15 Şubat 2025
BRİDGET JONES: ONUN İÇİN ÇILDIRIYOR X X X ½ (Bridget Jones: Mad About The Boy) Yönetmen: Michael Morris Universal- Miramax filmi, 2025 |
Evet, sinemanın kendine özgü kadın kahramanları da vardır. Erkekler kadar olmasa da... Bunlardan biri de Bridget Jones’dur. 2000’lerin başından itibaren dört film ve ayrıca çeşitli TV filmleri, Jones üzerine kısa söyleşiler vb. şeyler yaparak... Sadece tam filmlere bakarsak: 2001’deki B. J. Diary- B. J. Günlük; 2004’teki B. J. The Edge of Reason- B. J. Mantığın Sınırı; 2016’daki B. J’s Baby- B. J.’un Bebeği, 2020’deki Being B. J.- B. J. Olmak... Tümü bir kadın yazarın romanlarından ve orada yarattığı karakterlerden çıkmış: Helen Fielding.
Bendeniz aslında bunları sadık biçimde izlemişim. İlk ikisi benim Hayatımızı Değiştiren Filmler/ 1995- 2005 kitabımda yer alıyor. İkisini de sevmiş ve X X X’er yıldız vermişim. İkincisinden şu bölümü naklediyorum: “Bridget bu dünyayla baş edemiyor. Ve mutluluğu komplekslerine feda ediyor. Ama çok uzaklarda, Bangkok’ta düştüğü kadınlar hapishanesi, egzotik bir macera olmanın yanı sıra ona kimi temel gerçekleri öğretir gibi oluyor. Çünkü oradaki kadınların erkeklerinden çektiklerinin yanında, kendi başına gelenlerin önemsizliğini kavrıyor. Kadın olmak belki tek başına bir sorundur, ama Uzakdoğu’nun o yoksul ülkesinde yaşananla uygar Londra’daki kadın sorunlarının özü de çapı da pek benzemez. Bu film en az ilk bölümü kadar şeker ve sempatik. Ve dünya kadınlarına tutulmuş bir ayna.”
İşte böylesine bir kadının yeni serüveni, yine Helen Fielding’in de katıldığı bir ekip tarafından yazılarak perdeye gelmiş. Bridget hanım kocasının dört yıl önce Sudan’da ölmesiyle Londra’nın kuzeyinde lüks bir eve yerleşmiştir. Evin duvarlarında zengin bir ‘günlük ciltleri’ arşivi vardır. Hayattaki ana-babası yer yer filmde gözükürler. İki çocuğu, Billy ve Mabel onun hazinesidir. Ayrıca kocadan kalan bir oğlan da vardır. Çocuklar dayıları Daniel tarafından da sevilip bakılır. Gittikleri okuldaysa siyahi hoca Wallaker vardır. Ki ilerde belki Bridges’in hayatına daha yakından girecektir.
Ama asıl sürpriz Roxster adlı emekçiden gelir. Genç adam o hengâme içinde artık 47 yaşına gelmiş kadına büyük ilgi duyar. Neredeyse gerçek bir aşkla... Ve onu tavlar. Ama böylesine yaş farkıyla bu iş nereye kadar gider ki... Doğrusu başlarda bana her şey aşırı ‘İngiliz mizahı’ gibi gözüktü ve çok ısınamadım. Ama birçok biçimsel ve temasal özellikleri var. Hareketli bir kamera, Bridget’in sürekli duyulan iç monologları, Londra’nın tarihsel güzelliği... Film kadın cinselliği üzerine çok ilginç yaklaşımıyla özellikle kadınların ilgisine açık duruyor. Ayrıca İngiliz toplumundan genel bir yansıma da sayılabilir.
Rene Zellweger yine dört başı mamur bir oyun vermiş. Bana sevgili Esin Küçüktepepınar’ı hatırlatan (!) bir yüzü var. Hele ‘şişmiş dudak’ sahnesi. Bir mini komedi zirvesi... 1969 doğumlu oyuncu 1992’den beri sinemada. Chicago, Soğuk Dağ, Cinderella Man, Kanun Benim, Judy (efsanevi Judy Garland’ı oynamıştı) gibi önemli filmleri var. Ayrıca eski filmlerden gelen o müthiş ve İngiliz kökenli oyuncuları... Doktor hanımda Emma Thompson... Eski kocada Hugh Grant... Genç aşıkta Leo Woodall... Wallaker’de siyahi Chiwetel Ejiofor... Mark Darcy’de Colin Firth... Ana babada deneyimli Jim Broadbent ve Gemma Jones... Ve küçüklerde de İngiliz oyun geleneğin hatırlatan oyuncular... Hepsi mükemmel.
Ve işte belki filmin en dokunaklı sahnesi... Bridges Jones’un kendisine sahiden tutulmuş olan genç Roxster’i ‘refüze’ etmesi. (Türkçesiyle reddetmesi.) Gerçekten akıllarda kalacak bir sahne… Hadi bakalım hanımlar, hemen sinemaya...
Atilla Dorsay kimdir?Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. 10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor. Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.." |
Kaptan America: Cesur Yeni Dünya, sanki ABD’nin geçmişte bu ırka karşı işlediği günahları hatırlatıyor, onların hesabını soruyor! Nitekim İsaiak adlı bir siyahi nedenini pek kavramadığım biçimde, çok önemli biri sayılıyor. Filmin sonuna dek... Ayrıca kadınlar da görece az...
Varlık filmi, bence bir türlü ya mantıklı ya da (tür gereği) gerçekten fantastik bir kimlik alamıyor. Filmin anlatımına gelince... Başlarda kameraların çok hızlı bir temposu var. Öylesine ki, sanki çılgın biçimde koşuyorlar!
Karşımızda bir zamanlar Cristian Mungiu ve Cristi Puiu gibi ustalar yetiştirmiş bir sinemanın son Cannes şenliğinde büyük ilgi görmüş filmi var
© Tüm hakları saklıdır.