Kaynağı tam olarak belli olmamakla birlikte, rakamların dünyasında ilginç bir tespit vardır:
"İngilizler, 'istatistikler yalan söylemez' derken; Amerikalılar, 'aptallar istatistik kullanır' görüşündedir."
Büyüteç'in konusu, söz konusu yaklaşımı irdelemek değil, elbette.
Ancak, bir süredir video yayınlar üzerinden çeşitli iddiaları ortaya atan organize suç örgütü liderinin açıklamalarına karşın, devletin yetkili isimlerince dile getirilen kimi sayısal verilerin değerlendirilmesi gerçek tablonun ortaya çıkmasına katkı verecektir.
Bu çerçevede bazı resmi verileri incelemek, tablonun daha iyi okunmasını sağlayacaktır.
Veri 1: Hatırlayalım, suç örgütü liderinin seri yayına başlamasıyla birlikte, ağır iddiaların ve ithamların hedefindeki asıl isimlerden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu TRT'de programa katılmıştı.
Programda Soylu, FETÖ'nün organize ettiği 15 Temmuz 2016'daki başarısız darbe girişiminden bugüne kadar geçen sürede ülke genelinde gerçekleştirilen 307 operasyonda 304 "yerel organize suç örgütü"nün çökertildiğini açıkladı.
Soylu'nun gösterdiği haritaya göre, aradan geçen sürede sadece Düzce, Isparta, Burdur, Tokat, Gümüşhane, Bayburt, Osmaniye, Kilis, Rize, Erzincan, Tunceli, Elazığ, Bingöl, Muş, Bitlis, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Mardin, Batman, Şırnak, Hakkâri'de mafya operasyonu yapılmamış! Geriye kalan kentlerin hepsinde yani ülkenin yaklaşık dörtte üçünde mafyaya yönelik adli soruşturmalar başlatılmış.
Yetmemiş, aynı istatistikleri göre, yine söz konusu dönemde İstanbul, İzmir, Muğla, Antalya, Ankara, Mersin, Adana, Osmaniye, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Kocaeli, Trabzon, Ordu, Samsun'da 14 ayrı operasyonda 13 "bölgesel organize suç örgütü" gün ışığına çıkarılmış.
Bu da yetmemiş olacak ki, 15 Temmuz'dan bu tarafa Tekirdağ, İstanbul, Kocaeli, Bursa, Yalova, Balıkesir, İzmir, Aydın, Muğla, Uşak, Afyonkarahisar, Eskişehir, Antalya, Ankara, Konya, Kırıkkale, Düzce, Bolu, Adana, Samsun, Ordu, Sakarya, Trabzon, Diyarbakır ve Van'daki 41 operasyonda 30 ulusal boyutta organize suç örgütü tespit edilmiş.
Beş yıla yaklaşan süreç içinde; memlekette eskilerin deyimiyle Edirne'den Kars'a, Sinop'tan Hatay'a kadar mafya örgütlerinin faaliyetlerini görüyoruz. Hatta öyle ki; mafya grupları, yerelden bölgesele, bölgeselden ulusala evrimleşmiş!
Bu tabloya göre; "Nasıl oluyor da zaman içinde bu kadar çok suç örgütü doğup, büyüyüp gelişiyor? Nefes alıp yeşerebiliyor? Hangi ortamdan besleniyorlar? Bu gelişmeyi engellemek için eksik olan nedir?" sorularını sormak gerekiyor sanırım.
Veri 2: Elimde, ülke genelinde organize suçlar, mali suçlar ve kaçakçılık suçlarıyla mücadele eden emniyet birimi KOM Dairesi'nin yıllık değerlendirme raporları var.
Peki bu raporların bir bölümü ne anlatıyor, beraberce bakalım.
KOM Dairesi'nin resmi kayıtlarına göre; yerel yönetimlere yönelik yolsuzluk operasyonlarında oldukça büyük oranda düşüş var. 15 Temmuz'dan önceki dönemde yerel yönetimlere yani belediyelere yönelik 2013'te 58, 2014'te 36, 2015'te 20 operasyon yapılmışken, bu sayı 2016'da 10, 2017'de 3, 2018'de 6 ve 2019'da 8 oldu!
2020 yılında belediyelerdeki yolsuzluk iddialarına yönelik kaç operasyon yapıldığı henüz resmi olarak açıklanmadığı için bilemiyoruz.
Bu veriye göre; 15 Temmuz'dan bu yana mafyaya yönelik bu kadar operasyon yapan teşkilatın, son yıllarda ayyuka çıkan belediyelerdeki yolsuzluk iddialarına karşı zayıf kalması fazlasıyla manidar geliyor bana!
Veri 3: İçişleri Bakanı katıldığı televizyon programında, uluslararası mafya gruplarına karşı operasyonlar yapıldığını, yakalanan yabancı uyruklu mafya liderleri ve yöneticilerinin ülkelerine iade edildiğini aktardı.
Uzunca bir zamandır Türkiye ne yazık ki yabancı uyruklu suç gruplarının rahat ettiği bir zemin oldu. Balkan ülkelerinin yanı sıra, Gürcü, Çinli, Özbek, Rus ve Ukraynalı suç örgütleri bu topraklarda cirit atıyor. Kimisi tek başına, kimisi de Türk ortaklarıyla!
Çeçenlerin, İran ve Suudi Gizli Servisleri'nin özellikle İstanbul'daki faaliyetlerini eklediğimizde tablonun pek iç açıcı olduğunu söyleyemeyiz.
Acaba bu topraklarda bizim bilmediğimiz ne var ki, yerel suç örgütleri yetmezmiş gibi bir de yabancı suç örgütleri Türkiye'de ellerini kollarını sallayarak iş yapıyorlar? Bu gücü kimden / kimlerden, hangi ortamlardan sağlıyorlar!
Veri 4: Bakan Soylu, Türkiye'nin kokain sevkiyatında yeni güzergâh olduğunu açıkladı.
Doğru, yıllardır Avrupa'dan Asya'ya asetik asit anhidriti yani eroinin imal edilmesinde kullanılan kimyasalın geçişinde, sonrasında ise imal edilen eroinin Asya'dan Avrupa'ya geçişinde transit ülke konumunda bulunan Türkiye, son dönemde Güney Doğu Avrupa ile Ortadoğu'ya Güney Amerika'dan gönderilen kokainin merkez üssü haline geldi!
Bu tespiti destekleyen örnekler mevcut.
Burada bir noktaya dikkat çekmekte fayda var. Kokain, eroin gibi değildir. Dünya üzerinde üretim miktarı eroine göre daha sınırlı, ancak fiyatı yine eroine göre kat be kat fazladır. Yükte hafif ancak pahada ağır olan kokainin dünyaya yayıldığı Güney Amerika'da, Amerikan Uyuşturucuyla Mücadele Teşkilatı'nın (DEA) da ağırlığı eroin pazarına göre çok daha fazladır.
Bölgede üretilen kokainin dünyaya yayılmasını DEA, doğrudan ya da dolaylı biçimde an be an takip eder. Ticareti bağlantılı olduğu karteller üzerinden takip eder. Dolaylı olarak fiyatın tespitinde etkindir, DEA.
Kısacası; bırakın kilo veya tonu, gramla bile kokain sevk edilse DEA'nın mutlaka bilgisi vardır!
Dolayısıyla, DEA'nın Türkiye'de yakalanan veya yakalanmadan geçen kokainden bilgisi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Hele ki son dönemde gerek suç örgütü liderinin açıkladığı, gerekse Mersin'de ele geçirilen kokain sevkiyatlarında DEA'nın rolünü azımsamamak gerek.
Türkiye'deki iç siyaset etrafında dönen uyuşturucu, bilhassa kokain iddialarında DEA'nın yani ABD'nin etkisini dikkate almak lazım.
Ne demişti Bakan Soylu? ABD Büyükelçisi'ne randevu vermediğini söylemişti, televizyon programında. Bundan da siyasi çıkarım elde etmeye çalıştı belki de. Ama Soylu'nun büyükelçisine randevu vermediği ülke, Türkiye'ye yönelik kokain sevkiyatlarına dolaylı olarak müdahil oluyor!
Bu süreçler, mevcut iktidarın durumunun tartışılmasını sağlayan ve zor durumda bırakan yaklaşımlar.
DEA'in dolaylı olarak içinde olacağı benzer birkaç olayın daha yaşanması halinde mevcut iktidarın konumu anlayabilmek için müneccim olmaya gerek kalmayacak.
Bu satırların yazarı olarak ABD'nin politikalarını ve varoluşundaki dominantlığını hiçbir zaman tasvip etmediğimi belirtmeliyim.
Fakat dış politika veya Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarları söz konusu olduğunda kaçınılmaz olarak ABD ile makul siyaset yürütmek gerekir. Yanı sıra, suçla mücadelede ABD gibi bir ortağı uzaklaştırmanın ülkenin yararına olmadığını da hatırlatayım.
Son dönemde ABD'nin, Türkiye'yi fazlasıyla rahatsız edecek sonuçları doğuracak olayların faillerine yönelik hassasiyeti ve merakı işte bu nedenledir.
Türkiye olarak ABD ile siyasette elimizi güçlü tutabilmek için gereken koşullardan birisi de suç dünyasında ABD'nin eline koz vermemektir.
Milliyetçi oyları elinde tutma hesabıyla "Büyükelçiye randevu vermedim" diye böbürlenerek bu işler yürümüyor maalesef. Yürümediğine de canlı canlı tanık oluyoruz zaten.
Kaldı ki; bölgeye yönelik kokain sevkiyatında, örneğin bir AB ülkesi olarak daha geniş olanaklara sahipken, neden Yunanistan merkez üs değil de Türkiye üs olarak seçilmiş? Uyuşturucu baronlarının bu tercihinde ülkenin jeopolitik yapısının dışında başka gerekçeler mi var?
Veri 5: İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı, haziran başında yaptığı bir açıklamada; mayısta uyuşturucuyla mücadelede ülke genelinde tam 17 bin 893 operasyon gerçekleştirildiğini söyledi.
Çataklı'nın açıkladığı bu veri, ülke genelinde her kentte, her gün ortalama 7 operasyon yapıldığına işaret ediyor!
Tablodan çıkan sonuç hiç parlak değil takdir edersiniz.
Kaldı ki, Çataklı aynı operasyonlarda yaklaşık 24 bin şüphelinin de gözaltına alındığını bildirdi. Yani, yıllık ortalama 288 bin kişi yakalanıyor ülkede!
Sadece mayısta yakalanan uyuşturucu miktarını çeşitlerini de şöyle açıkladı, bakan yardımcısı:
"3 ton 214 kilo esrar, 10 kilo skunk, 1 ton 293 kilo eroin, 22 kilo kokain, 105 kilo bonzai, 219 kilo metamfetamin, 5 kilo afyon, 65 bin 472 adet ecstasy, 7 bin 192 adet captagon, 107 bin 97 adet sentetik ecza, 11 milyon 21 bin 425 kök keneviri.
15 Temmuz sonrasında müdahale edilen uyuşturucu olay sayılarında yüzde 57, yakalanan şüpheli sayılarında yüzde 46'lık bir artış mevcuttur."
Bir aylık rakamlara baktığımızda, her türlü mücadeleye karşın, artan bir ivme var "arz – talep" ekseninde.
* * *
Verileri alt alta sıraladığımızda karşımıza pembe bir tablo çıkmıyor maalesef!
Evet, suçla mücadeleyle elde edilen istatistiki veriler mevcut. Devlet, elindeki imkânlarla suçla mücadele ediyor.
Ama bir de madalyonun öte yüzü var. Karanlık yüzde ise, bu kadar suçun işlenmesini, yerli ve yabancı suç gruplarının bu ülkede istedikleri gibi hareket edebilmelerini sağlayan etkenler var anlaşılan!
Ne ola ki, bu etkenler?