Geçtiğimiz günlerde İyi Parti sözcüsünün HDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için TBMM'ye getirilen fezlekelerde "evet" oyu vereceklerini açıklaması ciddi bir tartışma doğurdu. Gerçi parti yönetimi sonradan yaptığı açıklamada bu konuda toptancı bir yaklaşım sergilenmeyeceğini ve dosya bazında suç işlendiğine dair somut kanıtlara bakarak karar verileceğini açıkladı. Ama konu özellikle önümüzdeki seçimlerin sonucunu doğrudan etkileyebilecek potansiyel önemini koruyor.
Bu son tartışma, 2018'de getirilen "seçim ittifakı"nın toplumda ve kamuoyunda yeterince doğru algılanmadığını gösteriyor bence.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim.
İki ya da daha fazla partinin "seçim ittifakı" yapması bu partilerin illa tüm konularda siyasi görüşlerinin aynı yönde olmasını gerektirmiyor.
Hatta ülkede toplamda 30 tane önemli siyasi sorun varsa ve seçim ittifakı yapan partiler bu 30 sorunun 29'unda aynı yönde düşünmeseler ve sadece tek bir konuda aynı yönde düşünseler bile, eğer en acil sorun bu sorun ise, bu tek sorun bağlamında bile seçim ittifakı yapabilirler.
Gerek siyaset bilimi yönünden gerek hukuksal açıdan buna hiçbir engel yok. Hatta bunda meşruiyet sorunu da olmaz.
Örneğin İyi Parti ve HDP terörle mücadelenin yöntemi, terörü teşvik ve terörün kökenlerini giderme, terör ve insan hakları, terör ve siyaset ilişkisi, siyasetin teröre müsamahası, kolluğun yetkileri, bölücülük, ekonomi politikaları dahil hemen tüm konularda 180 derece farklı politikalar izleyebilir. Ama her isinin de mutabık olduğu tek nokta mevcut iktidarın ilk seçimde bir an önce gitmesinin ülkenin en acil siyasi ihtiyacı olduğu ise, yine de seçim ittifakı yapılmasına engel yoktur.
Seçim ittifakı nedir? Ne değildir?
2018'de resmi seçim ittifakına izin veren kanun biraz da aceleyle apar-topar getirildiği için siyasetimizdeki bu yeni kurum henüz enine boyuna değerlendirilmiş değil. Daha öncesinde denenmiş ve alışılmış bir kurum da değil.
Bu yüzden seçim ittifakı müessesesi daha ayrıntılı irdelemeye ve tartışılmaya ihtiyaç duyuyor.
En önemlisi de seçim ittifakı yapmanın ittifak içindeki partilerin birbirlerinden tamamen farklı politikalar izlemesinin anormal olmadığı algısının kamuoyuna yerleşmesi.
Seçim ittifakı, muhalefet için, seçim barajını bu yolla aşabilmek veya iktidarda köklü bir değişimi başarabilmek; iktidar için de bu yolla salt iktidarda kalabilmek gibi sadece tek bir somut siyasi hedefe yönelik yapılır. Çok sayıda temel politik konuda aynı düşünen partilerin zaten seçim ittifakı yapması anlamsız olup, aynı siyasi parti çatısında birleşmeleri daha doğru olur.
Bu noktada seçim ittifaklarının muhalefet cephesinde birden fazla olması da mümkün. Duruma göre amaca daha fazla da hizmet edebilir. Yani tüm muhalefetin illa tek bir seçim ittifakı oluşturmasına da gerek yok. Gerçi yürürlükteki "Barajlı d'Hondt" sistemi daha büyük seçim ittifaklarını milletvekili seçiminde daha avantajlı kılıyor. Ama örneğin merkez sağdaki muhalefet partilerinin (İyi Parti, DEVA, Gelecek, Saadet, DP) CHP ve HDP dışında ayrı bir resmi seçim ittifakı oluşturmaları iktidar bloğundan çok daha fazla oy transfer etmelerini sağlayabilir ve iktidarı değiştirme hedeflerine daha çok hizmet edebilir. Aynı şekilde HDP ile resmi ittifak yapmak CHP için oy yönünden çok daha dezavantajlı olabilir.
Diğer bir nokta ise seçim ittifakının illa resmi nitelikte olmasının da gerekmemesi. Yani İyi Parti ve HDP, Seçim Kanunu'na göre resmi seçim ittifakı yapmayabilir. Ama örneğin Cumhurbaşkanlığı seçiminde yine biri diğerinin ya da her ikisi de üçüncü bir partinin (örneğin CHP'nin) adayına oy verebilir. Zira eğer temel öncelik mevcut iktidarın değiştirilmesi ise sadece tek bir amaca yönelik gayri resmi ittifak yapılması da siyaseten pekala meşrudur.
Öte yandan, siyaseten gerçekçi olmak gerekirse, bir önceki seçimden hareketle, iktidar bloğu ile muhalefet bloğunun oy oranının birbirine yakın olduğu varsayılırsa, muhalefet için mevcut siyasi iktidarı seçimde yenebilmenin tek yolu, iktidara oy veren seçmenin en azından bir kısmını kendi yanına çekebilmektir. Bu noktada en kritik parti ise İyi Parti gibi görünmektedir. Nitekim bu partinin normalde iktidar bloğuna oy veren milliyetçi/ülkücü kesimden bir miktar daha oy devşirebilmesi potansiyel bir iktidar değişimi için kilit faktör olabilir. Aynı durum ılımlı muhafazakâr ve merkez sağ seçmen açısından DEVA ve Gelecek için de geçerli.
Kaldı ki İyi Parti'yi zaten potansiyel ittifakın diğer partilerinden ayıran temel özellik, ayrılıkçı terör ve bölücülük konularında çok daha fazla hassasiyeti içeren daha milliyetçi politikaları benimsemesidir. Aksi halde zaten CHP ve diğer muhalefet partilerinden ayrı bir parti olmasının anlamı yoktur.
O halde son dokunulmazlık tartışmasında ayrılıkçı teröre destek oldukları iddiasıyla dokunulmazlıkları kaldırılmak istenen HDP milletvekilleri için Meclisteki oylamada "evet" oyu verirse İyi Parti'yi bu nedenle suçlamak bence hem ilkesel olarak tutarsızdır, hem de taktiksel olarak ciddi hata olur.
Çünkü aksi bir tavır bu partiye iktidar bloğundan hiçbir ilave oyun gelmesini sağlamayacağından siyaseten mantıklı olmayacaktır. Muhalefet bloğunda birinden diğerine geçecek seçmenin sonuca etkisi zaten yoktur. Önemli olan iktidar bloğundan seçmen koparabilmektir.
Kaldı ki zaten söz konusu dokunulmazlıkların kaldırılması için iktidar ittifakının Meclisteki oyları yeterli olduğundan, bu noktada İyi Parti'den gelecek oyların da sonuca etkisi olmayacaktır.
Naif ilkelilik mi? Pratik ilkelilik mi?
Bu noktada tabii ki son dokunulmazlık girişiminin iktidar açısından salt siyasi taktik gereği olduğunun farkındayım. Dosyaların somut içeriklerini bilmemekle birlikte, bu dosyaların salt teknik hukuksal gereklilikler nedeniyle gönderilmediği ve belli bir siyaset mühendisliği hesaplamaları kapsamında gönderildiği zaten herkesin bildiği bir sır. Bir süredir belli bir yerden düğmeye basılmış gibi, potansiyel bir muhalefet ittifakının parçalanıp dağıtılması ve bu kapsamda özellikle HDP için siyaseten "şeytanlaştırma" taktiği ile kapatılmasa bile "öcü" gibi gösterilerek iyice zayıflatılması taktiği de malum.
HDP'nin tamamını ayrılıkçı terör destekçisi diye suçlamanın doğru olmadığını; Partinin PKK/Öcalan/Kandil yanlılarından ibaret olmayıp, her şeye rağmen teröre mesafe koymaya çalışan sosyal-demokrat Demirtaş yanlılarının ve hatta ılımlı-muhafazakâr Ayhan Bilgen yanlısı Kürtlerin de etkin olduğu tarafsız gözlemcilerce biliniyor. Ama Türk milliyetçilerinin çoğu bunu bilmiyor. Bu kesimde toptancı bir yaklaşımla HDP'nin terör destekçisi imajı daha ağırlıkta.
Bu bağlamda tartışmaya değer ve birbirinden taban tabana zıt iki görüş şu:
HDP ile temel politikaları bağdaşmasa bile salt bu siyaset mühendisliği oyununu bozmak adına ve etik-ahlaki bir yaklaşımla tüm muhalefetin bu noktada HDP ile dayanışarak moral destek olarak ve salt ilkesel bazda oylamada "hayır" demesi mi uygun olur?
Yoksa, yukarıda açıklandığı üzere, bu siyaset mühendisliği oyununu bozacak en etkili yaklaşım, "çivi çiviyi söker" yaklaşımıyla, milliyetçi hassasiyeti yüksek muhalefet partisinin oylamada "evet" oyu vererek, iktidar bloğundaki milliyetçi-ülkücü seçmenin, "bak yine de milli bir duruş sergileyerek teröre taviz vermediler, helal olsun!" dedirterek etkilenmesi mi olur?
Her iki görüşün de artı ve eksileri olmakla birlikte bence ikincisi daha mantıklı.
Nedeni ise yukarıda söylediğim gibi çok basit.
İlk görüş uygulanırsa iktidar bloğundan muhalefet bloğuna gelecek ilave bir oy olmaz. Yani bunun siyaseten ilave bir getirisi yok.
İkinci uygulanırsa böyle bir oy geçişi potansiyeli yüksek. Yani daha realist bir seçenek.
Biraz fazla makyavelist bir yaklaşım gibi gelebilir. Ama ilkesel bazda, moral destek gibi kısa vadeli naif yaklaşımlar mı öncelikli, yoksa daha demokratik bir ülke yönetimine kavuşmak gibi çok daha pratik ve rasyonel bir hedef mi daha öncelikli derseniz, benim tercihim ikincisi olur.