13 Şubat 2025

Yeni usul bir korku filmi acaba korkutuyor mu?

Varlık filmi, bence bir türlü ya mantıklı ya da (tür gereği) gerçekten fantastik bir kimlik alamıyor. Filmin anlatımına gelince... Başlarda kameraların çok hızlı bir temposu var. Öylesine ki, sanki çılgın biçimde koşuyorlar!

VARLIK   

X  X

(Presence)

Yönetmen: Steven Soderbergh 
Senaryo: David Koepp
Görüntü: Steven Soderbergh
Müzik: Zack Ryan 
Oyuncular: Lucy Liu, Chris Sullivan, Callinab Liang, Eddie Maday, West Mulholland, Julia Fox, Belly Elledge, Danny Danielson

Amerikan filmi, 2024

Korku filmleri aslında sevdiğim bir türdür sinemada... 100 Yılın 100 Filmi adlı demirbaş kitabımda bile bu türe yer vermişimdir: Frankestein, King Kong, bir ölçüde de komşu sayılabilecek Sapık- Psycho (bir Hitchcock klasiği) veya Alien- Yaratık gibi filmlerle...

Varlık filmi önemli bir film olarak tanıtıldı. Gösterime çıktığında yabancı eleştirmenlerden okuyabildiğim birkaçı tam anlamıyla ikiye ayrıldılar. Hayli övenler oldu, ya da tümüyle nefret edenler... Ben iki arada bir derede kaldım; ama açıkçası sevmeyenlere yakınım.

Film yeni bir eve taşınan tipik bir Amerikan aileyi anlatıyor. Anne Rebekat, baba Chris, kızları Chloe, oğulları Tyler... Uzun uzun aradıktan sonra buldukları ev çok geniş mekanlar içeriyor. Onların deyişiyle “yeni bir yaşam alanı.” Ve kısa sürede zengin biçimde donanıyor. Duvarlarda bir karış yer kalmayıncaya kadar!

Ama sonra garip şeyler olmaya başlıyor. Evde eşyalar görünmez bir güçle yer değiştiriyor. Çin yüzlü Rebekat eşi, şişman ve çıplak kafalı kocası Chris’le anlaşamıyor. Oğulları Tyler aileye arkadaşı sarışın genci takdim ediyor: Ryan... Ki o da entrikada kendine önemli bir yer bulacaktır

Arada son iki ayda ölen iki çocuktan söz ediliyor. Hikâye kimi Stephen King romanlarını ya da yazar-yönetmen David Lowery’nin A Ghost Story adlı 2017 yapımı filmini hatırlatıyor. Ama bence bir türlü ya mantıklı ya da (tür gereği) gerçekten fantastik bir kimlik alamıyor.

Filmin anlatımına gelince... Başlarda kameraların çok hızlı bir temposu var. Öylesine ki, sanki çılgın biçimde koşuyorlar! Oyuncular zaten çok iddialı değil. Ama yeterince iyiler. Çin kökenli, ama New York doğumlu Lucy Liu bugüne dek ABD’deki birçok ödüle aday olmuş. En büyük süksesini ise Charlie’nin Melekleri serisiyle yapmış. Genç oyuncular da hiç fena değil…

Gelelim yönetmene... Stephen Soderbergh 1963 doğumlu. Seks Yalanları, Kafka, Grey’s Anatomy, Trafik, Tatlı Bela (Oscar), Aşk ve Para, Oceans 11, 12 ve 13 serisi, Solaris, Şanslı Logan, Kimi gibi filmleri hayli başarı kazandı. Bu arada bir özelliği filmlerini kendisinin çekmesi. Yani görüntü yönetmeni de o! Ama son dönemde yaptıkları o kadar önlerde değil. Bence bu film de o düzeyde...  

Haftanın diğer (ve daha ilginç) filmleri yarından itibaren...

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir Balkan ülkesinde eşcinsellik, aile ve hoşgörü üzerine

Karşımızda bir zamanlar Cristian Mungiu ve Cristi Puiu gibi ustalar yetiştirmiş bir sinemanın son Cannes şenliğinde büyük ilgi görmüş filmi var

Bir müzik dehasının inanılması kolay olmayan macerası

Karşımızda ABD’nin pop ve folk müzik geçmişi üzerine kapsamlı ve tartışmalı bir film buluyoruz. Sahip oldukları zengin bir Amerikan Folk Arşivi var. Sahne üzerine de çok şey öğreniyoruz. O mikrofona yapışık küçük ağız mızıkası gibi mesleki sırlar; sahneden seyirciyle iletişim kurmanın zorlukları ve keyifleri; organizatörlerin inanılmaz baskısı...

Siyasetten yangınlara, İmamoğlu’ndan genç teğmenlere

İmamoğlu, yangınlar ve o şahane teğmenler

"
"