03 Ocak 2022

Hayvan hakları, Hayvanları Koruma Kanunu ve güncel tartışmalar üzerine

Bugünün dengesinde hayvanların çıkarlarının göz ardı edilemeyeceği, insanların çıkarları karşısında ciddi bir ağırlık oluşturduğu, yasak ve kısıtlamalar gölgesine sıkıştıralamayacağı açıktır. Konuya bu bakış açısından yaklaşmak Türkiye’nin imzacısı olduğu Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nin de bir gereğidir.

Gaziantep’te dört yaşındaki bir çocuğun, iki pitbull köpeği tarafından yaralanması ve buna ilişkin Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalar üzerine ciddi bir tartışma başladı.[1] Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları hem “tehlikeli” addedilen ev hayvanlarını hem bunların sahibi olan “Beyaz Türkleri” hem de sokak hayvanlarını hedef aldı.[2] Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da bu açıklamalar doğrultusunda sayılabilecek, karmaşık bir genelgeyi tüm valilik ve belediyelere gönderdi.[3] Öncelikle hayvan hakları konusundan kısaca bahsedip güncel durumu hâlihazırda geçerli olan mevzuat ışığında değerlendirelim.

Genel olarak hayvanların hukuki durumu

Uluslararası ve ulusal literatürde hayvanların hukuken kişi olarak tanınması ve haklarının anayasal güvenceye kavuşturulması yönündeki fikirler yoğunluk kazanmaktadır. Acı çekme yetisi ve özbilince sahip olma gibi ölçütler üzerinden bir ayrıma giden yenilikçi görüşler, bu özelliklere sahip olan hayvanların başta yaşam hakkı olmak üzere – hayvanlar bakımından anlamlı olan, hayvanların çıkarına hizmet edebilecek nitelikteki – birtakım haklara sahip olduğunun kabulünü savunmaktadır.[4] Bu yönde yasal düzenlemeler yapılması yönünde sivil toplumun bir kesimi tarafından hatırı sayılır bir baskı uygulanmaktadır.

Ne var ki hayvanlara eşitlikçi nitelikte haklar tanınması talebi gerçek anlamda ve geniş düzlemde kabul görmüş değildir. Çeşitli ülkelerde bu yönde kıpırdanmalar olsa da hayvan hakları hareketlerini tatmin edecek düzeyde bir yasal düzenleme dünya genelinde mevcut değildir. Nitekim hayvanlara ödev/sorumluluk sahipliği tanınması mümkün olmaksızın hak özneliği atfedilmesi, hayvanları da kendi içinde (özellikle bilinç gibi aslında insan merkezci sayılabilecek ölçütlerle) ayırmanın da türcülük ile suçlanmaya yatkın olması vb. nedenlerle bu görüşler teorik olarak da tartışmaya açık durumdadır. Literatürde hayvanlara insanınkinden ayrı, özel bir hak özneliği tanınması veyahut böyle bir tanımlama olmaksızın hayvanların ceza hukuku seviyesinde korunması gerektiği yönünde görüşler de mevcuttur.

Ancak hayvanların, Roma hukukundan beri, eşya niteliğinde olduğu kabul edilmektedir. İnsanların hayvanlardan faydalandığı bir düzende bu hukuki kabul zorunludur. Hayvanlar, yumuşatıcı birtakım düzenlemeler bulunsa da günümüzde de hukuken eşya niteliğini korumaktadır. Örneğin Alman Medeni Kanun’una 1990 yılında eklenen 90a maddesi “Hayvanlar eşya değildir.” şeklinde net bir ifade ile başlamakta, hayvanların özel düzenlemelerle (öncelikle Tierschutzgesetz – Hayvanları Koruma Kanunu ile) korunacağını öngörmektedir. Fakat aynı madde, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece eşyaya yönelik düzenlemelerin hayvanlar bakımından da uygulanacağı belirlemesiyle bitmektedir.

Bizim hukukumuz bakımından da durum benzerdir. Türk Medeni Kanunu’nda hayvan haklarına ilişkin özel bir vurgu bulunmamaktadır, genel olarak hayvanlar üzerindeki (başta mülkiyet hakkı olmak üzere) haklara ve hayvan sahipliğinin doğurduğu sorumluluklara ilişkin düzenlemeler öngörülmüştür. Buna karşın, bizim hukuk sistemimizde de hayvan basit bir eşyadan ibaret değildir. Hayvanların özel statüsü, 2004 yılında yürürlüğe giren Hayvanları Koruma Kanunu (HKK) ile yasal garanti altına alınmıştır. Kanundaki düzenlemeye göre “Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir.”[5] Yaşam hakkının ihlali belirli hastalık halleri ve hayvanlardan gıda olarak faydalanılması halleriyle sınırlıdır.[6] Bunun yanında hayvanlara yönelik her türlü kötü muamele – yasanın cevaz verdiği öldürme hallerinde dahi – yasaklanmıştır.[7]

Kanunda hayvanları korumaya yönelik geniş kapsamlı yasaklar öngörülmüştür. Buna karşın hayvanların öldürülmesi ve çeşitli kötü muamelelere maruz bırakılmasına yönelik bu yasakları ihlal etmek, kanunun ilk halinde suç değil kabahat olarak düzenlenmişti. Dolayısıyla bu fiillerin karşılığı hapis ve adli para cezası değil, idari para cezası olmaktaydı. Yalnızca sahipli hayvana yönelik fiiller hırsızlık, mala zarar verme vb. malvarlığına karşı suçların veya çevre suçlarının konusu olmaktaydı.[8] Bu suçlarda mağdur hayvanın kendisi değil sahibi olan kişiydi. Sağlanan yasal garantinin seviyesi tartışma konusu olmakta, yetersiz bulunmaktaydı.[9]

Bu yönde getirilen eleştiriler doğrultusunda 14.7.2021 tarihinde yürürlüğe giren değişiklik kanunuyla – bir kısmı daha önce kabahat olan – bir kısım fiil suç olarak düzenlendi.[10] HKK m. 28/A’da yer alan suçlar ve cezaları şu şekildedir:

Ayrıca aşağıdaki hallerde cezada yarı oranında artırım yapılır:

  • - Aynı fiille birden fazla hayvanın mağdur olması
  • - Failin hayvanın sağlığı, gözetimi, korunması ile görevli olması

Almanya örneğinde ise omurgalı hayvanlarla sınırlı olarak kötü muamele ve makul bir sebep olmaksızın işlenen öldürme fiilleri suç olarak düzenlenmiştir.[11] Örneğin hayvana karşı işlenen cinsel saldırı fiilleri ise cezası en fazla 25.000 € idari para cezası olan bir kabahat olarak kabul edilmiştir.[12]

Güncel durumun yasal düzenlemeler ışığında değerlendirilmesi

1. Tehlikeli hayvanların denetlenmesinin hukuki zemini bulunmaktadır. Zira HKK m. 14/l’ye göre “Bakanlıkça belirlenen tehlike arz eden hayvanları üretmek, sahiplenmek, sahiplendirmek, barındırmak, beslemek, takas etmek, sergilemek, hediye etmek ve bunların ülkemize girişini, satışını ve reklamını yapmak”[13] yasaktır. Burada dikkat edilecek ilk husus ucu açık bir tehlike arz eden hayvan kategorisi oluşturulduğu ve bu belirlemenin Bakanlığa bırakıldığıdır. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da bu hükme dayanarak 7.12.2021 tarihinde yayınladığı genelgede “Amerikan Pitbull Terrier, Dogo Argentino, Fila Brasilerio, Japanese Tosa, American Staffordshire Terrier ve American Bully” ırkları tehlikeli ilan etmiştir.[14]

Bunun yanında sahiplenmek, beslemek, barındırmak fiillerinin yasak kapsamında olması göze çarpmaktadır. Belirtmek gerekir ki bu fiillerin üçü de Temmuz 2021 öncesinde kanun maddesinde yer almamaktaydı. Bir değişiklik kanunuyla bu fiiller metne eklenmiş fakat yürürlük tarihinden önce tehlike arz eden ırktan bir köpek edinmiş olan kişiler için bir istisna hükmü getirilmişti. Kanunun yürürlük tarihinden (14.7.2021) itibaren 6 aylık bir süre içinde hayvanını “kısırlaştıran ve buna dair belgeyle birlikte Bakanlığa başvurarak veri tabanına kayıt ettirenler”e idari yaptırım hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüştü.[15] Yine bu değişiklik kanunuyla bu hayvanları “kayıt belgesiz, ağızlıksız ve tasmasız olarak dolaştır[ma], halkın yoğun olarak bulunduğu yerler ile çocuk oyun alanları ve parklarına sok[ma]” yasağı getirilmişti. Konunun gündem olması ve Bakanlığın 27.12.2021 tarihli genelgesi ile oluşan panikle bazı kişilerin tehlikeli sayılan hayvanlarını sokağa bıraktıkları haberlere yansıdı.[16] Belirtmek gerekir ki ev hayvanını terk etme fiili kabahat teşkil etmektedir ve 2 bin lira idari para cezası bulunmaktadır.[17]

Benzer düzenlemeler Almanya’da da mevcuttur ancak belirleme kanun ile yapılmaktadır. Pitbull-Terrier, American Staffordshire-Terrier, Staffordshire-Bullterrier, Bullterrier ırkları federal seviyede tehlikeli köpek statüsündedir, ülkeye sokulması kural olarak yasaktır.[18] Bunlara ek olarak eyalet kanunlarında genelde Bullmastiff, Cane Corso, Dogo Argentino, Bordeaux Dogge ırkları tehlikeli kabul edilmekte ve bu köpeklere sahip olmak özel izin gerektirmektedir. Ülkemizde de bu şekilde bir düzenleme yapılması düşünülebilir.

Hayvan hakları örgütleri ise bir köpeğin sadece ırkı sebebiyle tehlikeli kabul edilmesinin yerinde olmadığı, bunun genelde köpeğin yetiştirilme şeklinden kaynaklandığını savunmaktadır. Belirli köpeklerin ön plana çıkmasını ise dış görünüşleri ve suç çevrelerinde sıkça tercih edilmesine bağlamaktadır. Bu bağlamda PETA, 2019 yılında Berlin’deki ısırma vakası istatistiklerini delil olarak göstermektedir.[19] Zira tehlikeli kabul edilen köpekler tarafından gerçekleştirilen ısırma vakaları genelin %13,5’ini oluşturmaktadır. Bu oran bir insanın ağır yaralandığı vakalarda %9’dur.[20] Bu veri, tehlikeli hayvanların ev hayvanlarına oranı bilinmeksizin kesin bir çıkarıma elverişli olmasa da dikkat çekicidir.

2. Cumhurbaşkanı’nın barınaklarla ilgili “Sahipsiz hayvanların yeri sokaklar değil barınaklardır.”, “Sahipsiz hayvanlar için lütfen ön alın, sıcak ve güvenli barınaklar kurarak gıda artıklarından hayvan maması üretimini teşvik ederek pek çok gönül kazanabilirsiniz.” gibi açıklamaları oldu.[21] Sahipsiz hayvanların[22] yerinin sokaklar değil barınaklar olduğuna yönelik açıklama HKK ile doğrudan çelişmektedir. Zira Kanun’un 6. maddesi uyarınca sahipsiz hayvanların bakımevine götürülmesi zorunlu olsa da “kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır”.[23] Dolayısıyla sokak hayvanlarının anılan işlemler haricinde bakımevlerinde tutulmaları kanun hükmünü ihlal edecektir.

Kanuna aykırı emir veren amirin sorumluluğu kesindir. Emri alan memur ise sorumluluktan kurtulmak için durumu amirine bildirmekle yükümlüdür. Bildirime rağmen amir emrini yazılı olarak yinelerse memur emri yerine getirmek zorundadır. Bu durumda sorumluluk tek başına amire ait olur. Meğerki emrin içeriği suç teşkil etsin… İçeriği suç teşkil eden emir hiçbir şartta yerine getirilemez. Aksi halde hem emri veren amir hem emri yerine getiren memur ilgili suçtan sorumlu tutulur.

HKK yukarıda gösterildiği üzere yeni suç düzenlemeleri içermektedir. İlgili emrin yerine getirilmesi bu suçlardan birine vücut verdiği takdirde fiili bizzat işleyen memur ile birlikte emri veren amirin sorumluluğu da söz konusu olur. Bu bağlamda ilk olarak hayvana karşı işkence, acımasızca ve zalimce muamele etme fiilleri gündeme gelecektir. Kanunen (zaten gerekli bakımı ve kontrolü yakın zamanda yapıldığı için) barınağa götürülmesi kanunen söz konusu olmayan hayvanların zorla barınağa götürülmesi veya (gerekli bakımı ve kontrolü yapılmış, sakıncalı bir durumu bulunmadığı görülmüş olan) hayvanların barınakta alıkonulması fiilleri bakımından bu suçtan sorumluluk doğabilecektir. Özellikle barınakların ciddi fiziki yetersizliklerine ilişkin iddialar[24] göz önünde bulundurulduğunda suçun oluşması kuvvetle muhtemeldir. Medyada sıkça yer alan sürek avı niteliğindeki eylemler sonucunda hayvanların öldürülmesi veya hayatta kalma olasılıklarının düşük olduğu yerlere götürülmeleri bakımından da HKK m. 28/A gereği suç oluşacağı açıktır.

Ayrıca Türkiye’nin içinde bulunduğu hukuksuzluk sarmalı bakımından fazla incelikli bir husus olmakla birlikte cumhurbaşkanı belediyelere hukuken emir ve talimat veremez. Zira belediyeler yerinden yönetim esasına dayanan, idari teşkilatta hiyerarşik üstü bulunmayan kamu tüzel kişilikleridir. Merkezi yönetimin belediyeler üzerindeki idari vesayeti yalnızca sınırlı bir kontrol mekanizmasını içerir ve buna talimat verme yetkisi dâhil değildir. Dolayısıyla belediye başkanlarına yapılan yeni barınaklar kurma ve sahipsiz hayvanları toplayarak buraya yerleştirme çağrısı, hukuken etkili bir talimat teşkil etmemektedir. Aynı durum valiliklerin yanında tüm belediyelere gönderildiği ifade edilen bakanlık genelgesi bakımından da geçerlidir. Gerçi genelgenin 8. maddesi tüm hayvanların barınaklara toplanacağı endişesine sebep olmuş olsa da bütünsel bir yorumla buradaki ifadenin genel prosedürün işletilmesine (toplama, kısırlaştırma, aşılama, rehabilite etme, geri bırakma) işaret ettiği anlaşılmaktadır. Zira aksi yorum genelgenin 10. maddesindeki sahipsiz hayvanlar için belirli yerlerde yemek ve su bulundurulmasına yönelik talimat ile çelişecektir.

Hem belediyeler bakımından hukuken geçerli bir talimat bulunmaması hem de Cumhurbaşkanı’nın talimatının esasen “sıcak ve güvenli barınaklar” kurmayı da içermesi bakımından kanuna aykırı olan ve hayvanların zarara uğradığı uygulamalardan amir sıfatıyla başta belediye başkanlarının sorumlu olacağı anlaşılmaktadır. HKK’da sayılan suçların yanında TCK’da düzenlenen görevi kötüye kullanma (m. 257) ve kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma (m. 266) suçları da gündeme gelebilecektir.

Bunların yanında kanunlara uymamaya tahrikin de suç olduğunu unutmamak gerekir. Türk Ceza Kanunu’nun 217. maddesi şu şekildedir: “Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” Bu bakımdan halkı etkileme potansiyeli olan kişiler – bilhassa herhangi bir suçla anılmamak konusunda yüksek hassasiyeti olan, hukuka saygılı ve adaletli olmayı ülkü edinmiş kamu görevlileri – kullandıkları ifadelerde kanuni sınırlara azami özen göstermelidir.

3. Son olarak sahipli hayvanların verdiği zararlar bakımından sahiplerinin hem tazminat yükümlülüğü hem cezai sorumluluğunun doğabileceğini belirtelim. Yargıtay, sahibi tarafından uygun şekilde kontrol edilmeyen hayvanların başka insanlara yönelik saldırılardan dolayı hayvan sahibini taksirle yaralama suçundan sorumlu tutmaktadır. Bunun yanında Hayvanın tehlike yaratabilecek şekilde serbest bırakılması başlıklı TCK m. 177 gereği “[g]özetimi altında bulunan hayvanı başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde serbest bırakan veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal gösteren kişi” de suç işlemiş olacaktır.

Sonuç

Kanun yapma faaliyeti; çeşitli yararlar arasındaki durağan olmayan dengenin tespiti, takibi ve kurala bağlanması sanatıdır. Bugünün dengesinde hayvanların çıkarlarının göz ardı edilemeyeceği, insanların çıkarları karşısında ciddi bir ağırlık oluşturduğu, yasak ve kısıtlamalar gölgesine sıkıştıralamayacağı açıktır. Konuya bu bakış açısından yaklaşmak Türkiye’nin imzacısı olduğu Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nin de bir gereğidir. Bu bağlamda tehlikeli hayvan kategorisi dâhilindeki yasakların bilimsel temelde gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca idarenin işlemlerinin sokak hayvanları hakkındaki mevcut düzenlemelere uygun olması kuşkusuz zorunludur ki bu pek de sanat sayılacak bir iş değildir.


[1] DW Türkçe’nin ilgili video haberi için bkz. https://www.youtube.com/watch?v=Wv2Lih7dpNM&ab_channel=DWT%C3%BCrk%C3%A7e.

[2] https://t24.com.tr/haber/sokak-hayvanlari-erdogan-in-baslattigi-tartisma-buyuyor-barinaklar-mi-sokaklar-mi,1003848.

[3] https://t24.com.tr/haber/cevre-sehircilik-ve-iklim-degisikligi-bakanligi-ndan-sokak-hayvanlari-genelgesi,1003853.

[4] Bu hususta geniş bilgi için bkz. Serkan Köybaşı, Yeni Bir Anayasal Hak Öznesi Olarak Hayvan – I ve II, Anayasa Hukuku Dergisi, Cilt: 7, Sayı:13 ve 14, Yıl:2018, s. 103-156 ve 257-422.

[5] HKK madde 4 bent a.

[6] HKK madde 6/1 ile birlikte Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu.

[7] HKK madde 14.

[8] Her ne kadar 7332 sayılı Kanun ile TCK m. 151/2 ilga edilmiş olsa da tek başına bu değişikliğin uygulama özelinde veya hayvanların hukuki statüsü bakımından ne gibi bir fark yaratacağı meçhuldür. Krş. https://www.dailymotion.com/video/x82e6dz.

[9] Kanunun son değişikliklerden önceki haline ilişkin World Animal Protection örgütünün 2020 tarihli raporuna bkz. http://api.worldanimalprotection.org/sites/default/files/api_2020_-_turkey.pdf.

[10] Bunun yanında kabahat teşkil eden fiillere de yenilere eklenmiştir (Ör.: Ev hayvanını terk etmek).

[11] Alman Hayvanların Korunması Kanunu madde 17.

[12] Alman HKK m. 18 f. 1/3 ve f. 4 ile birlikte m. 3 f. 13.

[13] Metin, 2021 Temmuz ayından önce şu şekildeydi: “Pitbull Terrier, Japanese Tosa gibi tehlike arz eden hayvanları üretmek; sahiplendirilmesini, ülkemize girişini, satışını ve reklamını yapmak; takas etmek, sergilemek ve hediye etmek [yasaktır]”.

[14] https://www.tarimorman.gov.tr/DKMP/Belgeler/YABAN%20HAYATI/Tehlike+Arz+Eden+Hayvanlar+07.12.2021+2021-48.pdf.

[15] 5199 sayılı HKK’ya, 7332 sayılı Kanunun 15. maddesiyle eklenen Geçici Madde 3.

[16] https://t24.com.tr/haber/son-3-gunde-5-pitbull-cinsi-kopek-sokaga-terk-edildi,1004705.

[17] HKK m. 14/n ile birlikte m. 28/j.

[18] HundVerbrEinfG m. 1.

[19] https://www.peta.de/themen/listenhunde-kampfhunde.

[20] https://www.berlin.de/sen/verbraucherschutz/aufgaben/tierschutz/hundehaltung/bissstatistik2019-pdf.pdf.

[21] https://t24.com.tr/haber/erdogan-akp-li-belediye-baskanlarina-seslendi-hicbirinizin-size-olan-guvenimi-umudumu-bosa-cikarmayacaginiza-yurekten-inaniyorum,1002964.

[22] HKK m. 3/f’e göre sahipsiz hayvan “[b]arınacak yeri olmayan veya sahibinin ya da koruyucusunun ev ve arazisinin sınırları dışında bulunan ve herhangi bir sahip veya koruyucunun kontrolü ya da doğrudan denetimi altında bulunmayan evcil hayvan[dır]”.

[23] Yönetmelik’in 21. maddesinin d) bendindeki esasın “sahiplendirilmek” olduğuna, 10 gün içinde sahiplendirilemeyen hayvanların alındıkları ortama bırakılacaklarına ilişkin düzenleme kanundaki amir hükme aykırıdır. Baro ortak açıklamasında bu gerçek göz ardı edilmiştir. Bkz. http://www.ankarabarosu.org.tr/HaberDuyuru.aspx?DUYURU&=18193.

[24] https://t24.com.tr/haber/sokak-hayvanlarini-toplamak-kulturel-bir-katliam-olur,1003644; https://t24.com.tr/haber/dr-gurbuz-erturk-barinaklar-hayvan-refahina-uygun-olmayan-modern-tutukevleridir,1004062; https://t24.com.tr/video/barinakta-can-cekisen-kopegin-goruntusu-tepki-cekti,44440.

Yazarın Diğer Yazıları

Cumhuriyetin 100. yılında laiklik ve Ceza Hukuku

Çoğunluğun inancına, diğerlerini aşan bir dokunulmazlık atfetmek hukuksuz olduğu kadar anlamsızdır. Özgürlük prensip olarak çoğunluktan ve/veya gücü elinde bulundurandan doğru tehdit altındadır. Bu, inanç ve ifade özgürlükleri için de geçerlidir. Çünkü modern bir hukuk sisteminin var olmadığı bir gücü gücü yetene düzeninde tehlikeye girecek olan çoğunluğun değil azınlığın inancı ve sözüdür

Laiklik, kolektif cinsel istismar ve çocuğun üstün yararı

Ülkenin bu tür olayların yaşan(a)mayacağı bir yer haline gelmesi ve istismar alanlarının kapatılması laik hukuk devletinin asli görevi, bu görevi yerine getirecek siyasetin oluşması ise tüm toplumun sorumluluğudur

Yasasız haberleşme yasakları

Mahkemelerin veya hâkimliklerin yayın yasağı kararı vermesine dayanak olacak hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Dayanak sayılan genel nitelikli düzenleme Basın Kanunu'nda bulunmaktadır ve ironiktir ki başlığı "Basın Özgürlüğü"dür