21 Ekim 2015

Benfica başarıyı hak ediyor

Dürüst olalım, kim cepten yiyor, kim sermaye yapıyor?

Dünyadaki en bilindik konulardan biridir, “Ölmeden yapılması gerekenler” başlığında toplanır. Birçoğumuz, onlarca maddelik listeler hazırlayabiliriz. Benim listemde ilk sıralarda yer alandan bahsedeceğim. Şampiyonlar Ligi müziğini (Zadok the Priest’ten uyarlanan) dinlemek…

St. Martin in the Fields Akademisi Korosu’nun seslendirdiği bu eseri, 5 kez canlı dinleme şansı buldum. Gözlerimi sonsuza kadar kapatana kadar en az 55 kez (olabildiğince farklı ülkede) dinlemeyi amaçlıyorum. Bu müziği ne kadar çok dinlersem, futbolun estetiğine olan sevgim biraz daha artacakmış gibi hissediyorum.

Michel Platini’nin birkaç yıl önce ön eleme aşamalarını “Best Places” ve “Champions” olarak ikiye ayırmasıyla birlikte Astana, BATE, Dinamo Zagreb vs. gibi takımlar Şampiyonlar Ligi’nde kendilerine yer buldular. Bu takımlar, ülkelerinin en iyi futbolcularını toplayan ve bu futbolcuların cebini Dolar ile dolduran rakipler değil. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ya da Trabzonspor değiller. Hırvatistan, Belarus, Slovenya gibi ülkelerdeki futbolcular artık 16 yaşında büyük liglerin altyapılarına yollanıyorlar. Güzel fiyatlara…

Bu takımlarsa bazen arada kalan altyapı futbolcularını transfer ederken, bazen de büyük takımlara giden memleketin gençlerini kiralıyor ya da kurumsal takımların vazgeçtikleriyle (gençlerle) ilgileniyor. Burada bir plan program var. Takip ettiğim, biraz ahkam kesebileceğime inandığım Dinamo Zagreb’ten bahsetmek isterim. Dinamo Zagreb’in iki Şililisine bakalım. Angelo Henriquez ve Junior Fernandes…

Dinamo Zagreb’in scouting ağı Şili’den bu futbolcuları direk bulabilir. Bu gücü var ancak bu iki Şilili golcünün CV’lerine baktığımızda gördüğümüz takımlar şunlar, Bayer Leverkusen ve Manchester United… Alman ve İngiliz devinin istemediği bu genç yetenekleri 3’e 5’e bakmadan alan Dinamo, bugün 10 Milyon Euro’lara dayanan tekliflere gözünü kapatabiliyor.

Bunun temel sebepleri arasında bir isim yatıyor. Yaklaşık 4 yıldır yaptıklarını takip ettiğim bir eğitmen ve gözlemci. Romeo Jozak. Dinamo Zagreb’in altyapı koordinatörlüğü görevindeyken tanıdığım Jozak, bugün dedikodularla çalkalanan Hırvatistan Futbol Federasyonu’nun futbolunun başında…

Yani çok bilen bazı kimseler gibi hem Milli Futbol Takımı’nın hem de genel işleyişin başında değil. Bunun için ego sıkıntısı da çekmiyor. Çok ünlü bir isim de değil, milyonlarca para da kazanmıyor ama kendi geleceğine umutla bakacak ve kendisini sürekli geliştirebilecek maddi kaynaklara sahip olabiliyor. Kendisini www.romeojozak.com adresinden takip edebilirsiniz. İnternet sitesinin iletişim bölümünden kendisine ulaşabilirsiniz. Ben cevap aldım, uzun yıllardır takip ettiğim için de kendimle gurur duydum.

Kaldığı otelin (Alanya Mahmutlar’da bulunan lüks bir otel. 2014-2015 devre arasında Galatasaray’ın kamp yaptığı otel) odasının bulunduğu katı dışarıya kapatan ve her kapıya ikişer güvenlik görevlisi koyan futbol direktöründen sonra böyle bir futbol direktörüyle karşılaşmak çok hoşuma gitti. Demek istediğim şu, Jozak’ın yaptıkları Dinamo ya da Hajduk’un Avrupa’da kalıcı başarı sağlamasını tabi ki sağlamaz ancak bugün Barcelona ve Real Madrid’in orta sahalarında banko oynayan üç Hırvat’tan (Rakitic, Modric ve Kovacic) sonra gelenlerin de olacağının teminatıdır.

Tıkır tıkır işleyen bir sistem var. Yan sanayii de değil, birebir ana sanayi. Yugoslavya’dan kalan mirasları teknoloji ve network ile birleştirerek güçlendiren Dinamo da Galatasaray da Şampiyonlar Ligi’ne aynı hedeflerle mi gidiyor? Tabi ki hayır.

Sebebi ise gayet açık… Son 15 yılda Avrupa arenasında alınan başarılar… Gelenek oluşturmaya çalıştığı her an işi eline yüzüne bulaştıran bir Galatasaray, yine aynı durumla karşı karşıya. Aralık ayında yapılacak UEFA toplantısının ardından önümüzdeki sezon Avrupa kupalarına katılım hakkı elinden alınabilir. %51 oran. Dinamo ise Aralık ayında Avrupa’da başarısız olursa, önümüzdeki sezonun hazırlıklarına başlayacaktır, transfer olarak. Hatta belki de başlamış da olabilir.

Türk kulüplerinin uzun vadede Avrupa’da başarılı olacağına hiçbir zaman inanmadım ancak uzun vadede kalıcı olacaklarına inancım olduğu anlar oldu. Platini’nin ‘Best Places’ seçiminin ardından zenginleşen Avrupa Ligi de artık bizim sandığımız kadar çantada keklik değil. 3 sezon önce Fenerbahçe’yi eleyen Benfica, Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray deplasmanına favori olarak gelebiliyor. Bakın bakalım, o günden bu güne kaç futbolcusu değişmiş.

Değişmeyenleri saymak daha kolay, 6 futbolcu. Dinamo ile Benfica’yı benzeştirerek Türk kulüplerine yüklenmeyeceğim. Demek istediğim basit. Her ikisinin de sürekli başarabildiği konular var.

Dinamo, ithal ettiklerini ve ürettiklerini ihracat edebilirken; Benfica, iş ortakları sürekli değişse de piyasanın önde gelen kurumsal takımlarından olmayı başarıyor. Kuruluş tarihleri, lokal başarıları bizim kulüplerimizle benzer takımlar…

Dürüst olalım, duygular şelale… Orası ayrı, kulüplerimiz başarılı olsunlar. Yabancı dostlardan mailler ya da Skype çağrıları aldığımızda konuyu oraya getirelim. Onları tekrar Fenerbahçe, Beşiktaş ya da Fenerbahçe maçlarında İstanbul’da ağırlayalım. Bunlar hep başarıyla olan şeyler…

Yine diyorum dürüst olalım, tanınırlığı ve başarıyı Dinamo ve Benfica mı, yoksa bizim kulüplerimiz mi hak ediyor?

Kim cepten yiyor, kim sermaye yapıyor?

Kim dünyaya açılıyor, kim yerinde bile sayamazken geriye gidiyor?

Sneijder, Van Persie, Podolski, Mario Gomez gelir. Mutlu eder ve gider. Kabul edelim, parasını veremediğin gün dakika durmaz. Dediğim şu değil, eski Türk futbolcuları gibi para almadan oynasınlar, boş mukaveleye imza atsınlar.

Günü yaşamak güzeldir, geleceği düşünmek endişe vermediği sürece… Taraftar (Türkçesi sadece takımının bugünüyle ilgilenen kişi) geleceği düşünmeyebilir (düşünmelidir) ancak bizler düşünmeliyiz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Futbolcu, selaammmm dur!

Amedsporlu futbolcular PKK kamplarında altyapı eğitimi alarak mı futbola başladılar?

Acil golcü aranıyor!

Haziran'da yaşanacakları Aralık'ta görmek kolay değil ancak bizim iki sorunumuz var; kolay hata yapıyor ve gol yiyoruz, bir de zor gol atıyoruz

Bizim insanımız saygısız olmayı geçti, yetersiz faşist oldu

Antoine Leiris’in eşi Helene mi, Paris’te ölen Türk kızı Elif mi PKK’ya yardım ediyor?