Anayasa bir kez daha kurcalanmak isteniyor. Kısmen dokunulmuş maddeleriyle, kısmen de dokunulmamış 1982 kalıntılarıyla bir sorun yumağına dönmüş bu anayasa iktidar tarafından tadil mi tebdil mi edilmek isteniyor pek belli değil. Başka bir deyişle, anayasa değişikliği mi yeni bir anayasa mı tasarlanıyor? Değişiklik derseniz bu anayasa elde kalır, yeni anayasa derseniz, bu meclisin bunu yapacak ehliyeti ve temsilci niteliği olduğu tartışmalı.
Çizgi: Tan Oral
Bu iş için kurucu meclis lazımdır derseniz de 1982'nin (ve 1961'in) anti-demokratik korporatist kurucu meclisleri oyunu tekrarlanmamalı. Bir sonraki genel seçimlere gidilirken partiler anayasa taslaklarını ilan edip seçmenden ona göre vekâlet isteyerek meclise dönerlerse kurucu meclis gibi çalışabilirler. Ama buna daha çok vakit var.
Her seferinde olduğu gibi daha önceki bir anayasayı emsal gösterme refleksi yine çalışacak gibi görünüyor; ortaya atılan da genellikle 1921 Anayasası oluyor. Üç yıl önce, 23 Nisan 2021'de, T24'e "1921 Anayasası nostaljisinin yanıltıcılığı" başlıklı kısa bir not yazmıştım. 1921'de "yürütme görevi ve yasama yetkisi milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi'nde toplanır" denerek yasamanın üstünlüğü kurulurken aynı anda güçler birliği hem meclis başkanı hem de yürütmenin başı olan Mustafa Kemal'e transfer edilir. Bu manevranın bir benzerinin şimdi de denenmesi olasılığına karşı tetikte bulunmak gerekir.
Vakti geldiğinde, parlamenter meşruiyet (yasamanın üstünlüğü), kuvvetler ayrılığı ve bağımsız yargı ilkelerinin yanısıra yasama-yürütme ilişkisinin doğru kurulması ve şimdi olduğu gibi yürütmenin güdümünde bir yasama meclisi değil, meclisin denetiminde bir yürütme tasarlanması gerekir. 2017'de gelen "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi" iki erkin ilişkisinin sakat kurulmasının sonucuydu. Tekrarından (ve beterinden) kaçınmak önemli olacaktır.