’de, Öcalan’ın asılması için miting meydanına, “ip alacak paran yoksa al da as” diyerek yağlı urgan atan, yakın zamanda önce HDP’nin sonra DEM Parti’nin kapatılmasını, vekillerinin maaşlarına el konulmasını hatta vatandaşlıktan çıkartılmalarını ısrarla dile getiren MHP lideri Devlet Bahçeli, “çözüm süreci” denilmesine tepki gösterdiği yeni ve tarihi bir sürecin anahtar figürü konumunda.

Bahçeli'nin DEM Partililerle toklaşması

Tokalaşmadan “umut hakkına”

“Yeni çözüm süreci”, “stratejik adım”, “yeni dönem” ya da nasıl isimlendirilecekse atılan bu adımlar, Bahçeli’nin 1 Ekim’deki TBMM açılışında DEM Parti yöneticileriyle tokalaşmasıyla başladı.

İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı saldırının alanını genişletmesi, savaşı bölgeye yayma çabası, Erdoğan’ın ilk kez İsrail’in hedefinde Türkiye’nin de bulunduğu söylemesi, “bölgede neler oluyor, neler olacak?” sorularını gündeme getirdi.

Tam da “yeni çözüm süreci mi başladı?” sorusunun sorulduğu günlerde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Başkanı Neçirvan Barzani, Ankara’da Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la görüştü. Kuzey Irak’taki seçimlere denk geldiği için görüşmenin çerçevesi “seçimler” olarak açıklansa da kulislerde asıl meselenin “PKK” başlığı olduğu konuşuldu.

Ne olduğu tam anlaşılmadan Bahçeli, bu kez grup toplantısında, Abdullah Öcalan’a, “Örgüte silah bırakmasını söyle” çağrısında bulundu. Çözümün adresi olarak ise Meclis’i işaret etti.

CHP lideri Özgür Özel, bu gelişmelere paralel olarak, Güneydoğu turuna çıkacağını açıkladı. Öncesinde cezaevinde eski HDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’yı ziyaret etti.

Bahçeli, tarihi açıklamasını bu gelişmelerden sonra yaptı. Grup toplantısında, “umut hakkından” söz ederek, Öcalan’ın DEM Parti grubuna katılıp, Meclis kürsüsünden “Silah bıraktıklarını ilan edebileceğini” şu ifadelerle söyledi:

"Teröristbaşı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz diyenlere de sesleniyorum: Şayet teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, 'Umut Hakkı'nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın.”

Abdullah Öcalan

“Umut hakkı” kapıyı açar mı?

“Umut hakkı” kavramı, ömür boyu cezaevinde yatması öngörülen kişilerin cezalarının bir daha değerlendirilmesi, dışarı çıkmalarına olanak sağlanması anlamında kullanılıyor.

Kavram, 2014’te AİHM’nin gündemine geldi ve AİHM, ömür boyu cezaevinde kalması gereken Öcalan için bu değerlendirmenin yapılması gerektiğine hükmetti.

AİHM, İngiltere’nin taraf olduğu başka bir dosyada, 25 yılını cezaevinde geçiren ömür boyu hapisle cezalandırılmış kişiler için “umut hakkının” söz konusu olması gerektiğine de karar vermişti.

Öcalan, 25 yıldır cezaevinde ve umut hakkından yararlanabilmesi için İnfaz Kanunu’nun değiştirilmesi, “devletin birliğini bozmak” suçundan yargılananların cezalarının 25 yıl yattıktan sonra yeniden değerlendirilmesi gibi bir değişiklik yapılması dışarı çıkabilmesi için yeterli olacak.

Ev hapsi ya da yarı açık cezaevi

Zira Öcalan’ın hüküm giydiği suç, koşullu salıverme hakkını içermiyor. Koşullu salıvermenin bu suçta da uygulanacağına yönelik bir değişiklik şart.

Ancak bu durumda Öcalan, bütünüyle serbest kalacak ve istediği gibi hareket edebilecek. Kontrol altında tutulabilmesi için “ev hapsi” formülü tartışılıyor ama koşullu salıverilen kişiler için mevzuatta böyle bir yöntem yok.

Bu nedenle, Öcalan’ın kontrol altında tutulabilmesi için böyle bir yasal değişiklik yapılabileceği de konuşuluyor. Seçenekli bir taslakta, ev hapsine ya da yarı açık benzeri bir cezaevine alınmasının yer alabileceği belirtiliyor.

Dolmabahçe Mutabakatı

"Kandil’le görüşme" iddiası

Ama bütün bunlardan önce Bahçeli’nin ana figür olduğu sürece yakından bakmak, iddiaları anımsamak gerekli.

Öcalan, 2018’den bu yana İmralı’da sürekli disiplin cezası alıyor. Disiplin cezaları, avukat ve yakınlarıyla görüşmesine engel gösteriliyor. 2009’da hücreden daha geniş bir odaya alınan, İmralı’ya aynı yıl yeni mahkumların nakledilmesiyle kısıtlı da olsa sosyalleşme olanağı bulan, çözüm sürecinde odasına televizyon konulan Öcalan’ın iletişim imkanları son yıllarda iyiden iyiye kısıtlandı.

Ancak bu Öcalan’ın kimseyle görüşmediği anlamına gelmiyor. MİT’in ve devlet yetkililerinin Öcalan’la sürekli görüştükleri, gelişmeleri değerlendirdikleri biliniyor.

Bahçeli’nin açıklamalarıyla yürüyen sürecin de bu yöntemle geliştirildiği söyleniyor. İddiaları anımsayalım…

İddialar, Öcalan ile devlet görevlilerinin görüşmelerinin bir noktaya geldiği, ardından Kandil’le görüşmesine izin verildiği yönünde. Öcalan’ın bu görüşmede, varılan mutabakatı Kandil’deki örgüt yöneticilerine aktardığı, bazı örgüt yöneticilerinin mutabakata tepki gösterdiği, buna rağmen mutabakata bağlı kalınacağının Öcalan tarafından dikte edildiği de iddialar arasında.

Mutabakatın, Öcalan’ın örgüte Türkiye içinde silah bırakma çağrısı yapması, Suriye Rojava’daki statünün korunması, Kandil’in boşaltılması, örgüt yöneticilerinin üçüncü bir ülke ya da Rojava’ya gönderilmesi, anayasada anadilde eğitim, kayyımlar ve eşitliğe yönelik adımlar atılması, hasta PKK’lıların bırakılması, ömür boyu ceza alanlara “umut hakkının” tanınması gibi maddeler içerdiği iddia edildi. Bu iddialar özellikle Kürt basınına yansıdı ancak doğrulanmadı, net biçimde yalanlanmadı…

“Öcalan açıklama yapacak” iddiası

Öcalan’ın, Bahçeli’nin çıkışının ardından bir açıklama yaparak, üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu söyleyeceği iddia ediliyor.

Öcalan bu açıklamayı yapsa bile Kandil’in reaksiyonu net değil. Söylemsel olarak Öcalan’a destek verilse bile eylemsel olarak nasıl davranacağı kestirilemiyor.

Bunun nedeni 2015’teki çözüm sürecinden farklı olarak, Kandil’in ve DEM Parti’nin yeni sürece dahil edilmemesi. O dönemde HDP’liler, İmralı ve Kandil arasındaki trafiği devlet görevlileriyle birlikte sağlıyor, kendileri de siyasi olarak konum alabiliyorlardı. Ancak bu kez süreç Öcalan merkezli yürütülmüş görünüyor.

Kandil’de bölünme yaşanır mı, örgüt bütün olarak hareket edebilir mi, “olmazsa olmaz” görülen Rojava’daki statüyle ilgili nasıl bir hareket biçimi geliştirir, bunlar belirsiz.

Mesele Erdoğan’ın aday olması mı?

Başta CHP, siyasi partilerin ve kamuoyunun ilk tepkisi, anayasaya göre yeniden adaylık hakkı bulunmayan Erdoğan’ın bir sonraki seçimde aday olabilmek için “çözüm süreci” kartını oynadığı yönünde.

AKP ve Erdoğan, bugüne kadar en düşük oyu, çözüm sürecini yürütürken aldı. 7 Haziran 2015’teki seçimde, AKP ilk kez tek başına iktidar olacak oy oranına ulaşamadı. Bahçeli, bu dönemde koalisyona kapıyı kapatarak Erdoğan’ın iktidarda kalmasını sağladı. 1 Kasım’da yapılan yenileme seçimi öncesi çözüm süreci sonlandırıldı ve “hendek operasyonları”nın temeli atıldı. Aynı dönemde Türkiye’nin dört yanında terör saldırıları yaşandı. Yenileme seçiminden AKP tek başına iktidar olarak çıktı. Bir yıl sonra 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı ve OHAL ilan edildi. Bahçeli, Erdoğan’a destek vererek başkanlık sisteminin yolunu açtı ve Cumhur ittifakı kuruldu.

Şimdi de Cumhur ittifakının oy oranının düşmesi, Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi, olası bir erken seçimde AKP’ye küsen Kürt seçmenin yeniden kazanılması için bu yola girildiği öne sürülüyor.

DEM Parti’nin kurulacak yeni anayasa masasında, adaylık kapısının açılması için AKP’ye destek vermesinin sağlanmasının amaçlandığı iddia ediliyor.

Bahçeli-Erdoğan

Yeniden şekillenen bölge, Kürt sorununun hacmi ve Kürt kartı

Ancak bu tezler tek başına gelişmeleri açıklamaya yeterli değil. Erdoğan, anayasaya göre TBMM'nin erken seçim kararı alması durumunda yeniden aday olabilir. Bir baskın seçim planlıyorsa bu yöntemle yapabilir. Farklı bir yöntem düşünüyorsa, bunu gerçekleştirmek için de uzun bir zamana sahip. Başkanlık seçiminden hemen bir yıl sonra bu adımı atması için zorlayıcı bir neden bulunmuyor.

Bilinen ve bilinmeyen bölgesel gelişmelerin, Kürt sorununun bölgesel hacminin daha etkili olduğuna kuşku yok. İsrail’in hesaplarıyla yeniden şekillenen ve şekillenmesi beklenen bölgede Kürtler’in harekât tarzı herkesi yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin, bir devlet politikası olarak bu dönemde çatışma yerine çözümü esas almayı daha uygun bulduğu söylenebilir. Ancak var olan bilgiler tek başına bütünü açıklamaya şu aşamada yetmiyor.

En radikallerin diyaloğu

Açıklamaları Bahçeli’nin yapmasının, Erdoğan’ın, Cumhur ittifakı adına bu açıklamaları desteklediklerini söylemekle yetinerek, sabotaj uyarısında bulunmasının nedenleri de bu gerekçelerle açıklanabilir.

Aksiyon alma ihtiyacı duyulması ancak iç politikanın ihmal edilmemesi ve Erdoğan’a “çözüm süreci” nedeniyle tepkinin büyüyebilecek olması bu stratejinin geliştirilmesini sağlamış olabilir.

Görünen o ki siyasi tarihte “devletin parçası” olarak da görülen MHP’nin liderinden bu açıklamaların gelmesi ve Erdoğan’ın geri planda kalması, bir yandan devlet yetkililerinin Öcalan ve PKK nezdinde adımlar atması eşgüdümlü bir planlama…

Bahçeli'nin çıkışı; dünyadaki çatışma/çözüm süreçlerinden çıkan tarihi bir tecrübeyi Türkiye örneğinde ilk kez gündeme getiriyor: Etnik çatışmaları bitirecek, kalıcı bir çözümü/barışı gündeme getirecek en önemli boyut, tarafların en radikalleri arasında bir diyalog sağlamak. Bahçeli, Türk milliyetçiliğinin ve onun siyasi örgütü olarak MHP'nin tarihinde bir ilki icra ederek bu yolda tarihsel bir çıkış yapmış oldu.

Böylece tepkiyi AKP yerine MHP göğüsledi. 2015'te rafa kaldırılan "çözüm süreci"nden en büyük farkı bu olan bir süreci başlatabilecek bir adım Bahçeli’nin açıklamaları. ‘Dolmabahçe mutabakatı'na rağmen Erdoğan'ın 'AKP'nin oylarındaki kaybı' dikkate alarak çözüm sürecini bitirdiği görüşünde yoğunlaşılması hafızamızda.

Çözümün rotası ve İmralı tercihine Güney Afrika’dan bakış

2011’de TÜSİAD forumuna eski İspanya Başbakanı ve AB Akil Adamlar Grubu Başkanı Felipe Gonzales ile birlikte katılan Güney Afrikalı insan hakları savunucusu avukat Brian Currin çatışmaların sonlandırılması ve barış süreci konusunda bir sunum yaptı. 1994'te Güney Afrika Devlet Başkanı Nelson Mandela tarafından Cezaevleri Denetleme Komitesi'nde görevlendirilen Currin, o dönem Hakikat Uzlaşma Komisyonu'nun kurulmasında etkin oldu. Currin, 2011’deki sunumunda, bir barış süreci için atılması gereken adımları özetle şöyle sıraladı:

  • -Tarafların barışa ve müzakereye dayalı bir sürece girmeleri için çıkarlarının paylaşımlı olması ve ortak tercihlerinin bulunması gerekiyor.

  • -İkinci ders; siyasi liderlerin her iki tarafta mutlaka kendi silahlı kuvvetlerinin desteğini almış olması gerekiyor. Devletin mutlaka ordunun, emniyet güçlerinin, diğer tarafta tırnak içinde militanların, teröristlerin bu süreci desteklemesi gerekiyor.

  • -Siyasi liderler ile militanlar arasındaki sürece bakacak olursak… Militanların rolü özellikle müzakere sürecinde çok önemlidir. Diğer taraftan devletin devreye girmesi gerekir.
  •  
  • -Müzakerelerin başarılı olması için, çatışan tarafların barışa dayalı bir çözüme kendilerini adamaları çok önemli. Adanmışlık için iki tarafın da birbirine güvenmesi gerekiyor.

  • -Diğer önemli unsur liderliktir. Mandela fevkalade başarılı bir örnektir. Liderlik kalıtımsal da olabilir, sonradan da kazanılabilir.

  • -Müzakerelerde başarı için ortamın, konjonktürün de uygun olması gerekiyor.

  • -Diğer önemli husus, mutlaka yapılandırılmış, saydam bir barış sürecinin izlenmesidir. Gizli, kapalı kapılar ardında bir barış süreci olmaması lazım.

  • -Diğer bir vazgeçilmez unsur da; hür basının varlığıdır.

  • -Diğer önemli unsur da, halkın, vatandaşların işin içine çekilmesi. Sivil toplum kuruluşları bunun için çok önemli.

  • -Sonuç olarak şunları önermeye çalışacağım. Eğer barış süreci başlayacaksa, müzakere sürecinin ülke koşullarına, gerekliliklerine uygun olması, bunlara hizmet etmesi gerekir. Başka bir ülkeden tıpatıp örnek alınamaz.

Parti yerine İmralı

Aynı etkinlikte, Currin, “BDP dururken İmralı'yla görüşmek olağan mı?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:

“Çok olağandışı, çok görülmeyen bir durum. BASK örneğine değineyim. Bağımsızlığı savunan solcu parti yasaklanmıştı. Sebebi ETA ile bağlantıydı. Artı şiddeti kınamamıştı, onun için de kapatıldı. Netice olarak meşru bir siyasi parti BASK bölgesinde çıkamadı ve bağımsızlığı savunan, sol kesimin arzularını gösteremedi. Bu dönemde İspanyol hükümeti ETA’yla temasa geçmiştir, ama Batasuna’yla da teması olmuştur. Partiyi kapatmalarına rağmen onlarla da görüştüler. Müzakerelere girmemek, siyasi bir partiye arkanızı dönmek, bana soracak olursanız çok enteresan, çok tuhaf. Ben bunun örneğini görmedim. Bahsettiğiniz örneği anlamakta güçlük çekiyorum.”

Adres TBMM

Türkiye, bugün, Currin’in bahsettiği koşulları ne kadar taşıyor, tartışılır. Ancak Bahçeli’nin, bu açıklamaları TBMM çatısı altından, grup toplantısında yapması da bir işaret. Başka eski CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere siyasi parti liderleri, çözüm için sürekli TBMM’nin devreye girmesini istediler. Bahçeli de bu açıklamaları TBMM’den yaparak, aslında yeni anayasa masasını ya da benzer bir çözüm masasını da işaret ediyor. Yasal muhataplarla görüşme vurgusu, DEM Partililerle tokalaşmasıyla örtüşüyor.

PKK, uzun süredir Türkiye içinde etkin değil. Türkiye içindeki silahlı militan sayısının da sınırlı olduğu belirtiliyor. Bu nedenle Öcalan’ın, “Türkiye içinde silah bırakma” çağrısı sembolik düzeyde çok önemli bir etkiye sahip olacak. Bahçeli, bu aşamadan sonra belli ki DEM Parti’nin devreye girmesinden yana. Ancak Öcalan’la DEM Parti arasında da mesafe koymaması dikkat çekici.

Barış kiminle mümkün?

İnsanlık tarihindeki çatışma çözümleri süreçlerinin özetinin özetiyle bitirelim: Barışı savaşanlar kurabilir.

Öcalan’a bu çağrı Meclis kürsüsünden yaptırılır mı bilinmez ancak deneyimler çatışmanın taraflarını devreye katmadan bir çözümün mümkün olmadığını açıkça gösteriyor.

 

 

TIKLAYIN - Bahçeli'den Öcalan çağrısı: TBMM'de konuşsun, terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini haykırsın!

TIKLAYIN - Öcalan’ın tahliyesi için tek maddelik değişiklik yeterli: Bahçeli'nin sürpriz çağrısıyla gündeme gelen “umut hakkı” nedir?

TIKLAYIN - MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, "Türk siyasetinde 22 Ekim bir milattır" diyerek "umut hakkı"nı anlattı

TIKLAYIN - DEM Parti Eş Genel Başkanı Hatimoğulları: Tecrit kalksın, Sayın Öcalan konuşsun

TIKLAYIN - Bahçeli'nin Öcalan için "Meclis'te konuşsun" çağrısı gündeme bomba gibi düştü

TIKLAYIN - Özel, "el yükseltti": Ben de Kürtlere devlet teklif ediyorum; Türkiye'nin sahibi olmaya davet ediyorum