29 Ağustos 2024

Bu bebeklere şiddet uygulayanlar onlar mıydı?

Hastanelerde tutulan doğum tutanaklarının -bu konuda yanlışlıkları önleyecek veriler içerebileceklerinden- eksiksiz, doğru ve sonradan değiştirilemeyecek nitelikte olmasının sağlanmasının da şart olduğu kavranmalıdır

Instagram’da yeni yayınlanan bir haberde Almanya'da, bir Türk çiftin bebeklerinin, ona anası/babası tarafından şiddet uygulandığı iddiasıyla ellerinden alınmış olduğu belirtiliyordu. Araştırdım: Olay konusunda Son Haber eu. Internet yayın organında 20 Haziran 2024 de şu bilgilerin aktarılmış olduğunu saptadım:

“Bavyera Eyaletine bağlı Unterneukirchen kasabasında yaşayan Sena ve Yusuf Yılmaz çifti, Sabah gazetesinden Fatih Yılmaz’a: "Çocuğumuz çok ağlayınca doktora götürdük. Bebeğin bacak, kol ve kafatasında kırıklar olduğu söylendi; sonra devreye Gençlik Dairesi girdi, çocuğumuza şiddet uyguladığımızı iddia ederek onu elimizden aldılar. Ensar'ı doğduğu tarihten sonra düzenli olarak doktor kontrolüne götürmüştük. Ensar ilk çocuğumuz. Ona gözümüz gibi bakıyorduk. Bazı kırıklar kaynamış. Biz fark etmedik, muayenede doktor da mı fark etmedi?’

* * *

Bu haber bize, geçen yıl Neonatology Today.nett de yayınlanmış olan bir makaleyi hatırlattı:

Doğum sırasında bebeğin sağlığını sürekli izlenebilmesini sağlayan aletler geliştirdiği için dünya çapında tanınan Prof. Dr. Barry Schifrin, meslektaşı Dr. M. Sims ile yazdıkları bir makalede Sena ve Yılmaz çiftinin başına gelenlere çok benzeyen bir olguyu irdelemişlerdi:

“Hindistan’dan Yeni Zelanda’ya göçmen gelmiş bir kadın, ilk gebeliğinde doğum başlayınca bir hastaneye başvurmuştu. Doğum uzun sürmüş, doktorlar da rahim kasıntılarını kuvvetlendirmek için sürekli olarak ilaçlı serum vermişlerdi. Sonunda, rahim tam açıldığı halde çocuğun başı yeterince inmediğinden doğum hekimi, önce çocuğu, başına vakum oluşturan bir alet uygulayarak doğurtmaya çalışmış, bu sonuç vermeyince forseps denen ve çocuk başını iki yanından kavrayıp çekmek amacıyla kullanılan kaşıkları denemiş, bu girişim de sonuç vermeyince çocuk, kadının ıkındırtılması ile doğurtulmuştu.

Hastanenin tıbbi kayıtları, doğum süresinde ‘herhangi bir olumsuz durumun’ görülmediğini, bebeğin doğduktan sonra yapılan ilk muayenesinde de hiçbir aksaklığın saptanmadığını belirtmekteydi.

Anne ve baba, çocuğu altı hafta sonra kontrole götürdüklerinde her şeyin normal olduğu söylenmişti. Bundan iki hafta sonra çocukta nöbetler gözlemlendiğinden bir hastanenin acil servisine başvurulmuştu. Yapılan tetkiklerde çocuğun kafa kemiklerinde kırıklar, beyin zarların altında kan bulunduğu, kaburgalarda, kol ve bacaklarda da kırıklar olduğu saptanmıştı.

Bu bulgular, bebeğe evde şiddet uygulandığı şeklinde yorumlanarak çocuk, ailenin elinden alınmış, anne hapse atılmış, baba ve hapisten çıktığında annenin hudut dışı edilmelerine karar verilmişti.”

Prof. Dr. Barry Schifrin olanları şu şekilde yorumluyor:

"Bu vakada doğum süresinin ve doğumun "normal" olarak tanımlanması tamamen yanlıştı: Bu çocuğun ebeveyni tarafından kasıtlı olarak zarara uğratılmış olduğu sonucuna varan çocuk doktorlarının doğum seyrine ait birçok veriyi görmeden karar verdikleri ortadadır.

Doğum boyunca bebeğin kalp atışlarını, rahim kasıntılarının bunlara etkilerini izleyen ve kaydeden bir aygıtın verilerini inceleyen bir kadın doğum uzmanına danışılsaydı, en azından doğumun son bölümünde bebeğe yeterince oksijen ulaşmadığı sonucuna varabilirdi. Doğum hekimi, bebeğin doğum başladığında tamamen normal bir kalp ritmine sahip olduğunu, başta nörolojik açıdan da normal olduğunu anlardı: bu izlemenin sonunda bebeğin, aşırı rahim kasılmaları ve acımasız zorlamalar, ıkınmalar sonunda bir süre yeterince oksijen alamamış olduğunu anlar, bu koşullarda yapılan başarısız vakum ve forseps aleti uygulamalarının olumsuz etkilerini de değerlendirebilirdi.

Çok küçük çocuklarda istismara bağlı kafa travması maalesef zaman zaman görülmektedir. Fakat, bazen de konunun yeterince incelenmemesi sonucunda gerçekle bağdaşmayan yanlış kararlara ulaşıldığı ve annelerle babaların haksız bir şekilde suçlandıkları da unutulmamalıdır. Bu yanlış kararlar, ailelerinin parçalanmasına, çocukların ana ve babalarından alınmasına ve gereksiz mahkumiyetlere yol açmaktadır."

Almanya’da Türkiye’den gelen bir çiftin ve Yeni Zelanda'da Hindistan’dan göç etmiş bir karı-kocanın başına gelenler arasındaki benzerlikler, çözümlenmesi çok gecikmiş bazı ciddi sorunların varlığını düşündürmektedir:

1. Doğum eylemi boyunca gerçekleşenler gereğince incelenmeden bebeklerde bir süre sonra görülen bazı belirtilerin nedenlerinin, anne ve babaların çocuklarını sarsıp, dövüp, bazen de duvara çarpmaları yoluyla gerçekleştirilmiş olduğu yanlış sonucuna götürmektedir.

2. Haksızca böyle ağır cezalara çarptırılanların arasında göçmenlerin bulunması, iktisaden gelişmiş ülkelerde, başka ülkelerden gelenlere karşı yersiz ön yargı ve kuşkuların yaygın olduğunu, özellikle göçmen çocuklarıyla ilgili vakalarda bu olasılığın göz önünde bulundurulmasının gerektiğini düşündürmelidir.

3. Hastanelerde tutulan doğum tutanaklarının -bu konuda yanlışlıkları önleyecek veriler içerebileceklerinden- eksiksiz, doğru ve sonradan değiştirilemeyecek nitelikte olmasının sağlanmasının da şart olduğu kavranmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Olimpiyatların tehlikeleri

Oyunlara ev sahipliği yapmak, şehirlere kaça mâl oluyor?

İsrail - Hamas savaşında taraf tutarken düşünmemiz gerekenler

Hamas-İsrail çatışmasının, savaş etiğinin kriterleri açısından iredelenmesinin, o ya da bu tarafı suçlamanın kolay olmadığını görüyoruz. Peki, öyleyse bu savaşın sonlandırılmasını istemek için bayrak yakıp taraflardan birini lanetlemekten başka yol, ileri sürebilecek başka gerekçe yok mudur?

Nüfus neden azalır?

Nüfus hareketlerinden anlayan uzmanlara danışma, bilimin gösterdiği yollardan yürüme konusunda kararlı olmalı, her şeyden önce ekonomik koşulları düzeltmeliyiz!

"
"