Meksika Başkanı ise “Bu ekonomik entegrasyonu kutlamalıyız. Bu bir müzakere. İşgal değil. Bu satıştan fayda sağlayacak olan Meksika halkıdır” diyerek mevkidaşını destekler.
Bir sonraki sahnede filmin ana kahramanı Silverio’yu ABD’nin Meksika büyükelçisiyle birlikte Mexico City’deki Chapultepec Kalesi’nde görürüz. Çok prestijli bir Amerikan ödülünün sahibi olan Silverio, Los Angeles’ta yaşayan Meksikalı bir gazeteci ve belgeselcidir.
Silverio, büyükelçinin bu tarihi kaleye yerleştiğini düşünerek ona şöyle söyler: “ABD Başkanı, sizi buraya Meksika İmparatoru olarak atadı sandım.”
“Henüz değil” diye gülerek yanıtlar onu büyükelçi. İki ülke arasındaki ilişkilerin tarihi düşünüldüğünde bunun çok da yersiz bir espri olmadığı ortadadır.
O sırada dışarıdan sesler gelir. Büyükelçi, “Meksika-Amerika Savaşı’nın bitişinin 175. yılı için kutlama yapıyoruz” diye açıklar. “Kutlama mı?” diye tepki gösterir, Silverio. Büyükelçi de “anma töreni” diye düzeltir.
Zira 1845’te ABD’nin Meksika’ya ait olan Teksas’ı işgaliyle başlayan savaşın Meksikalılar açısından “kutlanacak” bir şey olmadığı aşikardır. 1848’de savaşın sonunda imzalanan anlaşma ile ABD, Rio Grande (Río Bravo) nehrinden Pasifik’e kadar olan Meksika topraklarını ele geçirmiştir. Bugünkü New Mexico, Nevada, Arizona ve Kaliforniya eyaletlerini oluşturan topraklar 15 milyon dolar karşılığında ABD’ye bırakılmıştır.
“Evet ama açıkçası o bir savaş değildi. İşgaldi” diye karşı çıkar Silverio. Büyükelçi ise iki tarafın da kayıplarını olduğunu söyler. Silverio, “Siz birkaç bin kişi kaybettiniz, biz fazlasını, ülkenin de yarısını kaybettik” der. Büyükelçinin yanıtı hazırdır: “Parasını ödedik.”
Trump’ın dönüşü
20 Ocak’ta görevine başlayacak olan Donald Trump’ın dönüşü, Meksika-ABD ilişkileri açısından da yeni bir döneme işaret ediyor. Trump’ın son günlerde arka arkaya yaptığı sansasyonel açıklamalar, Latin Amerika’ya yönelik baskıcı ve müdahaleci politikacıların habercisi olarak görülebilir.
Geçtiğimiz günlerde Panama Kanalı’nın kontrolünün ABD’ye geri verilmesini isteyen Trump, bu hafta da Meksika Körfezi’nin adını “Amerika Körfezi” olarak değiştireceğini söyledi. Trump’a göre yeni ismin “güzel bir tınısı” var.
Peki Meksika Körfezi’ni “Amerika Körfezi” olarak adlandırmak ne anlama geliyor?
Meksika Körfezi, 1,6 milyon kilometrekareden fazla bir alanı kaplayan, Atlantik Okyanusu ile Karayip Denizi arasında, doğu Meksika, güneydoğu ABD ve batı Küba kıyıları arasında yer alan bir okyanus havzası.
Beş Meksika eyaletinin körfeze kıyısı var: Tamaulipas, Veracruz, Tabasco, Campeche ve Yucatán.
Meksika Körfezi, ABD’de genellikle “Üçüncü Kıyı” (Third Coast) olarak adlandırılıyor. Pasifik ve Atlantik kıyılarının yanı sıra körfez kıyıları da beş eyaleti kapsayan bir sahil şeridi oluşturuyor: Florida, Alabama, Mississippi, Louisiana ve Teksas.
Bununla birlikte, Küba’nın Pinar del Río ve Artemisa eyaletlerinin de körfeze kıyısı var.
Körfez, ABD’nin toplam ham petrol üretiminin yüzde 14’ünü ve kuru doğal gaz (içerisinde hiç ağır hidrokarbon bulunmayan gaz) üretiminin yüzde 5’ini karşılayan, dünyanın en önemli açık deniz petrol üretim bölgelerinden biri.
Meksika için de körfez, ülke ekonomisinin itici güçlerinden biri olan petrolün büyük bir kısmının kaynağı olması nedeniyle önemli.
Bölge, ilk olarak 16. yüzyıl Avrupa haritalarında “Meksika Körfezi” olarak kaydedilmiş ve 400 yılı aşkın bir süredir bu şekilde biliniyor.
Trump’ın açıklamasının ardından, Georgia eyaletinin Cumhuriyetçi senatörü Marjorie Taylor Greene, körfezin adının değiştirilmesi için yasa taslağı hazırladıklarını söyledi. Ancak sınırları Uluslararası Hidrografi Örgütü tarafından onaylanmış olan körfezin adının değiştirilmesi için uluslararası mutabakat gerekli.
Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum, 1607 yılına ait bir haritayı göstererek körfezin adının bu tarihten beri uluslararası düzeyde tanındığını hatırlattı ve Trump’a mizahi bir yanıt verdi:
“Neden Kuzey Amerika’ya Meksika Amerika’sı demiyoruz? Kulağa hoş geliyor, değil mi?”
Trump’ın körfezin adını değiştirmek isteme nedenini Meksika ile ilgili diğer talepleriyle birlikte değerlendirmek gerekir.
Trump, 2016’daki ilk başkanlık kampanyasından bu yana güney komşu Meksika’yla sık sık çatışma yaşadı. Özellikle sınır güvenliği, düzensiz göç ve ithalat vergileri gibi konularda tutumu oldukça sertti. ABD-Meksika sınırına duvar inşa etmeyi vaat etmiş, üstelik duvarın maliyetini de Meksika’ya ödeteceğini söylemişti.
Göçmen karşıtlığı, 2020 ve 2024 seçimlerinde de Trump’ın kampanyasında merkezi rol oynadı. Düzensiz göçmenleri “kötü adamlar” olarak tanımlayan ve Orta Amerika’dan yola çıkan göç konvoylarına karşı sınıra asker yığacağını söyleyen Trump’ın ilk döneminde Meksika sınırında inşa ettirdiği ve yinelediği duvarların uzunluğu yaklaşık 724 kilometreydi.
Trump, Meksika’nın uyuşturucu kartelleri tarafından kontrol edildiğini sürekli vurguluyor ve uyuşturucu ticaretinin tüm sorumluluğunu Meksika’nın üstüne yıkmak istiyordu. Geçtiğimiz günlerde Trump, Claudia Sheinbaum hükümetinin ABD’ye fentanil kaçakçılığını durdurmaması halinde Meksika’ya gümrük vergisi uygulama tehdidini yineledi.
Benzer şikayetler, kuzey komşu Kanada için de geçerli. Trump’ın Kanada’nın “51. Eyalet” olarak ABD’ye katılması yönündeki açıklaması çok tepki çekmişti. Yine geçtiğimiz günlerde, Kanada’nın bir NATO üyesi olarak GSYİH’sinin en az yüzde 2’sini savunmaya harcama yükümlülüğünü yerine getirmediğinden ve ABD kuvvetlerine bağımlı olduğundan şikâyet eden Trump “Bunun bedelini ödemek zorundalar” diye konuştu. Ve ekledi: “Aynı şey Meksika için de geçerli.”
“Meksika ile ticaret açığımız var. Onlara çok yardım ediyoruz. Esasen karteller tarafından yönetiliyorlar. Bunun olmasına izin veremem. Meksika’nın gerçekten çok fazla sorunu var. Çok tehlikeli bir yer” diyen Trump’ın aslında her seferinde ABD’nin ekonomik çıkarlarına vurgu yaptığı görülüyor.
Burada söz konusu olan, sadece Amerikan milliyetçiliği değil. Bunun da ötesinde Trump, komşularıyla olan ilişkilerini dış politikanın değil iç politikanın meselesi olarak görüyor.
1823’te “Amerika Amerikalılarındır” şiarıyla ilan edilen Monroe Doktrini, pratikte “Amerika ABD’nindir” olarak zuhur etmişti. Bu doktrini, bugüne kadar Monroe’nun kendisi dahil hiçbir ABD Başkanı, Trump kadar içselleştirmemiştir. En azından Meksika Körfezi’ne “Amerika Körfezi” demek hiçbirinin aklına gelmedi.
Genellikle izolasyonizm stratejisi ile özdeşleştirilen Monroe Doktrini, bugün Trump’ın “America first” sloganıyla kendini gösteriyor. İzolasyon, dünyanın geri kalanı için geçerli. Amerika kıtasının bütünü içinse bunun tek anlamı daha fazla müdahalecilik.
Río Grande’nin kuzeyi, Río Bravo’nun güneyi
ABD ile Meksika arasındaki isim anlaşmazlığının aslında çok daha eski bir tarihi var. İki ülke arasındaki sınırı oluşturan 3 bin kilometrelik nehre ABD’de Rio Grande, Meksika’da Río Bravo deniyor.
ABD’de güneybatı Colorado’dan doğan ve Meksika Körfezi’ne dökülen nehir, ABD’nin Teksas ile Meksika’nın Chihuahua, Coahuila, Nuevo Leon ve Tamaulipas eyaletleri arasındaki sınırı oluşturuyor.
Bu sınır, ABD-Meksika Savaşı’nın ardından 1848’te imzalanan Guadalupe Hidalgo Antlaşması ile belirlendi. Amerikan Devletleri Örgütü’nün (OAS) internet sitesine göre, bu anlaşmada geçen haliyle sınırın resmi adı Rio Grande.
Ancak Meksikalılar için nehrin adı Río Bravo ya da Río Bravo del Norte. Bu isim, nehrin Meksika için kültürel ve tarihi öneminin bir göstergesi.
2023 yazında Teksas’ın Cumhuriyetçi Valisi Greg Abbott, düzensiz göçmenlerin ülkeye geçişini önlemek için nehrin ortasına bin metrelik bir yüzen bariyer yerleştirilmesi de dahil olmak üzere Teksas sınır güvenliğini güçlendirmeye yönelik bir yasa tasarısını imzalamış, hemen ardından bariyerlerin inşasına başlanmıştı.
Rio Grande/Río Bravo üzerinde yüzen bariyerlerin bir illüstrasyonu
“Coğrafya, kaderdir” görüşü, belki de karşılığını en iyi şekilde şu ünlü sözlerde bulur: “Zavallı Meksika, Tanrı’ya ne kadar uzak, ABD’ye ne kadar yakın.”
Meksikalı yazar Carlos Fuentes ise iki ülke arasındaki “cam sınırın” kırılganlığına işaret etmek için bu ifadeyi esprili bir şekilde şöyle değiştirmişti:
“Zavallı Meksika, zavallı ABD, Tanrı’ya öylesine uzak, birbirlerine bu denli yakın.”[1]
[1] Carlos Fuentes, Cam Sınır, çev. Yıldız Ersoy Canpolat, Can Yayınları, 1998, s. 247.
Esra Akgemci kimdir?
Esra Akgemci, lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi İktisat (İngilizce) bölümünde, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamladı. ABD, Meksika, Şili ve Brezilya'da lisansüstü araştırmalarda bulundu.
Kâzım Ateş ile birlikte Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür (İletişim, 2020) adlı kitabı derledi. Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doçent olarak görev yapıyor. ODTÜ Latin ve Kuzey Amerika Çalışmaları programında yüksek lisans dersleri veriyor.
|