12 Şubat 2014

Yasaklar nerede başlar?

Şehr-i İstanbul’un kalbi Taksim Meydanı, geçen hafta polis şovuyla kabusa çevrilen protestolara, yine yeni yeniden ‘kontrol devletinden manzaralara’ şahit oldu.

İnternetle ilgili yasaklayıcı düzenlemelerin TBMM’den geçmesiyle beraber, gözler Cumhurbaşkanlığı koltuğuna çevrildi. Lakin pek umutlu değiliz; Sayın Gül de zaten pek kullanmadığı veto hakkından dolayı -partilere eşit mesafeli olması gereken- anayasal pozisyonunu zedeleyen tavrıyla eleştiriliyor, sanki hükümetin hemen her icraatını sessizliğiyle onaylıyor ya da bazı optimist-liberal yorumlara göre, arada havayı yumuşatma amaçlı görüşleriyle ‘huzur getirecek alternatife’ oynuyor. 

Şehr-i İstanbul’un kalbi Taksim Meydanı, geçen hafta polis şovuyla kabusa çevrilen protestolara, yine yeni yeniden ‘kontrol devletinden manzaralara’ şahit oldu. İnternet’i sadece Taksim civarında dolaşanlar, Cihangir’de ikamet edenler mi kullanıyor acaba? Bu kamusal zulme, yandaş medya ‘pornocuların isyanı’ olarak yaklaşması artık kimsenin vicdanını filan sızlatmıyor; anlaşıldı ki, oraları çoktan aştık! 

Peki ortaya çıkan karamsar tabloda, bu yasaklayıcı karara sanat ve kültür dünyası nasıl tepki verecek, nerede duracak, kendini tarif ederken nasıl bir posizyon alacak, merak ediyorum... Çünkü ‘Türkiye’nin demokrasi algısında’ artık bir tek Rusya ve Çin ile rekabet edebilecek kadar eli artırdığımız ‘yıkılan eski ideolojiler’ kategorisinde yarıştığımız için... Dikkat dikkat! İstanbul’dan bir Pussy Riot ya da Ai Weiwei aranıyor? 

Artık gemi gitmiyor. Gitmiyor ama rüzgar çıksın diye üfleyen çok; biz -kral çıplak dedikçe, kralın sahte kıyafetlerini ballandıra ballandıra övenlerden birbirimizi duyamıyoruz. Düşünün, öyle bir meclis seçmişiz ki, hangi partiden kimi bırakalım, bütünüyle meclisi ele alalım; bizim adımıza okuyacağımıza, erişeceğimiz bilgiye, ulaşacaklarımız kaynaklara sınırlandırma getiriyor. Neden? Güvenlik adına. Beni korumak adına, beni dünyadaki bilgi ve imaj sirkülasyonundan alıkoyuyor. Bunun mimarı hükümet meselenin etraflıca tartışılmasını imkansız kılmak için, aile kurumunu kullanarak ve pormo endüstrisini suçlayarak; bütün protestolara toptan ahlakçı bir damga vuruyor. “Pornocuların İsyanı” diyor. Taksici daha kibar: “feysbuk’çuların protestosu”! 

Muhafazakar her siyasetin maskesi elbet düşer, ama artık son iki yıldır her gün oynanan oyun Orhan Pamuk’un Kar’ının Kars’ını bile özletiyor. Hepten tiyatro ile karşı karşıyayız. Yasaktan korktum mu? Hayır. Dünya vatandaşıyım, TC pasaportumla her deliğe girmişim bugüne kadar, bundan sonra mı korku? Hangi yasağa uyuyorsanız -kendiniz de iktidar olarak, biz de o yasakları dinlemiyoruz. Yasaklar’ın Demirel’i, Ecevit’i, Erbakan’ı, Evren’cisi, Özal’cısı da vardı. Yasaklar eskidir. 

Bilirsiniz Devekuşu Kabare, Haldun Taner'in öncülüğünde kurulmuş; Ahmet Gülhan, Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın başını çektiği bir tiyatro topluluğu vardı. O okulun işlerinden, Kandemir Konduk’un metnini yazdığı “Yasaklar”ı çocukken izlemiş bir kuşaktanım. Hala gülerim, en iyi mimik oyunculuğuyla oynanan o plaj sahnesine: “Fazla mı yürüdük, Bulgar hududuna mı geldik, amanın...” Ne de olsa biz de, Rusya ya da Çin’de kadar demokratik bir ülkede yaşadığını nihayet hisseder olduk, biz de soruyoruz, biz de mi fazla mı yürüdük? 

Amerikalı arkadaşlar bu yasakların kendi ülkelerinde de konuşulduğunu söyleyerek, soruyor, “Erdoğan da eski sosyalist mi?” diye... Hatırladığım ağır sanayi hamlesinin yanına karşı kültür devrimi sözünü veren hocası Erbakan’ın söylemi; ‘Arap Sosyalizmi’ diye eleştirilmişti, ama, şimdi ortaya onun devamı olarak, Rus/Çin karışımı tam eski-kafa bir demokrasi formülü çıktı: İleri Kontrol Demokrasi Türkiyesi. 

Bugün bu kakafoniyi ancak, Ha za vuzu, iç-mihrak, Kaba Hat gibi, şehir(ler)de dolaşan, ortak üretim ve kamusal imza anlayışı ile çoğalan sanatçı topluluğu cümlelerinde açabiliyoruz. Diğer bütün sahneler, TV gerçekliğinin paralelinde. Tarihsel olarak olanı nasıl okuyacağız derseniz; ‘bugünden bugüne bakmak, bugünü okumak’ her daim imkansız. Yeraltından Notlar.

İmaj: iç-mihrak, http://icmihrak.blogspot.de Grouch At Parx (Çıkartma)

Yazarın Diğer Yazıları

Rabbim herkesi Roman yaratsın

Ölümden sonrasına inanın ya da inanmayın. Ama Selim Sesler Araf’ta çalmaya devam edecek

Her şey gibi medyum (da) eskidiğinde ne olacak?

Misal Adnan Yıldız sergisinin açılışından hemen önce Erdağ Aksel ile söyleşti.

Küçük Prens: BERKİN

268 gündür komada eriyen Berkin Elvan’ın ölümü hayatımızın akışını bıçak gibi kesti.