29 Ekim 2022

Şef sistemi ve meslek örgütleri: Faşizmin devresi kapanıyor mu?

Faşist korporatizm Türkiye'de inişli çıkışlı kâh çeyrek kâh yarım bir alt-akıntı olagelmiş, şeceresi oldukça eski bir akımdır. Bu sefer din katmeri bol olmak üzere korporatif devlet olarak tamamlanacak mı, göreceğiz

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi reisi Recep Tayyip Erdoğan 25 Ekim 2022 tarihli konuşmasında bu sefer Türk Tabipleri Birliği'ne ve çok saygın bir hekim olan başkanı Şebnem Korur Fincancı'ya öfkelenerek ve hakaret ederek demokratik meslek örgütlerinin özerkliğine karşı olan alerjisini bir kez daha ifade etti. Kurumun ismini değiştirmekten, kişiyi cezalandırmaktan ve "meslek örgütlerinde yeni bir yapıya geçilmesine yönelik mevzuat çalışmalarının hızlandırılması"ndan söz etti.

Erdoğan bu sözleriyle, özellikle de tırnak içindeki bölümünde, Türkiye'deki son faşizan açılımın son perdesini sahneye koymak niyetinde olduğunu, tam faşizan korporatizmin devresinin kapanacağını ilan etmiştir. (Fiiliyatta arkası gelir mi, göreceğiz.) Mesele vahimdir: Meslek örgütleri üzerindeki baskının vidalarını bir kez daha sıkıştırmaktan ibaret değildir; mesele, meslek örgütlerinin toplumda siyasal temsilin ve karar almanın odağında bulunduğu tipik bir devlet şeklinin, korporatif devletin, tasarlanmasıdır.

Faşizan korporatizm kendini üç düzeyde gösterir: (1) İdeolojik planda, (2) politikalar planında, (3) kurumlaşma planında. Bu düzeyleri vaktiyle Gökalp, Kemalizm ve Türkiye'de Korporatizm'de (1986) etraflıca ele almıştım. AKP döneminde (1) ve (2) zaten gerçekleşmişti; kısmi faşizmden bahsedilebilirdi. Ama faşizmin tamamlanması demek olan (3)ü, kurumlaşmayı, yani çıkarların temsilinin bireyler ve baskı grupları (liberal model) veya sınıflar (sosyalist model) üzerinden değil de meslek grupları üzerinden yapılmasını, bunların hukuki (kanuni) çerçeve içinde neredeyse birer devlet organı olarak düzenlenmesini ve devlet tarafından güdümlenip denetlenmesini sağlayan "korporatif devlet" yapısına herhangi bir referansı henüz görmemiştik.

Korporatif devlet, başında mutlak yetkili bir şefin bulunduğu, şefin ve adamlarının sadece siyasal alanı kontrol eden bir otoritarizm değil, bunun ötesinde toplumsal yaşamın bütün alanlarını baskı altında yöneten bir totalitarizm kurduğu devlet şeklidir. Parti-devletinin aldığı siyasal kararların topluma iletilmesinde ve dayatılmasında mesleki korporasyonların araç olarak kullanılmasıdır. (İş kolları, sektörler, vs. olarak.)

Bugüne gelen fiili ve kısmi faşist AKP korporatizminin artık sadece sıfat olarak değil, teknik bir terim olarak belli bir devlet sistemine referans verdiğini söyleyebiliriz. Hukuki (kanuni) olarak "meslek örgütlerinde yeni bir yapıya geçilmesine yönelik mevzuat çalışmalarının hızlandırılması"ndan söz edilmektedir. Bu anlamı kaçırmayalım. Faşist korporatizm Türkiye'de inişli çıkışlı kâh çeyrek kâh yarım bir alt-akıntı olagelmiş, şeceresi oldukça eski bir akımdır. Bu sefer din katmeri bol olmak üzere korporatif devlet olarak tamamlanacak mı, göreceğiz.

Emek-sermaye karşıtlığını önlemek için bunları, içinde devletin de bulunduğu bir "altın üçgen"de (emek-sermaye-devlet) toplayan daha yumuşak, yatay, hâlâ biraz çoğulcu, devletle ilişkilerinde meslek gruplarının daha önemli olduğu solidarist korporatizmin ötesinde zorunlu ve meslek erbabını tekelci korporasyonlara üye yapan dikey faşist korporatif devlet yapısı tarihsel faşizmlerde ülkelerin geleneklerine veya keyfine göre değişik sayıda korporasyonda toplanır. Korporatizm kapsamı geniş bir kategoridir—solidarist ve faşist alt türleriyle. Her ikisi de liberalizme ve sosyalizme karşı olan ama anti-kapitalist olmayan ideolojilerdir. Temel tezleri sınıfların siyasi mücadelesi meslek grupları temelinde düzenlenirse sınıf savaşlarına meydan verilmeyebileceğidir.

Korporatif devlet, korporatizmden daha dar bir kategoridir. Solidarist korporatizmde meslek grupları devlet içinde korporasyonlar kadar bağımlı değildir. Devlet ise faşizan korporatizmde olduğu gibi, Ali Fuat Başgil'in deyişiyle—İtalyan Gentile'den alarak—"her şey devlet içinde, hiçbir şey devlet dışında değil" mutlaklığında ve totaliterliğinde değildir. Gökalpizm de Kemalizm de (biraz dozu kaçmış olsa da) esas itibariyle solidarist/dayanışmacı korporatizmin sınırları içinde kalmıştır. MHP ve bağlaşığı AKP ise faşizan korporatizme yakındır. (Burada giremeyeceğimiz çok nazik bir konu da, Türkiye'deki demokrasi mücadelesine her zaman katkıda bulunmuş olan meslek odalarının ve birliklerinin de—barolar, tabip odaları, mimar ve mühendis odaları gibi--, solidarist korporatizmin bir miktar etkisi altında kalmış olmalarıdır.)

Solidarist modeldeki mesleki korporasyonlar sınırlı devleti etkiler, onu çevreleyerek karşısında dizilirler, belli bir özerklikleri vardır. Faşist modeldeki meslek korporasyonları güçlü bir devletin içinde yer alırlar, bağımlıdırlar, yöneticileri atanabilir veya atılabilir, güdümlenirler ve denetlenirler. Bugüne kadar Türkiye daha çok birinci anlayışa yakındı. Şimdi ikinci arayışa ve uygulamalara "geçeceği" mi müjdeleniyor?

Yazarın Diğer Yazıları

Siyaset ve iktidar

Siyaset, bir anti-iktidar teorisi ve pratiği olmalıdır

Anayasa: Değişiklik mi yenileme mi?

Değişiklik derseniz bu anayasa elde kalır, yeni anayasa derseniz, bu meclisin bunu yapacak ehliyeti ve temsilci niteliği olduğu tartışmalı

Tarım ve madencilik

Siyanürlü muazzam atık toprak kütlelerini tasfiye etmek için 400 bin kamyon gerekir diyerek bu saatte işin imkansızlığını ima eden bakanlar, bunu bilmiyorlar mıydı? Niye bu yönteme izin verildi? Gangster şebekesinin bu yığını arkasında bırakıp sıvışacağı belli değil miydi? Nal toplamak devlete mi düşerdi?

"
"