Yayıncılık piyasasını altüst eden, tüm dünyada 40 milyon satan, geçtiğimiz günlerde Türkçe baskısı da Pegasus Yayınları’ndan çıkan Grinin Elli Tonu (Fifty Shades of Grey) kitabını duymuşsunuzdur.
Yüzüklerin Efendisi, Buz ve Ateşin Şarkısı, Harry Potter, Alacakaranlık, Açlık Oyunları gibi, bütünüyle farklı dünyalarda geçen, fantastik öğelerinin yoğunluğuyla günümüz gerçekliğinden afili bir kaçış da vaat eden türlü örnekler, uzun süredir yayıncılık dünyasını kaynatmaktaydı.
Çok satan kitapların film uyarlamaları konusunda tam bir pars çevikliği ve ataklığında olan Hollywood da resmin içinde olunca, popüler kültürün bu tip fantastik serilerle tıka basa dolması kaçınılmazdı.
Gelgelelim, müthiş zarafeti ve güçlü edebiyatıyla insanı her yaşta sarmalayan Jane Austen romanlarından, edebi içeriği hayli daraltılıp drama çeşitliliği bir o denli artırılmış Barbara Cartland’lara, Danielle Steel’lerden Sophie Kinsella’lara, azımsanmayacak bir kitleye hitap eden “chick-lit” (“piliç edebiyatı) örneklerine de alışkındık.
Ama ne zaman ki, beyaz dizilerin tüm janjanlı klişelerine bürünmüş, bunun yanına da son derece pornografik, üstelik de SM (Sado-Mazohist) bir ilişki örgüsünün detaylarını katmış bir roman, küresel satış rekorları kırarak fenomen haline geldi, orada afalladık.
Grinin Elli Tonu’nun sarsıcı başarısını, okunan kitabı ifşa ve okurunu yargılayan bakışlara malzeme etmemek gibi bir avantaj sunan elektronik kitap gerçekliğine bağlayanlar var. Benzer şekilde, içindeki yapış yapış klişeleri kapağından açık eden, birbirine dolanmış bedenlere, bayağı illüstrasyonlara yer vermeyen, sade ve renksiz kapak tasarımının da satışlara yardımcı olduğu kesin.
Peki ya, New York Times’lara, Huffington Post’lara kadar tüm saygın çevrelerde tartışıldığı, Türkiye medyasının en libidosuna kuvvet kalemlerinin “ay bayıldım!” çektiği üzere; pahalı armağanlar ve ufak jestlerle süslenmiş bir seks köleliği öyküsü olan romanın, romantik olduğu kadar “özgürleştirici” de oluşunun iddia edilmesine ne demeli?
Kitabın Batı’daki kadınlar üstündeki etkisiyle ilgili söylenegeldiği üzere, Türkiyeli kadınların bastırılmış ve yok sayılmış cinselliklerini bir güneş gibi ışıldatıp, seks dengelerini sarsmayı başarabilecek mi?
Anlayışlı okurun yüksek müsaadesiyle yanıtlamak isterim; HADİ ORADAN!
Türkiye’de grinin en belirgin tonu, en koyu olanı. Hatta elimizi korkak alıştırmayalım, bildiğin katran karası.
Bu cinselliği kadar, namusu da ikiyüzlü, kadın olmanın çoğu zaman sırtta büyük bir yük olduğu tekinsiz ülke, N.Ç.’lerin, G.Ü.’lerin yuvası.
Burası, tacizin, tecavüzün, ensestin, işkencenin, şiddetin coğrafyası.
Burada türlü korkunçlukların mağdurları suçun faillerinden beter cezalar alıyor.
Burada her gün, en az 5 (BEŞ) kadın, erkek cinayetlerine kurban gidiyor.
Burada, daha dün, cep telefonu olduğu için bir kadın, 20 yıllık kocası tarafından 9 kurşunla katlediliyor.
Hal böyleyken…
“Ooohh, İngiliz bir teyze ne güzel yazmış. Ağzımızın tadıyla biraz şeker helvasına bulanmış sapkın pornografi okuduk, fanteziye çeşit oldu” denirse, saygı duyarım.
Herhalde isminden mütevellit, basbayağı elli sözcükle yazılmış gibi görünen, bol tekrarlı sıfır derinlikli bu roman, ağır gündemin içinde, soğuk hazanın eşiğinde hafif ve güzel bir kaçışsa, anlarım.
Ama ne olur, kadın olmanın her gün daha da zor olduğu bu acayip memlekette, sado-mazo bir pembe dizi kadınları özgürleştirecek demeyin, yalvarırım.