Başlarda Belgrad Ormanı diye bilirdik. Kentin hemen kuzeyinde İstanbul ahalisinin özellikle hafta sonlarını geçirmeye gittiği ormanlık alandı. Kimi yürür, koşar, bisikletine biner; kimi de pikniğini yapardı.
Sonra öğrendik ki, Belgrad Ormanı sadece bir mesire yeri değilmiş. İğneada’dan başlayıp Sakarya’ya uzanan başlı başına bir orman eko-sisteminin sadece bir bölümüymüş.
Şimdi bu koca eko-sistem bölünüyor, parçalanıyor, yok ediliyor. Orman artık inşaat tozuna bulanmış inşaat şantiyesinden hâllice bir durumda. Bunu okuyarak anlamak mümkün değil. Gidip, görmek gerek.
Bu durumun baş sorumlusu birbirine bağlı bir şekilde düşünülüp, yapılmakta olan 3 dev (mega-) proje: 3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul.
3. köprü tam gaz yapılmaya devam ediliyor. Belki birçoğu ‘oldu, biti o iş’ diye düşünüyor olabilir. Hatta geçtiğimiz günlerde bu düşünceyi kuvvetlendirmek amaçlı yolun asfaltlanma haberleri bile yapıldı. Oysa, asfaltlanan bölüm kilometrelerce köprü yolunun sadece çok küçük bir bölümü. Yani hâlâ geriye dönüş mümkün.
3. Havalimanın şantiyesi kurulmuş durumda. Bir inip, bir çıkan pistiyle, bulunamayan kredileriyle, çöken zeminiyle, uçuş güvenliğiyle ilgili sorunlarıyla, işletmesindeki soru işaretleriyle nereden tutulsa elde kalan 3. Havalimanı tam bir muamma olarak karşımızda duruyor. Ancak ağaçlar kesiliyor mu? Kesiliyor. Öte yandan ekolojik yıkımın önüne geçilebilir mi? Henüz başlangıç aşamasının da en başlarında. Bundan da geriye dönüş mümkün.
Projelerin en “çılgını” olan Kanal İstanbul’un ise illa ki yapılacağı söyleniyor. Bırakın kuzeydeki ormanları, koca Karadeniz ve Marmara Denizi’ni bitirme noktasına getirecek projeyi yapacak kapasite yok denilmekte. Ama unutmamalı ki Türkiye kervanı yolda düzenlerin ülkesi. “Projeye hele bir başlayalım, gerisi gelir” denilmesi pek muhtemel. Hatta, emlak kulislerinde dolanan bir habere göre, kocaman bir finansman kaynağı gerektirecek Kanal İstanbul’un yapımını Çin’den bir inşaat firmasının kanal boyunda arazi karşılığında üstelenmek istiyor. Sonuçta, icatlarına bir zamanların Gırgır’ından aşina olduğumuz Prof. Zihni Sinir’i bile kıskandıracak bu proje nihayete ermese de, olan kesildiğiyle kalacak milyonlarca ağaca ve tahrip edilecek doğal yaşama olacak.
Peki, kuzeydeki ormanlar sadece bahsi sıklıkla geçen mega projeler yüzünden mi tehdit altında?
Yanıt, bu dev projelerin birbirini tamamlayan parçalar olmasında saklı. Bu projeler her biri fetiş hâline gelen ekonomik büyüme ve kalkınmanın birer ürünü. Dahası dünyanın en büyük(!), en çılgın (!) projelerini inşa ederek 7 düvele güç gösterisi yapmak da amaçlar arasında. Ancak böyle giderse, projeler en “kıyıcı” ve “yok edici” unvanlarını kısa sürede eline geçirecek.
Öte yandan, bir bütün olarak düşünüldüklerinde, bu projelerle İstanbul’un kuzeyine kurulması planlanan yeni bir kentin altyapısı sağlanmış olacak. Sonuçta yeni bir kent demek, yeni yerleşim alanları ve konutlaşma projeleri anlamına gelmekte.
İşte bu noktada, başlıkta adı geçen “yancı” projelerden bahsetmenin tam sırası. Bu yancı projeler fırsatı bilip, kuzeydeki ormanların sınırları içerisinde bitiveren konut projelerinden ve dev projelerin inşaatlarına kum, çakıl, moloz gibi malzemeleri sağlayan işletmelerden oluşuyor.
Peşinen söylemekte fayda var: Maksat yancı diyerek bu projeleri önemsememek ya da görmezden gelmek değil. Dahası, fırsatlar önlerine düpedüz açılmakta.
İlk bakışta bu yancı projeler daha küçük ölçekli bir tahribata yol açıyor gibi gözükebilir. Elbette “küçük” göreceli bir kavram. Belki tek tek ele alındığında, kesilecek ağaç sayısı dev projeler için katledilenlerin çok altında. Ama birçoğu Gezi Parkı’ndan çok daha büyük bir alanı tehdit etmekte. Üstelik bu projelerin tümü birleştiğinde toplamda binlerce ağacın yok edilmesine neden olmakta. Ancak öbürlerinin çılgınlığı söz konusu olunca, bunlar yeterince göz önüne gelmiyor.
Söz konusu yancı projelerin, oluşturulan altyapının bitirilmesini beklemeye hiç de niyetleri yok. Hâlihazırda birçok konut projesi ormanının orta yerinde başlatılmış durumda. Birçoğu şimdiden “3. Köprü yoluna 5 dakika”, “doğayla iç içe”, “panoramik orman manzaralı” denilerek pazarlanmaya başlandı bile.
Dikkatler dev projelere yönelmişken, sessiz sedasız gerçekleştirilmeye çalışılan bu projeleri iki örnek gayet iyi anlatmakta:
İlk örnek vaka, Zekeriyaköy’deki eski askeri füze üssüne yapılması planlanan konut ve AVM projesi. Zamanında füze üssü yapılmak için bedavaya kamulaştırılan 600 dönümlük arazi Savunma Bakanlığı tarafından TOKİ’ye verildi. TOKİ de araziyi Emlak Konut’a sattı. Arazi, Emlak Konut tarafından üzerine konut ve AVM inşa edilmek üzere ‘yeni’ Türkiye’nin hızla yükselişe geçen şirketlerinden Siyahkalem’e satıldı. İlk planlara göre orman vasfına sahip bir SİT alanı olan araziye yapılacak konut sayısı 2 bin idi. Şehir Plancıları Odası’nın açtığı dava sonucunda Danıştay imar planını durdurdu. Bu sefer konut sayısının 1500’e düşürüldüğü yeni plan hazırlandı. Sarıyer Belediyesi’nin de 462 konut için ruhsat verdiği yenilenmiş projenin durdurulması için Şehir Plancıları Odası yine dava açtı.
KOS Medya’dan alınan resimde görüntülenen ve kırmızı ile çizilmiş olarak gösterilen bu alan Kuzey Ormanlarının tam ortasında. Mavi çizginin dışındaki bölüme park, sağlık, eğitim, ibadethane ve ticaret alanlarının –yani AVM- yapılmasının planlandığı belirtilmekte. Etraftaki evler mi? Onlar da ormanının öteden beri yok edilmeye başlandığının en büyük göstergesi. Son dönemde ortaya çıkan ve çıkacak olan füze üssü gibi yığınla proje, ormandan geriye kalanı da götürecek.
Füze üssüne yapılacak konut projesiyle ilgili son duruma dönersek…
“Köy” ismi verilen ve -her ne demek ise- “şehrin doğası” diye nitelendirilerek pazarlanan projenin Mustafa Sandal’ın arabasıyla boy gösterdiği reklamı televizyonlarda dönüyor. Diğer tarafta ise, Şehir Plancıları Odası hukuki mücadelesini sürdürüyor. Sarıyer Kent Dayanışması ve Kuzey Ormanları Savunması da “ormanın doğası”nı ve “şehrin yaşanılabilirliği”ni çeşitli eylemlerle korumaya çalışıyor. Mesela, karar alıcıları her koldan baskı altına almaya çalışan Sarıyer Kent Dayanışması geçtiğimiz Cuma günü Sarıyer Belediye Meclisi’ne katılarak verilen ruhsatların iptal edilmesi için uğraş vermekteydi.
***
Kuzey ormanlarının başına gelmekte olanlara dair bir çarpıcı örnek de Ağaçlı Köyü’nden. İstanbul’un Karadeniz sahilindeki Eyüp Belediyesi’ne bağlı Ağaçlı Köyü’nün yaşayanları uzun süre sahile erişim hakkından mahrum kaldı. Bunun nedeni bölgede faaliyet gösteren -3. Köprü inşaatının da yüklenicisi- ICA ve Kutman Madencilik’in oluşturduğu Kuzey İstanbul A.Ş. isimli konsorsiyum’un diktiği bariyerlerdi. Ağaçlılar, şirketin bariyerlerin arkasında gizlice denizden ve karadan usulsüz şekilde kum çektiğini iddia etmekte.
Ağaçlı köylülerinin şikayetleri şöyle sıralanıyor: artan oranlarda toz ve egzoz gazı; dinamit kullanımıyla ve iş makineleriyle ortaya çıkan gürültü kirliliği ve toprak kaymalar; iş kamyonlarının neden olduğu trafik kazaları; tüm bunlara bağlı olarak en büyük gelir kaynakları olan meracılık ve hayvancılık faaliyetlerinin bitme noktasına gelmesi.
İddialarının başında da köye ismini veren ağaçların bir bir kesilmesi geliyor.
Şimdi kıyı kanununa aykırı bir şekilde sahilin bir kısmını halka kapatan çitlerin bir kısmı kaldırılmış durumda. Ancak köylülerin iddiaları devam ediyor. İBB’den ve şirket yetkililerinden doyurucu bir bilgi alamadıklarından yakınan köylüler, Ağaçlı Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği çatısı altında KOS’un ve Aykut Erdoğdu, Melda Onur, Sezgin Tanrıkulu gibi milletvekillerinin desteğini de alarak mücadele etmeye çalışıyor. 14 Aralık Pazar günü Ağaçlı Köyü’nde yapılacak eylem, bu çabalardan biri.
Üstelik bunlar hiç de boş çabalar değil. Son gelen bir habere göre, yapılan baskılar sonucunda Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü’nce yetkilendirilen bir komisyon, yaptığı incelemeler sonucunda söz konusu şirketin bölgede hukuksuz kum çektiğini tespit etti. (1)
***
Bu iki vaka kuzeydeki ormanların içine yerleşen yancı projelerden sadece ikisi. Hâlen devam etmekte olanlara başkaları da eklenecek. Böyle giderse, ormanı büyüyen lekeler hâlinde hızla tüketmeye devam edecekler.
Şimdi mesele deviyle, yancısıyla tüm bu projelere karşı İstanbul’un havasının, suyunun, hayvanının, bitkisinin, insanın -kısaca yaşamın kendisinin- nasıl kurtarılacağı. O da devleşen bir sivil toplumla mümkün.
(1) http://www.kuzeyormanlari.org/2014/12/10/kuzey-istanbul-a-s-nin-agacli-koyunden-kum-caldigi-resmi-mercilerce-dogrulandi/