30 Haziran 2024

10 soruda Bolivya'daki darbe girişimi

"Kendi kendine darbe" nedir, Bolivya'da olan "kendi kendine darbe" midir? Bolivya'da 2019'da gerçekleşen darbe ile bugünkü darbe girişimi arasında nasıl bir bağ var? Morales ile Arce arasındaki rekabetin arka planında ne var?

Güney Amerika ülkesi Bolivya'da 26 Haziran Çarşamba günü, solcu Luis Arce hükümetine karşı gerçekleşen darbe girişiminin ardından geriye birçok soru işareti kaldı. Yaklaşık üç saat süren ve kolaylıkla bastırılan teşebbüsün bütünüyle anlaşılabilmesi için biraz daha zamana ihtiyaç var. Ancak akla gelen ilk soruları on başlıkta toplayabiliriz.

1. Bolivya'da ne oldu?

Bolivya'nın yönetimsel başkenti La Paz'da bulunan hükümet sarayı, 26 Haziran Çarşamba günü General Juan José Zuñiga liderliğindeki askerî birlikler tarafından kuşatıldı. Zırhlı araçlarla meydanı kuşatan ve halkı uzaklaştıran askerler zorla hükümet binasına girdiler.  

Kapıların kırılmasının ardından Devlet Başkanı Luis Arce giriş katına indi ve bir gün önce, 25 Haziran'da genelkurmay başkanlığı görevinden aldığı Zuñiga ile karşı karşıya geldi. Zuñiga'dan askerleri çekmesini ve demokrasiye saygı göstermesini istedi.

Eski Başkan Evo Morales'in Twitter/X hesabından bunun bir darbe girişimi olduğunu duyurması ve halkı meydanlara çağırması üzerine kısa sürede binlerce Bolivyalı hükümet sarayının bulunduğu meydana doğru yürüyüşe geçti. Sendikalar Konfederasyonu da darbeye karşı grev ve eylem çağrısında bulundu.

Askerler Murillo Meydanı'na toplanan kitleyi durdurmaya çalışırken Arce, Zuñiga ile birlikte üç üst düzey komutanı görevden aldığını ve yeni atamalar yaptığını duyurdu. Yeni Genelkurmay Başkanı José Wilson Sánchez'in çağrısı üzerine askerî birlikler hükümet sarayını terk ettiler. Böylelikle üç saat süren ve canlı yayında izlenen darbe girişimi sona ermiş oldu.

Arce, darbe girişiminin ardından demokrasi için birlik mesajı verirken gözaltına alınan Zuñiga, bu girişimin bizzat Arce tarafından yaptırıldığını iddia eden açıklamalarda bulundu. Buna göre, Arce, eski başkan Morales'e karşı iktidarını konsolide etmek ve popülaritesini yükseltmek için böyle bir girişimde bulunmuştu.  

Yaşanan olay, Latin Amerika'daki darbeler düşünüldüğünde oldukça sıra dışı görünüyordu.  

2. "Kendi kendine darbe" nedir, Bolivya'da olan "kendi kendine darbe" midir?

Başarısız olan her darbe girişimi, mevcut iktidarın elini güçlendirir ve bu açıdan şüphe uyandırır. 2002'de Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chávez'e yönelik darbe girişimi iki gün içinde bastırılmış ve Chávez bu girişimin ardından iktidarını güçlendirmişti. Muhalifler de darbe girişiminden Chávez'i sorumlu tutmuştu.  

"Kendisine karşı darbe" ya da "kendi kendine darbe" (autogolpe/self-coup) kavramı, Peru'da 1992'de Başkan Alberto Fujimori'nin kendi hükümetini işlevsiz bırakarak, mevcut anayasa ve yasaları askıya alması ve olağanüstü yetkiler üstlenmesiyle literatüre girmiş bir kavram.

Bu kavram yakın zaman önce yine Peru siyasetiyle ilgili olarak gündeme geldi. 7 Aralık 2022'de Peru Devlet Başkanı Pedro Castillo, azledilmesi için üçüncü kez yapılacak oylama öncesinde "parlamenter diktatörlük"le suçladığı kongreyi feshederek olağanüstü hâl ilan etmişti. Bunun hemen ardından Castillo, "kendi kendine darbe" yapmaya çalışmakla suçlandı ve tutuklandı.

Oysa Fujimori, "kendi kendine darbe" yaparken arkasında çok güçlü bir ordu desteği vardı ve muhalefeti sindirmek için otoriter bir rejim kurmayı hedeflemişti. Castillo ise kendisini azletmeye çalışmaktan başka bir şey yapmayan parlamentonun işlevini kaybettiğini düşünüyor ve erken seçime gitmek istiyordu. Sadece bunu yapmaya çalışırken yanlış bir yol seçmişti.  

Bu açıdan bakıldığında "kendi kendine darbe" kavramını kullanırken dikkatli olmak gerektiği görülüyor. Arkasında güçlü bir ordu desteği ve otoriter bir rejim kurma hedefi olmayan bir liderin kendi kendine darbe yapmaya çalışması mantıklı değil.

Bolivya'da ve genel olarak bölge ülkelerinde solcular iktidarda olsalar dahi yerleşik oligarşik güç yapılarını yıkmakta ve polis/ordu üzerinde hegemonya kurmakta zorlanıyorlar. Arce'nin arkasında ne güçlü bir ordu desteği var ne de otoriter bir rejim kurma çabası içinde olduğuna dair bir emare. Bu koşullarda kendi kendine darbe yapmaya kalkması mantıklı görünmüyor.

3. Darbe girişimiyle ilgili diğer iddialar neler?

Bir diğer iddia, General José Zuñiga'nın genelkurmay başkanlığı görevinden alınmasına bir tepki olarak darbe girişiminde bulunduğu yönünde. Zuñiga, darbe girişiminden iki gün önce, 24 Haziran'da eski başkan Morales'i 2025 seçimlerinde aday olması halinde tutuklayacağını açıklamış, bunun üzerine 25 Haziran'da görevinden alınmıştı. Ancak Zuñiga'nın sadece bir gün içinde son derece plansız bir şekilde bireysel olarak böyle bir şeye kalkışması olası görünmüyor.  

Başarısız darbe girişimlerinde akla gelen bir diğer seçenek, "aşamalı darbe" ya da "kontrollü darbe" olarak tanımlanan, öngörülen ve önlenmeyen girişimler. Buna göre, darbe tehdidine maruz kalan lider için "kahramanlık" yolu açılıyor ve darbe girişimi kontrollü bir şekilde bastırılarak siyasi sonuçlarından yararlanılmış oluyor.

Bolivya örneğinde, 2019'da da bir darbe yaşandığı ve ülkede ABD destekli darbeci gruplar olduğu için her zaman bir darbe ihtimali olduğu ve Arce hükümetinin buna hazırlıklı olduğu ortada. Ancak Zuñiga'nın girişiminden Arce'nin haberdar olup olmadığını bilmemiz şu aşamada mümkün değil.   

Bolivya'daki darbe girişiminin ardındaki dinamikler, 2019'da Morales'i deviren muhafazakâr elitlerden ve aşırı sağcı muhalefetten bağımsız olarak anlaşılamaz.  

4. Bolivya'da 2019'da gerçekleşen darbe ile bugünkü darbe girişimi arasında nasıl bir bağ var?  

20 Ekim 2019'da gerçekleşen başkanlık seçimlerinde Evo Morales galip çıkmış ancak hile olduğu gerekçesiyle seçim sonuçlarına itiraz eden muhalefet liderleri ülke genelinde kitlesel protestolar düzenleyerek Morales'i istifaya zorlamışlardı. Protestoların hızla şiddetli çatışmalara dönüşmesini takiben ordu iktidara el koymuş, can güvenliği tehlikede olan Morales Meksika'dan gelen sığınma talebini kabul ederek ülkesini terk etmek zorunda kalmıştı.

Yerli hareketinin içinden gelen Morales, 2006'dan bu yana iktidardaydı ve mevcut Latin Amerika liderleri arasında en uzun süredir iktidarda olanıydı. Morales'in içinden çıktığı hareket olan ve sonradan partileşen MAS'ın (Sosyalizme doğru Hareket) iktidarında, sömürgecilik döneminden bu yana ayrımcılığa uğrayan yerlilere eşit yurttaşlık tanıyan çokuluslu bir devlet kuruldu ve toplumsal adaletin temellerini atan demokratik bir anayasa yapıldı. 

Morales'in devrilmesinin ardından yerliler ve işçiler, darbecilere direnmeye devam ettiler. Jeanine Áñez başkanlığındaki darbeci geçiş hükümeti, Morales'in yeniden aday olmaması karşılığında seçime gitmeyi kabul etti ve 2020'de yapılan seçimleri MAS'ın adayı Luis Arce kazandı.    

Morales'in başkan yardımcısı olan ve onunla birlikte Meksika'ya sığınan Álvaro García Linera, yapılan bazı hataların darbecilerin eline fırsat verdiğini kabul etmişti. En büyük hata, Morales'in 2016'da devlet başkanının üçüncü kez seçilmesine imkân tanıyan anayasa değişikliğinin oylandığı referandumu yüzde 51 oyla kaybetmesine rağmen adaylıktan vazgeçmemesiydi.

Yüksek Adalet Divanı'na başvurarak dönem sınırlamasının kaldırılmasını talep eden Morales, Divan'ın bu yöndeki kararı sayesinde 2019 seçimlerinde yarışabildi. Ancak kendi yaptığı ve "dünyanın en demokratik anayasası" olarak tanımlanan anayasaya da karşı gelmiş oldu.

Yine de 2019 darbesi, García Linera'nın dediği gibi, yerli düşmanı, ırkçı bir darbeydi. Darbecilerin büyük bir İncil'le başkanlık sarayına girmeleri ve "Pachamama bu saraydan çıkacak ve yerine İsa gelecek" sözleriyle yerli bayrağı Wiphala'yı yakmaları, Bolivya'nın yerli halklarına yapılmış en büyük saldırılardan biri olarak tarihe geçti.

Bu an Bolivyalıların hafızasında hâlâ o kadar canlı ki Wiphala bayrağı, bugünkü darbe girişiminde de en önemli direniş sembolü olarak öne çıkıyor.

2019 darbesi, 13 yıllık MAS iktidarının kazanımlarına ve yerli halklara karşı yapılmış bir darbeydi. Ülkedeki aşırı sağcı muhalefet, Morales'in yeniden adaylığı yüzünden oluşan gerilimi fırsat bilip darbeye kalkışmıştı. Bugün de aynı darbeci grupların, Morales ile Arce arasındaki sert rekabeti fırsat bilerek benzer kalkışmalarda bulunuyor olmaları ihtimal dahilinde.

General Juan José Zuñiga

5. Morales ile Arce arasındaki rekabetin arka planında ne var?

2020'de Arce'nin zaferinin ardından ülkesine geri dönen Morales, zamanla Arce hükümetine karşı önemli bir muhalefet aktörü haline geldi. Aynı hareketten gelmelerine rağmen iki lider, yaklaşan 2025 seçimleri öncesinde giderek yoğunlaşan bir iktidar mücadelesi içine girdiler.

MAS yönetimi, 2019'da Morales'in üçüncü kez (aslında dördüncü kez) adaylığında ısrar etmiş ve seçmen desteğinin bir kısmını kaybetmişti. Ancak 2019'dan bu yana MAS içinde derinleşen bölünmeye rağmen, Ekim 2023'te yapılan parti kongresinde MAS, Morales'i tek aday olarak ilan etti. 

Başkan Luis Arce ve Başkan Yardımcısı David Choquehuanca, kongrede toplumsal hareketlerin yeterince temsil edilmediğini öne sürerek kongreye katılmamışlardı. Morales, kongreye katılmayanların, "kendi kendilerini partiden ihraç ettiklerini" duyurdu.

Kongreden sonraki süreç, mevcut siyasi savaş daha da tırmandırdı. Bugünkü darbe girişiminin ardından Morales'in destekçilerinin Arce'nin kendi kendine darbe yaptığı argümanını savunmaları, bu savaşı iyice derinleştirecek gibi görünüyor.  

6. Morales'in 2025 seçimlerinde aday olmasının önünde yasal bir engel var mı? 

Bolivya'nın 2009 Anayasası'nın 168. Maddesi, başkanın görev süresinin beş yıl olduğunu ve takip eden dönemde bir kez daha yeniden seçilebileceğini belirtiyor.

Morales, 2006-2019 yılları arasında üç dönem üst üste ülkeyi yönetti ve 2019'da Yüksek Adalet Divanı'nın kararına dayanarak dördüncü kez (anayasanın yürürlüğe girmesinden sonra üçüncü kez) başkanlık için yarıştı.

2023'te Bolivya Anayasa Mahkemesi, başkanın süresiz olarak yeniden seçilmesinin söz konusu olmadığına ve süresiz yeniden seçilmenin bir "insan hakkı" olmadığına hükmetti. Mahkeme ayrıca başkan ve yardımcısının, kesintili veya kesintisiz olarak iki defadan fazla görevde kalamayacağını açıkladı. Bu karar nedeniyle Morales’in 2025 başkanlık seçimlerinde başkan adayı olamayacağı söylense de hukukçular arasındaki görüş ayrılıkları ve tartışmalar sürüyor.

Morales ise adaylığının önünde hiçbir yasal engel olmadığı konusunda seçmene güvence veriyor ve adaylığının önlenmesi durumunda kitlesini mobilize edeceğine işaret ediyor.

7. Bolivya'daki darbe girişimi "lityum darbesi" olarak değerlendirilebilir mi?

Dünyadaki lityum rezervlerinin yarısından fazlası, Bolivya, Şili ve Arjantin'in oluşturduğu "lityum üçgeni" olarak anılan bölgede bulunuyor. Elektrikli taşıt araçlarında ve cep telefonlarında kullanılan pillerin önemli bir girdisi olan lityum, "yeşil dönüşüm" sürecinde öne çıkan en önemli nadir elementlerden biri olarak yatırımcıların ilgisini çekiyor.

Bu açıdan Bolivya'daki 2019 darbesi, "lityum darbesi" olarak değerlendirilmiş ve Morales'in iktidardan düşürülüşü, ülkenin zengin lityum rezervleriyle ilişkilendirilmişti.

Arce hükümetinin de lityum çıkarmak için Çin ve Rusya ile anlaşma imzalamış olması ve bu anlaşmalardan kısa bir süre sonra darbe girişiminin yaşanması, bir kez daha lityumun rolünü gündeme getirdi. Buna göre, Bolivya'nın Çin ve Rusya'yla yakınlaşması, ABD için kaygı verici bir durum yaratıyor ve darbenin koşullarını oluşturuyor.

ABD'nin Latin Amerika'daki solcu hükümetlere karşı darbe girişimlerini hiçbir çekince duymadan, "demokrasi teşviki" adı altında desteklediği aşikâr. Ancak bunu doğrudan zengin madenlere bağlamak kolaycılık ve indirgemecilik olabilir.

Bolivya örneğinde, eğer MAS hükümetleri lityum çıkarmaya tamamen karşı çıksalardı belki o zaman ülkeyi lityum piyasasına açılmaya zorlayacak bir "lityum darbesi"nden söz etmek daha anlamlı olabilirdi. Fakat MAS'a soldan ve yerli hareketlerinden gelen eleştirilere baktığımızda zaten sorunun tam da doğal kaynakların çıkarılmasına dayalı ektraktivist politikalar olduğunu görüyoruz.

Bolivya'daki lityum rezervleri kısmen hükümet politikaları nedeniyle bugüne kadar büyük ölçüde kullanılmamış olabilir ancak lityuma artan talep, son yıllarda Bolivya'nın yanı sıra Arjantin ve Şili'deki solcu liderleri de ulusaşırı şirketlerle lityum projeleri anlaşmaları imzalamaya yöneltmişti. 

Bölge genelindeki tüm solcu hükümetler, geliri yeniden dağıtabilmek ve yoksullukla mücadele edebilmek adına ekosistemlere zarar veren ekstraktivist politikalar uyguladılar. Morales de Latin Amerika'nın ilk yerli başkanı olmasına rağmen, yerli topluluklarının topraklarında ekstraktivist politikalar uygulamaktan çekinmedi. Oysa esas mesele, doğal kaynakları kimin ne için çıkardığından ziyade sermayeden ya da doğadan (Pachamama) yana tavır almakla ilgiliydi.  

Benzer tartışmalar, petrol zengini Venezuela'da da yaşanıyor. Maduro hükümeti, Çin ve Rusya ile anlaşma yaptığı zaman, buradan gelecek sermeyenin kapitalistleşmeye yol açmayacağını savunuyor. Anti-emperyalizm, Amerikan karşıtlığı ile sınırlı tutuluyor. Oysa bu ülkeler küresel piyasalara açıldıkları zaman küresel kapitalizme entegre oluyorlar. ABD'nin çıkarlarının kendi ulusal ekonomisiyle sınırlı olmadığını ve küresel kapitalizmin işleyişinden yana hegemonik bir işlevi yerine getirdiğini bu noktada vurgulamak gerek.  

Luis Arce

8. Latin Amerika'daki darbelerde ABD'nin rolü ne?

Latin Amerika'da 2000'li yılların başından bu yana solcuların art arta seçim kazanmasıyla yükselen bir sol dalga var. "Pembe dalga" olarak da anılan bu olgu, iniş çıkışlarıyla Latin Amerika siyasetini belirlemeye devam ediyor.

İktidardaki solcuların hepsi birbirinden farklı olsa da ortak hedefleri, neoliberal politikaların yol açtığı toplumsal adaletsizlik ve eşitsizlikle mücadele etmek. Bu da elbette bölgede tarihsel olarak çok güçlü olan ABD hegemonyasına bir karşı bir meydan okuma anlamına geliyor.

Washington yönetimi, pembe dalga hükümetlerine karşı en başı beri "rejim değiştirme" politikası uyguluyor. Seçimle işbaşına gelen liderler, "diktatör" olarak lanse ediliyor ve bu liderleri devirmeye yönelik şiddet eylemleri, "demokrasi" ve "özgürlük" mücadelesi adı altında destekleniyor. USAID (ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı), özellikle Venezuela ve Bolivya gibi daha "radikal" görülen sol iktidarlara karşı ülkedeki darbeci grupları fonluyor ve bu grupların liderleri Beyaz Saray'da ağırlanıyor. Darbelerin ardından ilk kutlamalar da Beyaz Saray sözcüsünden geliyor.

2002'de Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chávez'e yönelik darbe girişimi, Latin Amerika'da 21. yüzyılda gerçekleşen ABD destekli ilk müdahaleydi. Soğuk Savaş boyunca CIA destekli askerî darbelere maruz kalan Latin Amerika için yeni bir militerleşme süreci başlıyordu. Bu süreçte ABD, doğrudan müdahale etsin ya da etmesin demokratik seçimlerle iktidara gelen solcu hükümetlere yönelik her türlü darbe girişimine destek verdi.

Venezuela'yı 2009'da Honduras, 2012'de Paraguay izledi. 2009'da Honduras'ta, Chávez'i örnek alarak anayasayı değiştirmek isteyen sosyalist lider Manuel Zelaya devrildi. 2012'de ise Paraguay'da sosyalist lider Fernando Lugo'nun toprak reformu girişimi darbeyle sonuçlandı. İki örnekte de ülkedeki muhafazakâr siyasi elitler, seçilmiş demokratik hükümetleri yasal mekanizmaları kullanarak devirmiş ve ABD yönetimi tarafından destek görmüştü.

Bunun yanı sıra, 2016'da Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff'in Mali Sorumluluk Yasası'nı ihlal ettiği, yani aslında neoliberal politikalar uygulamadığı gerekçesiyle azledilmesi, "yasal darbe" (legal coup) ya da "yumuşak darbe" (soft coup) gibi kavramlarla anılan yeni bir süreç başlattı. Peru'da 2021'de iktidara gelen solcu lider Pedro Castillo'ya karşı bir buçuk yıllık başkanlık dönemi boyunca üç kere azil süreci işletildi; 2022'de üçüncü girişimde Castillo azledildi.

Yumuşak darbeler süredursun, pembe dalganın "radikal" liderleri, "sert" darbelere maruz kalmaya devam ediyordu. Venezuela'da kendini başkan ilan eden Juan Guadió'nun Nisan 2019'da Nicolás Maduro'ya karşı gerçekleştirdiği askerî darbe girişimini ilk destekleyen yine ABD yönetimiydi. Girişim başarısızlıkla sonuçlansa da Venezuela ekonomisi Guadió'yu destekleyen Trump'ın yaptırımları altında ezilmeye devam etti.

Kasım 2019'da ise Bolivya'nın solcu lideri Morales, askerî bir darbeyle devrildi ve bugünkü sürecin de tohumları atıldı. Morales'in devrilmesinin ardından, "Demokratik ve özgür bir Batı Yarımküreye artık daha yakınız," açıklamasında bulunan Trump, kendisini başkan ilan eden Jeanine Áñez'i desteklemekte gecikmemişti.

Bugünkü darbe girişiminde ise Biden yönetiminden darbecilere açık bir destek gelmedi. Beyaz Saray sözcüsü, ABD'nin sükûnet ve itidal çağrısında bulunduğunu ve Biden yönetiminin gelişmeleri izlediğini açıkladı. Darbe başarılı olsaydı, 2019'da olduğu gibi Washington yönetimi bundan duyduğu memnuiyeti dile getirebilirdi. Ancak şu ana kadar herhangi bir ABD etkisinden söz etmek için çok erken. Arce hükümetinden ABD'ye yönelik bir suçlama da olmadı.      

9. Darbe girişimine iç ve dış tepkiler nasıldı?

"Lucho" lakabıyla bilinen Arce, içeride ve dışarıda yoğun destek gördü ve bu süreçte "Lucho yalnız değil" sloganı öne çıktı.  

Bölge ülkelerinden Şili, Ekvador, Brezilya, Peru, Meksika, Kolombiya ve Venezuela liderleri darbe girişimini kınayarak demokrasinin korunmasını savundular.

ABD'nin etkin konumda olduğu Amerikan Devletleri Örgütü (OAS), "uluslararası toplumun Bolivya'daki meşru anayasal düzenin herhangi bir şekilde ihlal edilmesine müsamaha göstermeyeceğini" açıkladı.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ise "ordu dahil tüm aktörleri anayasal düzeni korumaya ve barış ortamını muhafaza etmeye çağırdığını" söyledi.

İçeriden gelen tepkilere gelince, 2019 darbesinin ardından geçici başkanlık yapan ve 2022'de on yıllık hapis cezasına çaptırılan Jeanine Áñez'in bile darbe girişimini kınadığını görüyoruz. Zuñiga'nın girişiminin içeride ve dışarıda destek görmemesi, darbenin meşru görülmediğini ve hiçbir şekilde karşılık bulmadığını gösteriyor.

10. Bolivya'yı bundan sonra ne bekliyor?

Darbe girişimiyle ilgili önümüzdeki günlerde daha çok bilgiye ulaşabiliriz ancak bu girişim, ülkedeki siyasi krizin ve istikrarsızlığın boyutlarını şimdiden gözler önüne sermiş oldu. Üstelik darbe tehdidi de ortadan kalkmış değil. 2025 seçimleri öncesinde Bolivya'yı zor ve gerilimli bir süreç bekliyor.

Esra Akgemci kimdir?

Esra Akgemci, Lisans eğitimini Hacettepe İktisat (İngilizce), yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamladı. ABD, Meksika, Şili ve Brezilya'da lisansüstü araştırmalarda bulundu.

Kâzım Ateş ile birlikte Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür (İletişim, 2020) adlı kitabı derledi. Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktor öğretim üyesi. ODTÜ Latin ve Kuzey Amerika Çalışmaları programında yüksek lisans dersleri veriyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Venezuela'da seçime doğru: Maduro'nun sınavı

Maduro, iktidarını koruyabilecek mi seçimi kaybederse sonuçları tanıyacak mı yoksa daha önce yaptığı gibi daha da otoriterleşecek mi göreceğiz. Ancak şunu söylemek gerekir ki Maduro'nun özellikle 2016'dan bu yana iktidarda kalabilmek için siyasete yaptığı antidemokratik müdahaleler, sadece seçim sonuçlarına değil ülkenin geleceğine de gölge düşürüyor

Meksika'da seçim günü: Kartal Koltuğu'nda bir kadın

Seçimlerde iki kadın adayın yarışması, elbette Meksika için yepyeni bir dinamik ve süreçte "Şimdi Kadınların Zamanı" sloganı ön planda. Peki AMLO'nun kişiselleştirdiği iktidarı bu kadar baskınken gerçekten "kadınların zamanı" yaşanabilecek mi?

Yasaklı bitkiden “süper gıda”ya: Amarantın direniş yolculuğu

Günümüz Meksika’sında amarant hem açlıkla hem de obeziteyle mücadelede öne çıkıyor. Hem “dünyayı besleyebilecek bir bitki” hem de sağlıklı diyetlerin vazgeçilmezi…