31 Ocak 2021

En sık "emar" çekilenler ülkesi

Ülkemizdeki sağlık sisteminde öncelikle amaçlanan hastaların hekime ve tetkiklere kolay ulaşması; bu nedenle de MR çekiminde dünya şampiyonluğumuz var

Bütün hastalar "emara girmek" istiyor. Üç-beş dakikalık doktor ziyaretlerinde sorunlarına çözüm bulamayan hastalar nedenlerin yapılacak tetkiklerle hemen bulunacağını düşünüyorlar. Doktorlar da bu duyguyu beslemekten geri durmuyorlar. Uzun uzun konuşup, sorunu anlamaya çalışıp muayene etmektense tetkik istemek onların da kolayına geliyor. Bu tetkiklerin halkımızın gözünde şimdilik en değerli olanı MR.

Spor karşılaşmalarını izleyenler bilirler, bir sporcu sakatlanıp oyun alanını terk ettiğinde maçı anlatan kesin durumun "emar" çekildikten sonra belli olacağını belirtmeyi ihmal etmez. Öyle ya, MR her şeyi açıkça gösterecektir. Bazı uzmanlık alanlarında MR vesikalık fotoğraf gibi bir şey oldu. Onsuz hastanın yüzüne bakılmıyor neredeyse. Eh, hastalar da memnun, daha ne olsun.

İç organların görüntülenmesini sağlayan MRI cihazı uzay araştırmaları sayesinde keşfedilen bir teknoloji. Aya inişi kolaylaştırmak için NASA tarafından geliştirilen, bilgisayarlarla ileri düzeyde görüntü oluşturma teknolojisi sonradan MR ve tomografi cihazlarına dönüşmüş.

Önceleri NMR (nuclear magnetic resonance) olarak anılırken, nükleer kelimesinin korkutucu olduğu düşünülerek isim değişti ve MRI (magnetic resonance imaging) oldu, ülkemizde de "emar" olarak halkımızın diline yerleşti. Tanısal açıdan incelemenin yararı tartışılmaz elbette. Tomografiye üstün olduğu alanlar da var: Belki de en önemlisi MR çekiminde radyasyon olmaması.

Bir de "emara girmek" de var ki bu da önemli. Zira cihaz kapalı bir sistem ve uzun incelemeler kapalı alan korkusu olan hastalar için sorun yaratabiliyor. Açık MR ile bu sorun çözülmeye çalışıldı ama aynı görüntü kalitesi elde edilemediğinden yaygınlaşamadı. MR cihazının dev bir mıknatıs olduğu ve bu nedenle de "emara girerken" tüm metal eşyaların çıkarılması gerektiği de akıldan çıkarılmamalı.

Uzay araştırmaları tıp alanına başka olanaklar da sağladı. Vücut ısısını ölçmek için kullanılan kulak termometreleri de ilk olarak NASA tarafından kullanılan aletlerdendir. Mobil ultrasonun geçmişi de NASA araştırmalarına dayanıyor, hastaneden uzakta oluşan problemlerin tanısı için kullanılmış ilk kez.

 

Bu türden taramaların hastalara yararı elbette ki var ama ülkedeki rakamlara bakıldığında bir tuhaflık hemen seziliyor. Türkiye bir milyon kişi başına düşen tomografi cihazı sayısında OECD sıralamasında 34. sırada. Bu ülkeler arasında en fazla tomografi cihazı Japonya ve Avustralya'da, en düşük ise Makedonya ve Meksika'da bulunuyor.

Buna karşılık Türkiye milyon kişi başına düşen MR cihazı sayısında 24. sırada. Bu sıralamada Japonya ve ABD en yukarıda, Sırbistan ve Meksika ise en altta.

MR cihazını tomografiden daha fazla sevdiğimiz ortada. Ama şimdi sıkı durun: Uluslararası karşılaştırma yapıldığında Türkiye 1000 kişiye düşen MR görüntüleme sayısında dünya birincisi. Listenin sonunda Güney Kore ve Polonya var. Türkiye'de çekilen MR sayısı OECD ortalamasının iki mislinden fazla!

Sağlık Bakanlığı verilerine göre MR cihazı sayısında bölgelere göre dağılımda Doğu Karadeniz birinci sırada. İlginç değil mi? Nasıl açıklanır bilemedim.

Tartışmadığımız bir diğer nokta ise çekilen MR incelemelerinin kalitesi. Ülkedeki cihazların birçoğu hurda olup emekliliğe hak kazanmış aletler. Ayrıca çok düşük ücretlerle çekilen MR incelemelerinde kullanılması gereken kontrast madde ya hiç kullanılmıyor veya çok az miktarda kullanılıyor çünkü bu maddenin fiyatı bazen ödenen tüm ücretin üstünde kalabiliyor. Sonuçta elbette ki bu incelemelerin tanı değeri de düşük kalıyor ve hata olasılığı artıyor. Bu uğurda harcanan para da cabası.

Ülkemizdeki sağlık sisteminde öncelikle amaçlanan hastaların hekime ve tetkiklere kolay ulaşması. Bu nedenle de MR çekiminde dünya şampiyonluğumuz var. Ayrıca yıllık hekime gidiş sayısı da kişi başı dokuzu geçti. Yani ülkede herkes yılda en az dokuz kez doktora gitmiş oluyor. Hiç gitmeyenlerin çoğunlukta olduğunu düşünürsek gidenlerin hastanelere çok daha sık gittiği gerçeği de ortaya çıkar. Sonuçta gerçek hastalar dertlerine çare bulamadıklarından hastane hastane dolaşıyorlar.

Sorun hastalara yeterli zaman ayıramamaktan kaynaklanıyor. Biraz ilgi, biraz empati birçok gereksiz tetkiki engelleyecektir. Bunun yapılabilmesi için de hekimlere uygun çalışma koşullarının sağlanması gerekiyor. Hastalarda "MR da çekildi, yapılacak her şey yapıldı" duygusu yerleşmemeli.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir kadın evlenince…

Evli bir kadın eşinin haber ve izni olmadan doğum kontrolü için hap kullanırsa veya spiral taktırırsa suç işlemiş mi olur? Eşi mahkemeye başvurursa haklı çıkar mı?

Adli tıp konusu

Yapay zekanın şimdilik nereye kadar gelişeceği kestirilemediğinden adli tıbbın nereye evrileceği de belli değil. Ancak makineler ne kadar gelişirse gelişsin insanın ve bu konuda adli tabiplerin yerini alması gerçekleşmeyecektir

Ambulans ve biz

Ambulansların bildiğimiz anlamda acil hasta taşımaya başlaması 1487 yılına kadar gidiyor. İspanyollar tarafından atlı arabalarla başlatılan bu uygulama askeri alanda olurken, sivillere yönelik ambulans uygulanması için 19. yüzyılın ortalarını beklemek gerekmiş. 20. yüzyıldan itibaren de motorlu ambulanslar devreye girmiş. İkinci dünya savaşı ile birlikte helikopter ambulanslar da ortaya çıkmış

"
"