07 Haziran 2017

Kenaraya çıkmak istiyorum

Futbolcular düzgün cümleler kurarlarsa kendilerine minnettar oluyoruz. Değilse de çok üstünde durmuyoruz. Ama Arda'nınki bazı bakımlardan bilhassa ilginç...

Arda Turan şöyle diyordu basın toplantısında: “İstiyorsanız kenaraya çekileyim, istiyorsanız kenaraya çekileyim, gerçekten de kenaraya çıkmak çok istiyordum[1].”

Üç kez üst üste, kenara değil kenaraya. Bu sürçme dikkatimi çekip aklıma takıldı, acaba nedendir diye.

Futbolcular güzel ve anlaşılır konuşma becerileri ile tanınan kişiler değil, olur da arada basmakalıp olmayan, ezberden gelmeyen iki üç sözcüğü bir araya getirip düzgün cümleler kurarlarsa kendilerine minnettar oluyoruz. Değilse de çok üstünde durmuyoruz. Puan veya puanlar almaya gelmişlerdir ya da önlerindeki maça bakacaklardır.

Ama Arda’nın (Arda yerine Arda Turan yazıp durmayayım ama Arda Turan olarak okunsun) milli takımdan ayrılma konuşması bazı bakımlardan bilhassa ilginç.

Bilmeyenler için olayın çok kısa özeti: Geçen yılki Avrupa Şampiyonası sırasında bazı milli takım futbolcularının alacakları prim miktarı hakkında teknik direktör Fatih Terim ve federasyon ile birtakım sıkıntılar yaşadığı konuşulmuştu. Kimileri para hırslarından dolayı futbolcuları, kimileri süreci iyi yönetemediği için Fatih Terim’i, birçokları da genel tavrından dolayı federasyonu suçlamıştı. Ancak taraflar bu konuda kamuoyunun merakını giderecek açıklıkta konuşmaktan kaçınmışlardı. Arda’nın davranışı bastırılan bu konuşmaların bastırıldığı yerden yüzeye (fırlayarak) çıkışına bir örnek olarak düşünülebilir.

Lig bittikten sonra Türkiye Makedonya ile bir özel maç yapmış. Bu arada futboldan ümidimizi iyice kesmişiz ki evvelden iyi kötü ne zaman ne oynanıyor bilirken bu maçtan haberimiz bile olmamış. Zaten kısır ve zevk vermeyen bir maç olduğunu yazdı gazeteler. Neyse bu maçın sonrasında milli takım kafilesi uçakla İtalya yolundayken Arda Turan gazeteci Bilal Meşe’ye geçen sene yazdığı yazılardan dolayı duyduğu öfkeyle küfürler eşliğinde saldırmış. Olayı anlatan gazeteciler yirmi beş yıldır, otuz yıldır böyle bir olaya şahit olmadıklarını söyleyen beyanlarda bulunmuşlar. Genelde Arda Turan hakkında olumsuz bir kanaat oluşmuş, benim görebildiğim kadarıyla yalnızca Rıdvan Dilmen Arda’nın yanında görünen bir şeyler söylemiş[2].

Arda bunun üzerine takımdan çıkarılmış ve kendisi de çıkmak istemiş. Milli takımı bırakıyorum diye basın toplantısıyla durumu anlatıyor.

“Pişman mıyım, değilim”, diye başlıyor. “Kendimi kuş gibi hissediyorum. Çünkü hayatım boyunca bana söylenenlerin hiç birisini unutmadım. Bana yapılanları hiç unutmadım”

Şöyle bir bakayım diye izlediğim video haber bu cümlelerle ilgimi çekti[3]. İnsan nasıl olur da kendisine yapılanları hiç unutmadığını söyler ve kuş gibi hisseder. Bu kadar “hatırlamak” ağırlık yapmıyor demek ki, aksine kuş gibi hafifletiyor. Ya da belki ‘içimde biriken öfkeyi ifade etmenin uygun ya da değil bir yolunu buldum ve bundan dolayı pişman değilim, aksine kuş gibi hafifledim’ demek istiyor. Ama bu da tuhaf, futbolun öyle ya da böyle bu kadar ilgi gördüğü bir ülkede milli takım kaptanı iken milli takım kariyerini bitirdiğini söylemek Arda Turan’ın göstermek istediği ya da olmasını istediği kadar kolay mıdır acaba? Burada kaybettiğini inkâr eden bir tutum yok mu? İnkârın kendisi kaybın olası ağırlığının derinden sezildiğini de göstermiyor mu?

Shakespeare Othello’da Venedik Dükü’ne “Soyulduğuna üzülmeyen hırsızı soymuş demektir[4]” dedirtmişti. Arda Turan’ın sözleri böyle feylesofça bir rahatlığı mı ifade ediyordur? Pek öyle görünmüyor, daha ziyade hırsızın değerli bir şey çalmasının ardından kendisinden alınanın/kaybettiğinin aslında değersiz olduğunu söylemeye benziyor. Kaybın inkârı ya da kaybedilen şeyin aslında değersiz olduğunun söylenmesi herhangi bir onarma çabasının da gerekli olmadığını ve gündeme gelmeyeceğini söylemek demektir.

“Hocamızla ve federasyon başkanımızla konuşup Kosova maçında olmama kararı aldık beraber”. Arda’nın bu sözleri ve bunları söylerken yüzüne ve bedenine iliştirdiği mimik ve jestler de çok gergin bir rahatlık havası taşıyor. “Gergin rahatlık”tan kastım tabii rahatlığın  “-mış gibi”  olması. Böylelikle bir yerden sonra Arda’nın söyledikleri ve gösterdikleri hep tersini işaret eden, tersini akla getiren bir havaya bürünmeye başlıyor.  Ne söylediği anlaşılmaz hale geliyor, aynı cümlede birbirinin tam zıddı ifadeler yer alıyor. Söylediğinden kimsenin Kosova maçında olmayacağı anlamı çıkıyor, ama aslında söylemek istediği kendisinin olmamasına ilişkin bir karar alındığı. Bunu da sanki kayda değer bir olay “yok-muş gibi” ifade ediyor. “Beraberce konuştuk, Kosova’da olmama kararı aldık”.

Şöyle devam ediyor sonra: “Hayatım boyunca hiç iyi futbolcu olmak için uğraşmadım. Bu benim mesleğim, bunun için çalışıyorum, uğraşıyorum. Ben iyi bir adam olmak, onurlu bir adam olmak için uğraştım.” Bir hayli anlaşılmaz sözler değil mi? Üstelik bunları, kendisinin de vahim bir hata olduğunu kabul eder göründüğü bir eylemin ardından söylüyor. Size haksızlık etmiş ya da onurunuzu hiçe saymış birisine toplumsal bakımdan kabul edilebilir olmayan bir biçimde, uygunsuz bir yol ve yöntemle, kendinizin de olmaması gereken bir durum olarak saydığınız saldırgan bir tutumla yanıt verdiğiniz zaman nasıl iyi ve onurlu bir adam olmak için uğraşmış oluyorsunuz, anlaması güç. Hiç iyi futbolcu olmak için uğraşmamış olmak da yine en hafif tabirle tuhaf. Arda şimdilerde ancak Harry Potter’daki Lord Voldemort gibi “Kim olduğunu bilirsin sen” ya da “ismi lazım değil” diye anabileceğimiz diğer ünlü Galatarasaylı gibi Türkiye’den çıkan en iyi birkaç futbolcudan biri. Ama hiç uğraşmamış bunun için. Üstelik hiç uğraşmaması bir tür meziyetmiş havasında söylüyor bunu. İyi futbolcu olmak için uğraşırsa iyi ve onurlu bir adam olması zorlaşırmış, çünkü bunlar birbirini engelleyen süreçlermiş gibi konuşmuş. Herhalde söylemek istedikleri için daha iyi bir muhakeme konusunda kendisine biraz omuz verirsek, şöyle bir şey diyebiliriz: “Bakın benim mevcut durumda Türkiye’nin en iyi futbolcusu, milli takımın kaptanı, tarihte Barcelona düzeyinde bir takıma transfer olmuş ve oynamış tek oyuncu olduğumu hepiniz biliyorsunuz. İşte ben diyorum ki “adamlığım” bu futbolculuğumdan çok daha değerlidir. Futbolculuğum çok değerli olduğuna göre “adamlığımın” ne kadar değerli olduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır”. Buradaki adamlık sözcüğü Arda’nın kendisine ait, ama yine da tırnak içine aldım, cinsiyetçi bir yanı var deyip takılanlar olur diye[5], bu sözcüğü erdemlilik olarak da okuyup geçebiliriz.

“O yapanların hangisini görürsem aynı tepkiyi verir miyim bilmiyorum. Ama aynı siniri ve tepkiyi göstereceğim.” Yine ne dediği anlaşılmayan, yaptığının yanlış olduğunu kabul ederken inkâr eden, yaptığını üzücü, olmaması gereken bir olay diye tanımlarken tekrarlamakta beis görmeyeceğini söyleyen tuhaf bir ifade. Böylece görünenle aslında ifade edilmek istenen iyice birbirinden ayrılmaya başlıyor. Arda daha önce Instagram üzerinden bir açıklama yazıp yaptığının “onurlu ve şerefli” bir davranış olduğunu, kendisinin ve ailesinin şerefine laf edenlerin bunun karşılığını alacağını söylemiş. 

Ama asıl tuhaflık ve başka şeylerin önüne geçip bu yazı vasıtasıyla durum hakkında düşünmeye başlamama neden olan sözler şimdi geliyor: “Ülkemi, bayrağımı çok seviyorum, ülkemin insanlarını çok seviyorum. Her bu sıkıntılar olduğunda şunu ifade ettim: İstiyorsanız kenaraya çekileyim, istiyorsanız kenaraya çekileyim, gerçekten de kenaraya çıkmak çok istiyordum. Çünkü zarar verdiğimi düşünüyordum.”

“Kenaraya” sözcüğünü bazı dinleyişlerimde “kenarıya” gibi de duydum ama galiba “kenaraya” Arda’nın söylediğine daha yakın. İki kez kenaraya çekilmek, bir kez de kenaraya çıkmak olarak ifade ediyor.

Bu sürçme neden ve nasıl ortaya çıkmıştır, ne anlatıyor olabilir? Bir fikrim yok, üst üste tekrarlanması tesadüfî olmadığını ve içsel bir anlamı bulunduğunu ifade etmeye yetiyor. Kendi kendime düşündüm. Böyle sözcükler genellikle söylenmesi gerekenle söylenmek istenen arasında bir yerde kaldıkları için o şekle bürünmüş olurlar. Söylenmesi gereken “kenara” olsa gerek. Bunu kenaraya diye bir sözcüğe dönüştüren ne olabilir? Üçüncü tekrarda “çekilmek” yerine “çıkmak” geçiyor, “kenara çıkmak” pek de alışılmış bir ifade olmadığına göre asıl söylenmek istenen sözcüğün “çıkmak” ile kullanılabileceğini düşünmek mümkün. Bu şekilde kullanılabilecek ifadeleri düşünmeye çalıştım. İlk aklıma gelen “karaya çıkmak” idi. Bunun kendi başına pek bir anlamı yok gibiydi ama “karaya” yazar yazmaz “saraya çıkmak” da aklıma geldi. Bu, malum sarayı çağrıştırıyor. Referandum sırasındaki tavrına bakarak Arda Turan’ın “saraya çıkmak” istemesinde pek şaşılacak bir şey yok. Ama buradaki bağlamda bir yeri var mıdır böyle bir sözcüğün, bilmiyorum. “Ayşe saraya çıkmış, doğru söylese bari” diye de bir türkü vardı, “Arda saraya çıkarsa doğru söyler.” Zaten Arda “her bu sıkıntılar olduğunda kenaraya/saraya çıkmak çok ister.”

Fakat bundan ne anlamak gerek. Mesela başlangıçta “üstümde milli takım tişörtü varken bunu yapmamam gerekirdi” diyor. Ama toplantı sırasında da üzerinde milli takım amblemi olan bir giysi var. Yani pek kenara çekilmiş bir hali yok. Bu arada videoyu izleyecek olanlar masada mikrofonların önüne konmuş dört adet saksının da olağandışı bir görünüme yol açtığını fark etmeden duramayacaklardır. Görüntü net olmadığından tam emin olamadım ama kaktüs ya da benzeri bir bitkinin yer aldığı dört saksı ve basın toplantısı başlar başlamaz basın mensuplarının çoğunun salondan “kenaraya çıkması” da ilginç.

Oraya çıkmak, araya çıkmak, kiraya çıkmak, aya çıkmak, kasaraya çıkmak, kamaraya çıkmak, kameraya çıkmak… Ama bunlar da çok fazla bir şey ifade etmiyor.

Biraz da sözlük yardımıyla ilerliyorum şimdi[6]. Aşağıdaki sözcükleri ben de bilmiyordum, müsterih olunuz.

Kanaraya çıkmak, yani mezbahaya çıkmak desek buradan akla biraz bir şeyler gelebilir. Belki aslında daha şiddetli, mesela Pekervari eylemlerin akıldan geçtiği gibi şeyler düşünülebilir.

Kanereye çıkmak. Kanere güç durum anlamına gelen bir sözcük. TDK sitesinde “Allah kimseyi kanerede koymasın” diye bir örnek cümle var.

Kanareye çıkmak. Kanare birçok anlamlara sahip. Başıboş ve obur köpek, miskin, kirli, açgözlü insan, sıska hayvan, fırsat ve mezbaha anlamlarına geliyor. Fırsat için örnek cümle: “Kaneresini düşünürüm.” Son anlamla yine mezbahaya ve kanlı düşlemlere geri geldik. Buradan uzaklaşalım.

***

Ama aslında zaten ben bu yazıyla başka bir yerden uzaklaşmıştım… Bu yazıyı yazmayı hiç istemediğim halde buraya dek yazmayı sürdürdüm. Şimdi bunun hakkında düşünüyorum. Yazmaya devam ettim çünkü neden böyle acayip bir konuyu yazmak istediğimi anlamak için bir süre devam etmem gerektiğini fark etmiştim. Yazıyı önce sadece kendim için yazdım, yeterince seçkin bir konusu yoktu ve yayınlamak isteyeceğim bir yazı sayılmazdı.

Şimdi geldiğim yerde bu çağrışımlarla bu yazıyı neden yazdığımı daha doğrusu neyin yerine yazdığımı anlıyorum. Aslında Arda Turan haberini okurken başka bir habere daha rastlamıştım. Haberde geçen hafta Okmeydanı’nda gözaltına alınan Bergül Varan adında bir kadından söz ediliyordu. Bu haberi okumanın bana tuhaf biçimde zorlayıcı geldiğini fark etmiş, haberi hızla okuyarak sayfadan uzaklaşmıştım. Ürkütücü, rahatsız edici bir yanı vardı haberin. Belki de fotoğraflardı bu etkiyi yaratan[7]. Savcılık sorgusunda serbest bırakılan Varan, saçlarının çekilip kökünden koparıldığını ve çevik kuvvet aracında mehter marşı eşliğinde saçlarının savrulduğunu anlatıyordu. Haberde “Hollanda’da yaşayan Varan, Türkiye’ye birkaç günlüğüne geldiğini ancak günlerinin gözaltında ve işkencelerle geçtiğini söyledi” deniyordu.

Neden bu kadar rahatsız edici olmuştur bu haberi okumak diye düşünmeye devam ettim. Birincisi tam Arda Turan’ın bahsettiği gibi kişinin onuruna dokunacak bir şey bu. İkincisi, haber öylesine tuhaf biçimde bir kesinlik havası taşıyor ki, söylenenin doğru olmadığını düşünebileceğiniz bir alan kalmıyor. Fotoğraf bir işkence iddiasını değil, işkencenin kendisini birdenbire karşınıza koyuveriyor. Karşılaşmak istemeyeceğiniz bir somutlukta. Buradan uzaklaşalım dedirtecek bir kesinlikte.

Uzaklaşalım. Bir sürçme de videodaki konuşmayı yazılı hale getirirken T24 tarafından yapılmış. Arda videoda “İnşallah insanlara iyi futbolculuğumu değil, insanlığımı bırakırım” diyor. Haberin metninde ise nedense bu “İnşallah insanlara iyi futbolculuğumu ve insanlığımı bırakırım” cümlesine dönüşmüş.

Belki haberi yazılı hale getiren kişi ikisinin birbiriyle geçimsiz olmak zorunda olmadığını düşünmüştür, Arda’nın insanlara hem iyi futbolculuğunu hem insanlığını bırakmasını istemiştir. Arda’nın “iyi futbolcu olmaya çalışmadım iyi adam olmaya çalıştım” cümlesinde olduğu gibi “insanlara iyi futbolculuğumu değil insanlığımı bırakmak isterim” cümlesinde de söz konusu iki şeyin birlikte olmasına bir engel varmış gibi düşündüğü görülüyor. Belki metni yazan bunu farkına bile varmadan düzeltmiştir. Böyle baktığımda Arda’nın kendisi için istediğini konuşmayı yazıya dökenin zaten yaptığını düşünmeden edemedim. İşini yaparken bir hatası var, ama aklı havsalası bu ikisini birbirine karşıtmış gibi almayı reddediyor. Düşlem bu ya Arda’nın da futbolculuğu dışında iyi insanlığıyla anılmak için yapabilecekleri konusunda içimden böyle bir şey geçti: Bergül Varan’ın insanın onurunu çiğneyen bu muameleyle karşılaşmasına itiraz ediyor. “Kim olursan ol”, diyor, “böyle bir işkenceyle karşılaştığın için üzgünüm. Umarım bunu yapanlar da bedelini öderler.” Hayal tabii, zaten Arda Turan da gerekirse milli takım kariyerinden vazgeçecek kadar ilkesel bir tutumla karşı çıkacağı onur ve şerefe saldırı hadiselerini kendisine ve ailesine yapılan haksızlıklarla sınırlamış.    

İşte böyle sevgili okur. Kaçışa uzaklaşa buraya kadar getirdik seni de. Gayrı gidecek bir yerimiz de kalmadı. İçimizdeki duyguyu söyleyelim ve sahneden çekilelim artık.

“Her bu sıkıntılar olduğunda” yani dünyadaki kötülük karşısındaki çaresizliğimizi bu kadar somut biçimde her gördüğümde, örneğin Hollanda’dan birkaç günlüğüne buraya gelmiş bir kadının gözaltında maruz kaldığı bu inkâr edilemez işkenceyi okuduğumda hayattan kenaraya çekilmek istiyorum, gerçekten de kenaraya çıkmak çok istiyorum.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Muvakkit'in muvazenesi

"Vakti kaybettin mi?" diye sordum ve "Sevdiğimizi kaybedince vakit duygusunu da kaybetmiş gibi oluyoruz ya"...

Sorgulamalar, itiraflar, Guildford Dörtlüsü ve marzipan

Dörtlünün üyeleri işlemedikleri bir suçtan dolayı on beş yıldan uzun bir süre hapiste kaldıktan sonra 1989 Ekim'inde polisin aleyhteki bazı kanıtları uydurduğu, öte yandan lehteki bazı kanıtları da gizlediği anlaşılınca davanın düşmesiyle salıverilmişlerdi

Muhalif seçmen depresyonda mı yasta mı?

Depresyon bir ruhsal bozukluğa işaret ederken, yas kaybın ardından gelişen normal bir reaksiyon olarak kabul edilir. Ortada kayıp varsa, kaybı inkâr etmek ve yastan kaçınmak sağlıklı değildir

"
"