30 Haziran 2021

T24'te dün: 4 yazar, tek konu

Yurdun dört bir yanında boy gösteren irili ufaklı çoban ateşleri buluşunca yalan düzeni de, talan düzeni de gümbür gümbür yıkılır

Dünkü T24'te herhalde gözünüzden kaçmamıştır; dört yazar, Mehmet Y. Yılmaz, Mehmet Tezkan, Tolga Şardan, Tuğçe Tatari aynı konuyu yazdılar: Devletin mafyalaşması ve polis devletine dönüşmüşlüğü

Herhalde kimse bunun hesaplı bir tavır olduğunu, yazar arkadalarımızın önceden kendi aralarında konuşup sözleşip bu konuyu ele aldıklarını düşünmemiştir.

Bir adım daha atayım, dün Tırmık yoktu. Olsaydı "Devletin mafyalaşması ve polis devletine dönüşmüşlüğü"nü ele alacaktı.

Bu bir rastlantı da olamaz.

"Onur yürüyüşü"nü iktidarın ve onun tıka basa kendi kafasındakilerle doldurduğu polis kadrolarının "ahlâka aykırı" buldukları ve inançlarına uygun bulmadıkları için acımasız, ölçüsüz şiddet sergiledikleri zorbalık, dört yazar arkadaşımın aynı konuda buluşmalarının sebeplerinden biri olabilir.

Kabul.

Ama sebeplerinden sadece biri olabilir ve en önemli sebep de değildir.

Sorun çok daha köklü, yaygın ve seyirci kalınamaz düzeylere tırmandı.

Anayasal bir hakkın kullanımı, gösteri ve toplantı yürüyüşleri hiçbir yasal dayanağı olmayan bir emirle ya da Saray kökenli bir ferman ile yasaklanabiliyor. Kitlelerin bir araya gelip görüşlerini, isteklerini topluca dile getirmeleri AKP Reisi'nden en alttaki kadrolarına (seçmenlerine değil, kadrolarına) kadar bütün bir iktidar tayfasını ölümüne korkutuyor.

Evet, kitlelerin hareketlenmesinden ödleri kopuyor. Bu ödleklik o ölçülere ulaştı ki ülkenin her yerinde, tarlalarını savunan çitçilerden, doğalarını korumak için ayağa kalkmış köylülere, hak arayan işçilerden aydınlara, gazetecilere, üniversite öğrencilerine, siyasal varoluşlarını korumaya çalışan Kürtlere, erkek egemenliğine pabuç bırakmamaya kararlı kadınlara, hak savunucularına, adalet arayanlara kadar her türlü (Bir daha: Her türlü) kitlesel hareketi polis, jandarma zorbalığı ile anında ezmeye kararlılar.

Üstünden bunca yıl geçmesine rağmen "Gezi hayaleti"nin AKP Reisini ve tayfalarını hâlâ alabildiğine korkutuyor olmasının, Saray'a boyun eğmiş, diz çökmüş yargı erkinde hâlâ Gezi direnişinin ve katılımcılarının yargılanıyor olması başka türlü açıklanabilir mi?

Cumartesi günü İstanbul'da yaşanan polis zorbalığını kapı yoldaşım Mehmet Y. Yılmaz iki süzcükle ve eşyayı adıyla çağıracak bir cesaretle tanımladı: Faşist gösteri. 

Abartılı bulanlarınız olabilir. Ama unutmayın 1930'lu yıllarda Almanya'da Kahverenkli Gömlekliler, İtalya'da Kara Gömlekliler denen terör çetelerinin içinde polis ve jandarma kadroları da yer alıyordu.

* * *

Sedat Peker tarafından birkaç yeri delinen mafya, talan, soygun çuvalının ortalığa saçtığı "suç"ların hiçbirinin soruşturma konusu olmaması sadece savcıların korkuları, "Soruşturma açarsam beni uzak bir kasabaya sürerler" kaygısı ile açıklanamaz

Keza bir kez HaberTürk ekranında bir kez de TRT ekranında boy gösterip çok konuşup hiçbir şey söylememe hüneri sergiledikten sonra dut yemiş bülbülden beter bir sessizliğe bürünen İçişleri Bakanı'nın suskunluğu devlet aygıtında misli görülmemiş kirliliğin "susarak kabulü" değilse nedir?

Hele hele AKP Reisi'nin suskunluğu…

"Vardır bir düşündüğü.. Bekliyor, gelişmelere göre adım atacaktır. Zamanlama ustasıdır o" gibi AKP kadrolarının yüreklerini serinletmeye çabaladıkları açıklamalar da artık anlamını yitirdi. AKP Reisi susuyor çünkü devlette kural haline gelmiş yalan, dolan, talan, soygun, çapul artık inkâr edilemeyecek ölçüde açığa çıktı, çıkıyor ve besbelli ki daha da çıkacak.

Artık yargının, emniyetin, iktidarın içindeki sorumlulardan hiç biri -meselâ- SBK denen her türlü pisliği uygulayabilecek yeteneklerle donanmış zifiri karanlık bir adamın üstüne bütün suçu yıkıp ellerini yıkayamaz.

Bu durumda iktidar için tek seçenek kalıyor: Polis devleti.

Yasa, Anayasa, kural, ilke, töre, adap, edep tanımayan zorba devlet yöntemleri ile itiraz eden herkesi, muhalif olan herkesi, her hareketi susturmak, sindirmek, olmadı hapse tıkmak.

* * *

Peki boyun mu eğeceğiz..

Muhalefeti örnek alıp savcılığa suç duyurusu, AYM'ye, Danıştaya itiraz dilekçesi yazarak oyalanacak mıyız?

Tarih yeterli doygunluğa ulaşınca kitlelerin şiddete başvurmadan, ama dev boyutlu bir kitle olmayı başardığı takdirde önüne çıkan her çeteyi, her suç düzenini silip atacağını gösteren örneklerle dolu.

Yurdun dört bir yanında boy gösteren irili ufaklı çoban ateşleri buluşunca yalan düzeni de, talan düzeni de gümbür gümbür yıkılır.

Tek tek çoban ateşlerinde buluşup "Hadi" diyenler bir ağızdan "tek bir Hadi" yani "Hak, Adalet, Demokrasi İstiyoruz" diye kükreyecekleri an galiba iyiden iyiye yaklaştı.

İyiden iyiye…

Bakmasını bilen görüyor, duymasını bilen işitiyor…

#HADİ…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"