Carlos Cienfuegos (solda) ve Aydemir Taşova
HATAY
T24 ekibi olarak (Candan Yıldız, Murat Sabuncu, Faruk Ekici ve Hazar Dost) deprem bölgesine doğru çıktığımız yolda, önce Adana’ya sonra Hatay ve İskenderun’a ulaştık. Saat 11.30’da Hatay’a vardığımızda bölgede hukuki yardım çalışmalarına katılan avukat Taylan Tanay, beyin cerrahı ve aynı zamanda T24 yazarı olan Prof. Dr. Talat Kırış ve CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na -siyasetçi kimliğiyle değil, bu sefer hekim kimliğiyle- kurdukları gönüllü revirde yaralılara bakarken rastladık.
Revirin biraz ilerisinde bir gece önce Suriyeli olduğu düşünülerek dövülen, ancak sonunda “Türk çıktığını” söyledikleri bir vatandaş, yüzü gözü mosmor olmuş bir hâlde parktaki bankta yatıyordu. Uyuduğu için kendisini rahatsız etmek istemedim.
Suriyeli olduğu düşünülerek dövüldüğü belirtilen depremzede
Geceyi geçireceğimiz çadırımızı kurduktan sonra, Türkiye’nin dünyada da bilinen beyin cerrahı Prof. Talat Kırış’ı Sevgi Parkı’nda bir yaralının kafasına dikiş atarken bırakıp, deprem bölgesindeki güncel bilgileri almak için çevreyi dolaşmaya başladık.
Her ne kadar haftaya damga vuran tartışmalardan biri Oksijen’in “Fotoğrafların dili yoktur, konuşmazlar” anonsu olsa da, bir avukatlık bürosuna ait olduğunu düşündüğüm enkazın arasında gördüğüm ve çektiğim bu “binalarını kaybetmiş tapu belgesi” fotoğrafı, bağıra çağıra her şeyi anlatıyor. Artık savruldukları enkazın ‘mülkiyet belgesi’ olan o tapular, o kâğıt parçaları, bir kez daha ne kadar hayata mal oluyor…
Bir süre sonra depremzedeler, gönüllüler, yerel halk, gazeteciler, velhasıl herkes için çok ama çok önemli bir problem olan tuvaletin nerede olabileceğini bulmak üzere etrafa bakınırken, alt katları çökmüş ve çok ciddi derecede hasarlı olan bir evden ses geldiğini duyan arama kurtarma ekibine rastladım. Koşarak gittim. Herkes çok umutluydu çünkü bu kadar uzun süre geçmesine rağmen bir ses duymuşlardı, deprem bölgesinde rastladığım ilk arama kurtarmadan bir insan kurtarılacağı için çok heyecanlıydım.
Arama-kurtarmanın yapıldığı bina
Saatim 15.26’yı gösteriyordu ve henüz 7 saatlik bir sürecin parçası olacağımı bilmiyordum.
Askerler bina önünde meydana gelebilecek herhangi bir çökmeye karşı insanların binaya fazla yaklaşmasını önlüyordu. Kore ekibi binanın hem sağından hem solundan arka tarafa girip girip çıkıyor, arama kurtarma köpeklerini bir oraya bir buraya sokuyorlardı. UMKE ekibi de oradaydı.
Çalışma binanın arka tarafında olduğu için olan biteni göremiyorduk. UMKE ekibinden biri arada bir çıkıp vatandaşlara “Toz gözlüğü olan var mı?”, “Hilti var mı?”, “Jeneratör var mı?” diye sesleniyor ve o sırada orada çoğunlukta olan Gebze Belediye gönüllüleri koşarak UMKE’nin isteklerini jet hızıyla karşılamaya çalışıyordu. Son çıktığında “Düdüğü olan var mı?” deyince arkamdaki vatandaşlardan biri “Neyiniz var ki sizin yanınızda?” diye çıkıştı. UMKE’nin cevabı “Bina çok sallanıyor, düdüğü kendimiz için istiyoruz” oldu…
Kore ekibinin arama kurtarma köpeği
Düdük isteğinden sonra askerler bizi binanın daha da gerisine alarak önümüze bir şerit çekti ve kimsenin yaklaşmasını istemedi. Bekleyen ambulans ve diğer araçların kontağının kapatılması ve bizim de sessiz olmamız istendi. Enkazdaki ses dinleniyordu…
Bu sırada yanımda duran 65-70 yaşlarındaki inşaat demir ustası birinin yakınlarının bu enkazda olduğunu öğrendim. Denizli’den erkek kardeşi ve yeğenini bulmak için gelmiş, ikisi de enkazda. Yengesini iki gün önce enkazdan çıkarıp toprağa vermiş. Şimdi kardeşi ve yeğeni için bekliyor. Ölü ya da diri!
‘Enkaz altından sesi duyulan kişi için’ yapılan çalışmada saat 16.44’ü gösterdiğinde UMKE’nin binanın arkasına doğru götürdüğü sedye dışarı çıkmaya başlıyor. Ama sedye boş. Boş sedye önde, kurtarma ekipleri arkada... Kore kurtarma ekibi hem sağdan hem soldan defalarca enkaz altına ulaşmayı denediği -ne çabuk vazgeçtiler diye düşünmeyin, ben oraya varmadan çok daha önce denemeye başlanmış- binada çalışmaya devam etmenin çok riskli olduğunu söyleyerek bölgeden ayrıldı.
Bu arada yabancılar dışında Türkiye’den gelen yardımlarda kimin gönüllü kimin arama kurtarma ekibinden olduğunu anlamak gerçekten çok güç. Üstlerindeki yelekler birbirine çok benziyor. Kimin gerçek uzmanlığı arama kurtarma, onu anlamak zor… Buna değinmemin sebebini biraz daha aşağı indiğinizde karşılaşacağınız videoda anlayacaksınız.
“Binlerce kez şükürler olsun ki şehitlik rütbesine kavuştular”
Kardeşi ve yeğenini beklerken boş sedye ile karşılaşan amca Türk ‘ekiplere’, “Yeğenim burada canlı. Gitmeyin, bizi ölüme terk ediyorsunuz” diyor. Sonrasında ‘AFAD Gönüllü’ yeleği olan ve içerdeki çalışmaya katılan kişinin şu cevabıyla karşılaşıyor:
“Bize ilk başta duvara vurma gibi bir ses geldi. Bunu ben kendim duydum. Ama daha sonraki ses denemelerinde şöyle bir ses duydum -duvarı tırnaklarıyla kazıma işareti yapıyor o sırada- başka bir şey duymadım.
İnan Allah’a herkes elinden gelenin fazlasını yaptı.
Bu bize Allah’tan gelen bir şey, bugün benim başıma da gelebilirdi. Rabbim kimseye yaşatmasın ama hayatta isyan etmemek lazım, Allah’a şükretmek lazım. Binlerce kez şükürler olsun ki şehitlik rütbesine kavuştular.”
“Cenazelerimizi nasıl alacağız, sen bunu bırakıp gidersen ben ne imkânlarla çıkaracağım” sorusuna ise yine enkazda canla başla çalışan başka bir gönüllü yanıt veriyor:
“Ben sadece gönüllü yardım ediyorum, bu benim uzmanlığım değil. Burada yetkili yok mu ya ben anlamıyorum, burası nasıl bir ülke, burası nasıl bir ülke!
…
Ses yok ama başka denemek isteyen ekip varsa deneyecektir mutlaka…”
Nitekim öyle oldu, enkaz altındakilerin yakınlarının ısrarı sonucunda başka bir ekip denemeye başladı: İspanyolca köstebek anlamına gelen Meksika kurtarma ekibi ‘TOPOS’ işi devraldı. 11 Eylül saldırıları da dahil olmak üzere sayısız kurtarma operasyonuna katılmışlar.
Saat 17.50…
Meksika ekibinden birinin yanına gidip İngilizce durumu sordum ama karşılığında Türkçe bir yanıt aldım. Yanıtı veren 25 yıldır profesyonel olarak bu işi yapan Aydemir Taşova’ydı. Taşova sekiz yıldır Meksika’da yaşıyor ve TOPOS ile tekrar bu kara gün için memleketi Türkiye’ye dönmüş.
Aydemir Taşova (solda)
Arkada 1,55 boylarında, ekibin geri kalanının turuncu üniformaları olmasına rağmen sadece kendisinin gri kamuflajı olan, bembeyaz sakallı ve adeta filmlerde gördüğümüz savaş sahnelerindeki askerle benzeyen bir kostümle, vın oraya vın buraya 10 atom karınca gücünde çalışan biri var: Carlos Cienfuegos.
Carlos bu ekibin başı ve ülkesinde gerçekten çok popülermiş. Normalde ekip şefi olmasına rağmen şu an aralarında Türkçe bilen tek kişi olduğu için, AFAD ile arasındaki koordinasyonu Aydemir Taşova sağlıyor…
Bu enkazda bir hayat olduğuna inandıkları için hazır bu bölgeye kadar geldiklerine göre bu iş bitene kadar çalışalım, diyorlar. Ancak tam olarak kim olduklarını bilmedikleri Türk ekibi, başta biraz üstten ve sinirli konuşmuş kendileriyle. Taşova, TOPOS ekibi adına AFAD’ı arayıp bu kazıya devam etmek istediğini söylüyor, böylece ‘Atom Karınca’ ve ekibi, Korelilerin arkadan girmeye çalıştığı binaya ön cephedeki soldan ikinci odadan girip aşağı inmeye karar veriyor.
İçeri koşarak giden Carlos ve diğerleri içerdeyken bir kısmı da bir terslik olduğunda ekibi kurtarmak için onları dışarıda bekliyor. Uzun süredir memleketten uzakta olan Aydemir Taşova ile Hatay’a geldiği günden bu yana yaşadıklarını konuşmaya koyuluyoruz.
Carlos Cienfuegos
Türkiye’ye iner inmez koşarak yardımına geldiği memleketine ilk hoş geldin diyen Turkcell olmuş, zira 15 gb internet kullanımlı yeni bir hatta 950 TL ödemiş.
Bu sırada THY uçağında bavullarının karıştığını söylemişler ve bavulları önce Adana’ya daha sonra da Hatay’a gelmiş. Nihayet bavula ulaşılmış ama içindekilerden iki eksikle; Ses dinleme cihazı ve termal kameraları!
Konu ses dinleme ve termal kameralara gelmişken bir gün önce yaşadığı kurtarma hikâyesini anlatıyor:
“Hiç ses alamadıkları bir binanın enkazını toplamak için iş makineleri bir binanın önünde bekliyordu, biz termal kamera ile deneyelim dedik. Bakıyoruz hiç ama hiç ısı yok. Ben yine de herkesi susturup bir kez içeriye seslendim, ‘Sesimi duyan var mı?..’
Birisi duvara tıkladı o sırada, inanamadık. Hemen tekrar kurtarma operasyonuna başladık. Meğer duvarlar yalıtımlıymış ve ısıyı bu yüzden göstermiyormuş. Kurtarılan hanımefendinin tek bir yarası bile yoktu, sadece açlık ve susuzluktan bitkin düşmüş ve sesini çıkaramamış. Yakınları ölüsünü beklerken birden hayatları değişti.”
Özgür Demirtaş’ı tanıyor musun?
Bir anda durup şöyle soruyor; Özgür Demirtaş’ı tanıyor musun? Kahramanmaraş merkezli çifte depremden sonra, enkaz altındaki yakınları için kendisine ulaşan yüzlerce depremzedenin yardım çağrısını yaklaşık 5 milyon takipçisi olan Twitter’daki hesabından günlerce ve gece gündüz paylaşan Sabancı Üniversitesi Finans Bölümü Başkanı, aynı zamanda bir sosyal medya fenomeni olan Prof. Dr. Özgür Demirtaş’tan söz ediyor.Sebebini soruyorum. “Yanlış anlama ben biraz uzak kaldım ülkeye, tanımadığım için soruyorum” diyor. Enkazda bir arama kurtarma yaparken defalarca telefonunun çaldığını ve arayanın Demirtaş olduğun söylüyor ve devam devam ediyor:
“X yerde yaşayan var hemen oraya gidin diyor, ama ben enkazdayım nasıl gideyim? Ayrıca bir de ‘Meksika Kurtarma Ekibi’ diye bir WhatsApp grubu kurmuşlar bizim telefon numaralarımızı vererek. Binlerce mesaj geliyor, biz Hatay’da 10 kişi filanız nasıl yetişelim? Ertesi gün asistanı aradı. Bu felaket sebebiyle üzüntüden hastalandığını söyledi. Üzüldüm tabii.”
Üstelik ben hangi ihbarın doğru hangisinin yalan olduğunu bilemem. Burada yaşayan var ses geliyor diye bir yere çağırdılar, meğer cenazelerini çıkarmamız için bizi çağırmışlar çünkü kimse gitmiyor. Kepçe operatörünü de iki gün boyunca rehin almışlar. Hâlâ hayatta olanları kurtarma şansımız varken bir şekilde oradan yavaşça uzaklaştık.”
Türk ekiplerinin arama kurtarmadaki başarısını soruyorum, özellikle de sosyal medyada çok eleştirilen AFAD’ı. Gördüklerini ve yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Tam kurtaracağız, ‘çekilin biz hallederiz’ diyorlar”
“AFAD her yerde çok çalışıyor ama kurtarmada yoklar. Şehir merkezlerinde var tabii, çünkü bizi ‘kenar mahallelere’, yaşayan birine ulaşmanın çok zor olduğu yerlere gönderiyorlar. Ben ilk defa böyle bir şeyi Türk ekiplerinde görüyorum. Biz kazıyoruz, tam kurtaracağız, diyorlar ki ‘Tamam çekilin gerisini biz halledeceğiz.’ Ekipler arası bir çekişme var nedense. Arama kurtarma dernekleri var bir de tabii ama eğitimleri çok yetersiz.”
Saat 20.19, Kandilli Rasathanesi’ne göre merkez üssü Doğanköy- Hatay olan 4.4 büyüklüğünde ve 5.1 km derinliğinde uzun sayılabilecek bir artçı deprem oluyor. Hemen herkes içerde çalışan Atom Karınca Carlos ve ekibine dışarı çıkmaları için bağırıyor.
Her seferinde en önde içeriye koşan Carlos bu artçı depremde de en son dışarı çıkan oluyor. Aşağıdan binanın çatlak olan yerlerine fener tutulup binada bir açılma olup olmadığı kontrol ediliyor sürekli. Bu sırada ekip kendi arasında bir toplantıya başlıyor.
Artçıdan sonra asker artık sinirlenmeye başlıyor, kibarlıkla defalarca kendi güvenliğimiz için şeridi geçmememizi söylemesine rağmen meraklı gözler -aileleri dışında- giderek yakınlaşıyor.
Bu sefer durumun ciddiyetinin farkına varılması için epey yüksek bir sesle “Herkes kaldırıma çıksın, bina açılıyor!” diye bağırıyor.
Bu sefer içeriye sadece Carlos ve Aydemir giriyor. Bir süre içerde kaldıktan sonra tekrar ekiple toplantı yapılıyor. Tekrar ikisi hızlıca içeri girip aletlerini alıyorlar.
Aydemir ailenin yanına geliyor, çok üzgün olduğu ve tek bir hilti darbesiyle binanın üzerlerine yıkılma riskinin çok fazla olduğunu söylüyor.
Saat 21.55; askerler binaya kimsenin yaklaşmaması için bu sefer binanın tam dibinden de bir şerit çekiyor.
Saat 22.00; Meksika arama kurtarma ekibinden üç kişi ile birbirimize sarılıp birbirimize bol şans dileyip vedalaşıyoruz.Ne yazık ki saatlerce süren kurtarma çabasında umut yeşermiyor. Yıllarca yapılan bilimsel uyarılara kulak vermeyen devleti, yerel yönetimleri, müteahhitleri düşünüyorum…. Ve enkazda savrulan o kâğıt parçaları için söndürülen hayatları…
NOT: Yazının yayımlanmasından sonra bu çalışmaya gönüllü olarak katılan ve videoda da gözüken, Mücahit Bilgiç sosyal medya üzerinden bana ulaştı ve şunları aktardı:
“10 kişilik Kocaeli Körfez Kızılay gönüllü ekibi olarak, Hatay’a gittik. 7 katlı binanın deprem sonrasında 1. ve 2. katlarının birleşerek tek bir kat haline geldiği fotoğraflarda da belli. Binaya girmek çok riskli olmasına rağmen her şeyi göze alarak girdik.
Sabah 9’dan akşam 10’a kadar çalıştık ve vazgeçmedik. Sakarya AFAD, Kore kurtarma ekibi, UMKE ve birçok arama kurtarma ekibi ile birlikte çalıştık. Fakat enkazda kalan kişiye ulaşamadık. Daha sonra da Meksika ekibinden Carlos ve Aydemir Taşova ile birlikte 4 saat mücadele ettik ancak son depremden sonra binanın riski % 80 üzerine çıktı ve çalışma yaptığımız alan kapanınca giremedik.”
Berna Abik kimdir?
1988 yılında İstanbul'da doğdu. Editörlük hayatına dünyanın önemli şehir dergilerinden biri olan Time Out'ta başladı. Daha sonra Doğan Burda dergi grubu bünyesindeki İstanbul Life dergisinde çalıştı.
Son olarak T24 ekibine katıldı; burada editörlük ve video röportajlar yapıyor.
|