13 Ekim 2012

Kral Çıplak!

Bir varmış, bir yokmuş. Dört mevsimin birden yaşandığı cennet bir diyarda çelişki her şeyden çokmuş...

 

Bir varmış, bir yokmuş.

Dört mevsimin birden yaşandığı cennet bir diyarda çelişki her şeyden çokmuş.

Herkes sürekli bir şeylerden yakınıp durur, ama kendilerine sorulduğunda yalnızca  kanaatkarlığın tekdüze tıkırtısı duyulurmuş.

Sorulduğunda kimse namus ve aileyi yere göğe koyamaz, ama aile içi şiddetin her türlüsü durmaksızın yaşanırken, toplum en çok kendi ikiyüzlü değerlerini vururmuş.

Lafta kimse vatan millet aşkını sözcüklerle anlatamaz, ama yakıp yıkmanın her türlüsüyle toplum, baştan ayağa en çok kendi bütünlüğünü unuturmuş.

Geçen hafta art arda açıklanan iki önemli araştırma sonucu; “Türkiye Değerler Atlası” ile “Muhafazakarlık Araştırması” bu satırları çağrıştırdı. Daha önce de yazdıydım. Bir güneşli diyarmış o ülke, kutsal değerleri bir acayip türkü… Suya, havaya, toprağa cemreler düşer, ama bahar gelemezmiş bir türlü!

***

Bu ara üzerimde bir haller var.

Bedenimde ve ruhumda oluşan binbir değişimle hasbıhal ediyorum. Ama sanmayın ki bunu bahane edip yazı yazmıyorum, ya da oyunbaz zamanın aceleci çarklarında savrulup, sözcüklerimi bir sonraki fırsata erteliyorum. Aksine, sıklıkla yazıya oturuyor, okuduğumu düşünüp düşündüğümü yazıyor, en sonda da içim huzursuz, yazdığımı siliyorum. Cümlelere sığamıyor, sığdığımı sevemiyorum.

Bildik ve sevdik birkaç kalem, bir de T24’ün haberleri dışında, gazete okumaktan, haber dinlemekten bile kaçınıyorum. Görüşünü önemsediğim birkaç akıl, bir de mırıldandıklarım dışında, kimseyle gündem sohbetlerine girmiyorum.

Beni az tanıyanların meclisinde, herhangi çetrefilli bir konuda “amaaan boşver” çekip, lafı daha sıradana, gündeliğe, geyiğe vurunca, beni enikonu apolitik sanıyorlardır ya, bilmiyorlar, aslında kendimi esirgiyorum.

Sizin başınıza gelmiyor mu? Bazen, en beklemediğin ortamda, en beklemediğin insanlar, şaşırtıcı ve sarsıcı görüşlerle karşına çıkabiliyorlar.

Facebook’da duvarına en hazzetmediğin köşe yazarının son yumurtlamasını yapıştırıp da la havle çektiren, 10 yıldır görmediğin yazlık komşundan; ya da saldırgan biçemiyle içini şişirirse “takibi bırakmaya” en fazla bir tık uzak olduğun Twitter tanışından söz etmiyorum.

Düpedüz, varlığından sohbetinden keyif aldığın, yaşamın tüm katmanlarında olmasa da, çeşitli ortak yaşantılara sahip olduğun insanlar. Kuşkusuz, kendini en yakın bulduklarınla bile, her konunun her detayıyla ilgili, askeri nizam aynı şeyleri düşünmek zorunda değilsin; ama sanırsın ki seninle, belli başlı olmazsa olmazlar konusunda, hiç değilse onlar ortak fikirleri paylaşacaklar.

Öyle anlar geliyor ki, bakıyorsun sevgin saygın, dostluğun elden gidecek, bağlıyorsun sözü çaresiz, yeme-içmeye, tatile, alışveriş, futbol, dedikodu, eğlenceye…

Ne yapalım diyorsun kendine; ortamın çok bilmiş muhalif teyzesi olacağıma, kısa bir tura çıkalım nihilizmin ferah kıyısında.

Ne var ki, tehlikesiz kıyıların ferahlık duygusu kısa süreli. Bu kez de,  sağduyunun sımsıkı örttüğün kapıları gıcırdamaya, içindeki bilgiç ses ince ince aptallıktan, usul usul bencillikten, korka korka ikiyüzlülükten, dalga geçe geçe gamsızlıktan dem vurmaya başlamıyor mu?

Buyur buradan yak. Dışındakiler yetmedi, bir de içinden muhalif sesler korosu…

Had bildirmek yeni manevi değerimiz, vazgeçilmez haşmetlimiz. Sükunet ve tevazu öldü, yaşasın gürül gürül nefretleri çığıran kızgın sesimiz!

Ola ki bir yarım akıllı çıkar, gözlere inmiş perdeleri aralayıp aşikarı vurgular, boşveeer, onu da nasılsa dokuz köyden kovarlar.

Ne demiş insanı derinlik sarhoşu eden çizgi romanlarının en ünlüsü Sandman’de Neil Gaiman?

“Kralın çıplak olduğunu söyleyebilmek, her zaman çocuklara ve yarım akıllılara özgü bir ayrıcalıktır. Ama günün sonunda yarım akıllı yine yarım akıllı olarak, kralsa yine kral olarak kalır.”

Bu alıntıyı yaptım ya, içimdeki didaktik baykuş başladı yine kıvranmaya. Bunca karşı çıkılacak şey arasında, utanmıyormuşum masalların ardına sığınmaya.

Ne yapayım canım… Merak, isyan, adalet, kaygı, korku, cesaret, içimde ne kabarıyorsa sarıp sarmalayıp saklama kaplarına koydum. Doğmamış çocuğumla akıl sağlığımı itinayla korumaya çalışıyorum.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Haydi vur kendini şaraba, kedere ve aşka vur

Bugünlerde ölümün tekinsiz nefesi kulaklarımızda bir tokat gibi üst üste patlıyor

Seks Köleliği ve Grinin Ellibirinci Tonu

Türkiye medyasının en libidosuna kuvvet kalemlerinin “ay bayıldım!” çektiği...

Daha karpuz kesecektik

Yaz ve bütün çağrışımlarına her dem pür heves hazırım ama, her sabah kapıma gelip de elimde hışırdayan gazetelerden...