08 Şubat 2014

Hazzın doruklarından ölümün soğukluğuna: Eroin

Eroin bağımlısı, cenneti görmüş ama orada kalamamış ve bu dünyayı mecburen bir süre daha çekmek zorunda kalmış bir insan gibi hisseder

Bir eroin bağımlısının gözlerindeki hüzün çok etkileyicidir, görmeyen birine bu hüznü anlatabilmek ise çok zordur. Yakın zamanda aşırı doz eroinden hayatını kaybeden büyük oyuncu Philip Seymour Hoffman'ın '25. Saat' filmindeki melankolik hali, belki bu hüzne aşina olmasından dolayı da, çok gerçekçi gelmiştir bana..*

Eroin bağımlısı, cenneti görmüş ama orada kalamamış ve bu dünyayı mecburen bir süre daha çekmek zorunda kalmış bir insan gibi hisseder. Eroinden kurtulması gerektiğini bilmekle birlikte, onu, bu hain sevgilisinden ayırmaya çalışan insanlara karşı ikircikli duygular içindedir, bir yandan minnet duysa da öfkesine hakim olması zordur. Çoğu zaman bu öfke, kendine zarar verici davranışlar olarak, yine bağımlının kendisine yönelir. Yüksek haz almaya çalışmak ile buna mecbur olmaktan kaynaklanan kendine yönelik öfke, ölümcül dozu vurarak doruklardan aşağı yuvarlanmaya ve ölümün kollarına kendini bırakmaya kadar gider.

Bayer ilaç firmasının marketlerde satılabilecek ve bağımlılık yapmayacak bir morfin türevi olarak ürettiği ve kullanan kişide 'kahramanca' etki yaptığını düşündüğü için 'heroin' ( heros, yunanca kahraman) adı verdikleri diasetil morfin, morfinden altı kez daha hızla beyne geçebilmesi ve başka bazı kimyasal özelliklerinden dolayı bugün en güçlü bağımlılık yapıcı madde olarak biliniyor ve dünyada 20 milyon kişinin eroin bağımlısı olduğu tahmin ediliyor.

Diğer bağımlılık yapıcı maddelerle, haz, bağımlılık potansiyeli ve fiziksel bağımlılığı oluşturucu güçlerine göre kıyaslandığında, eroin, kokaine göre %30, alkole göre %50, esrara göre %100, LSD ve ekstaziye göre ise neredeyse 3 kat daha yüksek puan alıyor.

Bir şehir efsanesi olan 'bir kez kullanan bağımlı olur' inancı, bilimsel çalışmalarla pek desteklenmiyor olsa da, kişiden kişiye göre değişmekle birlikte 4-5 kullanımdan sonra eroine karşı aşırı arzunun (craving deniliyor), maddeyi arama davranışının ve tolerans denilen, aynı düzeydeki hazzı elde edebilmek için daha yüksek miktarda madde kullanma ihtiyacının ortaya çıktığı da bir gerçek...

Eroin, damardan, burundan, sigara gibi içilerek, hatta kas içine enjeksiyon yoluyla dahi vücuda alınabiliyor. Emilme hızı bu alma biçimine göre değişiyor olsa da ilk 10-15 dakika içinde özellikle karın bölgesinden vücuda yayılan orgazm benzeri bir rahatlama hissinin (buna hücum etkisi deniyor) ardından 4-6 saat kadar sürebilen ağrısız, acısız ve keyifli bir dönem geliyor (buna da yükselme 'high' denir). Eroinin bu etkileri o kadar benzersiz ve o kadar hızlı gelişiyor ki, kullananlar, neden bağımlı oldun sorusuna 'nasıl bağımlı olunmaz ki' diyerek cevap veriyorlar.

Bir kez bağımlı olunduktan sonra, bağımlılığın kısır döngüsüne, yani, bırakmak isteyip bırakamama, tekrar başlama, kendinden nefret etme, çaresizlik ve daha yüksek dozlarda kullanmaya devam etme sürecine giriliyor. Ortaya çıkan hazzın vazgeçilmezliği ve eroin kullanımın verdiği rahatlık o kadar cazip olunca, kişinin kendi iradesiyle bunun üstünden gelebilmesi imkansızlaşıyor. Bir de üstüne, eroinin kesilmesinden sonra ağrısızlığa alışmış beynin aşırı duyarlanması ile yoksunluk denen bir kriz ortaya çıkıyor ki, vücuttaki tüylerin her birinin sanki birer ok gibi vücuda saplanırcasına ağrı yaptığı, ishalden tuvaletten çıkılamadığı, ağzın burnun şişmesi nedeniyle rahat bir nefes alınamadığı bu döneme katlanmamak için dahi eroine devam edilebiliyor.

Eroinin benzersiz etkisinin ve dayanılmaz yoksunluk krizinin tartışılacak bir tarafı yok, ama psikolojik açıdan baktığımızda neden bu kadar acısız-ağrısız ve keyifli bir hayat istiyoruz sorusunun cevabı kişiden kişiye çok değişiyor. Hayatını, çocukluğunu, geçmiş hatıralarını çok acı verici bulup, bunlara katlanabilmek için eroin kullandığını söyleyenler olduğu gibi, sadece hazzı ve kimyasal kafasını sevdiği için kullananlar da var. Bir süre sonra ise, hangi nedenle başlanılmış olursa olsun, yüksek bağımlılık oluşturucu etki nedeniyle, sadece kullanmak için kullanmaya dönüşüyor ve başlangıç sebepleri ve mazeretlerin pek bir anlamı kalmıyor.

İnsanoğlu, gelişmiş aklı ile elde ettiği bilimsel bilgiyi, kendi beynini etkilemek ve değiştirmek için de kullanabilir hale geldi son yüz yıldır.. Bizi depresyondan, panik bozukluktan, şizofreniden kurtaran ilaçlar da eroin ve LSD de bunun bir sonucu. Ama hazzın sınırlarını zorlayan bazı kapıların kapalı kalması, ruhsal sağlığın devam ettirilebilmesi açılmasından çok daha iyi , buna hiç şüphe yok...

*: Bayer firmasında eroini sentezleyen kimyagerin isminin de Felix Hoffman olması da ilginç bir tesadüf...

Yazarın Diğer Yazıları

Post-Partum depresyon ne yapar, ne yapamaz?

Post partum depresyon ise, geçmişinde depresyon geçirmiş olan veya depresyona genetik olarak meyilli kadınlarda ortaya çıkan ağır bir hastalıktır

Narsisistik ruhlar paranoid dünyalar kurar

Narsisizm, insan ruhunun olmazsa olmaz, fazla olursa da tadından yenmez bir parçası… Kendini sevmeyen, şeklini, şemalını, hayattaki yerini, duruşunu ve üretimlerini beğenmeyen birisinin, mutlu bir hayat sürmesi düşünülemez.

Melankoliye övgü

Mutlu olmak güzel ve değerli bir his. Ancak kendi kendimizi mutlu olma baskısına o kadar sokuyoruz ki, mutsuz olmaktan aşırı derecede korkar hale gelip, mutsuzluk fobisi olan insanlara dönüşüyoruz