24 Ocak 2017

Nâzım’ı Yazanlar: Kim okurdu, kim yazardı...

“Kötü koca”lıktan kasıt nedir? Kim kimin iyi ya da kötü karılığını-kocalığını nasıl ve ne kadar bilebilir?

Nâzım Hikmet hakkında bugüne değin olumlu olumsuz, doğru yanlış pek çok yazan, çizen, söyleyen, yayan olmuştur. Kim akıl ettiyse aklına sağlık, yazıp çizenlerin bazılarını bir kitapta toplamayı düşünmüş. Nilüfer Belediyesi’nin saygıya ve takdire değer hassasiyetiyle de düşünce, görkemli bir kitaba ve sergisine dönüşmüş. Nâzım Hikmet’in Saman Sarısı şiirinin sonunda dediği gibi herkesin emeğine sağlık:

bu kitabın kâadını yapanlar yazısını dizenler nakışını basanlar bu kitabı dükkânında satanlar para verip alanlar alıp da seyredenler... 

...ve Nilüfer Belediyesi. En azından bir koca şükranı fazlasıyla hak ediyor, Nâzım’a dair yapılan işler içindeki o apayrı duruşunu koruyarak üstelik.

Kitaptaki editör yazısında, projedeki isimlerin belirlenme kriteri şöyle açıklanmış: “Nâzım Hikmet çalışmaları diyebileceğimiz alana özgün katkılar sunulmasına dikkat edildi. Bu anlamda şair hakkında çok sayıda birbirini yineleyen, biyografisini daha önce yazılmış kaynaklara dayanarak yeniden yazan eserler,özellikle belli araştırma ilkelerine bağlı olmayan çalışmalar proje dışında bırakıldı.”

Kriter doğru. Nâzım Hikmet hakkında o kadar çok yazı, kitap, eser, çalışma var ki aksi takdirde bir gayya kuyusuna düşülebilirdi. Ancak kritere pek uyulmamış görünüyor.

Kitapta 52’si artık yaşamayan 120 isme yer verilmiş. Bunlardan 55’i ise fotoğrafları ve üzerlerine kendi yazdıkları notlarıyla yer alıyor. Proje konusunda bilgilendirildiğimde listede Memduh Ezine, İlya Erenburg ve yaptığı muazzam bir çizgi filme şairin bir şiirinin adını veren Yuri Norşteyn’in bile ismini görünce Ara Güler, Arif Melikov, Antonina Sverçevskaya, Aydın Aydemir ve ilk aklıma geliveren bir kaç ismi daha olmazsa olmazcasına iletmiştim. Kitapta yer verilen 120 ismin Nâzım Hikmet’le ilgili çalışmalarının nitelikleri dikkate alındığında, haklarının teslim edilmesi gereken belli başlı eksik isimler bir çırpıda şöyle sıralanabilir:

Adalet Ağaoğlu, Ahmet Kabaklı, Ahmet Selim, Aleksandr Fevralski, Aleksandr Tverskoy, Anna Stepanova, Arkadi Raykin, Can Göknil, Cem Kızıltuğ, Dieter Moritz, Ejder İbrahimov, Erhan Turgut, Esin Afşar, Galina A. Gorbatkina, Feliks Gohman, Halim Demir, İlhan Başgöz, Kenan Işık, Lev Starostov, Mustafa Şerif Onaran, Nadir Göktürk, Nebahat Sütunç, Nikolay Silis, Nuri Kurtcebe, Oğuz Akkan, Öner Yağcı, Renato Guttuzo, Rüştü Asyalı, Sergey Yutkeviç, Sezen Aksu, Sinan Şanlıer, Svetlana Uturgauri, Şerif Hulusi, Tahsin İncirci, Tevfik Melikov, Timur Selçuk, Tunçel Kurtiz, Tülay Öztekin, Türkkaya Ataöv, Ünol Büyükgönenç, Vladimir Lemport, Yuri Grigoroviç, Zeliha Berksoy...

Oynadığı bir oyunla, söylediği bir şarkıyla, yazdığı bir makaleyle ya da anısıyla isimlere yer vermeye kalkılırsa bu liste kuşkusuz uzar gider. Nitekim kitaptaki böyle isimlerden birisi de kitaptaki biyografisine göre 2002 yılında Almanya’da yayımlanan çift dilli-çok yazarlı bir kitapta annesinin bir okul anısını kaleme almış ve projeye dahil edilmeye uygun görülmüş. Fotoğrafının üstüne de “İyi şair, iyi âşık, kötü koca...” diye elyazısıyla (belki de çok iyi niyetle) not düşmüş.

“Kötü koca”lıktan kasıt nedir? Kim kimin iyi ya da kötü karılığını-kocalığını nasıl ve ne kadar bilebilir? Dar bilgiyle varılan yargılarda adil olunabilir mi? Küçük burjuva değer yargılarının tutsaklığı düşünme biçimini bazen kişinin kendisini de şaşırtan körlüklere götürebiliyor... Karı-kocalık gibi bir ilişkinin kötücül sohbeti bile kimseye düşmemeli oysa.

Turgay Fişekçi’nin Uluslararası Nâzım Hikmet Sempozyumu (25-27 Ocak 2002) kitabındaki “Nâzım Hikmet’in Kişilik Özellikleri” başlıklı bildirisinde Nâzım Hikmet’i, şairliği dışında derli toplu görmek, anlamak ve bilmek mümkün. Bense Nâzım Hikmet’in ömrü boyunca komünist kalmasını biraz da mayasındaki iyicilliğe bağlayanlardanım.

Nâzım Hikmet kadınlarına dürüst olmuştur. Şiirlerinin ve yaşamının izlerini sürersek  yalan bir ilişkiyi sürdürmediğini de görürüz. Sevdasına sahip çıkarak, “kadavraya dönüşmüş” bir ilişkiyi sonlandırma ya da biçimini değiştirme yürekliliğini göstermesi de onun katıksız devrimciliğinin bir yansımasıdır.

Bilmeyenler ya da üzerinde incelikle durmayanlar için son yıllarına ve kadınlarına dair, sırası gelmişken bir kaç kronolojik bilgi vermek gerekebilir:

  • Münevver Hanım Nâzım Hikmet'e İstanbul’dan yazdığı 19 Temmuz 1960 tarihli ve sonraki mektuplarında ilişkilerinin bittiğini söylemektedir. Türkiye'den kaçtıktan sonra Nâzım’la birlikte yaşamayacağına karar verdiği görülmektedir.
     
  • Bunun üzerine Nâzım Hikmet, Vera Tulyakova’yla 18 Kasım 1960’ta nikahlandı.
     
  • 1961 Temmuzu’nun sonunda Münevver Hanım çocuklarıyla Türkiye’den kaçmayı başarıp Nâzım Hikmet’in girişim ve desteğiyle Varşova’da yeni bir hayat kurdu.

Hapisteyken ayna döküp, havlu dokuyarak kazandığı 3-5 kuruşu karısına ve onun çocuklarına, ailesine gönderen Nâzım Hikmet bir şiirinde bir başkası için dediği gibi “büyük sevdaların adamı”dır. Başkalarından esirgemediği şefkati, ilgiyi ve cömertliği ne kadınlarından ne öz ya da üvey kendi çocuklarından esirgedi. Konuyu uzatmaya gerek yok; tanıklıklarla ve gün ışığına çıkmış-çıkmamış belgeleriyle her şey aşikârdır...

Bu kitabın eleştiri ya da inceleme yazısı değil. Ancak sırası gelmişken kitaptaki bazı düşünce ve bilgilere dair görüş/düzeltmelerim kabaca şöyle sıralanabilir:

  1. Nâzım Hikmet’e dair “1965 yılında kaldırılmış” resmi bir yayın yasağı yoktur, delinmiş bir korku ortamı vardır. 1938 ve 1946 yıllarında kitaplarda şiirleri yayınlanmıştır (Mütarekeden Sonrakiler, Kurtuluştan Sonrakiler).
     
  2. 2009 yılında vatandaşlığının geri verilmesiyle “yapıtları üzerine yapılan çalışmalarda ve yazılan kitaplarda müthiş bir artış” olmamıştır. Bu çalışmalardaki artışın Asım Bezirci’nin ve Şerif Hulusi’nin çalışmalarından sonra 70’li yılların sonunda olduğu söylenebilir. Vatandaşlık iadesinden sonraki artış olsa olsa Moskova’daki mezarı başındaki bürokratların sayısında ve anmalarda olmuştur. Kaldı ki aslında vatandaşlıktan çıkarılan kişi yasal ismiyle Nâzım Hikmet değildi. Düşünce olarak Nâzım Hikmet ama yasal ve resmi olarak, var olmayan bir Nâzım Hikmet vatandaşlıktan çıkarılmıştı.
     
  3. Kitap yayınlandığında adı 1+1=1 değil, 1+1=Bir’dir. Kitabın adını sonradan Memet Fuat değiştirmiştir.
     
  4. İstanbul Tutukevi, Sultanahmet Hapisanesi olsa gerek.
     
  5. “Yaşamaya Dair” şiirleri 1947-Şubat 1948 arası yazılmıştır.
     
  6. Moskova’da yazdığı “Vasiyet” şiirinin tarihi 1952 değil, 27 Nisan 1953’tür.
     
  7. Türkiye Hikâyesi diye belirtilen oyunun adı Fatma, Ali ve Diğerleri’dir,  Türkiye’de ilk kez 2011’de yayımlanmıştır. Aynı oyun hemen ardındaki sayfada doğru ismiyledir. Bu kez de “Türkiye’de” adıyla sahnelendiği belirtilmektedir.
     
  8. 1952 yılında Polonya vatandaşlığına kabul edildiği bilgisi de bir belgeye dayanmıyorsa muhtemelen yanlış. Çünkü 1955 yıllarında kullandığı Macaristan Devleti’nin verdiği haymatlos pasaportu arşivlerdedir ve 2008’de İstanbul’da sergilenmiş, yayımlanmıştır. Arşivimdeki Polonya pasaportunun veriliş tarihi 15 Ağustos 1961’dir. Pasaporttaki son damga Fransa olup, 17 Şubat 1962 tarihlidir. Dolayısıyla  SSCB pasaportunu 1962 Ocağı’nda aldığı da şüphelidir. Polonya pasaportu da sergilenmiş ve yayımlanmıştır.
     
  9. “Vera’nın Uykudan Uyanışı” 1960 değil, Mayıs 1961 tarihlidir.
     
  10. Bir Aşk Masalı (“oyunu” değil) balesi 1961’de Moskova’da Bolşoy Tiyatrosu’nda değil, Leningrad’da Kirov Tiyatrosu’nda ilk kez sahnelendi. Bolşoy Tiyatrosu’nda ilk kez sahnelenmesi 1965 yılındadır. Mehmene Banu rolünü Maya Plisetskaya oynamıştır.  “Muhabbet Efsanesi” adı Azericedir.
     
  11. Ekber Babayev’in hazırladığı ve Sofya’da yayımlanan  külliyatının ilk cildi 1967’de basıldı, 8 cildin tamamlanması 1972 yılını buldu.
     
  12. Asım Bezirci’nin Şerif Hulusi’yle birlikte başladıkları 8 ciltlik Tüm Eserleri 1967-1968 yıllarında değil, Sofya baskıları tamamlandıktan sonra 1975-1980 yılları arasında yayımlandı.
     
  13. 2008 yılında “Dört Güvercin” adında bir şiiri ve roman taslaklarının bulunması belirtildiği için ek bilgi: O tarihten sonra bulunan ve çeşitli yerlerde yayımlanan, bilinmeyen 20’ye yakın şiiri, iki çizgi filmi (2012), oyunlarından Fatma, Ali ve Diğerleri (2011), mektupları...
     
  14. Avni Arbaş’ın kara kalem Nâzım Hikmet portreleri ilk kez 2013 yılında değil, 1991 yılında yayımlanmıştır.
     
  15. Joyce Lussu’nun çevirileri ilk kez 1991’de değil, (bendeki kitaplara göre) 1961’de yayımlanmıştır.
     
  16. Kıymet Coşkun Fotoğraflarla Nâzım Hikmet kitabını ilk kez 2006 yılında değil 1988 yılında yayımlamış olmalı.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ölümünün 60. yılında Nâzım Hikmet külliyatındaki başlıca eksikler

Şairin külliyatı bir yandan eksikli-yanlışlı önümüzde basılı dururken, bir yandan da Nâzım Hikmet'e ait olmayan yalan şiirler, dizeler kitaplarda ve televizyon dizilerinde bile şairin adıyla sanıyla önüne geçilmez bir halde yayıladururken; konuyla ilgili ikaz ya da müdahale edebilecek kurumlar, sorumlular, imkânı elinde tutanlarsa sükût etmekte

Mehmet Hikmet: “Başında İstanbul havası”

“İşitiyor musun Memet?” bir yolculuk kitabıydı. Medyaya lal kesilmiş Mehmet Hikmet’in sesini, nefesini işitmemizi sağladı.

Nâzım Hikmet’ten bilinmeyen bir şiir daha: Posta Güvercini

Henüz başka bir yayında rastlamadığım şiir, şairin memleketinde 66 yıl sonra ilk kez gün ışığına çıkıyor...