22 Mart 2021

Covid-19 dünyanın afet istatistiklerini sarsıyor

Covid-19 salgını nedeniyle ülkemizde 2020 yılındaki can kaybı sayısı, son 120 yılda olan deprem, sel, heyelan ve fırtına gibi doğal afetler nedeniyle oluşan toplam can kaybı sayısının yüzde 31'ine erişmiştir. Bu endişe verici sonuç dünyanın ve ülkemizin ne tür bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu ortaya koymaktadır

Üstümüzde gökyüzü, altımızda yerküre ile yaşarken birçok tehlikelerle karşı karşıya kalabiliyoruz. Bu tehlikeler atmosfer ve yerkürenin oluşturduğu doğal yapıdan kaynaklandığı kadar, insanlardan da kaynaklanmaktadır. Afetlere dönüşebilen tehlike kaynaklarını çok genel olarak doğal ve teknoloji (insan) kaynaklı olmak üzere ikiye ayırmaktayız. Bugünlerde yaşam biçimimizi büyük ölçüde etkileyen ve küreselleşen bir virüs salgınında (Covid-19) büyük can kayıpları ve zorlu ekonomik sorunlarla karşılaştığımız gibi, bazı doğal ve insan kaynaklı tehlikeler ülke sınırı, ırk, millet ve inanç ayırt etmeksizin tüm insanlığı etkileyebilmektedir. 2020 yılının ilk aylarında başlayan ve sürmekte olan Covid-19 salgınında, tehlikeli bir virüsün günümüz dünyasında ne kadar hızla yayıldığı ve ne kadar büyük can kayıplarına ve ekonomik yıkımlara neden olabileceğini yaşayarak öğreniyoruz. Bu deneyim, kıtalar arası nüfus hareketlerinin giderek arttığı dünyamızda, bundan sonrası için afet yönetimi ve riskleri azaltma stratejilerinde küresel salgınların yeniden ele alınmasını gerektirecektir.

Afet türlerinin sınıflanması

Dünya afet politikalarının belirlendiği uluslararası dönemsel toplantılarda afete dönüşen tehlikelerin değerlendirilmesi yapılır ve uluslararası raporlarla yayımlanır. Son Sendai Çerçevesi toplantısında yapılan önerilerde 2015-2030 yılları arasında afet kayıplarını azaltılması için afete dönüşen tehlikelerin sınıflaması yeniden yapılmıştır. Bu sınıflamaya göre, afetlere dönüşebilen tehlikeler sekiz ana başlık altında toplanmaktadır:

  1. Yerküre tehlikeleri, yerküremizin iç ve dış yapısındaki olaylardan kaynaklanmaktadır. Bu olaylar üç tehlike kümesine ayrılmıştır; bunlardan ikisi tsunami dahil deprem ve volkan olayları gibi yerküre içerisindeki jeofizik süreçlerden, üçüncüsü ise sığ derinliklerdeki ve yeryüzündeki jeolojik süreçlerden kaynaklanmaktadır.
  2. Yerküre dışı tehlikeler, asteroit ve göktaşı çarpmaları veya güneş patlamaları gibi yerküre dışından kaynaklanan tehlikelerdir.
  3. Meteorolojik ve hidrolojik tehlikeler, yerkürenin atmosferinin durumu ve davranışından, onun kara ve okyanuslarla etkileşiminden, ürettiği hava ve iklimden ve su kaynaklarının dağılımından kaynaklanan tehlikelerdir.
  4. Çevresel tehlikeler, insanların yaşamının bağlı olduğu doğal sistemlerin ve ekosistem hizmetlerinin bozulmasıyla ortaya çıkar. Hava, su, toprak, biyolojik çeşitlilik ve bazı önemli yeryüzü süreçlerini içeren ekosistemin kaybı olarak tanımlanan çevresel bozulma tehdidi altındadır.
  5. Kimyasal tehlikeler, hem doğal hem de teknolojik olaylar nedeniyle ortaya çıkarak insanları tehdit etmektedir. Sanayi, tarım ve ulaşım dahil olmak üzere birçok sektördeki faaliyetler nedeniyle çarpıcı bir şekilde artmaktadır.
  6. Biyolojik tehlikeler, organik kökenli bir dizi tehlikeyi kapsamaktadır. İnsanları, hayvanları, bitkileri, tarım ürünlerini ve nesli tükenmekte olan her türlü canlı varlığı etkileyerek önemli ölçüde kayba neden olmakta ve ekonomik sorunlara yol açabilmektedir.
  7. Teknolojik tehlikeler, bir sistemdeki bir elemanın arızalanması yanı sıra bağımlı alt sistemlerle zincirleme yayılan etkilere sahiptir. Etkiler, devlet güvenliği gibi ulusal çıkarlar yanı sıra ekonomi, sağlık ve temel insan ihtiyaçlarına kadar geniş bir etki yelpazesiyle sistemin dışında da meydana gelebilir.
  8. Toplumsal tehlikeler, tümüyle veya kısmen insan faaliyetlerinden ve davranışlarından kaynaklanır ve maruz kalan toplulukları ve çevreleri tehlikeye atma potansiyeline sahiptir. Sosyo-politik, ekonomik ve kültürel faaliyetlerinden, insan hareketliliğinden ve teknolojinin kullanımından olduğu kadar, aynı zamanda kasıtlı veya kasıtsız toplumsal davranışlardan da kaynaklanmaktadır.

Dünyanın afet istatistikleri

Plansız şehirleşme, nüfus yığılmaları, nüfus hareketleri ve doğal dengeleri olumsuz etkileyen sanayileşme afetlerin neden olduğu kayıp değerlerinin gittikçe artmasına neden olmaktadır. Örneğin, günümüzde deprem tehlikesi yüksek olarak bilinen deprem kuşaklarına 100 km ye kadar uzaklıklarda nüfusu 500.000'den fazla 200'e yakın şehir bulunmaktadır.

Küresel istatistik verilerine göre dünyada önemli kayıplara ve zararlara neden olan deprem, tsunami ve volkanik püskürme gibi doğal olaylar sayısında radikal değişiklikler gözlenmemektedir. Ancak taşkın, sel, tayfun ve heyelan gibi meteorolojik ve hidrolojik afetlerin sayısında özellikle son 10 yılda belirgin artış gözlenmektedir. Nüfusu hızla artan dünyada plansız ve denetimsiz şehirlerin oluşması ve sanayinin çevreye geniş çapta olumsuz etkilerinin giderek artması nedeniyle, iklim kaynaklı riskler konusu son yıllarda daha fazla gündeme gelmektedir.

EM-DAT verilerine göre 1900-2020 yılları arasında doğal afetlerden (2020 yılında Covid-19 salgını hariç) dolayı tüm dünyada can kaybı sayısı 26 milyon kişiye ulaşmış, ekonomik kayıp ise 1.6 trilyon dolar olmuştur. 2019 yılında dünyada 396 doğal afet kaydedilmiş, 11.755 kişi ölmüş, 95 milyon kişi olumsuz etkilenmiş ve 103 milyar ABD doları ekonomik kayıp oluşmuştur (Çizelge 1). 2019 yılında yapılan istatistiğe göre doğal afetler sıralamasında sel ve taşkın, can kayıplarının yüzde 43.5'ini oluşturan en şiddetli afet türüdür ve bunu yüzde 25 ile aşırı sıcaklıklar ve yüzde 21.5 ile kuvvetli fırtınalar izler (Şekil 1). Dünya nüfusunun yüzde 35'ini fırtınalar etkilerken, onu yüzde 33 ile sel ve yüzde 31 ile kuraklık izlemektedir. Diğer kıtalara göre Asya kıtası en yüksek afet etkisine ve kayba maruz kalmaktadır. Dünyadaki toplam afet olaylarının yüzde 40'ı, ölümlerin yüzde 45'i ve olumsuz etkilenen nüfusun yüzde 74'ü Asya'dadır. Hindistan, afetlerden en fazla etkilenen ülke olmuş, ölümlerin sayısı yüzde 20'ye ve etkilenen toplam insan sayısı yüzde 24.5 düzeyine ulaşmıştır.

Afetlerden dolayı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler daha fazla etkilenmektedir. Afetlere maruz kalan gelişmiş ülkelerde toplam ekonomik kayıp daha fazla olmakla birlikte, ekonomik kayıp yüzdesi kişi başına gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) göre daha düşük olmaktadır. Örneğin, yüksek gelirli ülkelerde ekonomik kaybın GSYH'ye oranı binde 18 olurken, alt gelir grubu ülkelerde ekonomik kaybın GSYH'ye oranı binde 61'e ulaşmaktadır. Yani, afetler fakir ülkeleri daha fazla vurmaktadır.

Çizelge 1. INFORM veri tabanına göre 2009-2019 yılları arasında dünyadaki bazı doğal afetlerin etkileri ve neden olduğu kayıplar.

Şekil 1. EM-DAT verilerine göre 2019 yılında doğal afetlerden dolayı (Covid-19 salgını hariç) tüm dünyada afet sayısı, can kaybı sayısı ve etkilenen nüfus sayısının doğal afet türlerine göre sınıflanması. 

Dünya'da Covid-19 afeti

2020 yılının kış aylarında Çin'in Wuhan kentinde başlayan Covid-19 virüs salgını dünyaya büyük bir hızla yayılmıştır. Salgının birinci yılının bittiği, sosyal ve eğitim etkinliklerinin kısıtlandığı ve hızla geliştirilen aşıların uygulandığı bugünlerde, can kayıplarının ve olumsuz ekonomik etkilerin istenilen düzeyde azaltılamadığı gözlenmektedir. Küresel ölçekte büyük kayıp değerlerine damgasını vuran Covid-19 virüsünün 20 Mart 2021 itibariyle 121,969,223 kişiye bulaştığı, 2,694,094 can kaybına neden olduğu WHO tarafından açıklanmıştır. 2020 yılı hariç 1900-2019 yılları arasında salgın hastalıklardan dolayı dünyada can kaybı sayısı 6,532,449 kişidir. Bir yılda Covid-19'un dünyada neden olduğu can kaybı sayısı, son 120 yılda olan salgınlardaki can kayıplarının yüzde 41'ine, tüm afetlerin neden olduğu can kayıplarının yüzde 10'na ulaşmıştır.

Toplam sayısı 370 milyona ulaşan aşılama çalışmalarına bağlanan ümitler artmakla birlikte, salgının üçüncü dalgasının başladığına dair işaretlerin de endişeyle dile getirildiği günleri yaşıyoruz. Covid-19 salgını çok geniş çaplı ekonomik kayıplara neden oldu. Sanayi üretimi, ticaret, turizm ve eğitim gibi çok sayıda sektörü vuran salgın küresel ekonomiyi daralttı ve büyük bir işsizlik ortamı yarattı. IMF, Covid-19 nedeniyle küresel ekonomik daralmanın 2019'a göre yüzde 3.5 oranında olduğunu belirtti. Statista verilerine göre, 2020 yılında küresel GSYH yüzde 14 oranında bir düşüşle, 2019 yılına kıyasla 12.5 trilyon Dolar küçülerek 75 trilyon Dolar oldu. FTSE indeksi 2008'den bu yana ilk kez 2020 yılında yüzde 14.3'lük bir düşüşle en kötü duruma geldi. 2020 yılının başından bu yana dünyanın büyük ekonomileri olan ülkeler dahil işsizlik hızla arttı. Örnek olarak, işsizlik oranı artışları Kanada'da yüzde 4, ABD'de yüzde 5.2, İngiltere'de yüzde 1.4 oldu. Bütün bu olumsuz sonuçlara baktığımızda, özellikle virüs salgınlarının azaltılması konusunda önümüzdeki yıllarda dünya afet politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerekecektir.

Türkiye'de afet istatistikleri

Türkiye, jeolojik, jeofizik, coğrafik ve iklim özellikleri nedeniyle başta depremler olmak üzere heyelan, sel, taşkın, kaya düşmesi, çığ vb. doğal olayların yaratacağı afet riskleri yanı sıra insan kaynaklı risklerle karşılaşma sıklığı ve kayıpların büyüklüğü açısından dünya ülkeleri arasında yüksek riskli ülke konumundadır.

Çizelge 2. INFORM veri tabanına göre Türkiye'de bazı doğal ve insan kaynaklı olaylara göre maruz kalınabilecek risk sınıflaması. En yüksek risk katsayısı 10'dur.

Dünyadaki 191 ülke için doğal, insan ve teknoloji kaynaklı afet risklerini derecelendirme amaçlı yapılan araştırmada, en yüksek risk katsayısı 10 olmak üzere Türkiye'nin genel risk katsayısı 5 olarak verilmiştir (Çizelge 2). Bu sıralamaya göre Türkiye 191 ülke arasında 47'nci sıradadır. Ancak, son 3 yıllık risk durumuna bakıldığında gelecek yıllarda risklerin artma eğilimi olasılığı yüksektir. Türkiye için hesaplanan katsayılara göre doğal, insan ve teknoloji kaynaklı her türlü tehlikeye maruz kalma derecesi 7.9 (ülke sırası 7), zarar görebilirlik katsayısı 4.9 (ülke sırası 54) ve baş etme katsayısı 3.2 (ülke sırası 135) olup, ortalama risk katsayısı 5.0'dir. Türkiye'ye sınır ülkelerin benzer tehlikeleri için genel risk katsayıları ise sırayla; Romanya 2.6, Bulgaristan 2.4, Yunanistan 3.0, Rusya 3.8, Gürcistan 3.9, Azerbaycan 4.4, Ermenistan 3.3, İran 5.0, Irak 6.5, Suriye 7.3'tür. Türkiye'de riskleri yükselten en önemli tehlikeler deprem, tsunami, salgın, çatışma ve düzensiz göçmen hareketleri olarak belirlenmiştir. Analistler, ülkemizin bulunduğu coğrafya ve çevremizdeki politik ortamı göz önüne alarak ülkemizde terör ve çatışma riskinin yüksek olduğunu belirtilmektedir.

Ülkemizdeki doğal afetler sınıflamasında en büyük can ve ekonomi kayıplarına neden olan tehlike depremlere aittir (Çizelge 3). Nüfusun yoğun, yapılaşmanın plansız ve denetimsiz üretildiği yerleşmelerde depremler çok sayıda insanın ölümüne ve yaralanmasına ve aynı zamanda büyük ekonomik kayıplara yol açabilmektedir. Kentleşme ve sanayileşme sürecindeki ülkemizde, çoğu plansız ve denetimsiz inşa edilmiş ve gittikçe yükselen betonarme binalardan oluşan kentlerimizin sayısı ve nüfusu artmasından dolayı ‘kent depremleri' olarak adlandırabileceğimiz bir dönem başlamıştır. Türkiye'de depremden dolayı can kayıplarının yüzde 95'i bina hasarlarından, yüzde 3'ü yapısal olmayan unsurlardan (ağır ve büyük eşyalar) oluşur. Yaralanma sayılarının yüzde 50'si yine yapısal olmayan unsurlardan kaynaklanır.

Çizelge 3. EM-DAT veri tabanına göre 1900-2020 (Covid-19 hariç) yılları arasında Türkiye'de bazı doğal afetlerin sonuçları.

Covid-19 afetinin Türkiye'deki etkileri

Türkiye'de Covid-19 vakasının ilk görüldüğü 11 Mart 2020 tarihinden 20 Mart 2021 tarihine kadar geçen sürede virüsün 2,992,694 kişiye bulaştığı, 29,959 can kaybına neden olduğu açıklanmıştır. Covid-19 salgını nedeniyle ülkemizde 2020 yılındaki can kaybı sayısı, son 120 yılda olan deprem, sel, heyelan ve fırtına gibi doğal afetler nedeniyle oluşan toplam can kaybı sayısının yüzde 31'ine erişmiştir. Bu endişe verici sonuç dünyanın ve ülkemizin ne tür bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu ortaya koymaktadır.

Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Covid-19 salgını ülkemiz ekonomisinde önemli daralmalar yaratmış ve birçok sosyo-ekonomik sorunların oluşmasına yol açmıştır. IMF ve diğer bazı kaynaklar tarafından yapılan analizlerde, Covid-19 nedeniyle Türkiye'de GSYH'deki azalmanın yüzde 5-yüzde 15 arasında olduğu belirtiliyor. 2020'nin ikinci çeyreğinde, 2019'un aynı dönemine göre ekonomideki daralmanın yüzde 9,9 oranında azaldığı tespiti yapılmıştır. 2020'nin ikinci çeyreğinde bazı sektörlerde artış gözlenirken, sanayi yüzde 16.5, inşaat sektörü yüzde 2.7, hizmetler yüzde 25, mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri yüzde 16.5, kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri yüzde 2.4 ve diğer hizmet faaliyetleri yüzde 18 azalmış, işsizlik artmıştır.

Her türlü afet için riskleri azaltma odaklı stratejiler geliştirilmeli

Afete dönüşebilen doğal olaylar yanı sıra insan kaynaklı olay ve unsurların oluşturacağı riskleri azaltmak ve dirençli bir toplumsal yapı inşa etmek olmazsa olmazdır. Bu nedenle, bilimsel doğruların ve aklın gösterdiği yolda demokrasi, hukuk, eğitim, teknoloji ve kalkınma normları geliştirmek ve sürdürülebilir duruma getirmek zorunluluğumuz vardır.

Afet kayıplarının azaltılması politikaları öncelikle Türkiye'de afet yönetim anlayışının müdahale ağırlıklı olmak yerine riskleri azaltma ağırlıklı olması ile başarılabilir. Her afetten sonra müdahale ve arama-kurtarmada ne kadar başarılı olduğumuz söyleminin yerine, olası her afetten önce yapılan işlerle riskleri ne kadar çok azalttığımızı gösterecek sonuçları ortaya koymak gerekmektedir.

Türkiye, dünyadaki afet risklerinin azaltılması yönetimi konusunda bilimsel gelişmeleri izlemeli ve bu gelişmeleri acilen kurumsal, yasal, sosyal ve mekânsal düzenlemelere aktarmalıdır. Afetlere hazırlık konularında toplumsal duyarlık ve katılımcılık arttırılmalı, eğitim müfredatında afetler konusunda farkındalık oluşturulmalı, şehirleşme ve imar sürecinde yerel yönetim düzeyinde afet risklerinin azaltılması amaçlı planlama yönetimi (sakınım planlaması) ödünsüz ve sürdürülebilir şekilde uygulanmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

6 Şubat 2023 Türkiye ve 1 Ocak 2024 Japonya depremlerinin muhasebesi

Türkiye’deki can kaybı oranı Japonya’dakine oranla yaklaşık 32 kez daha fazla oluyor

“Deprem korkuttu” ve “depremi bildi” ile sorunlar çözüldü mü?

Deprem tehlike haritalarımız ve deprem bina yönetmeliklerimiz var olmasına rağmen şu soru akla geliyor: Bu tehlike ve kurallar biliniyorsa neden depremlerde yıkılıyoruz ve canları kaybediyoruz?

İstanbul depremi, Marmara depremi olacak

Neden böyle söylüyorum? Çünkü yoğun ve dayanıksız yapılaşmanın olduğu bölgelerde büyük deprem “bölge depremi” olur. Bu tezimi güçlendirecek yalnızca iki örneği aşağıda veriyorum