26 Ekim 2013

Cep telefonu bağımlılığı ve iletişim mecburiyeti

Geçenlerde gazetelere yansıyan MİT müzesindeki cihazların hepsinin yapabildiklerini bugün tek bir akıllı cep telefonu ile yapmak mümkün, dolayısıyla ciddi bir alan ihlali ve özel hayatın tacizi de söz konusu

Elimizin altındaki cep telefonu denen mucizevi cihazlar-inanması zor geliyor ama- bundan 20 sene önce hayatımızda yoktu. Teknolojik gelişim,  içinde yaşarken pek fark etmesek de son hızda devam ediyor. Amerikan Patent Dairesi başkanı Charles Duell’e atfedilen 1899 tarihli ‘artık icat edilecek her şey icat edildi’’ sözü güneşin doğduğu her gün yeniden yalanlanıyor.

Cep telefonları ve internet son 15 senede hayatın içine giren ve dünyanın tabiri caizse yeniden kurulmasına neden olan iki büyük icat. İnternet ilk yaygınlaşmaya başladığında 14.4 kilobyte indirme hızlarından bugün saniyede 8 megabyte’ların rutin olduğu bir dünyaya ulaştık, yani evinden internet kullanan birisi bugün 500 kat daha hızlı internet kullanıyor. 1997 de Tıp fakültesinden mezun olduğumuzda, bir arkadaşımızın uzun süre para biriktirerek aldığı cep telefonu ayakkabılarımın büyüklüğüne yakındı (44 numara!) ve sadece mesaj gönderip, şansınız varsa konuşabiliyordunuz.

Cep telefonlarının sadece büyüklükleri değil, teknik özellikleri de baş döndürücü bir hızla gelişirken, bir yandan da ulaşılabilirliklerinin artması, her sosyal gruptan ve yaştan insanların cep telefonu sahibi olmasını da sağladı. Türkiye ‘de 2000 yılında 8 milyon olan cep telefonu aboneliği,  bugün 70 milyonlara dayanmış durumda. Dolayısıyla artık tanıştığımız kişiye cep telefonunun var olup olmadığını sorduğumuz yıllar çoktan geride kaldı.

Bu yaygınlaşma tabii ki beraberinde, daha önce aşina olmadığımız yeni sorunları da getiriyor. Çocuk ve ergenlerin de cep telefonuna sahip olmaları, rekabet nedeniyle hep en teknolojik cihaza sahip olmaya çalışan ergenler ve baskı altındaki anne-babalar, cep telefonlarından da kontrolsüzce internet kullanılabilmesinin getirdiği problemler, her an ulaşılabilir olma zorunluluğu altında kalan insanlar… Hayatın içine bu kadar giren iletişim, örneğin, önceden planlayarak buluşma kavramını ortadan kaldırmış durumda. Arkadaşımıza ‘gelince çaldır’ diyoruz artık.  Ancak ve maalesef cep telefonlarının yoğun kullanımı nedeniyle karşılaştığımız sorunların hepsi bu kadar naif değil.

Cep telefonlarının yarattığı manyetik alanın beyne zarar verdiğine dair iddialar başından beri var ancak bu çok tartışmalı bir konu ve yapılan çalışmalar ile bunun net olarak kanıtlandığını söyleyemiyoruz,  bu yazının konusu da daha çok cep telefonlarının aşırı kullanımın yarattığı psikolojik sorunlar. İletişimin bu kadar el altında olması, bazı insanlarda var olan dürtü kontrol bozukluklarının cep telefonunun aşırı kullanımı yoluyla ortaya çıkmasına olanak tanıyor. Örneğin cep telefonunu aşırı derecede kullanan kişilerde aynı zamanda alışveriş bağımlılığı ve stresle başa çıkma konusunda yetersiz savunma düzenekleri olduğu da saptanmış.

Yoğun stres altında kaldığında cep telefonuna sarılmak, aslında özgüven eksikliğinin bir tezahürü de olabiliyor. Ayrıca, anksiyete-kaygı düzeyleri yüksek kişilerin cep telefonlarından uzak kalmakta zorlandıklarını, telefonlarını kapatamadıklarını-sanki bir şey kaçırıyormuş hissi-nedeniyle 24 saat bağlantılı olma baskısı altında uyku düzenlerinin bile bozulabildiğini klinisyenler zaman zaman gözlüyorlar.

 

Geçenlerde gazetelere yansıyan MİT müzesindeki cihazların hepsinin yapabildiklerini bugün tek bir akıllı cep telefonu ile yapmak mümkün, dolayısıyla ciddi bir alan ihlali ve özel hayatın tacizi de söz konusu. Telefonunuzu kapatıp, dinlenmeye geçmediğiniz takdirde mesainiz otomatikman uzuyor ve bunun için ek mesai ücreti henüz ödenmiyor. Cep telefonları işyerlerinde, takıntılı patronların çalışanlarına mobbing yapmalarının bir aracı haline de gelebiliyor. Özel hayatın ihlali, gençler arasında seks içerikli mesaj ve görüntü paylaşımına ve bu nedenle şantaj ve tehdit olgularına da yol açıyor. Geçen sene buna benzer nedenlerle iki genç kızın okulunu değiştirmek zorunda kalmasına bizzat şahit oldum. 

Cep telefonları, hayatımıza görece yeni giren bir teknolojik cihaz olarak, depresyon ve özgüven eksikliği, dürtüselliği,  yüksek kaygı düzeyi olan, takıntılı ve antisosyal davranış özellikleri gösteren kişilerde, bu davranış kalıplarının ortaya çıkmasına aracılık edebiliyor. Dikkatli bir gözlemciyseniz, yanınızda oturan kişinin, cep telefonu ile olan ilişkisinin sağlıklı olup olmadığını kestirebilmeniz için,  meslek profesyoneli olmanıza da gerek yok. Cep telefonunu bir türlü bırakamayan, yüksek sesle ve sanki telefonu yercesine konuşan, masanın üzerine koyduğu telefonu dakikada bir kontrol eden, karşısında oturan arkadaşı masadan kalkar kalkmaz cep telefonunu eline alıp başkasına mesaj yazan veya arayan kişiler ne kadar da tanıdık değil mi?

Cep telefonlarının hayatımızı ne kadar kolaylaştırdığını, akıllı telefonların nimetlerini teker teker sayacak değilim, ancak bu tabii ki itiraz edilecek bir şey değil. Ancak belki de esas sorgulamamız gereken şey, bu kadar iletişime ihtiyaç duyup duymadığımız.  İnsanlar dünya üzerinde var olageldikleri 5 milyon yılın, çok ama çok küçük bir kısmında bu iletişim olanaklarına kavuştular. Komşu köyün ötesinde haber alma olanakları - radyo, televizyon ve telefonların hayatımıza girmesi -yüz seneyi yeni yeni geçiyor. Komşularımızın başına gelenlere üzülmeye, ekinlerin ne zaman biçilmesi gerektiğini bilmeye göre programlanmış beynimiz, birden elimizin altında, Amerika’da yaşayan arkadaşımızla istediğimiz her an konuşabilmeye, Afrikada çıkan bir kabile savaşından veya Antarktika da kopan bir aysbergden haberdar olmaya yarayan bir cihaz bulunmasına adapte olamıyor. Bu kadar bilgi beynimiz üzerinde baskı yapıyor. Beynimizin kapasitesinin ve yeteneklerinin gelişme hızı, teknoloji kadar hızlı ilerlemiyor. Kaygı düzeyi yüksek kişilere, televizyon seyretmeyi ve gazete okumayı bırakmayı önerdiğimde, ilk başta çok zorlansalar da, bir süre sonra çok rahatladıklarını söyleyenler çoğunlukta.

Cep telefonları ve internetin, kendi filtreleri yok. Siz ne kadar kullanmak isterseniz, bu cihazı ve olanakları istediğiniz kadar kullanabilirsiniz. Ancak bunları kullanırken, kendi yaşam standartlarınıza uygun bir filtrelemeyi (sansürden değil, bilinçli kullanımdan bahsediyorum) geliştiremezseniz, korkarım bu mucizevi iletişim araçlarının psikolojik mağduru olmak, iletişim kurmaya çalışırken asosyalleşmek, hiç de uzak ihtimal değil.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Post-Partum depresyon ne yapar, ne yapamaz?

Post partum depresyon ise, geçmişinde depresyon geçirmiş olan veya depresyona genetik olarak meyilli kadınlarda ortaya çıkan ağır bir hastalıktır

Hazzın doruklarından ölümün soğukluğuna: Eroin

Eroin bağımlısı, cenneti görmüş ama orada kalamamış ve bu dünyayı mecburen bir süre daha çekmek zorunda kalmış bir insan gibi hisseder

Narsisistik ruhlar paranoid dünyalar kurar

Narsisizm, insan ruhunun olmazsa olmaz, fazla olursa da tadından yenmez bir parçası… Kendini sevmeyen, şeklini, şemalını, hayattaki yerini, duruşunu ve üretimlerini beğenmeyen birisinin, mutlu bir hayat sürmesi düşünülemez.