28 Ocak 2021

Afet risklerini azaltmaya ne zaman başlamıştık?

Herhangi bir doğal veya teknolojik tehlikenin yaratabileceği riskin derecesini belirleyen şu üç temel tanımı yapmakta yarar var: Tehlike, korunmasızlık veya hasar görebilirlik, açıkta kalma veya maruz kalma

Bu yazımın teması, Türkiye'de doğal ve teknolojik (insan) kaynaklı tehlikelerin afete dönüşme risklerinin nasıl azaltılacağı ile ilgili bazı girişimler ve gelişmeler hakkında.

Deprem, sel, tsunami, heyelan, tayfun, volkan patlaması, iklim değişikliği ve salgın hastalıklar doğal kaynaklı tehlikelerdir. Kimyasal kirlilik, nükleer kaza, ulaşım ve iş kazaları, baraj yıkılması, terör ve savaş ise teknolojik (insan) kaynaklı tehlikeler sınıfına girer. Nüfusu giderek artan dünyamızda, plansız kentleşme ve endüstrileşme, aşırı nüfus yoğunlaşmaları ve politik olumsuzluklar doğal ve insan kaynaklı tehlikelerin neden olduğu kayıpları arttırmaktadır. 1950'lerde dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 30'u kentlerde yaşarken, günümüzde yüzde 50'lere ulaşan bu oranın 2030 yılına kadar yüzde 60'ı geçmesi beklenmektedir.

Afetleri izleyen ve gözlemlerini raporlayarak önerilerde bulunan resmî kurumların ve sivil toplum örgütlerinin uyarılarını görmezden ve duymazdan gelirsek, büyük kayıplarla yüzleşmek kaçınılmaz olacaktır. Çin'deki bir noktadan yayılmaya başladığı öne sürülen yeni Koronavirüs (Covid-19) salgını tehlikesinin nasıl bir küresel afete dönüştüğü ve neden olduğu insan ve ekonomi kayıplarının büyüklüğü herkesin malûmudur.,

Afetlerle ilgili söyleşilerde, yayınlarda ve basın bültenlerinde ve hatta yasal mevzuatta tehlike ve risk kavramları çok kez karıştırılır. Tehlike ve risk sözcükleri doğru anlamda yerinde kullanılmadığında yanlış anlamalara ve dolayısıyla afet yönetiminde karışıklıklara neden olmaktadır. Herhangi bir doğal veya teknolojik tehlikenin yaratabileceği riskin derecesini belirleyen şu üç temel tanımı yapmakta yarar var:

  • Tehlike: Birey, toplum, ekonomi, teknolojik sistem ve doğal çevre üzerinde kayıplara neden olabilecek düzeyde tehdit oluşturan kaza, olumsuz durum ve süreç.
  • Korunmasızlık veya hasar görebilirlik: Herhangi bir ölçekteki yerleşim alanında, nüfusun ve kaynakların olası tehlikeler karşısında kayıplar görmeye aday durumda olması.
  • Açıkta kalma veya maruz kalma: Tehlike ile karşılaşılması ve kayıplara uğrama olasılığından kaçınılamayan konum ve ortamda oluşacak korunmasızlıkların giderilmesi gereken koşullar.

Bu üç tanımla ilgili durumun bileşkesi risk düzeyini belirler. Eğer doğal veya teknolojik olayların tehlike olasılığı yüksek, tehlikeye maruz topluluklar yüksek derecede korunmasız ve açıkta kalma olasılığı fazla ise risk çok büyük ve afet kaçınılmaz olur. Bu durum her tür tehlike için geçerlidir. Deprem için bir örnek verelim; eğer binanız deprem tehlike derecesi yüksek bir yerdeyse (tehlike), zeminin deprem sırasındaki davranışı iyi değilse, binanız öngörülen deprem derecesine uygun inşa edilmemişse (hasar görebilirlik) ve deprem sonrası barınma dahil insani ihtiyaçların karşılanmasında ve baş etmede sorun varsa (açıkta kalma), bu durumda deprem riskiniz yüksek olacaktır. O halde, her tehlike türü için doğru yerde, doğru mekânsal planlamayla ve sıkı denetimle riskleri azaltılmış, güvenli ve yaşanabilir yerleşmeler oluşturulduğunda kayıplarımızı en aza indirmeyi, yani afet risklerini azaltmayı başarabiliriz.

Her afet, riskleri azaltmayı öğrenmek için bir ders ama ev ödevleri yapılıyor mu?

Risk azaltma*, yani afetin oluşmasının engellenmesi veya olma olasılığının azaltılması süreci şu etkinlikleri kapsar: afet tehlikesi ve riskinin belirlenmesi, hukuki, kurumsal, idari ve mali yapının geliştirilmesi için politika ve stratejilerin uygulanması, mekânsal planlama ve yapılaşmaya ilişkin yasaların çıkartılması ile uygulanmasına yönelik önlemlerin alınması, alarm ve erken uyarı sistemlerinin kurulması ve geliştirilmesi, araştırma-geliştirme faaliyetlerinin yürütülmesi, toplumun afet tehlike ve riski konusunda bilinçlendirilerek baş edebilme kapasitesinin geliştirilmesi. Bugünkü durumumuzu değerlendirmek istiyorsak, son günlerde devletin ilgili kurumlarının katılımı ile illerin afet risklerini azaltma konusunda düzenlenen toplantılarda 1999 depreminden bu yana yukarıdaki başlıklar altında yapılanlar ve yapılmayanları tartışmak ve ne kadar yol aldığımızı söylemek gerekiyor.

Milat olduğu söylenen 17 Ağustos 1999 depremiyle ortaya çıkan can kaybı ve sosyo-ekonomik olumsuzlukların büyüklüğü, deprem tehlike derecesi yüksek olması yanı sıra hızla büyüyen ve nüfusu artan kentlerimizin afet risklerinin artacağını göstermiştir. Üniversiteler, DPT, Deprem Şûrası, Şehircilik Şûrası, KENTGES, TMMOB, Ulusal Deprem Konseyi, TBMM Deprem Özel Komisyonu (bugünlerde yenisi çalışıyor) ve Sayıştay raporlarında, risk yönetimi ağırlıklı politikaların ve afet risklerini azaltma eylemlerinin ödünsüz şekilde uygulanması gereği sıkça yinelenmiştir. Son yıllarda, genellikle afete dönüşen doğal ve teknolojik afetlerden sonra resmi ağızlardan "risk azaltma" söylemi daha sık gündeme gelmekle birlikte, ulusal ve uluslararası istatistiklerdeki kayıp düzeylerine bakıldığında afet risklerinin azaltılmasına yönelik eylem ve uygulamalarda arzu edilen düzeye erişemediğimiz görülmektedir. Göç, plansız kentleşme ve denetimsiz yapılaşma süreci nüfusu yoğun kentler oluşturmakta, korunmasızlık ve açıkta kalma düzeyi artmakta ve sonuçta depremselliği yüksek kentlerimizde büyük "risk havuzları" oluşmaktadır. 24 Ocak 2020 Doğanyol-Sivrice'de 6.8 büyüklüğünde ve 30 Ekim 2020 Sisam Adası'nda 7.0 büyüklüğünde olan ve kent merkezlerine uzak sayılabilecek bu iki depremin neden olduğu can kayıpları ve yıkılan ve kullanılamaz duruma gelen bina sayılarına baktığımızda 17 Ağustos 1999'dan 21 yıl sonra deprem risklerini azaltılmada başarılı olduğumuz söylenemez.

Son 30 yıldır, uluslararası kuruluşların düzenlediği ve Türkiye'nin de katıldığı afet politikaları toplantılarının sonuç bildirgelerinden çıkan öneriler şöyle özetlenebilir:

  • Afet öncesinde risklerin azaltılması, afet kayıplarını da azaltacaktır.
  • Sürdürülebilir planlı kalkınma için her ölçekte öncelik risk belirleme ve azaltma yöntemlerine verilmelidir.
  • Risk azaltmada asıl hedef, büyük şehirler / yerel yönetimlerdir.
  • Sorumluluk (kefaret) paylaşımı için katılım organ / araçlarına (platform) başvurmak gereklidir.
  • Toplumda dar gelirli ve alt kesimler özellikle kollanmalıdır.

Afet anı ve sonrasında yapılan müdahale ve yardımlar, ödenen tazminatlar, yatırım giderleri ve tüm "yara sarma" işleri için tüketilen kaynaklarla, afet riskini azaltma işlerinin başarılması için harcanacak tutar karşılaştırıldığında, fiziki ve ekonomik değerlerin kurtarılmasında riskleri önceden azaltmanın daha verimli olduğu ve daha fazla insan hayatı kurtarılabileceği görülür. Afetlerle ilgili uluslararası deneyimler, risk azaltmak üzere yapılan bir birim harcama ile yedi birim kaynak kaybının önlendiğini göstermektedir.

Çok sayıda ülkenin katıldığı (Türkiye dahil) Sendai Eylem Çerçevesi 2015-2030 yılları arasında afet risklerinin azaltılmasına yönelik her ülke için tanımlanan dört öncelik olan küresel, ulusal ve yerel düzeylerde şu etkinliklerin kapsanmasını önerir: 1. Afet risklerini anlamak, 2. Başarılı risk azaltma için yönetimleri güçlendirmek, 3. Direnç arttırıcı yatırımlar yapmak, 4. Etkili karşı koyma için hazırlık ve daha güvenli iyileştirmeler yapmak. Sendai öngörüleri her düzeyde yönetim birimlerine sorumluluklar yüklemenin yanı sıra, özellikle yerel yönetimlerin görev gücünün arttırılmasını istemektedir. Afetlerle mücadelede öngörülen çalışmalarda, doğal tehlikeler kadar teknolojik, biyolojik ve çevresel tehlikeler ve risklerin gözetilmesinin, sağlıklı yaşam düzeyinin yükseltilmesinin gerekli olduğu vurgulanmaktadır. Sendai programının bu önerilerinin hayata geçirilmesi için kalan süremiz 10 yıldır. Yani önümüzde yapılması gereken ödev bizi beklemektedir.

Kentsel riskleri azaltacak İstanbul Deprem Master (Ana) Planı yazılalı 14 yıl oldu

Kentlerdeki doğal ve teknolojik kaynaklı tehlikelerin birbiriyle etkileşimleri de düşünülerek olası kentsel risklerin belirlenmesi ve azaltılması, günümüz afet politikalarının da önerdiği gibi yerel yönetimlerin önemli görevlerinden biridir. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin dört büyük üniversitemizin iş birliği ile oluşturduğu İstanbul Deprem Master (Ana) Planı (İDAP) çalışması, deprem risklerinin azaltılması çabalarına hem Türkiye'de hem de dünyada örnek gösterilecek değerli bir girişim olmuştur. 2003 yılında Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanan İDAP her ne kadar İstanbul gibi büyük bir şehir için üretilmiş bir deprem riski yönetimi belgesi olsa da her ölçekte yerleşim için uygulanabilecek bir yol haritası niteliğindedir ve risk analizleri ve sakınım planlaması önerileri ile öncü özellikler taşımaktadır.

İDAP'nin öngördüğü çalışmaların başlıkları çok kısa olarak; i) deprem tehlikesi taşıyan yerleşmelere ait mikro bölgeleme haritalarının elde edilmesi, ii) kentsel risk analizleri ve "sakınım planları'nın hazırlanması, iii) imar planlarının düzeltilmesi, iv) yüksek riskli alanlarda eylem programlarının uygulanması işleri için bir strateji belgesi olarak nitelenebilir. Kentsel Sakınım Planı tanımı Türkiye'de resmî olarak ilk kez 2002 yılında Ulusal Deprem Konseyi'nin (her nedense 2007'de lağvedilmiştir) raporunda kullanılmıştır. Sakınım planı, bütünleşik afet yönetiminin bir aşaması olup; ülke, bölge, kent bütünü veya yerleşim alanı düzeylerinde, her tehlike ve risk türüne karşı hazırlanan mekânsal, sosyal, ekonomik, yasal ve yönetsel önlemlerin eş güdümünü sağlayan, farklı risk sektörlerine ilişkin risk azaltma projelerini bütünleştiren kapsamlı bir plandır. Kentsel alanlar için sakınım planlarının mikrobölgeleme ve doğal/teknoloji kaynaklı tehlike haritaları üzerinde yapı stoku, altyapı sistemleri ve ulaşım, tehlikeli kullanımlar ve yangın, açık alanlar, kentsel doku, üretim kapasitesi kaybı, acil durum görevlisi tesisler olmak üzere ilgili risk sektörlerini kapsayacak şekilde hazırlanması önerilmektedir. İstanbul Deprem Mastetr (Ana) Planı her ne kadar deprem odaklı bir risk yönetim ve risk azaltma amaçlı içeriğe sahipse de önerdiği yöntemler ve eylemler kentleri tehdit potansiyeli olan her tür tehlikeler için geçerlidir.

Afet risklerini azaltma sürecinde mevcut mevzuat ne durumda?

Afet risklerini azaltmaya yönelik bir yönetim ve planlama süreci için mevcut planlama, imar, dönüşüm, denetleme ve sigortalama mevzuatı acaba ne durumda? Bu mevzuat risk azaltma hedefi çerçevesinde bütünleşmiş midir ve dil ve terim birliğine sahip midir? Yasama ve yürütme görevi olan devlet organlarının başta 1985 tarihli 3194 sayılı İmar Yasası olmak üzere ilgili tüm yasa ve yönetmeliklerde afet risklerinin azaltılmasına yönelik bütüncül bir yaklaşım içeren düzenlemeleri ivedi olarak yapması gerekmektedir. Bu gerekliliğe birçok resmî ve özel kurum raporlarında işaret edilmiştir. 17 Ağustos 1999 depremi sonrası doğal afet sigortası, zemin etütleri, yapı denetimi, beton ve malzeme standartları, AFAD yapılanması, kentsel dönüşüm, yeni deprem yönetmeliği ile ilgili mevzuat değişiklikleri olmuştur. Ancak hem bu yeni yasaların eksikliklerinin giderilememesi ve hem de yapı müteahhitliği, yetkin mühendislik ve mesleki sorumluluk sigortası yasaları gibi bugüne kadar çıkarılamayan yasalar nedeniyle afet risklerini azaltma yönünde girişimler yetersiz kalmaktadır. Ayrıca, bütün bu mevzuat yapılanmasının bütüncül bir yaklaşımla ele alınması olmazsa olmazdır.

Afet risklerinin azaltılması sürecinde mevcut geleneksel planlama pratiği belirlenen hedeflere erişmek üzere gereken uygulama yöntemini ortaya koymaktadır. Ancak, sakınım planlaması olmaksızın belirlenen risklerden ve sakıncalı koşullardan uzak kalma yöntemlerini uygulama gerçekleştirilemeyecektir. Bir an önce yapılacak düzenlemelerle İmar Yasası bu anlamda en önemli uygulama aracı olacaktır. Birçok kez eklentilerle biçim verilemeye çalışılan İmar Yasası ve onu baz alan diğer ilgili mevzuat, ülkemizde kentleşme sürecinin "dayanıklı, çevre dostu ve yaşanabilir" mekânlar yaratma konusunda yetersiz kalmaktadır. İmar Yasası ve bağlı yönetmeliklerinde görmezden gelinen "deprem risklerinin azaltılması" hedefine yaklaşabilmek için, bu yasanın işlevsel ve daha etkili bir içerik kavuşması ve yerel yönetimlere özel yaptırım ve araçlar kazandırılması elzemdir. İmar Yasası'nda öncelikle "deprem görebilir yerleşme", "deprem tehlikesi", "kentsel mikro-bölgeler", "kentsel kusurlar", "özel proje alanları", "risk denetimi", "eylem programı ve projeleri", "sakınım planlaması", "deprem sigortası", "ulusal ve yerel platformların oluşması" gibi yeni kavramların doğrudan yasada tanımlanması gerekmektedir. Türkiye risk yönetimi ve risk azaltma konularında uluslararası yeni politikaların geliştirdiği kavramlar ile yönetim anlayışına yer vermeli, eski yaklaşımları terk etmeli, 2004 yılında büyük katılımla gerçekleştirilen Deprem Şurası ve 2009 yılında Deprem Şurası sonuçlarını hayata geçirmelidir.

Yerel yönetimler ve afet yönetimi

Afet yönetiminin en önemli muhataplarından biri yerel yönetimlerdir. Türkiye'de yerel yönetimlerin afetlerde paydaşlığı çok sınırlandırılmış ve bu giderek geleneksel bir yapı oluşturmuştur. Afet mevzuatında yerel yönetimlere afet risk yönetimi ve afete müdahale gibi konularda yardımcı bir kuruluş olarak rol biçilmiştir. Afetle ilgili yetkiler "yetki genişliği" ilkesi çerçevesinde merkezi idarenin taşradaki temsilcileri olan vali ve kaymakamlara kullandırılmıştır. Oysa türü ne olursa olsun afet yereli etkiler. Ülkemizde başta deprem olmak üzere afetler kentlerimizin sosyo-ekonomik yapısı gereği büyük ekonomik kayıplar oluşturmaktadır.

Afet yönetiminde merkeziyetçi yönetim tarzı bir yandan tüm yetkileri elinden bırakmama, diğer yandan da katılımcı ve işbirliğine dayalı bir sistem geliştirememe ikilemi yaratmaktadır. Türkiye'nin, yereldeki afet yönetiminde etkili olan bu tavrı hızla değiştirmesi gerekir. Özellikle afet risklerinin yönetiminde sakınım planlarının uygulama ortamı bulabilmesi için yerel yönetimlerin bugünkü gibi yardımcı kuruluş olma ötesinde kurumsal ve yasal dayanakları ile önemli bir paydaş kimliği kazanması gerekiyor. Nitekim, 10 Mayıs 2018 tarihinde AFAD tarafından düzenlenen Afete Dirençli Toplum Oluşturmada Yerel Yönetimlerin Rolü çalıştayında AFAD başkanı Mehmet Güllüoğlu yerel yönetimlerin afet yönetiminde yerel yönetimlerin önemini "Yerel yönetimler afetlerde temel aktör. AFAD veya bakanlıklar gibi merkezi otoriteler gerek politika gerek bütçeyi organize etme anlamında çok önemli role sahip ancak afet konusunun öncelikle yerelde anlaşılması ve gerekli tebdirlerin alınması, toplumdaki bu farkındalığın yerelde artırılması çok önemli" cümlesi ile vurgulamıştır.

İçişleri Bakanlığı'na bağlı AFAD'ın son yıllarda yayımladığı stratejik plan raporlarında riskleri azaltma başlıklarının yer aldığını görmeye başladık. Ancak, yerel yönetimlerin risk azaltma sürecine ve kararlarına katılımı ve genel bütçeden yeterli kaynaklar edinme konusunda mevzuatla ilgili belirsizliklerden dolayı yol alamadığı gözlenmektedir. 2011 yılında Türkiye Afet Risklerini Azaltma Platformu, 2012 yılında Ulusal Deprem Araştırma ve Eylem Planı (UDSEP), 2017 yılında Türkiye Afet Risklerini Azaltma Planı (TARAP), 2018 yılında Türkiye Afet Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planı (TAYSB) yayınlanmış ancak bugüne kadar 3194 sayılı İmar Yasası dahil ilgili mevzuatta afet risklerini azaltma yönünde düzenlemeler yapılmamıştır. Toplantı yaparak ve rapor yayınlayarak eksiklikler giderilemiyor. Son kuvvetli ve büyük depremlerin yarattığı can ve ekonomi kayıpları "risk azaltma' toplantılarından beklenen sonuçları elde etmeyi sağlayamıyor.

AFAD yeni bir kararla afet risklerinin belirlenmesi ve azaltılması çalışmaları kapsamında 2019 yılında Kahramanmaraş, Samsun, Adana, Afyon, Rize, Tekirdağ ve Sivas illerini pilot il olarak seçerek İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) başlığı altında hazırlık çalışmalarına başlandığını ilan etmiştir. Afet risklerinin azaltılması yönünde İRAP'ın öngördüğü strateji ve eylemlerin önünde mevzuattan kaynaklanan engeller ve belirsizlikler bulunmaktadır. 2014 yılında yürürlüğe giren Mekânsal Planlar Yönetmeliği'ne baktığımızda sakınım planlamasının nasıl uygulanacağı anlaşılamamaktadır ve İRAP kapsamında ortaya çıkacak eylemlerin, farklı tür ve ölçeklerdeki imar planları ile nasıl bütünleşeceği ayrı bir belirsizlik oluşturmaktadır.

Beyanlardan anlaşıldığı kadarıyla AFAD bu çerçevede tüm illerde benzer toplantıları yapacak ve her kente özgü afet risklerini azaltma planı oluşturacak. Ancak, bir çatı kimliği olan ve ulusal ölçekte strateji ve eylem planlarını içerdiği ifade edilen TARAP raporunda neler yazıldığını bilmiyoruz. Oysa, TARAP için 1000'e yakın katılımcı ile 12 farklı afet türünün tartışıldığı 5 çalıştay düzenlenmiş ve kararlar alınmıştır. 2017 yılı sonunda Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) tarafından AFAD'a teslim edilen TARAP raporu ile ilgili açıklamada "Türkiye Afet Risk Azaltma Planında, ülkemizin afetselliğine göre önceliklendirilen afet türleri için afet risklerinin belirlenmesi ve her türlü tedbirin topyekûn bir şekilde alınarak bu risklerin önlenmesi ve azaltılması için neyin, ne zaman, kim tarafından, nasıl yapılacağının açıklaması yer alacaktır" denilmektedir. Raporu hazırlayan TODAİE 2018 yılında her nedense lağvedilmiştir. TARAP raporunun adı vardır ancak kendisine ulaşılamamıştır. Bulunamayan bu rapor yerine bence 2003 yılında dört üniversitemizin hazırladığı İstanbul Deprem Master (Ana) Planı örnek alınsa ve orada önerilen kentsel riskleri azaltma stratejileri ve sakınım planı önerileri okunsa ve geliştirilse çok daha isabetli bir iş yapılmış olur.



* "Risk azaltma" anlamındaki "mitigation" sözcüğü, Türkçe'de bazı belgelerde "zarar azaltma" olarak kullanılmaktadır. Oysa "zarar" ancak afet sonrasında ortaya çıkan bir durumdur.

Kaynakça

AFAD, 2017. https://www.afad.gov.tr/turkiye-afet-risk-azaltma-plani-tarap

Afete Dirençli Toplum Uygulama Örnekleri 2018 Afete Dirençli Toplum Oluşturmada Yerel Yönetimlerin Rolü Çalıştayı TC. İçişleri Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Avrupa Doğal Afetler Eğitim Merkezi (AFEM), 99 sayfa Ankara, 2018

Balamir, M., 2007. Afetler Politikası ve Sakınım Planlaması, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Haber Bülteni, sayı:2007/3, 87-92, Ankara. https://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/20ab15a36e8643d_ek.pdf?dergi=HABERBULTENI

Balamir, M., 2011. Uluslararası afetler politikası güvenli kentler kampanyası ve Sasakawa ödülleri, Dosya 26: Afet ve Mimarlık, 17-24. http://www.mimarlarodasiankara.org/dosya/dosya26.pdf

Balamir, M., 2018. Afetler, Risk Yönetimi ve Sakınım Planlaması, Açıklamalı Kavram ve Terimler, TMMOB, Şehir Plancıları, Odası, 262 sayfa. https://www.spo.org.tr/yayinlar/kitap_goster.php?kodu=100

Balamir, M., 2019. Plancının Kassandra Yazgısı; Afetler, Kentler, Yasal ve Kurumsal Yapılanma, TMMOB Şehir Plancıları Odası, 178 sayfa. https://www.spo.org.tr/yayinlar/kitap_goster.php?kodu=101

Erkan, A., 2010. Afet Yönetiminde Risk Azaltma ve Türkiye'de Yaşanan Sorunlar, DPT - Uzmanlık Tezleri, Yayın No:2812, Ankara. https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2018/11/E%C5%9F%C5%9FeAyseErkan.pdf

İstanbul İçin Deprem Master (Ana) Planı-İDMP, 2003. İBB, Planlama ve İmar Dairesi, Zemin ve Deprem İnceleme Müdürlüğü, https://depremzemin.ibb.istanbul/calismalarimiz/tamamlanmis-calismalar/istanbul-deprem-master-plani/, 7 Temmuz 2003, 1344 sayfa.

Kentleşme Şûrası Raporu, 2009.Afetlere Hazirlik ve Kentsel Ri̇sk Yöneti̇mi̇ Komi̇syonu Ankara - Nisan 2009, 159 sayfa. https://webdosya.csb.gov.tr/db/kentges/editordosya/genel_kurul_kitabi.pdf

Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018), 2014. Afet Yönetiminde Etkinlik. https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2018/10/10_AfetYonetimindeEtkinlik-3.pdf

Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2018/10/10_AfetYonetimindeEtkinlik-3.pdf

TBMM Deprem Raporu, 2010. Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, 2010, TBMM, Ankara.

UDK Raporu, 2002. Deprem Zararlarının Azaltma Ulusal Stratejisi, Ulusal Deprem Konseyi, Nisan 2002, Ankara, 100 sayfa. https://drive.google.com/file/d/1KMBApZISVnqpIi18y4fGw-Q6p-WkUzN7/view?usp=sharing

UDSEP Raporu, 2011. https://www.afad.gov.tr/udsep-2023

UNISDR, 2015. Sendai Framework for Disaster Risk Reduction 2015-2030, Cenevre, İsviçre. https://www.ifrc.org/docs/IDRL/Sendai_Framework_for_Disaster_Risk_Reduction_2015-2030.pdf

Yavaş, H. 2005. Türki̇ye'de doğal afetleri̇n merkez-yerel i̇li̇şki̇ler açısından yöneti̇m sorunları, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 7, Sayı:3.

Yazarın Diğer Yazıları

6 Şubat 2023 Türkiye ve 1 Ocak 2024 Japonya depremlerinin muhasebesi

Türkiye’deki can kaybı oranı Japonya’dakine oranla yaklaşık 32 kez daha fazla oluyor

“Deprem korkuttu” ve “depremi bildi” ile sorunlar çözüldü mü?

Deprem tehlike haritalarımız ve deprem bina yönetmeliklerimiz var olmasına rağmen şu soru akla geliyor: Bu tehlike ve kurallar biliniyorsa neden depremlerde yıkılıyoruz ve canları kaybediyoruz?

İstanbul depremi, Marmara depremi olacak

Neden böyle söylüyorum? Çünkü yoğun ve dayanıksız yapılaşmanın olduğu bölgelerde büyük deprem “bölge depremi” olur. Bu tezimi güçlendirecek yalnızca iki örneği aşağıda veriyorum