31 Mayıs 2023

Günümüzün yaşamsal göçmen sorunu üzerine önemli bir film...

Film genel havasıyla bir belgesele yaklaşıyor. Alabildiğine sade; önemli şeyleri en gösterişsiz biçimde söylüyor. Bunlara rağmen hayli etkili olduğu da su götürmez... 

TORİ VE LOKİTA

X X X

(Tori et Lokita)

Yönetim ve senaryo: Jean-Pierre Dardenne, Luc Dardenne
Görüntü: Benoit Dervaux
Oyuncular: Pablo Schils, Joely Mbundu, Albah Ukaj, Tijmein Govaerts, Charlotte De Bruyne, Nadege Quadraogo, Marc Zinga

Belçika filmi, 2022

 

Sevgili okurlar,

Herkes gibi ben de çok keyifsiz, hayli umutsuzum. Ama o kadar akıl yüklü ve umut içeren yazılar da çıktı, çıkıyor ki... En iyi örnek olarak Hasan Cemal'in yazısını verebilirim.

Kendi adıma, şimdilik sinemaya sığınıyorum. Nedense birden artan film sayısına da güvenerek...

Bu hafta sanırım size üç, belki dört film yazacağım. O yüzden, aslında cuma günü başlayacak filmleri bugünden itibaren veriyorum.

İyi seyirler...

Rosetta, L'enfant- Çocuk, Le Silence de Lorna- Lorna'nın Sessizliği, Le Gamin au Vélo- Bisikletteki Çocuk, Deux Jours, Une Nuit- İki Gün, Bir Gece... Bu Belçikalı Jean-Pierre ve Luc Dardenne kardeşler hep birlikte çalışmışlar; en çok Cannes festivalinin gözdesi olmuşlar. Orada iki Altın Palmiye'leri var. Ayrıca da büyük ödül, yönetmen ve senaryo ödülleri de... Hepsi bir 15 yılın içinde...

Bu sinemaya dönüş filmleri belki en alçak gönüllü olanı. Çünkü hiçbir yıldız oyuncu içermiyor; tersine baş ve kimi yan rollerde amatörler var. Ve film genel havasıyla bir belgesele yaklaşıyor. Alabildiğine sade; önemli şeyleri en gösterişsiz biçimde söylüyor. Bunlara rağmen hayli etkili olduğu da su götürmez... 

15 yaşlarındaki Lokita ve 10 yaşındaki Tori, Afrika'dan geliyorlar. İlki Kamerun, diğeri Benin ülkesinden... Önce Sicilya'ya gelmişler: Akdeniz'i geçerek... Sonra da Belçika'ya kapağı atmışlar. Yolları kesişmiş ve bir kardeş durumu edinmeye karar vermişler: birbirlerine destek olmak için. Tanışmaları -biz görmüyoruz ama- büyük olasılıkla o Afrika'dan gelen klasik göçmen statüsü içinde gerçekleşmiş. Bu arada böyle iyi Fransızca konuşmaları da herhalde geldikleri ülkelerin bir zamanlar Fransa veya Belçika'nın dominyonu olmasından kaynaklanmalı.

Ama ikisinin bir araya gelmesi öyle hoşluklar yaratıyor ki... İkisi de doğuştan müzik meraklısı, şarkı da söylüyorlar. Böylece Lokita "Si Je Chante C'est Pour Toi" adlı popüler parçayı söylüyor; birlikte Karaoke'ye çıkıyorlar.

Ama asıl sorun ellerine düştükleri kötü insanlar oluyor: onları İtalya'ya getiren, lokantasında çalıştıran veya onlar sayesinde uyuşturucu piyasasında kolayca para kazanmak isteyen kişiler... Böylece ikisi de kentin göbeğinde esrar satıyorlar. Bu arada Tori tüm yasal evraklarını edindiği halde Lokita'nın bunu yapamaması, genç kızın sağlığını bozuyor. Üstelik lokanta sahibi ona cinsel saldırıda bulunmasın mı? Ayrıca Lokita ana vatanında kalmış, oradaki çocuklarını büyütüp okutmak isteyen annesine de para göndermek zorunda olunca... Ne yapacak?

Böylece film yer yer bir belgesel havasına, bazen de bir melodrama dönüşüyor. Özellikle tüm bu kargaşa içinde bir okula gitmeyi de arzulayan afacan Tori... İkisi de sanki ünlü deyimdeki gibi 'büyümüş de küçülmüş' olan bu çocuklar, tüm bu talihsizlikleri yenip yeni ülkelerinde mutlu olabilirler mi? Hatta hayatta kalabilirler mi? Bunu zaman, pardon, film gösterecek!..

Film tüm bu özel kişilerinin öyküsü içinde temel bir sorunu gündeme getiriyor: Yoksul ülkelerden binbir riski göze alarak zengin ülkelere göç edenlerin dramı; ki şu günlerde biz de ayni sorunu yaşıyoruz. Genelde Belçika hükümetinin bu olaylardaki en azından ilgisizliği ve yardım eksikliği filmin ana temalarından biri oluyor.

Tori'de Pablo Schils ve Lokita'da Jeoly Mbundu adlı amatör oyuncular rollerinin altından çok iyi kalkıyorlar. Pablo'yu biraz daha beğendim diyebilirim!.. Bu arada filmin Cannes 2022'de bir 'jüri özel ödülü' aldığını belirteyim, ki bu kimi eleştirmenler tarafından pek kabul görmedi; abartılmış bulundu.


YARIN: DALİ DİYARI

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak 2022'de Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar, onu tamamlayan Övgüler, Yergiler, Atışmalar ise 2023'de çıktı. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"