Bundan yaklaşık iki hafta önce hararetle tartışmaya yeniden açılan vitamin almalı ya da almamalıyız konusu hergün bir avuç vitamin alma alışkanlığında olan kişileri tekrar bu alışkanlığı sorgulama ve bazılarını da tamamen vitamin alımını durdurmaya yöneltti. Burada deney tecrübesi olan ve bulguların yayınlanmasında, doğruların kılı kırk yaran bir dil ile izahının medyatik algıdaki önemini savunan bir eğitmen olarak “yine halkı yanıltmaca“ demekten kendimi alamadım.
Daha önce yapılan klinik araştırmalarda anti oksidanların hücre zedelenmesine neden olan, gerek vücudun ürettiği, gerek dış faktörler nedeniyle oluşan, serbest radikal olarak adlandırılan kansere yol açabilen bu maddeyi nötr hale getirerek etkisiz kıldığı kesinleşmiş bir veriydi. Bilindiği üzere vitamin ve bitkisel kaynaklı antioksidan kullanımı bu verilerin yayımlanmasından sonra artış göstermiş, kişilerin alternatif tıp ve vitaminlere ilgisi artmıştı.
Bugüne dek dünyada antioksidan vitamin alımının kanseri önleyebileceği hipotezini test edebilme açısından dokuz tane araştırma yapıldı. 15 yıl süren ve Çin de yapılan ilk araştırma da mide ve mide borusu kanserlerine dair korunma amaçlı selenium, beta-karoten (A vitamini) ve E vitamini desteklerinin alımının kullanıcı gurup ve kullanmayan gurup arasında fark oluşturmadığı anlaşıldı. Finlandiya da sigara kullanan orta yaş erkek gurubu arasında yapılan 8 yıllık uygulamada, akciğer kanserinin beta karoten kullananlar arasında arttığı görüldü. Amerika’da yapılan, sigara içen ve asbesdosa (eski yapılarda kanserojen olabilen izolasyon maddesi) maruz kalmış kişilerde yapılan deneyler akciğer kanserinin, A vitamininin hayvansal ve bitkisel kaynaklı iki türünüde kullananlarda arttığına işaret etmiştir. Aktif hücre dejenerasyonuna maruz kalan gurupların üzerinde antioksidanların önleyiciliğini araştıran bu üç çalısmanın ötesinde yapılan diğer altı klinik araştırmalardan (SELECT) adlı araştırmada
ise selenium ve E vitamini kullanımında 50 yaşın altındaki erkeklerde prostat kanserinde yüzde onyedi artış görülmüştür. Bahis konusu olan bu dört araştırmada kanımca dikkat edilmesi gereken en önemli husus, E vitamini ve retinolün ( hayvansal kaynaklı A vitamini) yağda çözünürlüğü olan vitamin gurubuna dahil olmaları ve dolayısı ile vücutta hormon dengelerini değiştirebilme özelliğinde olmalarıdır, ilaveten bilindiği üzere özellikle prostat kanserlerinde bireyin hormon düzeyi kritik önem taşımaktadır. Ayrıca vücutta kanser hücresi olma riski taşıyan kişilerde, mevcut kanser hücreleri yağda çözünür vitamin gurubuyla etkileşim sonucu, güçlenip yayılabilir
Fransa ‘da yapılan araştırma da günlük A (beta karoten), C, E, selenium ve çinko verilen kadın ve erkeklerde gurup genelinde öncelikle fark görülmemekle birlikte cinsiyet ayrımı yapıldığında, erkeklerde kanserinin önlenmesinde daha başarılı olunduğu, kadınlarda ise cilt kanserinin tetiklendiği ortaya çıkarıldı.
Diğer üç araştırmanın da antioksidan kullanımının kanser önleyici olarak farklılık yaratmadığını tespit eden araştırmacılar, gerekçelerini kanımca denek denetimleri oldukça yetersiz olan (özel yaşamlarında sağlikta koruyucu prensiplere, egzersiz, güneşten korunma, beslenme alışkanlıkları gibi konularda davranış farklılıkları tespit edilmemiş deneklerin katıldığı) araştırmaların bulgularına dayandırmaları nihayetinde, varsayımları sonuç olarak sunmaktan ileri gidememişlerdir.
Bundan çıkardığım sonuç tıbbi güvenirliği sağlanmamış deney sonuçlarını özensiz genellemelerle medyaya sunmak ve halka yarım bilgi sunarak korku salmak yerine, antioksidan vitaminlerin özellikle besinler yoluyla, ölçülü şekilde vücuda alımının önemini vurgulamalıdırlar. Kanser riskini yükselten alkol ve sigara kullanımına devam ederek vitamin alımıyla önlemcilik yapmaya çalışmak da ödemesi ağır bir yanlışı göstermekte.
Vücudun yiyecek bazlı imal edilmiş vitamini besinlerden alınan vitaminler gibi tanımladığını vurgularsak sentetik imal edilen vitaminlerle organik ve yiyecek bazlı imal edilenlerin arasındaki fark, test edilmesi gereken en önemli özelliklerden biridir demeliyiz. Bunun dışında bioflavonoid (vitamin p), polyphenol, ve catechin adı verilen, çay, meyve ve sebzelerde bulunan antioksidan bileşimlerin kansere karşı koruyuculuğu ispatlanmıştır demeden geçemiyeceğim. Umuyorum bu konuda daha aydınlatıcı sonuçlar yakın gelecekte bizleri somuta kavuşturur. Tıbbın daha uzun bir dönem alternatif tıp ve koruyucu hekimlikle gizli savaşı sona ermeyecek ve halkın kendi sağlığı konusunda sağduyu ile vermeye çabaladığı kararlara şüphe düşüren sorgulamalara sebebiyet verilmeye uğraşılacak gibi gözükmekte.