21 Şubat 2025

İngiliz siyahileri üzerine hayli özgün bir film

Acı Gerçekler, siyahi ırka radikal biçimde farklı bir bakış denemesidir. Sonuç olarak bir başyapıt değilse de kendi içinde tutarlı ve farklı bir filmdir bu... Bir eleştirmenin dediği gibi, “Bu film, her şeye sakin kalmanın sonucu olarak, son aşamasına ulaşmış bir yıkılış portresidir”

ACI GERÇEKLER

X  X  X

(Hard Truths)

Yönetim ve senaryo: Mike Leigh
Görüntü: Dick Pope
Müzik: Gary Yershon
Oyuncular: Marianne Jean-Baptiste, Michele Austin, David Webber, Tuwaine Barrett, Ani Nelson, Sophia Brown, Jonathan Livingstone, Jo Martin, Liewella Gideon

İngiliz filmi, 2025

Karşımızda yine farklı bir film var. Hemen tüm kadrosu siyahilerden oluşan bir dram-komedi karışımı… Ana kahramanı Patsy adlı içi geçmiş bir kadın... Sanki sürekli yakınmak, her şeyden şikâyet etmek, bir tür öfke kraliçesi haline gelmek ana hedefi. En küçük şeyden sinirleniyor, sürekli haykırıyor, bir an bile rahat etmiyor. Hiç kimseye güvenmiyor; bağırıp çağırıyor. Sanki ana sloganı şu: Stres stres, stres... Londra’nın Patsy ve ailesinden oluşan bu siyahi cemaat, sanki ABD tarzı siyahilerden hayli farklı...

Ailesi de bu öfkeden nasibini alıyor. Kocası Curtley ve 22 yaşındaki oğlu Moses ondan usanmışlar, ama ellerinden bir şey gelmiyor. Kız kardeşi, aynı zamanda kuaförü olan Chantelle bile ona engel olamıyor. Onun kızları, yani yeğenleri de Patsy’ye yanaşamıyor. Hele evden çıktığında, rastlaştığı yabancılar bile bu öfkeye şaşıp kalıyor. Doktoru da bundan nasibini alıyor! O bağırırken, kocası sükunetini bozmuyor, şişman oğlu Moses habire tıkınıyor! Bir gün annelerinin mezarına gittiklerinde biraz geçmişi anıyorlar. Ve Patsy sonunda “Herkes benden nefret ediyor” diye kendisini haşlıyor.

Patsy böylesine sevimsiz bir portre çizerken, sonunda içindeki tüm insanca kişiliği da döküyor. Kocasıyla sevdiği için değil, yalnız kalmaktan ürktüğü için evlenmiştir. Tüm dünyayla ilişkisi kopuk olan oğlu, yine onun için bir dramdır. Ve tüm bunlardan bilinçaltında kendisini sorumlu tutmaktadır. Bu hikâye bir tür “haklı huysuzluk” hikayesidir. Ve de bu siyahi ırka radikal biçimde farklı bir bakış denemesidir. Sonuç olarak bir başyapıt değilse de kendi içinde tutarlı ve farklı bir filmdir bu... Bir eleştirmenin dediği gibi, “Bu film, her şeye sakin kalmanın sonucu olarak, son aşamasına ulaşmış bir yıkılış portresidir.” Az şey mi bu?

Bu değişik film, arada beyaz karakterler de içeriyor. Onlar da sonunda Patsy Hanım’ın öfkesine teslim oluyorlar. Ama, koşut olarak, Patsy Hanım da bunca çabadan sonra içini boşaltıyor ve çok daha sakin bir yaşama geçebiliyor. Ama nereye kadar? Kestirmesi kolay değil...

Oyuncular gayet iyi seçilmiş ve oynamışlar. Özellikle Patsy’de Marianne Jean-Baptiste gerçek bir gösteri sunuyor. Onun yıllar önce yine aynı yönetmenin Sırlar ve Yalanlar filmiyle kariyerine adım attığını belirteyim. Dick Pope’ın görüntüleri, hele finaldeki Londra sahnelerinde müthiş. Bu arada filmin bir yerinde Türkiye’den söz açılıyor: Mutfağımız övülerek! Ve de bir yerde Bashment müziğinden söz ediliyor. Üşenmeyip baktım. Bu Jamaica popüler müziğiymiş ve 70’lerden sonra dünyanın bir yöresinde popüler olmuş.

Elbette yönetmenini anmamak olanaksız. 1943 doğumlu İngiliz yönetmeni Mike Leigh, 70’lerde BBC TV’de çalışıyor; hemen sonrasında da sinemaya geçiyor. Özellikle 80’lerde High Hopes- Büyük Umutlar, Naked- Çıplak, Secrets and Lies- Sırlar ve Yalanlar, Haddy-Go-Lucky, Another Year- Ömrümüzden Bir Sene, Mr. Turner gibi filmlerle ün yapıyor. Acı Gerçekler onun son başarısı. Şimdilik...

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

İngiliz usulü bir duygusal komedi, görülmeye değer...

Film kadın cinselliği üzerine çok ilginç yaklaşımıyla özellikle kadınların ilgisine açık duruyor. Ayrıca İngiliz toplumundan genel bir yansıma da sayılabilir

Acaba her yaştan insana seslenebilir mi?

Kaptan America: Cesur Yeni Dünya, sanki ABD’nin geçmişte bu ırka karşı işlediği günahları hatırlatıyor, onların hesabını soruyor! Nitekim İsaiak adlı bir siyahi nedenini pek kavramadığım biçimde, çok önemli biri sayılıyor. Filmin sonuna dek... Ayrıca kadınlar da görece az...

Yeni usul bir korku filmi acaba korkutuyor mu?

Varlık filmi, bence bir türlü ya mantıklı ya da (tür gereği) gerçekten fantastik bir kimlik alamıyor. Filmin anlatımına gelince... Başlarda kameraların çok hızlı bir temposu var. Öylesine ki, sanki çılgın biçimde koşuyorlar!

"
"