29 Haziran 2016

Katmerli vesayet ve AB

İslamiyet'te asla yeri olmayan ırk ayrımcılığı, herhalde Türk - İslam sentezinin ağır basmasıyla dindarlar arasında rağbet kazandı

Sekter sağcılar ile sekter solcuların birbirine benzediğini ilk kez on sekiz on dokuz yaşlarındayken düşünmüştüm.

Bu benzerlik kendi çevremin dışındaki insanlarla ancak o yaşlarda karşılaşmaya, onları yeni yeni tanımaya başladığımdan dikkatimi çekmiş olmalı.  

Yalnız tutuculukları, katılıkları nedeniyle değil, dışa kapanmacı tutumları, her yabancı unsura düşman gözüyle bakmaları, tüketim alışkanlıklarının tümünü etik dışı bulmaları yüzünden.

Giderek bu izlenimimi pekiştirecek sayısız örnekle karşılaştım.

Din ve laiklik anlayışı dışında sağcılarla solcuları ayıran tek bir öge bulunmuyordu adeta.

Hatta aralarında esas kırılma noktasını oluşturması gereken ekonomiye bakışlarında bile.

Bu tuhaflık üstüne yeni tuhaflıklar da eklenerek bugüne kadar sürdü geldi.

İslamiyet'te asla yeri olmayan ırk ayrımcılığı, herhalde Türk - İslam sentezinin ağır basmasıyla dindarlar arasında rağbet kazandı.

Kendilerini sol çizgide tanımlayan Ulusalcılar, solculuğun enternasyonal ilkesine tamamen zıt bir “bağımsızlık” görüşünü benimsediler.

Avrupa’ya hayran, Avrupalı gibi yaşamaya özenen Kemalistlerin bir kısmı Türkiye’nin AB’ye girmesine itirazlarını  “AB bizi almaz” cümlesinin arkasına sakladılar.

Birleşik Krallık’ın üyelikten ayrılmasını Avrupa Birliği’nin dağılmasının işareti ve Türkiye’nin AB yolundaki adımlarının nihayetlenmesi olarak görüp sevinenler de bu tuhaflıklar zincirinin son halkası.

Neye seviniyorsunuz?

Dinci vesayet ile askerî vesayetin işbirliği yaptığı şu katmerli vesayet günlerinde Avrupa Birliği kriterlerinin bağlayıcılığından mahrum kalmak bütün şikayetlerinizin çözüm umudunun hepten sönmesi anlamına gelmiyor mu…

Yaşam tarzınızın garanti altında olacağına emin misiniz mesela…

Hangi din, mezhep ve inançtan olursanız olun ibadet özgürlüğünüzün korunacağına…

Adil yargılanma hakkına kavuşacağınıza…

İnsan hakları ve demokrasinin  gereği olarak her türlü ayrımcılığa karşı teminat altına alınacağınıza…

Bırakın bütün bunları, tüketici olarak, yiyip içtiklerinizin içinde ne var, bilecek misiniz… 

Size satılan ayıplı bir mal için hakkınızı arayabilecek misiniz…

AB kriterlerinin hayata geçmeye başlamadığı dönemlerde yaşadıklarımız da, AB kriterlerinden uzaklaştıkça başımıza gelenler de ortada.

Burası ortalama gelir düzeyi kişi başına 30 bin doları aşan “demokrasinin beşiği” İngiltere değil.  AB üyesi olmamak Britanya halkını buradaki gibi belaya sürüklemez.

Ki orada bile AB için yeniden referandum yapılmasını isteyenlerin sayısı iki milyon kişiye yaklaşmış. Çoğunluğunu da gençler oluşturuyor.

Siz de geçmişin geleceği vesayet altına almasına mı razısınız…

Bazıları için “kedinin uzanamadığı ciğere mundar” demesiyle eş bir durumdur belki de, bilemiyorum.

Finans çevrelerinin etkinliğinin, serbest piyasa ekonomisinin dar gelirli halkı sıkıntıya sokacağından çekiniyorsanız… Hâlâ, söz konusu kriterler sağlanmadan sosyal devlet olabilme ümidini taşıyor musunuz?

Yok çok uluslu sermayenin yönetimine karşıysanız…  

Şimdi kimler tarafından yönetildiğimizi sorguluyor musunuz?

Bir barış projesi olan AB taraftarlarına “yanıldınız” deme şehvetine kapılanlara sormalı, Birleşik Krallık’ta birlikten ayrılmayı destekleyenlerin aşırı sağcı kanadın temsilcisi olmalarının esbab-ı mucibesini.

Ne garip bir ülkeyiz: Doğruyu savunanların her zaman yanlış sayıldığı yerdeyiz.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Altan’ın dünya turu ve Nobel

Ahmet Altan cezaevindeki hücresinde anılarını yazarken “Ben sizi unutacağım ama siz beni hatırlayacaksınız” demiş...

Yazar, hayal gücü ve dünyayı dolaşmak

Ben bu defa müjdeler getiren bir eylül bekliyorum

Ahmet Altan’dan bir armağan

Washington Post’un 2017nin En Önemli 50 Kurgusu listesinde Ahmet Altan’ın ABD’de Endgame adıyla yayımlanan romanı da var