Fenerbahçe, milli araya puan farkıyla lider olarak girmişti. Sakatlıkların sonuna gelinmişti, formsuz yıldızların kazanılması için önemli bir fırsat vardı, takım olma adına en önemli unsur olan zaman da lehine gelişebilecekti. Önce Trabzon deplasmanında işler yolunda giderken hakem devreye girdi ve üç puan gitti. Sonra içeride Alanya maçında baskıya rağmen üretememe sorunu ortaya çıktı, bir üç puan daha gitti. Son olarak da Konya maçında gelen yenilgi ile takım, sıralamada liderin sekiz puan gerisine ve yedinci duruma düştü. Dahası Gustavo, Altay ve Valencia ciddi sakatlıklarla karşılaştılar. Takımın bozulan morali, yok olan özgüveni, art arda gelen yenilgilerin camiada yarattığı gerilim ve panik hali derken takım gitgide iflasın eşiğine geldi, belki de çoktan iflas etti bile.
Hâlâ daha oynanmamış 26 maç var, puan farkı 8 puan, rahat rahat kapanır diye düşünmek istiyor insan. Ama Konya maçı, insanın içindeki en ufak umut kırıntısını bile yok edecek kadar kötü bir performansa sahne oldu. Hadi Trabzon maçında takım iyi oynuyordu, hakem kararıyla mahkûm hale geldi ama yine de iyi niyetle mücadele etti dedik. Alanya maçında üst düzey bir baskı vardı, bir gol gelse işler çok değişebilirdi, rakip iki kere gelip maçı aldı dedik. Ancak Konya maçında anlatacak, savunacak, bel bağlanacak hiçbir şey yoktu.
Bu takımın iyi bir savunma bloku vardı; kalede Altay, geri üçlüde Tisserand, Szalai ve Kim ile önlerinde oynayan Gustavo. Bu blok, biraz da öne çıkarak oyun alanını daraltabiliyor ve dahası savunmada sağlam durup gol atmakta zorlanan takıma en azından “biz buradayız, aklınız kalmasın, siz gol atmaya bakın” mesajı veriyordu. Gelen ilk gol, golü atanın bir daha hayatı boyunca atamayacağı kadar güzel bir goldü ve hadi buna şanssızlık diyelim; zira takım sıklıkla jeneriklik gol yiyebilecek kadar şanssız bir yandan da. Sonraki gol tamamen bir duran topta, Gustavo’nun şahsi hatasıyla geldi. Şahsi hata deyip geçemeyiz, takım aynı golü Antwerp ve Alanya maçlarında da yedi, başrollerde yine Gustavo vardı. Demek ki duran top savunması çalışılmıyor, çalışılıyorsa da Gustavo o dersten bir şey anlamıyor. Ama bütün bunlardan bağımsız Konya’nın ilk yarıda kaçırdığı iki gol var ki ne savunma vardı, ne blok vardı, ne yardımlaşma vardı. Maç daha ilk yarım saatte beşlik olabilirdi, rakibin inanılmaz gol vuruşu beceriksizliklerinden olmadı. Bu da demek oluyor ki bugüne dek bel bağladığımız savunma da darmadağın oldu; zira hiçbir maçta bu pozisyonlar verilmemişti.
Aylardır anlatıp duruyoruz, iki Fenerbahçeli oturup takımın ahvalini konuşmaya başladığında konu hep aynı yere geliyor. Bu takımın dört tane çok kaliteli orta saha oyuncusu (Sosa, İrfan Can, Pelkas ve Mesut) var ve mükemmel bir hücum silahı (Valencia) var. Bu adamlardan kombine olarak % 50 verim alsan bu takım şu anda 12 maç sonunda en az 32 puanda olurdu. Hadi milli araya kadar bu adamlardan sakatlık sebepleriyle yararlanamadın, son üç maçta neden devreye sokamadın? Mesut, bilinmez bir nedenle kadro dışı; muhtemelen yüksek sesle söylenmediği zannedilen ama aklı olanın çok kolay idrak edebileceği türde büyük bir kriz var içeride. İrfan Can dün oyuna girdiği andan itibaren takımın bütün çehresini değiştirdi ama anlamsız bir şekilde yedek oturuyor. Sosa daha geçen hafta sahadaydı, bu sefer yedek ve yerine Zajc oynuyor; geçen hafta neden tam tersi olduğunu bilen yok. Pelkas, geçen seneki formunda değil, henüz daha takıma monte olamadığı için de sıkıntılı ve bu belli ama adamı da 37.dakikada oyundan alıyorsun, moralini çökertiyorsun ve ağlamaklı hale getirip yedek kulübesinde laf anlatmaya çalışıyorsun. Valencia yine forvette tek, ilk 37 dakika sahada varlık gösteremiyor, sonrasında oyuna Fenerbahçe standartlarının çok altında bir santrfor alsan bile yüzünü kaleye dönüyor ve takımın bütün etkili hücumlarında imzasını atıyor. Zaten kalitesi düşük bir takımsın, zaten bütün transferlerde karavana yapmışsın ve elindeki beş tane silahtan da ya eksik yararlanıyorsun ya da hiç yararlanamıyorsun. Sen gol atamadıkça rakibin bir yolunu bulup atıyor, sağlam dediğimiz defansın da özgüvenini kaybediyor ve takım bu sefer de nereden tutsan elinde kalıyor.
Israrla söylüyorum; bu takımın sıkıntısı diziliş değil. Belli kalemlerin başka diziliş bilmiyor diye, dünyayı takip etmiyor diye, 4-2-3-1 diye tutturmasına siz bakmayın. Bu takım o sistemle de yıllarca sefil oldu. Geçen yıl Erol Bulut, elindeki mükemmel kadroyu murdar ederken bu takım 4-2-3-1 oynuyordu O 4-2-3-1 itelemelerinin arka planında dolaylı olarak Aykut Kocaman özlemi yoksa, ki yarın öbür gün isminin telaffuzu da başlayacaktır, ben hiçbir şey bilmiyorum. Bu takımın sorunu, iyi oyuncularının oynatılamaması, oynatılanların yanlış oynatılması, iyi oyunculardan doğru bir kombinasyon yapılamaması ve yanlış oyuncularda ısrardır. Dün 37.dakikada gelen üç değişiklik artık iflasın ilanıdır, tüm hataların itirafıdır. Oyuna giren İrfan Can doğru oyuncunun oynatılmasıdır. Forvet arkasına geçen Valencia, doğru oyuncunun doğru yerde oynatılmasıdır. Oyundan çıkarılan Rossi, yanlış oyuncu tercihinin itirafıdır. Mesut’un İstanbul’da kalması, Pelkas’ın kenara alındığında altüst olması iyi oyuncuların oynatılamamasıdır ve hocalık başarısızlığıdır. Valencia’nın sakatlanıp oyundan çıkması ve takımın on kişi kalması da artık ilahi bir mesajdır; bu takım daha da mahvedilemez.
Pereira’nın uzun bir ömrünün kaldığını sanmıyorum. Ömrünü uzatabilecek yegane şey yönetimin yine hoca bulamaması olur. Zaten sene başında bulabilselerdi başkasını getirirlerdi. Bu saatten sonra ellerindeki seçenek de azalacak ve dahası “hadi eşofmanlarını giy, takım sana emanet” diyecekleri bir Emre Belözoğlu da yok. Ligin daha başındayız, her şeyin değişmesi 3-4 haftaya bakar ama korkum o ki 3-4 haftaya her şey daha da beter olacak şekilde değişir. Fenerbahçe bir tek Ali Koç yönetimine nasip olmuş olan Kasım ayında ligden kopma gerçeğiyle bir daha yüzleşebilir. Kimse kusura bakmasın ama o yolun sonu da Şubat ayında olağanüstü kongre olur. Bu saatten sonra, hele ki önümüzdeki haftalardan itibaren stadyumlar tam kapasite alabilecekken, yönetim de bu işten kendini sıyıramaz.
Altay üç ay, Gustavo ve Valencia ise yaklaşık bir ay olmayacaklar. Bu kadar kötü zamanda daha kötü haberler gelemezdi. Doğru savunma, yan toplarla ve uzaktan şutlarla gol arama dışında pek seçenek yok, böyle de ne kadar yol gidilir, onu da bilmek mümkün değil. Üç haftadır bir dakika oynamayan Berisha’dan mı yoksa boş kaleye gol atmaktan aciz Serdar’dan mı medet umacağız? Tünelin ucu maalesef karanlık; ışık tutabilecek tüm fenerlerin de pilleri bitti. Yine de eksik bırakmayalım; bir şekilde ilk yarı hala potada bitirilecek olursa üç transfer (santrfor, sağ kanat, orta saha) şart ama bununla beraber derhal gönderilmesi gereken 5-6 oyuncu var.