Yine eylül işte.
O da nisan gibi çok sevdiğim ve benden en sevdiklerimden birini alan diğer ay.
Nisanı ve eylülü sevmekten vaz mı geçmeliyim öyleyse…
Kendi yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var.
O da tuhaf bir sırrı, ilginç bir çelişkisi hayatın: Hiçbir şey tek başına iyi veya kötü, uğurlu veya uğursuz değil… Yalnızca şans yahut daima şanssızlık getirmiyor.
Tezat saydıklarımızdan biri diğerinin kapısını açıyor çok zaman.
Ve sonra…
Sonra Ahmet Altan’ın cümlesini okuyorum “Garip bir çelişki ama ben zihnin sınırsız özgürlüğünü ‘özgürlüğümü yitirdiğim’ hapishanede bu kadar berrak gördüm.”
Bizzat deneyimleyerek yapılmış bir tespit…
“İçeriden” yazılmış içten, çarpıcı, sihirli bir yazı…
Dokunaklı ve gerçekçi.
Benim dikkatimi başka bir çelişki daha çekiyor “Şatodaki Çiçek”in yayımlanması ertesi yaşanan gelişmelerle birlikte.
Dışardan içeriye güzel bir haber veremiyoruz da içeriden dışarıya peş peşe sevindirici haberler yansıyor. Beklenenin aksine.
Bu haberlere göre Ahmet Altan’ın hapishanede yazdığı on dokuz denemeden oluşan kitabı “Dünyayı Bir Daha Hiç Görmeyeceğim” 20 Eylül’de İspanya’da yayımlanıyor. Kitap, hemen arkasından, 26’sında da Almanya’da çıkıyor. Sırada Hollanda, Norveç, İtalya ve Britanya’dan başlamak üzere İngilizce konuşulan bütün ülkeler var. Yine ABD’de önümüzdeki ekim ayının dokuzunda “Kılıç Yarası Gibi” dili İngilizce olan okuyucularla buluşuyor.
Sizin bir yazarınızın, Türkiye’nin, Türkçenin bir yazarının kitabının dünyanın dört bir yanında farklı dillerde yayımlanacak olması sizi sevindirmiyor mu ya da ilgilendirmiyor mu?
Öyleyse söylemek istediğim tam da bu işte.
Cumhuriyet’in kitap ekinde Şatodaki Çiçek’e yer verilmesinin kimilerini çok öfkelendirmesi…
Birdenbire hapisteki bir yazara karşı başlatılan karalama kampanyası…
“Dışarıdan içeriye” iyi bir haber gitmiyor yani.
Nedir bu anlamlandıramadığım saldırının nedeni…
Dinmeyen bir kin?
Haset?
Bahane?
Belki hepsi birden…
Anlamlandırmak mümkün değil çünkü o yazar sadece üç yazısı ve bir konuşmasından dolayı tutuklu.
Ona siyaseten karşı olabilirsiniz.
Yazdıkları, söyledikleri sizi kızdırmış olabilir.
Kendisini sevmiyorsunuzdur.
Peki bir düşünün, şimdi aldığınız tavrın bir mantığı var mı?
Hapisteki bir yazar edebî bir deneme yazmış… O deneme gazetenin kitap ekinde yayımlanmış…
Birileri kıyamet koparıyor.
Aklınız alıyor mu, vicdanınıza sığıyor mu yapılanlar, yaptıkları?
Siyasi bir makale değil; gazetede bile değil, tematik ekinde yer almış.
Üstelik yazarı şu anda size cevap verebilecek bir konumda değil.
Herkesin herkesi eleştirme hakkı var.
Bir gazeteci fikirlerini beğenmediği, siyasi görüşlerini ve yaklaşımını onaylamadığı her meslektaşına karşı itirazlarını, iddialarını elbette yazar, söyler.
Şartlar eşit, taraflar özgür olduğunda!
Hiç kendinizi kandırmadan cevap verin, ortada böyle bir durum var mı?
Bir müzisyenin, bir ressamın, bir dansçının dünya görüşünü, politik bakışını beğenmiyorsunuz diye onların bestelerinin çalınmasının, konser vermelerinin, sergi açmalarının, gösterilerinin engellenmesini mi doğru buluyorsunuz mesela?
Bu soruya asla olumlu bir yanıt vermeyeceğinize eminim.
Ama Konu Ahmet Altan olunca zaten “engellenmiş” bir meslektaşınızın eserlerinin de engellenmesini istemekte bir beis görmüyorsunuz.
O halde nasıl inanacağız sizin demokratlığınıza, özgürlükçülüğünüze, tarafsızlığınıza?
Ahmet Altan adının Cumhuriyet’teki iç çekişmelere, gerçekleştirilen yönetim değişikliğine bahane edildiğini düşünüyorum.
Kavgayı başlatmak için büyük ses getirecek bir isme ihtiyaç duydukları için.
Kin ve haset bu “bahane” için iki güçlü kanattı sanıyorum.
Biz sevdiğimiz bir yazarın yeni denemelerini kendi dilimizde okuyamadan, yabancı dillerde yayımlanıyor o denemeler.
Publishers Weekly kendisiyle yapılmış kapsamlı bir söyleşiye yer veriyor.
Uluslararası Af Örgütü Almanya, Berlin’deki Türk Büyükelçiliği önünde Ahmet Altan ve hapisteki diğer gazetecilerin salıverilmelerini isteyen bir gösteri yapıyor.
11 Eylül’de Uluslararası Berlin Edebiyat Festivali kapsamında adına özel bir gece düzenleniyor.
Bu “tribute” gecelerinden biri 17 Eylülde Paris’te, bir diğeri de 28 Eylül’de Frankfurt’da yapılacak.
Bir yazarın hayal gücüyle hapishane duvarlarını aşabileceğini yazan Altan, tam da söylediği gibi hayal gücünden doğan yazılarıyla bunu gerçekleştiriyor.
“Dünyayı Bir Daha Hiç Görmeyeceğim” adlı kitabını bütün dünya görüyor.
Ben bu defa müjdeler getiren bir eylül bekliyorum.