12 Şubat 2023

Şili ve Türkiye: Binalar yaşatır, binalar öldürür

"Bu ülkede çok sık deprem olur. Siz buradayken de deprem olabilir, sakın korkmayın. Deprem olursa bulunduğunuz binayı terk etmeyin, binalar güvenlidir, asla yıkılmaz"

Şili, tıpkı Türkiye gibi bir deprem ülkesi… Ancak Türkiye'den farklı olarak Şili'de binalar 8'den büyük depremlere bile dayanabiliyor.

Nasıl mı? Yanıtı çok basit:

Türkiye'den farklı olarak Şili, depremlerden ders aldı ve sert imar kuralları uyguladı. Bu da sıkı bina yönetmeliğine uygun yapılan, sıkı denetlenen dayanıklı binalar anlamına geliyor.  

2014'te Şili'nin başkenti Santiago'da bulunan BM Latin Amerika ve Karayipler Ekonomik Komisyonu'nda (CEPAL) üç aylık bir yaz okuluna gittiğimde, okulun ilk günü bize şunu söylemişlerdi:

"Bu ülkede çok sık deprem olur. Siz buradayken de deprem olabilir, sakın korkmayın. Deprem olursa bulunduğunuz binayı terk etmeyin, binalar güvenlidir, asla yıkılmaz."

Depremde binaların yıkılmadığı bir ülke… Japonya'dan değil, Türkiye gibi "gelişmekte olan ülke" konumunda olan Şili'den bahsediyoruz. Güney Amerika'nın Güneybatı kıyısında yer alan ve bölgenin en müreffeh ülkelerinden biri olan Şili, 19,5 milyon nüfusa sahip, doğal kaynak açısından zengin, kişi başına gelirin görece yüksek olduğu (2021'de 16 bin dolar) bir ülke.  

BM'nin 2021 yılı insani gelişmişlik endeksine göre, Şili dünyada 42'nci sırada yer alıyor, Türkiye ise 48'inci sırada. İnsani gelişme endeksi hesaplanırken beklenen yaşam süresi, eğitim ve ekonomik refah seviyesi dikkate alınıyor. Bu açıdan Şili ve Türkiye, birbirine yakın ülkeler.

Ancak konu depreme hazırlık ve depremle mücadeleye geldiğinde, iki ülkenin arasındaki fark epey açılıyor. Şili'de deprem, artık "felaket" anlamına gelmiyor, en şiddetli depremlerde bile büyük can kayıpları yaşanmıyor. Türkiye'de ise hiçbir kelime, depremin yol açtığı yıkımı tanımlamaya yetmiyor.

Deprem kültürünün oluşmasında örnek ülke: Şili

Şili'nin boylu boyunca uzandığı Pasifik kıyıları, Güney Amerika'nın en aktif deprem bölgesini oluşturuyor. Bu bölge, "ateş çemberi" olarak adlandırılan, dünyadaki depremlerin yüzde 90'ından fazlasının gerçekleştiği Pasifik Deprem Kuşağı'nda yer alıyor. Aşağıdaki haritada görüleceği gibi, Şili, dünyanın en yıkıcı depremlerine ev sahipliği yapmış bir ülke. Buna, tarihte kaydedilmiş en büyük deprem olan, 9,5 büyüklüğündeki 1960 Valdivia Depremi de dâhil.

1960, sadece sismoloji tarihi açısından değil, Şili'de bir "deprem kültürü" oluşması açısından da dönüm noktası oldu. Deprem kültürü, "depremle beraber yaşamayı" öğrenmek, yani depreme dayanıklı binalar yapmak, deprem anında ve sonrasında yapılacaklar için hazırlı olmak gibi depremin yıkıcı etkilerini en aza indirecek konuları içeren toplumsal bilinç ve faaliyetlerin tümünü kapsıyor.[1] Burada en büyük görev elbette kapsamlı bir deprem politikası oluşturması gereken devlete düşüyor.

Şili'de aslında 1920'lerin sonlarından itibaren depremle mücadele yönünde önemli adımlar atılmış ama özellikle 1960'tan sonra yapılaşmada uzun vadeli stratejilerin geliştirildiğini, standartların yükseltildiğini ve sıkı inşaat kurallarının uygulandığını görüyoruz. Bugün Şili, dünyada en sıkı bina yönetmeliğine sahip ülkelerden biri olarak gösteriliyor. Bunda can ve mal kaybı yaşanan her depremden sonra hatalardan ders alınmasının önemli payı var.

Dünyada ilk deprem yönetmeliği, 1924'te Japonya'da uygulandı. Japonya'yı 1927'de ABD, 1935'te Yeni Zelanda izledi. Şili'de ise 1928'de meydana gelen 7,6 büyüklüğündeki Talca merkezli depremin ardından, 1929'da "depremin risklerini en aza indirmeyi" hedefleyen bir yasa tasarısı hazırlandı. Japonya modelini örnek alan ve 1930-1931 arasında İnşaat ve Kentleşme Yasası (OGCU) adıyla yasalaşan tasarı, 1936'da son halini aldı.[2]

1936'dan 1971'e kadar Şili'de sismik tasarım kriterleri, OGCU'ya göre belirlendi. 1972'de ise Şili'nin ilk sismik tasarım yönetmeliği (NCh 433) yürürlüğe girdi. Günümüze kadar birçok kez güncellenen bu yönetmelikte, özellikle 1985 ve 2010'daki depremlerden sonra alınan dersler doğrultusunda önemli değişiklikler yapıldı. Zira bu iki deprem dışında, 1973'ten bu yana Şili'de gerçekleşen 7'nin üzerinde büyüklüğe sahip yirmiye yakın depremin hiçbirinde ölü sayısı tek haneli rakamları geçmemişti.[3]

1985'te 180 kişinin hayatını kaybettiği 8 şiddetindeki depremin ardından özellikle yüksek binalarla ilgili maddeler düzenlendi. Zira bu depremde Santiago'da beş katlı iki bina ile Concepción'da yüksek bir bina yıkılmıştı. Bu depremin ardından ABD'deki yüksek binalara ilişkin yönetmelik örnek alınarak 1996'da NCh 433 güncellendi.[4]

Yüksek binalarıyla ünlü başkent Santiago'da Güney Amerika'nın en yüksek yapısı olan 300 metrelik Büyük Santiago Kulesi 

2010'da 402 kişinin hayatına mâl olan, tam üç dakika süren, 8,8 şiddetindeki Maule Depremi'nin akabinde ise farklı toprak yapıları üzerine düzenlemeler yapıldı. Bu depremden alınan en önemli ders, sağlam bina yapmanın yeterli olmadığı, yönetmelikte toprak yapısının da sınıflandırılması gerektiği yönündeydi. Bununla birlikte, depremde can kaybının görece yüksek olması, deprem sonrası oluşan tsunamiden kaynaklanmış, yetkililer tsunami uyarısını ve tahliyeyi zamanında yapmamakla eleştirilmişti. Bu doğrultuda tsunamiye karşı önlemler de artırıldı. Deprem ve tsunami sonrası binaların yüzde 66'sının hasar gördüğü üç bölgede, Maule, Bio-Bio ve O'Higgings'de yeniden yapılaşmaya yönelik planlama çalışmaları için görevlendirilen uzman ekipler, daha yaşanabilir kentler kurmak için yerel yöneticiler ve yerel halkla birlikte çalıştı.[5]

BM Afet Riskini Azaltma Ofisi'nin (UNDRR) 2011 tarihli bir raporuna göre, Şili'de 2010'daki Maule Depremi'nde binaların sağlam ve toplumun depreme hazırlıklı olması, on binlerce can kaybını önledi. Benzer bir altyapıdan yoksun olan Haiti'de, aynı yıl gerçekleşen 7 büyüklüğündeki depremde başkent Port-au-Prince'in yüzde 70'i yerle bir olmuş, 230 bin kişi hayatını kaybetmişti.

Peki ya Türkiye?

Şili ve Türkiye'deki depremler, uzmanlara göre hem derinlik bakımından farklılaşıyor hem de farklı tektonik hareketlerin sonucunda meydana geliyor. DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Şili Ulusal Sismoloji Merkezi (CSN) direktörü Sergio Barrientos'a göre, Şili'deki büyük depremler, Türkiye'dekine göre daha derinde gerçekleştiği için Türkiye'deki binalar çok daha büyük risk altında. Bu da Türkiye'de çok daha sıkı yönetmeliklere ve denetime ihtiyaç olduğunu ortaya koyuyor.

24 Ocak 2020'de Elazığ'da meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki depremle 1 Ağustos 2019'da San Antonio-Şili'de gerçekleşen yine 6,8 büyüklüğündeki depremi karşılaştıran iki akademisyenin çalışması bu açıdan çok önemli. Mehmet Yolcu ve Tolga Bekler'in makalesine göre, karakteristik özellikleri farklı olsa da aynı büyüklükteki iki depremin karşılaştırılması, Türkiye'de yapı güvenliğinin olmadığını ve afet yönetimi politikasının hatalı olduğunu ortaya koyuyor.[6] Zira Şili'deki depremde can ve mal kaybı yaşanmazken Elazığ'da 41 kişi hayatını kaybetmiş, ayrıca Elazığ ve Malatya'da neredeyse her iki binadan biri hasar görmüş. Şili'de her büyük deprem yeni önlemlerin alındığı bir milat olmuşken Türkiye'de hatalardan bir türlü ders alınmamış ve tüm yasal mevzuata rağmen, depremlere hazırlık, sadece "deprem olduktan sonra müdahale" olarak görülmüş.[7] Üstelik bugün de gördüğümüz gibi, afet sonrası kriz yönetiminde ve arama-kurtarma çalışmalarında koordinasyonu sağlayacak bölgesel düzeyde hazırlıklı uzman ekipler bulundurulmamış ve ülke genelinde bir afet ağı oluşturulmamış.[8]

6 Şubat'ta gerçekleşen ve yaşamını yitirenlerin sayısının şimdiden 1999'daki Marmara Depremi'ni geride bıraktığı Kahramanmaraş merkezli depremlerde, (10 Şubat itibariyle) en az 6 bin 444 bina yıkıldı, binlercesi de ağır hasar aldı. Uzmanlar, hafif ve orta hasarlı binaların da ağır hasırlı yapı adayı olduğunu önemle vurguluyor. Bu da yüz binlerce insanın evsiz kaldığı anlamına geliyor.   

6 Şubat 2023, Türkiye için yeni bir milat olmalı. Hem yıkılan binaların sorumlularının hesap vermesi hem de artık bir deprem kültürünün oluşması açısından yepyeni bir milat. Yoksa ayaklarımızın altındaki zemin her anlamda kaymaya devam edecek.  


[1] Mehmet Yolcu ve Tolga Bekler, "Deprem kültürü ve farkındalık çalışmaları: Şili ve Elazığ depremlerinin karşılaştırılması", Lapseki Meslek Yüksekokulu Uygulamalı Araştırmalar Dergisi, 1(2), 2020, s. 77.

[2] Edgar Giovanny Diaz-Segura, "Evolution of seismic site classification according to the criteria in chilean design codes", Applied Sciences, 11(22), 2021, 10754.

[3] Şili'de 1950'den bu yana gerçekleşen depremlerin büyüklüklerini ve ölü sayılarını gösteren listeyi incelemek için bkz. https://www.datosmundial.com/america/chile/terremotos.php

[4] T. Guendelman, G. R. Saragoni ve R. Verdugo, "Chilean emergency seismic design code for buildings after El Maule 2010 earthquake", Proc. 15 WCEE, paper 4480, 2012.

[5] Melike Kalkan,  Ayşe Duygu Kaçar ve Orkun Alptekin, "Ülkelerin deprem sonrası yeniden yapılaşma süreçlerinin karşılaştırılması: Çin, Şili ve Türkiye örnekleri", Tasarım+ Kuram Journal, 16(31), 2020, s. 156-157.

[6] Mehmet Yolcu ve Tolga Bekler, "Deprem kültürü ve farkındalık çalışmaları: Şili ve Elazığ depremlerinin karşılaştırılması", Lapseki Meslek Yüksekokulu Uygulamalı Araştırmalar Dergisi, 1(2), 2020, s. 79.

[7] A.g.e., s. 80.

[8]Abdullah Yılmaz, "Türkiye'de afetlerde karşılaşılan sorunlar", Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 1(1), 2012, s. 65.

Yazarın Diğer Yazıları

Sömürgeciler: Ateş Toprakları'na özgü buz gibi bir western

Her ne kadar "dönem filmi" olsalar da bu filmlerin anlattığı hikâyelerin güncelliğini koruduğu aşikâr. Sömürgecilik dönemi geride kalmış olabilir fakat sömürgeciler hâlâ iş başındalar

Terra Nostra: Tekinsiz bir destan

Terra Nostra, sonsuz ve tuhaf bir düş gibidir. Durmadan dirilen kişiler, farklı zaman ve mekânlarda yeniden ve yeniden ortaya çıkar. Zaman, ilerleyen bir şey değildir; dağılıp parçalanmıştır. Gelecek diye bir şey yoktur, geçmiş sürekli tekrarlanıp durur:

Hareketin kırkıncı, isyanın otuzuncu yıldönümünde Zapatistalar

Zapatistalar için mücadele, bir gün sona erecek bir süreç değil. Marcos'un yazılarında yer alan efsanevi karakter Yaşlı Antonio, "daha ne kadar yürümeye devam edeceğiz?" diye sorar ve "kendi sırtını görebildiğinde" cevabını alır. Çünkü "Mücadele bir çember gibidir. Herhangi bir noktasında başlayabilirsin ama hiç bitmez." Çünkü "Gelecek, başlangıçtadır"