Kemal Gökhan Gürses, ilk karikatürünü Oğuz Aral'a gösterirken (solda deri ceketli çocuk)
Kemal Gökhan Gürses, bir mizah dergisi ile ilk kez Akbaba'da tanıştı. Karikatürü Gırgır'da yer aldığında ise 12 yaşındaydı. Gırgır'dan ayrılan ilk ekibin içinde yer alarak Mikrop'ta çizmeye devam etti. Mikrop kapanınca yuvaya geri dönen Kemal Gökhan Gürses o günden beri politik bilinci ile hayata dair üretimlerde bulunmaya devam ediyor. Gürses, Oğuz Aral'ın çok özel olduğunu altını çiziyor ve ekliyor: "Gırgır'da yeni anlatım dili kurmak istemiştir bunu da hayata geçirmiştir. Bunun içerisinde çizgi romanı hayatın içine sokmaya çalışmıştır. Günlük bant o dönem için son derece yenilikçidir."
- Gırgır çizeri olmadan önce dergi ile ilk tanışman ne zamandı?
Ben 1976 yılında 12 yaşında o zaman Gırgır'ın "Çiçeği Burnunda" çizerler köşesine karikatür vermeye başladım. Bunun öncesinde dergi ilk çıktığı anda bizim evimize girmeye başlamıştı. Günaydın gazetesinin ilavesi olarak yayına başlamıştı. Ben şanslıyım babam öncesinde eve Akbaba da alıyordu. Akbaba o dönemde artık yayın hayatının sonuna gelmiş köklü dergilerinden bir tanesiydi. Benim ortanca abim Gırgır dergisine amatör olarak karikatür çiziyordu. Ondan etkilenerek çizmeye başladım ve ilişkim böylece hayata geçmiş oldu.
- Sen abin vasıtasıyla mı gönderdin karikatürlerini?
Hayır. Sanırım pazartesi günleriydi. Molla Fenari Yokuşu'nun bitimindeki Günaydın gazetesi ve ofis binasının içerisindeydi yeri. Oraya Oğuz Abi haftanın bir günü bizi davet ederdi. Epey kalabalık bir çizer grubu toplanırdı. Karikatürleri gösterirdik o da onların içinden beğendiklerini seçer, satın alırdı. Bunun karşılığında bize bir ödeme yapardı.
- Karikatürün beğenildiğinde hissettiğin duyguları hatırlıyor musun?
Doğrusu sevinmiştim. Bir de 12 yaşındaki bir çocuğun heyecan duyarak ürettiği bir şeyin karşılığında bir bedel alıyor olması heyecan vericiydi.
- Aldığın parayla ne yapmıştın?
Koşa koşa gidip kendime çizmeyi hep hayal ettiğim Schoeller marka kağıt ile iyi tarama ucu ve mürekkep aldım. Kalan parayla da yanlış hatırlamıyorsam bir kadife pantolon almıştım.
"Her zaman iyi ödemeler yaptı"
- Bir çocuk için bayağı iyi bir paraymış…
Oğuz Abi bize her zaman iyi ödemeler yaptı. Hak ettiğimizi, yaptığımız işin karşılığını verdi. Bu konuda hep ciddi bir mücadelenin bir parçası olarak var oldu.
- Tam olarak kadrolu olarak çalışma sürecin nasıl oldu?
Ben Mikrop dergisinde 1978 yılında çalıştıktan sonra tekrar geri döndüm. Oğuz Abi bir iki hafta beni ceza ya da tatlı bir ödülle yine Çiçeği Burnunda'ya attı daha sonra içeride çizmeye başladım. Hem Gırgır'da hem de Fırt dergisinde yaklaşık iki sene kadar 80 ila 82 yıllarında çalıştım.
- İşleyiş nasıldı?
Arka kapaktan sonra içeri alındığında yani derginin iç sayfalarında karikatürlerin yayınlanmaya başladığında profesyonel oluyordun. Bir espri düzeneği vardı. Oğuz Abi sadece espri üreten ya da mizah çizgisi konusunda çok güvendiği kendisi gibi birkaç kişi daha belirlemişti. Onların önüne gidiyordu bizim bulduğumuz espriler. Esprilerimizi eskiz olarak bir kağıda çiziyorduk. Bu kişiler beğeniyorlarsa çarpı, emin değillerse soru işareti ya da beğenmiyorlarsa eksi işareti koyuyorlardı. Bu şekilde gelişen bir sistem vardı. Biz de bunların içerisinde çarpı almışsak o hafta karikatürümüz içeri giriyor demekti. Sayfa planı çizilirdi sayfa planında bize ölçüyü verirlerdi. Biz de orijinal çizimi yapardık.
"Çok politik bir gençlik yaşadım"
- Dışarıdan baktığında nasıl bir dünya vardı? İçeriyi nasıl görüyordun o genç yaşında?
Benim gençliğim o kadar genç bir gençlik değildi. Biz çok politik bir gençlik yaşadık. Ben 13-14 yaşlarında siyasi hareketin içerisindeydim. Dolayısıyla dışarıda eylem yapan, duvar yazısı yazan, bildiri dağıtan hatta bazı mahalli yapılarda da kurmak istediğimiz dünyayı anlatan insanlardan biriydim. Şöyle bir şey düşün, günlük politik bir şey yaşanıyor bu günlük politik şeye karşı reaksiyon çizimler yapıyorsun. Ama Gırgır dergisinin kendi içerisinde de bir anlatım dili var. O anlatım diline de kendi üslubunu yakınlaştırıyorsun. Dolayısıyla kendi anlatım dilini bulana kadar geçen süre zaten bir arayış süresiydi. Bunu besleyen kaynaklar vardı. Kazandığımız paranın önemli bir kısmını yurt dışından gelen dergilere yatırmaya çalışıyorduk. Bu tür dergileri sahaflardan gidip alıp dünyada bu işleri nasıl yapıyorlar, bunları anlamaya çalışıyorduk. Politik sanatla da ilgilenmeye başlamam 16-17 yaşıma denk gelir.
- Oğuz Aral, Mikrop'u kurduğunuzda çok mutsuz oldu ama geri dönüşünüz onu çok mutlu etti değil mi?
Sanıyorum bize en çok kızdığı şeylerden bir tanesi Mikrop'u sürdüremiyor oluşumuzdu. Çünkü o tür bir komplekse sahip biri olmadığını biliyorum.
- Pek çok açıdan destekledi sizleri sanırım?
Vurgulanması gereken en önemli yanlarından bir tanesi oydu. Çiçeği Burnunda, zaten karikatürü yaygınlaştırmak için çok önemli bir adımdı. Posta kutusu bilgisiyle birlikte çağrı yapardı. O çağrı sonucunda da Türkiye'nin her yerinden her hafta yaklaşık 10 bine yakın çizer karikatürler yollardı. Dolayısıyla orada bir karikatürün yayımlanması çok ciddi bir sınavı geride bırakman anlamına geliyordu. O derginin bir parçası olmak herkese iyi geliyordu.
Kemal Gökhan Gürses
"Ayrılıklar beton gibi güçlü Gırgır'ı yarattı"
- Ayrılanların yerine de yeni isimler yetişmiş oldu…
En star çizerlerin başka bir dergi kurmuş, tabii ki onları ikame edecek yeni bir çizer nesli yetiştirdi o arada. Bu gömlek değiştirmesi anlamına geldi. O mücadele Gırgır'ı da belki rutinden çıkardı ve kendi içinde daha iyi bir yere sıçrattı. Aynı ekipleri geri geldiğinde dergiye sığamaz hale geldi. Zaten o dönem yeni başka dergilerin çıkmasıyla sonuçlandı. Uzun ömürlü olmayan "Laklak" gibi kimi dergiler çıktı. Sonuç itibariyle beton gibi güçlü bir Gırgır dergisi var oldu. Bir de unutmayalım 12 Eylül darbesinin yapıldığı bir dönemden bahsediyoruz.
- Gırgır'ı sanatçı kimliğinle nasıl değerlendirirsin?
Büyük ölçüde mizahın işlevi olan eleştiriyi temel alan bir anlatım dili vardı. İlginç 2-3 yapıyı bir araya getiriyor. Oğuz Aral'ın kimliği bu dergiye çok yansımış vaziyette. Aral'ı düşündüğünüzde saz çalan, vaktiyle boks yapmış, aynı zamanda orta oyunu geleneğini çok iyi bilen, pantomim sanatçısı ve tiyatro yönetmeni bir insandan söz ediyoruz. Müşfik Kenter'in oynadığı ve dekorlarını da kendisinin yaptığı "Bir Garip Orhan Veli" oyununu yönettiğini hatırlatayım. Bunları söylememin sebebi şu, burada kurduğu çizgi dünyasını düşündüğümüzde yeterince Doğu'da olan bizlerin çizgi geleneğini oluşturan minyatürün anlatımındaki iki boyutluluğu bir anlamda karikatüre taşıyan bir çizer kafası var. Bu yanıyla da aslında son derece grafiksel birtakım soyutlamalardan hareket eden orta oyunundaki gibi mekan kullanımında kendi içinde iki boyutlu dairesel alanlar yaratarak hareket eder. Buradaki anlatımda olan görsel dili o iki boyutlu dünyayı karikatüre taşınmıştır.
- Gırgır'ın görseli dili nasıldı sence?
Daha çok arkadaki evlerin silüetleri, anlatıcılık gibi anlaşılabilecek birtakım özelliklerle bir çizgi dünyasını inşa etmişti. Beraberindeki usta çırak ilişkisi üzerinden gelerek gelişmiş çizerlerin dünyasını da şekillendirirken kafasındaki kurguladığı derginin görsel dilini empoze etmiştir. Bunu olumlu ya da olumsuz anlamda söylemiyorum. Bir gerçeklik olarak aktarmaya çalışıyorum. Dolayısıyla bu karakter yeni bir karakterdir. Dünya için de yeni anlatım dili kurmak istemiştir bunu da hayata geçirmiştir. Bunun içerisinde çizgi romanı bir parça hayatın içine sokmaya çalışmıştır. Günlük bant o dönem için son derece yenilikçidir.
- Politik etkisini nasıl yorumluyorsun?
Politik etkisi şöyleydi o dönemde özellikle okunan iki tane temel gazete bir tane de dergi vardı. Demokrat ve Cumhuriyet gazeteleri. Demokrat gazetesini okuyanlar siyasi olarak biraz daha solun içinde yer alan insanlardan oluşurken Cumhuriyet gazetesi biraz daha sosyal demokratlara ya da kabaca Kemalist Sol içinde yer alan bir yapıya sahiptir. Bunun yanında da bir tane dergi vardı o da Gırgır dergisiydi. Yıllar sonra bir piyasa araştırması yaptırdı. Yanlış hatırlamıyorsam orada, her Gırgır dergisi alan 4 kişiden bir tanesi de Cumhuriyet alıyordu sonucu çıktı. Ayrıca mizah dergileri Gırgır'ın yakınına yaklaşamadı.
"Dergi de plak gibi geri dönebilir"
- O zaman şimdiyi de konuşalım. Neden artık böyle bir dergi yok?
Bugünkü tirajlar ya da bugün dergiler açısından bu dünyanın genelinde zaten hani dergicilik denen şey neredeyse ortadan kalktı denebilir. Belki hâlâ gazete bayii rafları dolu gibi görünse de artık analog yayın denen şey büyük ölçüde yerini dijital yayıncılığa bırakmış durumda. Benim kişisel bir teorim var. Dergileri tekrar geri döner diye düşünebiliriz. Bütün yayın hayatımız için geri dönüş şu andaki şeklinden farklı olacak diye düşünüyorum. Biraz plak formatının geri dönüşüne benzetebilirsin. Bir erime ve yok olma dönemi. Arayı da atlamamak lazım. Başka dergi deneyimleri yaşandı bu ülkede. Hıbır, Uykusuz, Limon, Leman, Bayan Yanı, Deli gibi dergiler çıktı. Mizah okuru sayısı azalmaya başladı. Bunun azalma nedenini sadece teknolojik gelişmelerle açıklayamayız. Mizahın ve karikatürün hayat içindeki yeri hem yayılmaya ve azalmaya başladı. Hem yayıldı çok sayıda dergi ile ama tek televizyonlu dönemden herkesin buluştuğu durumdan 90'lara geçiş farklı yaşandı. Orada okurların ilgi alanlarına göre çeşitlilik kazandı. Hepimizin hayatından politikanın giderek uzaklaşması, tüketim toplumunun bir parçası oluşumuzu sistemli ve organize bir depolitizasyonun sonucu olarak görebiliriz. Mizahçı da hayatın içinden beslenen birisi olduğu için onun da varlık, etki alanı giderek azalmaya başladı. Ama bir yandan da çok iyi çizerler ve hikâye anlatıcıları ortaya çıktı. Daha çok kişiselleşmeye başladı.
- Senin son zamanlarda çizdiğin, çok sevilen zeki ve vicdanlı Karga Kafası'na gelelim. Neler söylersin?
Her zaman hikâyelerimi kurarken gündelik hayatın eleştirisi üzerinden ilerlemeyi temel aldım. Cumhuriyet gazetesinde "Kargaca" diye bant çizmeye başladım. Sonra da Karga benim kenarda duran bir karakterim olarak var oldu hayatımda. Dijital dünya yaşamımıza girdiğinde ben de Karga Kafası'nı yavaş yavaş orada denemeye başladım. Oradaki karakter günlük politik bir günlük tutmak gibiydi benim için. Herkes tweetlerini yazılı olarak atarken ben de karganın üzerinden çizgiyle karışık yazılı olarak atmaya başladım. Karga Kafası benim giderek kendi içerisinde kurgulayıp oluşturmaya çalıştığım kişisel "twikatür"e dönüştü. Genellikle sorularla bitirmeye çalıştım bir anlatım dilim var.
Yarın: Mevhibe Turay anlatıyor...