Birol Bayram
Birol Bayram, çizgilerindeki grafik titreşimler ile 80'li yılların ikinci yarısında Gırgır'da dikkat çeken isimlerden. Kariyerini çizmekten aldığı tutkuyla tasarlayan Bayram, Oğuz Aral'a gösterdiği ilk karikatürü ile tam not alarak içeri hızla giriş yaptı. Racona göre çalıştı ama yeri geldiğinde Aral'ın söylediklerine kulak asmayıp kendi tarzını korudu. Birol Bayram'ın bu kadar parlayacağından habersiz adım attığı çizgi serüveni, sayısız farklı sanatsal üretimiyle onu dijital dünyanın bilinen artistlerinden birisi yaptı. Şimdilerde İş Bankası Kültür Yayınları Görsel Yönetmeni olan sanatçı, şehirli mizah anlayışının temsilcisi olarak başka bir açıdan Gırgır'ı anlattı.
- Bir okur olarak Gırgır ile ilk tanışmanızdan başlayalım istiyorum...
Tam bir İstanbul eski mahalle kültüründe büyüdüm. Ahşap evler, gayrimüslimler herkesin aynı sınıftan olduğu bir dönemi vardı. O dönemde babam taksi şoförüydü, yan komşunun bakkalı vardı, belki biraz daha iyiydi durumu. Ancak hepimizde aynı kıyafetler vardı. O zamanlar Gırgır evlere giriyordu. Tek mecra olduğu için Gırgır'ın okurları arasında zengin fakir diye bir ayrım yoktu.
- O sıralarda neler okuyordunuz?
O zaman okuduğumuz şeyler Doğan Kardeş Ansiklopedisi, birkaç çocuk dergisi vardı. Benim ilgim Teksas, Tommiks, Çelik Blek falandı. Fakat bunun yanında bu işi yaptığım için sonradan anladım ki çocukların fabrika ayarlarında komik şeyler yapmak, karikatür yapmak var. Ben de yetenekli bir adam olduğum için hatta dahi çocuk gibi görüldüğüm için mahallede "Çok güzel çiziyor, her şeyi çizebilen biri" diye gösteriliyordum. Baktım ki karikatür çizebiliyorum ve komiğim de çizer olmak hevesiyle okumaya başladım. Ansiklopedi okuyan tuhaf bir çocuktum. Sonra çizebilince ve çizmenin popüler olduğunu görünce, havalı bir şeymiş diye düşündüm.
- Gırgır'da çizme fikrine ne zaman kapıldınız?
Çok havalı bir şeydi çizer olmak. Ben de havalı bir şey olayım istedim. Çünkü evde oturup sürekli resim çizen zayıf, çelimsiz biriydim. Kendimi ifade etmenin yolu olarak bunu gördüm. Ama bu kadar şeye rağmen o kadar kendime güvenim yokmuş. Çünkü görüştüğüm bir sürü insan çizmeye 14 yaşında falan başlamıştı. Ben ise 18 yaşında grafik eğitimi almaya başladıktan, birkaç amatör yerde karikatürüm çıktıktan sonra Oğuz Aral'a gittim.
- İlk karşılaşma anınızı merak ediyorum…
Pazartesi günleri Oğuz Abi'nin odasına gidiliyor, başında toplanılıyordu. O kadar büyüleyici bir ortam ki uzaktan hayal bile edemediğin bir adam orada. Herkese çok iyi davranıyor, adam yerine koyuyor. Küçücük çocuklara laf anlatıyor. Benim karikatürlerimi gördü, bıyığı ile oynadı: "Sende bir hergelelik var" dedi. "Eyvah" dedim. Sonra anladım ki hergeleliği iyi anlamda söyledi. Sonra devam etti, "Ama bunlar ne ya? Sen neden Frenklere özeniyorsun" diye sordu. Ben İngiliz çizerlerini seviyorum, grafik bir çizgim vardır. Diğer Gırgır tarzının dışında biraz daha soğuk ve grafik bir çizgidir. Fakat gaza gelmedim ve gene bildiğim yerden devam ettim. Biraz o yorumları ile birkaç şeyi düzeltti. Ve ilk defa para kazanmaya başladım.
Birol Bayram'ın ilk karikatürü (1985)
- Sonra nasıl oldu o süreklilik?
Beni pohpohladı, böylece iyi bir şey yaptığımı anladım. Çünkü bazıları ile biraz ilgileniyor bazıları ile ilgilenmiyordu. Bana ilgi gösterdi, hatta "Madem sen yabancı çizerler ile ilgileniyorsun. Bir gün eve gel. Evdeki kütüphanede çok albüm var, onlara bak" dedi. Bütün çocuklar bu yoruma şaşırdılar. Tabii önce cesaret edip gidemedim. Öyle şeyler söyleyince "Demek ki var bende ışık var var" dedim. Para kazanmak da acayip bir şeydi çünkü çok hatırı sayılır bir paraydı. Pastaneye oturup gazoz içmemiş çocuklar olarak taksilere biner hale geldik. Çok güzel paralar kazandık.
"Küçücük çocuklara sorumluluklar verdi"
- Devamı nasıl geldi?
Beni arka sayfaya layık gördü. Orada karikatürüm çıkmaya başladı. Mahallede herkes beni gösterince, "Tamam abi budur. Ben başka iş yapmayacağım karikatürcü olacağım" diye devam ettim. Yaklaşık 2 yıl kadar arka sayfada karikatürlerim yayımlandıktan sonra daha fazla gidip gelmeye başladım. Daha sonra "Sen de dergiye katıl" dediler. Çok büyük sevinçle dergiye katıldım. Espriler verdim hem Fırt'a hem Gırgır'a çalışıyordum. Sonra bana bir sayfanın yönetimini verdi, orada da heyecanlandım. Küçücük çocuklara sorumluluklar veriyordu, çok şevk vericiydi. Hep söylenir "Çok korkuyoruz ondan" diye ama hiç kırmadı çok motive etti. Sürekli bir şeyler yapmamız için bizi destekledi. Sonra bana "Kakara Kikiri" diye bir köşe verdi, köşemde çizmeye başladım. Fakat bu dönem Gırgır'ın son dönemiydi ben de üniversite öğrencisiydim.
- Hem sizin yaşınız hem de dönem olarak daha farklı bir dönemde derginin çizeriydiniz…
Şöyle farklı bir dönemdi. Hıbır, Leman artık ayrılmışlardı. Sonra tekrar Çağçağ'lar döndüler onlarla da çalıştım. Hatta ben Limon'a espri veriyordum sonra Gırgır'a geçtim. Ondan önce biz bir gazetenin eki olan "Dolmuş"u çıkardık.
Birol Bayram Oğuz Aral'la birlikte... Sağdan sola: Erdoğan Oğultekin, Zafer Temoçin, Oğuz Aral, Birol Bayram, Ali Doğanlı, Cihan Demirci
- Tam zamanlı çalışmıyordunuz değil mi?
Nerdeyse tam zamanlı oluyordu. Çünkü her bir dergi için bir gün espri veriyorduk. İkinci gün oturup sabahlıyorduk. Üçüncü gün zaten pertsin. Daha çok Gırgır'dan artan esprileri Fırt'a verirdik. Tekin Aral bu duruma bozulurdu. Biz de "Abi sana özel getiriyoruz" diye yalan söylerdik. Dolayısıyla neredeyse tam zamanlı çalışıyormuş gibi çizgiye hayatlarını adayan bir sürü genç olarak uykusuz, sosyal aktivitesiz ve ilişkisiz hep birlikte yaşamaya başladık. Sürüler gibi.
- Nasıldı ortam?
Çok yetenekli ve senin gibi insanları bulup arkadaş olduğun bir ortamdı. Herkes birbiri ile canciğer oldu. Sonra başka dergiler çıkmaya başladı. Sürü gibi yaşamaya başladık. Fakat sonra şartlar dağılmaya sebep oldu. Çok eğleniyorduk.
- Sigorta olmaması da rahatsızlık yaratmış değil mi?
Evet sigorta konusu konuşuluyordu.
Birol Bayram
"Oğuz Aral ne biliyorsa öğretti"
- Gırgır'ın bir okul olduğu konusunda neler söylersiniz?
Çok çok önemsediğim bir şey bu okul kısmı. Gırgır bana her şeyi kattı desem yeridir. O başta anlattığım gibi; çizgimle para kazanabileceğimi öğrendim. Zaten ben lise yıllarında grafiker olmaya karar vermiştim, öyle tasarlamıştım kendimi. Orada da o imkanı bulunca ve iyi de para kazanmaya başlayınca onore oldum. Mesela "Zıpır" diye bir sayfa vardı. Daha yeni dergiye girmişim. Oğuz Abi, "Yavuz Taran ile Zıpır'ı siz yapın" dedi. O sayfayı bana vermesi ile kendimi film yönetmeni gibi hissettim. Artistleri seçeceğim, dublajı yapacağım ambiyansı ben yaratacağım çünkü sayfanın sorumluluğunu sana veriyor. O sorumluluk hepimizi o şekilde yetiştirmesi ve "Yaparsınız edersiniz" diye teşvik etmesi inanılmazdı. Ne biliyorsa öğretti bize.
"Size çok para veriyorum kendi sigortanızı yapın"
- Oğuz Aral nasıl biriydi?
Masanın başında toplanmak o kadar sihirli bir şeydi ki... Evet tamam yetenekli çocukları bulup onlardan para kazanıyordu diye düşünebilirsin, ama biz de gayet iyi para kazanıyorduk. Sigorta yapılmaması sorun oldu diyorsun ya, diyordu ki "Bakın ben size fazlasıyla para veriyorum". Bu doğruydu. Çok para kazanıldı bu işlerden. Oğuz Aral bize "Kendiniz sigortanızı, yatırımınızı yapın diye size fazlasıyla para veriyorum" diyordu. Patrondan sigorta alamadığını söylüyordu. Benim umurumda olmadı. Umursamıyordum çünkü Oğuz Abi ne dese doğruydu ve ben o yolda bodoslama gidiyordum.
- Çizgi anlayışınıza neler kattı?
Dediğim gibi ben biraz daha farklı bir şekilde dergiye girdim. Biraz daha Avrupalıydım, daha doğrusu İngilizlere özeniyordum. Farklıydım ve çizgimi değiştirmedim. O konuda biraz inatçıydım. Gırgır sayesinde yayıncılık dünyasına girdim ve tüm gazetelerde, dergilerde çalıştım. Grafik eğitimi aldığım için oralarda görsel yönetmenlik yaptım. Bir süre sonra bu dergilerle çalkantılı dönemden sonra askere gittim döndüm, Aktüel dergisinde işe başladım. Sürekli karikatür, çizgi romanlar çizdim. Birkaç kere yayıncılık denedim. Galip Tekin yakını arkadaşımdı, onunla çizgi romancılığı yayıncılığı için çabalarımız oldu. Orada Oğuz Aral'ın Gırgır'ı yaparken ne zorluklar çektiğini gördük. Çünkü dergi yapıyorsun satılmadığında çöpe gidiyor. Oğuz Aral müthiş bir iş yaptı.
- Çok eşsiz günler yaşamışsınız…
Gırgır tanınmamı ve kendime bir yol çizmemi sağladı. Bu yolu çizerken Oğuz Abi bize çok önderlik etti. Şöyle bir anım var. Bir gün gazetede telefonum çaldı, "Oğlum ne yapıyorsun" diye bir ses duydum. Babamın Yalçın isimli yakın bir arkadaşı vardı. "İyiyim, Yalçın Abi, sen misin" dedim. "Evet benim. Alt kata gel de seni hasretle kucaklayayım" dedi. Alt katta indim, odaya girdim, filmlerdeki gibi koltuk döndü ve Oğuz Aral "Kim lan Yalçın" dedi. O sırada Hürriyet'te karikatür çizmeye başlayacaktı. Bana işi öğreten adam "Sen bilirsin, burada filme mi yolluyorsunuz" diye sordu. Aslında her şeyi biliyordu.
Oğuz Aral
- Başka bir iletişiminiz oldu mu?
- Reklam ajanslarına işler yapıyordum. Yapı Kredi için bir gün bir leylek çizdim. O zaman Oğuz Aral birisi ile bir mesaj gönderdi. Bir kağıda her zamanki biçimde karikatürleri eleştirir gibi "Sen benden daha iyi bilirsin ama şöyle yap, şurası olmamış" falan diye yazmış. Çok sevindim, söylediklerinin bir kısmını dikkate aldım. Seneler sonra eskizleri karıştırırken eşyaların arasında o notu buldum. Ve oraya şunu eklemiş: "Unutma, büyük abi sizi her zaman gözetliyor". Çok etkilendim. Gençken hiç iplemediğim o laf beni sonradan çok etkiledi.
"Xtir yazdım, oğlum bu ne dedi"
- Nasıldı Oğuz Aral'ın eğitim ve mizah anlayışı?
Oğuz Aral bizi eğitirken "Gırgır sadece sizin ve yaşıtlarınızın okuyacağı bir şey değil. Anneniz, babanız ve kardeşinizin de okuyacağı bir dergi. Ayıp şeyler yaparsanız onlar da okuyacak bunu" derdi. Ben bir kere "xtir" yazdım, "Oğlum bu ne dedi". Kafayı yemek diyordum, "Kafayı yemek çok ayıp bir şey. Çocuklar okuyor bizi" diyordu. Kaç sene bir sürü şeyi anneme ayıp olur diye yazmadım. Oğuz Aral ne derse doğrudur, diye düşünüyordum. O bana "Hastasın" dese hasta olacak kadar ona güveniyordum. Kendinizle ilgili olan şeyleri dergide anlatmayın derdi. Çünkü buraya para veriyor okur, eğlenmek istiyor. Özel şeylerimizi paylaşmayın, derdi. O zaman köpeğim kayboldu ve köşeme yazamadım. Yazsam orası senin özel alanın değil derdi.
Birol Bayram'ın güncel bir çalışması
- Gırgır sizce neydi?
Medyaydı aslında. Başka çarenizin olmadığı bir mecraydı. Televizyonun olmadığı hayatımızda sadece Gırgır'ın olduğu bir dönemdi. Analog dönemin mecrasıydı. Çok renkli bile değildi. Oğuz Abi mazlumun yanında duralım, işçinin hakkını savunalım derdi. Hiçbir zaman patronun yanında bir kapak yapmadı. Halk, o yüzden kendisine yakın buldu. Daha eğlenceli bir şey yoktu Türkiye'de.
- Türkiye'deki mizahın şu günkü halini nasıl değerlendirirsiniz?
Mizah yayıncılığının neredeyse değerlendirilecek bir tarafı kalmadı. Hak da veriyorum çok korkunç bir baskı var. Bir gün Murat Birsel'di galiba "Gırgır mizahı ne acayip. Ötekiler kinaye yapıyor siz sokak serserisi gibi bıçaklıyorsunuz" dedi. "Niçin korkmuyorsunuz" diye de sordu, ben de "Arkamızda Oğuz Aral var" dedim. Bizi sadece ahlaki konularda sınırlardı, siyasal konularda hiç sınırladığını bilmiyorum.
Yarın: Gülay Batur anlatıyor...