23 Şubat 2025
Daniel Noboa ve Luisa González
Son dönemde yolsuzluk, uyuşturucu kaçakçılığı ve şiddet gibi sorunlarla boğuşan Ekvador’da 9 Şubat’ta yapılan başkanlık seçimleri ikinci tura kaldı. 16 adayın yarıştığı seçimde galibiyet için ilk turda oyların yüzde 50’sinden fazlasını veya en yakın rakibine 10 puan fark atarak oyların yüzde 40’ından fazlasını almak gerekiyordu. Ancak hiçbir aday bu şartı sağlayamadı.
Öne çıkan iki adayın oy oranları birbirine çok yakındı. 2023’ten beri iktidarda olan sağcı Devlet Başkanı Daniel Noboa yüzde 44,17, solcu rakibi Luisa González ise yüzde 43,97 oy aldı. “Teknik beraberlik” ile sonuçlanan seçimin galibi 13 Nisan’daki ikinci turda belli olacak.
2007-2017 arasında Ekvador, “pembe dalga” olarak anılan Latin Amerika solunun önemli kalelerinden biriydi. Ülkede neoliberal politikalara tepki olarak gelişen toplumsal hareketler, 2006 seçimlerinde solcu lider Rafael Correa’yı iktidara taşmıştı. Her ne kadar tabandan gelen bir aktivist olmasa da Correa, karizmasıyla yerli hareketinin desteğini kazanmış ve “Muz Kralı” lakaplı plantasyon sahibi Álvaro Noboa’yı kolayca mağlup etmişti.
Correa, 2007’de göreve geldikten sonra başta sağlık ve eğitim olmak üzere sosyal programlara yapılan harcamaları ve tarımsal sübvansiyonları artırdı. “Piyasalar toplumlara tabi olmalıdır, tersi değil” diyerek “ekonomik devrim” sözü verdi ve iş dünyasının tepkisini çekti.
Venezuela’nın radikal Devlet Başkanı Hugo Chávez’in izinden giden Correa, yeni bir anayasa için kurucu meclis oluşturdu. 2008’de seçmenler tarafından yüzde 63 oyla kabul edilen yeni anayasa, yerli halkların “Buen Vivir” adını verdiği doğa ile uyum ve denge içinde yaşamaya dayalı dünya görüşünü tanıyarak dünyada “doğa haklarını” güvence altına alan ilk anayasaydı. Ayrıca bu anayasa ile Ekvador, dünyada kendisini “çokuluslu” olarak tanımlayan ilk ülke oldu.
Popülaritesi giderek artan Correa, 2009 ve 2013 seçimlerinde yeniden başkan seçildi. Ancak 2008’deki küresel ekonomik krizin etkisi hammadde ihracatçısı olan Güney ülkeleri üzerinde etkisini göstermeye başlamıştı. Kamu harcamalarında kesinti yapan Correa popülaritesini kaybediyor ve ülke genelinde protesto ediliyordu. Her ne kadar anayasal değişiklik yeniden aday olmasına imkân tanısa da 2017’de aday olmayacağını açıkladı.
Correa, 2017 seçimlerinde, 2007-2013 yılları arasında kendisinin başkan yardımcısı olarak görev yapan Lenín Moreno’yu destekledi. Ne var ki seçimden kısa bir süre sonra Correa, hükümetin çizgisinden giderek uzaklaşan Moreno ile ters düşmeye başladı. Moreno’nun iktidardaki ilk işlerinden biri devlet başkanlığını iki dönemle sınırlayan bir anayasa referandumu hazırlamak ve Correa’nın 2021’de göreve dönmesini engellemek oldu. Moreno iktidarında uygulanan neoliberal politikalarla birlikte ülke adım adım sağa kaymaya başladı.
Moreno’nun 2019’da IMF ile imzaladığı 10 milyar dolarlık stand-by anlaşması ve beraberinde uyguladığı kemer sıkma politikaları ülke çapında büyük bir eylem dalgası başlattı.
2019, sadece Latin Amerika’da değil dünya genelinde halk kesimlerinin eşitlik ve adalet talepleriyle sokakları doldurduğu bir yıldı. Şili ve Kolombiya’daki ayaklanmalar, sol hükümetleri iktidara taşıyan en önemli dinamik olmuştu.
Benzer şekilde, Ekvador Yerli Konfederasyonu’nun (CONAIE) öncülüğünde gelişen neoliberalizm karşıtı halk hareketi, 2021 seçimlerinde solun iktidara geri dönmesi için büyük bir umut oluşturdu.
Correa hükümetinde bakan olan ekonomist Andrés Arauz, anketlere göre yüzde 42 oy oranıyla seçimin favorisi olarak görülüyordu. Ancak yerli hareketinin Arauz’u desteklemek yerine kendi adayını çıkarması, solun oyunu ikiye böldü.
2021 Ekvador seçimleri, Latin Amerika’da yerli hareketleriyle sol hükümetler arasındaki çatışmanın boyutlarını ortaya koyan en önemli örneklerden biri oldu. Bu çatışma en temelinde, yerlilerin yaşadıkları topraklar üzerinde self-determinasyon haklarını kullanma talebinden kaynaklanıyordu. Anayasada da tanınan “Buen Vivir”, doğal kaynakların korunmasını gerektirirken solcu hükümetlerin ulusal kalkınma adı altında uyguladığı ekstraktivist politikalar hem ekosistemleri hem de yerlilerin yaşam alanlarını tehdit ediyordu. Yerli hareketlerinin en güçlü ve örgütlü olduğu ülkelerden biri olan Ekvador’da bu çatışma, seçim sonuçlarını da belirledi.
Yerli hareketinin desteği sayesinde iktidara gelen Correa, 2012’de CONAIE’yi madencilik planlarını protesto ederek Ekvador’u istikrarsızlaştırmaya çalışmakla suçlamıştı. Correa ayrıca su kaynaklarının kontrolünü yerli topluluklardan alıp yeni bir devlet kurumuna vermeye çalıştı ve kendisini protesto eden yerli liderlerini terörist ilan etti. Dolayısıyla 2017’den bu yana pek çok yerli seçmen Correa’ya karşı sağ kanatla birleşmişti.
2021 seçimlerinde ilk turda Correísmo adayı Arauz, yüzde 32,7, yerli hareketinin partisi Pachakutik’in oluşturduğu sol bloğun adayı çevre aktivisti Yaku Pérez ise yüzde 19,3 oy aldı. Ancak ikinci tura kalan aday, kıl payı farkla Guillermo Lasso oldu. Yüzde 19,7 oy alan Lasso, ülkenin en kötü şöhretli bankacısıydı. Kendisini “Latin Amerika solunun düşmanı” olarak tanımlıyor ve neoliberal girişimleri artırmayı vaat ediyordu.
İkinci turda beklenen, sol içindeki iki grubun sağcı aday Lasso’ya karşı birleşmesiydi. Ancak Yaku Pérez, Rafael Correa’nın ekstraktivist politikalarına karşı mücadelenin en popüler siyasi figürlerinden biriydi. “Yaku”, Quechua dilinde “su” anlamına geldiği için soyadı yerine adıyla anılıyor ve çevreci mücadelenin sembolü olarak görülüyordu. Kendisini Correísmo’nun karşısında konumlandıran Yaku Pérez, Arauz’a destek vermeye yanaşmadı.
Ülkesini terk eden Correa’nın 2020’de yolsuzluk suçlamaları nedeniyle gıyabında mahkûm edilmesi ve “Arauz kazanırsa ülkeyi Correa yönetecek” söylemleri de solun ivme kaybetmesinde etkili oldu. Sonuçta oligarşinin temsilcisi Lasso, ikinci turda beklenmedik bir şekilde yüzde 52 oyla başkan seçildi.
Lasso’nun gündeminde özelleştirme, vergi reformu ve sermaye hareketlerinin liberalleştirilmesi gibi neoliberal reformlar yer alıyordu. Ancak petrol sektörünün özelleştirilmesi ve madenciliğin genişletilmesi gibi önerilerini çoğunluğu solculardan oluşan meclisten geçiremedi. Eylül 2021’de Lasso’nun vergi ve işgücü reformu önerilerini içeren yasa tasarı, başkent Quito’da binlerce kişi tarafından protesto edildi.
Lasso iktidarında Ekvador, uyuşturucu kaçakçılığının merkezi haline geldi ve dünyadaki en yüksek cinayet oranlarından birine sahip oldu.
28 Eylül 2021’de Guayaquil’deki bir cezaevinde çıkan isyanda 123 mahkûmun ölmesi üzerine Lasso olağanüstü hâl (OHAL) ilan etti. Şubat ayında başlayan cezaevlerindeki şiddet olayları, çete rekabetinin boyutlarını ortaya koyuyordu.
Mart 2023’te Ekvador Anayasa Mahkemesi, Lasso hakkında yolsuzluk suçlamasıyla azil soruşturması başlatılmasına onay verdi. Devlete ait şirketlerdeki pozisyonları ve sözleşmeleri rüşvet karşılığı vermekle suçlanan Lasso, azilden kurtulmak için Ulusal Meclis’i feshetti. Bunun sonucunda kendi görev süresini kısaltmış oldu ve erken seçime gidildi. Seçilecek başkan, mevcut başkanlık döneminin (2021-2025) geri kalan iki yılında görev yapacak, dört yıllık tam dönem için olağan seçimler yine 2025’te gerçekleşecekti.
20 Ağustos 2023’teki erken seçim şiddetin gölgesinde gerçekleşti. 23 Temmuz’da Manta şehrinin Belediye Başkanı Agustín Intriago, 9 Ağustos’ta başkanlık için yarışan adaylardan Fernando Villavicencio, 14 Ağustos’ta ise Yurttaş Devrimi (Revolución Ciudadana) Partisi’nin yerel lideri Pedro Briones suikast sonucu hayatını kaybetti. Ekvador, en kanlı dönemlerinden birini yaşıyordu.
15 Ekim’deki ikinci turda “Muz Kralı” Álvaro Noboa’nın 35 yaşındaki oğlu Daniel Noboa, yüzde 51,8 oy olarak devlet başkanı seçildi. Başkanlık için beş kez yarışan ve hiç kazanamayan babasının aksine ilk seferde kazanmıştı. Noboa’nın rakibi ise yüzde 48,1 oy alan Correísmo adayı Luisa González’di. Noboa ve González bugün bir kez daha ikinci turda karşı karşıyalar.
Noboa’nın iktidarında şiddet olayları artmaya devam etti ve düzenli elektrik kesintileri yaşanmaya başladı. Ocak 2024’te bir çete liderinin hapishaneden kaçmasının ardından Noboa, imzaladığı kararnameyle 60 günlüğüne OHAL ilan etti ve 3 bin güvenlik gücüyle çetelere yönelik operasyon başlattı.
Buna tepki olarak suç örgütleri emniyet güçlerini rehin almaya başladılar. Devlete ait televizyon kanalı TC Televisión’un Guayaquil’deki stüdyosu, canlı yayın sırasında silahlı kişilerce basıldı.
Noboa’nın çetelere karşı başlattığı sert savaş sonucunda 2024’te cinayet oranlarında yüzde 18’lik düşüş yaşandıysa da oranlar hâlâ çok yüksek. Şiddetle mücadelede başvurulan güvenlikçi politikalar, kısa dönemde suç oranlarını düşürse de uzun dönemde daha çok şiddete neden olmakla eleştiriliyor. Bu politikalar, şiddete yol açan yapısal sorunlarla ilgilenmediği gibi çete üyelerine yönelik artan baskı çeteleri ortadan kaldırmıyor. Aksine çeteler yeni koşullara uygun şekilde yeniden yapılanmanın ve örgütlenmenin yollarını buluyorlar.
Noboa iktidarında uyuşturucu ticaretiyle bağlantılı çete şiddetinin yanı sıra politik şiddet de artmaya devam etti. 23 Mart 2024’te San Vicente kentinin Belediye Başkanı Brigitte García’nın suikastla öldürülmesi, OHAL koşullarında tırmanan şiddeti gözler önüne sermişti.
Nisan 2024’te Noboa, enerji santrallerinin saldırıya uğramasını gerekçe göstererek yine OHAL ilan etti ve sabotajların engellenmesi için ordu ve polise geniş çaplı yetkiler verdi.
Enerji krizi, ekonomik sorunları da beraberinde getirdi. 2024’te yılın dördüncü çeyreğinde GSYH yıllık bazda yüzde 1,5 oranda düştü. Noboa’nın ekonomik sorunlara reçetesi Moreno ve Lasso ile aynıydı: IMF ile anlaşma imzalamak ve kamu harcamalarında kesintiye gitmek. Ancak kemer sıkma politikaları gelir dağılımı eşitsizliğini ve yoksulluğu artırmaya devam ediyordu.
Ekvadorlu seçmenler işte bu koşullarda dört yıl içinde üçüncü kez sandık başına gittiler. İkinci tura kalan seçimlerde sağcılar iktidarını korumak isterken Correísmo adayı González, ülkesini yeniden sola döndürmek istiyor. “Kimsenin kendini güvende hissetmediği bir ülkenin karanlık gerçekliğini değiştirme” sözü veriyor. Bunun için González’in Ekvador solunu birleştirmesi gerek.
On yılı aşkın bir süredir bölünmüş olan Ekvador solunun González’in adaylığı etrafında birleşebileceğine dair bazı işaretler olduğu söylenebilir.
González, 2025 seçimleri için birleşik bir seçim ittifakı oluşturmak amacıyla yerli hareketinin partisi Pachakutik de dahil olmak üzere çeşitli sol partilerle diyaloğa girmiş, ancak bu çabalar ortak adaylıkla sonuçlanmamıştı.
Yine de bu çabanın Ekvador solu için olumlu bir sonucu oldu. González’in partisi Yurttaş Devrimi (Revolución Ciudadana) ile Pachakutik seçim kampanyası sırasında birbirlerine saldırmama konusunda anlaştılar ve ikinci tura kalmaları halinde birbirlerini desteklemeyi düşüneceklerini taahhüt ettiler.
Elbette kaynak çıkarma konusunda solun iki kanadı arasındaki temel anlaşmazlık devam ediyor. González iktidara gelirse temiz enerji konusuna öncelik vereceğine söz veriyor fakat petrol ve gazın ülke ekonomisi için önemini vurgulamayı da ihmal etmiyor.
Görünen o ki Ekvador solunun iktidara dönüş yolu, yerli hareketinden geçiyor. González’in, seçim kazanmanın ötesinde, şiddet ve yoksullukla mücadele eden ülkesi için yeni bir gelecek inşa etmenin de aynı yoldan geçtiğini görmesi gerekiyor.
Esra Akgemci kimdir? Esra Akgemci, lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi İktisat (İngilizce) bölümünde, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamladı. ABD, Meksika, Şili ve Brezilya'da lisansüstü araştırmalarda bulundu. Kâzım Ateş ile birlikte Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür (İletişim, 2020) adlı kitabı derledi. Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doçent olarak görev yapıyor. ODTÜ Latin ve Kuzey Amerika Çalışmaları programında yüksek lisans dersleri veriyor. |
Buendía’ların mahkûm olduğu yüzyıllık yalnızlıktan Melquíades sorumlu tutulabilir mi?
1823’te “Amerika Amerikalılarındır” şiarıyla ilan edilen Monroe Doktrini, pratikte “Amerika ABD’nindir” olarak zuhur etmişti. Bu doktrini, bugüne kadar Monroe’nun kendisi dahil hiçbir ABD Başkanı, Trump kadar içselleştirmemiştir. En azından Meksika Körfezi’ne “Amerika Körfezi” demek hiçbirinin aklına gelmedi
Maduro ve Trump, 2025’te tekrar karşı karşıya gelecek. Venezuela’da olaylı 28 Temmuz seçimlerinin ardından ülkedeki ve bölgedeki solcuların dahi seçim sonuçlarından şüphe duyduğu göz önünde bulundurulursa Maduro’nun ciddi bir meşruiyet krizine girdiği söylenebilir. Bu durum, Bolivarcı rejimin daha da otoriterleşmesine ve Trump’ın daha sert müdahalelerde bulunmasına zemin hazırlayabilir
© Tüm hakları saklıdır.