05 Ekim 2013

Alkol ve cinsellik mitleri

Dünyada en yaygın kullanılan keyif verici maddelerden biri alkol. Alkolün, rahatlatıcı, gevşetici ve keyif verici özelliklerinin yanı sıra, aşırı kullanımının yarattığı sağlık sorunları da çok net biliniyor.

Dünyada en yaygın kullanılan keyif verici maddelerden biri alkol. Alkolün, rahatlatıcı, gevşetici ve keyif verici özelliklerinin yanı sıra, aşırı kullanımının yarattığı sağlık sorunları da çok net biliniyor. Alkolün, kullanımına ve satışına getirilen kısıtlamalar, bizim de gündemimize alkol meselesini yoğun biçimde tekrar soktu. Muhafazakâr görüşe sahip olanların, sadece ülkemizde değil, dünyada da genel olarak alkolden çok hoşlanmadıkları biliniyor. İslam ülkelerinde bunun kaynağı dini hükümler olsa da, alkole karşı daha toleranslı olan başka ülkelerdeki muhafazakârlar da, çoğunlukla ahlaki zaaf yaratıcı etkisini öne sürerek alkole karşı duruyorlar. Alkolün, ahlaki zafiyet ile ilişkilendirilmesi ise şüphesiz ki cinsellik ile ilgili ve temelinde, üzerindeki 'afrodizyak' etiketinin hiç sorgulanmadan herkesçe kabul edilmesi var.

Gerçekten de alkol, birçok kişi tarafından cinsel isteği artırmak veya cinsellikten daha fazla haz alabilmek amacıyla kullanılıyor. Tabii ki söz konusu olan cinsellikse, istek ve haz duygusunun, bireyden bireye çok değişkenlik gösterdiğini, cinsel isteği artırıcı ilaç ve fantezilerin sınırının olmadığını unutmamak gerekli. Yine de alkolle ilgili durumda hiç de gerçeklik payı yok değil diyemiyoruz, keza özellikle kaygı düzeyi yüksek ve iletişim sıkıntısı çeken insanlarda alkol 'sosyal bir yapıştırıcı' görevi üstlenebiliyor.

Alkol fizyolojik açıdan merkezi sinir sistemi aktivitesini bastıran bir etkiye sahip. Dolayısıyla, kaygıyı, uyarılabilirliği, tedirginliği, huzursuzluğu azalttığı gibi, bunun yanında sosyal tutukluğu da geriletiyor. Zaten, alkolün dünya kültüründe bu kadar sevilen ve tüketilen bir madde olmasının temel sebebi de bu sosyal tutukluğu azaltıp, insanların kendilerini daha rahat ifade etmesine, duygularını yaşamalarına ve tabii ki en önemlisi karşı cinsle daha kolay ilişki kurabilmelerini sağlamasında yatıyor.

Maalesef hikâye burada bitmiyor, alkol kullanımı aşırı olduğunda ve süreklilik kazandığında, erkeklik hormonu testosteron sentezi için gerekli bir yardımcı enzim olan NAD'yi düşürüp, testosteron düzeylerinin azalmasına yol açıyor (Siroz olan erkeklerin memeleri büyür ve vücut kılları dökülür bu nedenle). Aşırı alkol kullanımının cinsel isteği ve cinsel performansı bozduğu konusunda şüphe yoktur. Bazı durumlarda, alkol kullanımımın yarattığı cinsel haz duyarsızlaşması, ilişki sırasında çok heyecanlanıp, boşalmayı kontrol edemeyen erkeklerde, işe yarasa da, hem kadında hem de erkekte alkolün, orgazm olmayı geciktirici bazen de tamamen engelleyici etkisi olduğu da unutulmamalı. Alkolün önemli fizyolojik etkilerinden birisi de vücuttan su atıcı-diüretik olması. Yani alkol aldığınızda, alkolle birlikte aldığınız sıvıdan çok daha fazlasını vücuttan kaybediyoruz. Vücuttan sıvı eksilmesinin, erkeklerde sertleşmeyi bozabileceği, kadınlarda ise iyi bir cinsellik için şart olan vajinal ıslanmayı azaltacağını tahmin etmek zor değil.

Kadınlarda ve erkeklerde alkol kullanımın etkilerinin de farklı hızda olduğunu biliniyor, bunun sebebi, kadınların vücudundaki yağ oranının erkeklere göre daha fazla ve su oranının daha düşük olması, dolayısıyla, normal bir kadın, aynı miktarda alkol tükettiğinde, alkolün tesirine, erkeğe göre yaklaşık %35 civarında daha fazla maruz kalıyor. Eski Türk filmlerindeki “içki içirip, kendinden geçirerek tecavüz etme” klişesinin fizyolojik bir temeli olduğunu söyleyebiliriz. Sosyal bir gevşeme ve bastırılmış duyguların daha fazla hissedilmesi, fiziksel bir kontrol kaybı ile birleştiğinde, hem erkek hem de kadınlarda istenmeyen, normalde (ayıkken) gerçekleşmeyecek cinsel deneyimler yaşanmasıyla sonuçlanabiliyor, hatta bunun için İngilizce de bir terim de icat edilmiş, 'beer goggle-bira şaşılığı- deniliyor. Pek akla gelmeyen ancak en tehlikeli sorunlardan birisi ise alkol etkisinde gerçekleşen korunmasız ilişkiler. Bunlarda hem cinsel yolla bulaşan hastalıkların yayılma riski artıyor, hem de istenmeyen gebelik riski ortaya çıkıyor. İngiltere'de (alkol aşırı tüketimi konusunda bizle kıyaslamak mümkün olmasa da) yapılan bir araştırma da, ilişki sonrasında kullanılan doğum kontrol haplarının satışının en fazla pazartesi sabahları olduğu saptanmış. Bunda hafta sonu yoğun biçimde alkol alınan İngiliz kültürünün etkisi olduğunu düşünmek sanırım abartılı olmaz.

Keyifli ve neşeli bir akşam geçirmek, cinselliği de tamamen baskılamamak adına, alkol kullanırken, baştan ne kadar süre ve ne kadar içececeğinizi kafada planlamak ve o plana uyumak, alkol de kan şekerini düşüreceği için aç karnına içmeye başlamamak, iki alkollü içki arasına alkolsüz bir kokteyl, soda veya meyve suyu alarak sıvı kaybını en aza indirmek, farklı alkol oranlarındaki içkileri karıştrmayıp, fiziksel adaptasyonunuzu zorlamamak pratik olarak işe yarayabilir.

Alkolle ilişkiyi normal bir şekilde sürdürmenin tek geçerli yolu, bir  “sağlıklı yaşama kültürü” geliştirebilmek. Sağlıklı yaşama kültürü, eğlenmeyi ve neşelenmeyi (alkol kullanımını bu maddeye yerleştirebiliriz), cinselliği, çalışmayı, üretmeyi, düzenli spor yapmayı, dostlara ve aileye zaman ayırmayı kapsayan dengeli bir yaşam biçimi oluşturabilmeyi amaçlamaktır. Yasak ve kısıtlamalarla bunun yapılması çok zor. Bağımlılığın yegane çözümünün, eğlenmeyi ve gevşemeyi kısıtlamak değil, eğitim ve  toplumda bir sağlıklı yaşama kültürü oluşturmak olduğuna inanıyorum. Büyüklerimizden bıktırırcasına duyduğumuz 'ölçülü olmak' lafının, günün birinde hayatı mutlu yaşamanın formülü olarak ortaya çıkıyor olması da ironik, o ayrı...

Yazarın Diğer Yazıları

Post-Partum depresyon ne yapar, ne yapamaz?

Post partum depresyon ise, geçmişinde depresyon geçirmiş olan veya depresyona genetik olarak meyilli kadınlarda ortaya çıkan ağır bir hastalıktır

Hazzın doruklarından ölümün soğukluğuna: Eroin

Eroin bağımlısı, cenneti görmüş ama orada kalamamış ve bu dünyayı mecburen bir süre daha çekmek zorunda kalmış bir insan gibi hisseder

Narsisistik ruhlar paranoid dünyalar kurar

Narsisizm, insan ruhunun olmazsa olmaz, fazla olursa da tadından yenmez bir parçası… Kendini sevmeyen, şeklini, şemalını, hayattaki yerini, duruşunu ve üretimlerini beğenmeyen birisinin, mutlu bir hayat sürmesi düşünülemez.

"
"