08 Eylül 2012

Daha karpuz kesecektik

Yaz ve bütün çağrışımlarına her dem pür heves hazırım ama, her sabah kapıma gelip de elimde hışırdayan gazetelerden...

Çok katmanlı kallavi bir paket program olarak yurda dönüş telaşı, iş görüşmeleri, köprü ve yol yapım çalışmaları, haliyle trafik bezmeleri, yakına geldikçe sirkteki şakacı aynalar gibi insanın gözüne gözüne büyüyen gündem sorunları filan derken, yaz geçip gidiverdi.

Ne yıllardır şimalin soğuk rüzgârlarında geçen püfürdek ağustoslara yaz-mış gibi yapan bedenimi alışkın olduğum şekilde buram buram Akdeniz güneşlerine koyverebilmiş, ne denize doyabilmiş, ne o canım Ayaş domatesleriyle kütür kütür kirazlara kavuştuğum için yeterince heyecan yapabilmiştim ki, eylül geldi.

Hazan da gelsin tabii, ömrü billâh ben sıcağa doyayım diye bekleyecek hali yok diyorum karpuz sever bünyeme. Heyhat!

Etraf gittikçe iyice tekinsiz bir alacakaranlığa bürünürken, içim kararıp soğudukça ısıtıp şifa bulmak için, şok donduruculara kavanoz kavanoz yaz saklayasım geldi.

İnsankızı bir acayip.

Uzun süredir hasret biriktirilmiş bazı şeylere doyamıyor, bazılarındansa çabucak bıkıyor.

Yaz ve bütün çağrışımlarına her dem pür heves hazırım ama, her sabah kapıma gelip de elimde hışırdayan gazetelerden, önüme serilen turnusol kağıdı televizyon kanallarından fena halde sıkıldım mesela.

Köşesine konuk olmak keyfinden hiç mi hiç bunalmadığım, söyleşileri ya da seçkileriyle günümü şenlendiren üç beş yazar, oraya buraya serpiştirilmiş birkaç komik-saçma haber de olmasa, her güne yorgun, sinirlerim iyice yıpranmış bir halde başlayacağım.

Bırak uzun yazları, ömrünün baharının tadını çıkaramamış ufacık çocukların ölüm haberiyle başlamadığımız, içten ve dıştan vuran savaş tamtamlarıyla uykumuzdan olmadığımız günümüz kaldı mı?

Rutin mühimmat sayımı denilen saçma sapan bir gecede yitip giden evladının ardından, “vatanınız sizin olsun, yeter vatan sağ olmasın, oğlum sağ olsun” diye ağlayan bir babanın karşısına geçip, şehitlik mertebesiyle yüceltilip meşrulaştırılan anlamsız ölümlerden “birkaç tane Mehmetçik” diye söz edebilen erklerin olduğu, sağduyusu kendinden menkul, korkunç zamanlardan geçiyoruz. 

Sermayeyi kediye, akıl sağlığımızı bir tutam mizah, biraz ikindi güneşi, azar azar veda eden bir sulu şeftaliye emanet etmekten başka yapabileceğimiz bir şey var mı?

O yüzden diyorum.

Uzun yaz günleri, hiç değilse siz terk-i diyar etmeyin. Daha karpuz kesecektik!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Haydi vur kendini şaraba, kedere ve aşka vur

Bugünlerde ölümün tekinsiz nefesi kulaklarımızda bir tokat gibi üst üste patlıyor

Kral Çıplak!

Bir varmış, bir yokmuş. Dört mevsimin birden yaşandığı cennet bir diyarda çelişki her şeyden çokmuş...

Seks Köleliği ve Grinin Ellibirinci Tonu

Türkiye medyasının en libidosuna kuvvet kalemlerinin “ay bayıldım!” çektiği...