Bu soruya yanıtınız samimi olarak “hayır” ise (ki doğru yanıtı herkes çok iyi biliyor!), durum çok açık:
Teğmenlerin yaptığı şey “disiplinsizlik” olarak kabul edilemez.
Edilse bile, cezası bu kadar “ölçüsüz” olamaz.
Hukukta çifte standart olmaz.
Erdoğan övülünce suç olmayacaksa, Atatürk övülünce de suç olmaz.
Kaldı ki Atatürk’ün kurduğu Silahlı Kuvvetler’de Atatürkçü olmak ne zamandan beri “disiplinsizlik” oldu?
O halde sorun disiplinsizlik filan değil. ‘Atatürk’ün askeriyiz’ demeleri.
(NOT: Bu yazıyı geçen pazar günü yazmıştım. Dün “Karar”da Yıldıray Oğur’un da aynı soruyu sorduğunu gördüm. Aklın yolu bir.)
Kılıçlı yemin töreni soruşturmasında 5 teğmen ve 3 disiplin amiri komutan TSK'dan ihraç edildi
Laiklik ve Atatürk yeminden niye çıktı?
Bu arada pek kimsenin dikkatini çekmese de enteresan nokta şu:
2016 öncesinde resmi mezuniyet töreninde söylenen subay yemini ile yeni yemin arasındaki en önemli iki fark şunlar:
Eski yeminde laikliği korumaktan da bahsediliyor.
2016 sonrasındaki yeni yeminde laiklik adı geçmiyor.
Anayasa’nın en temel ilkelerinden olan laikliği korumak artık Silahlı Kuvvetler’de sembolik olarak bile zikredilemiyor mu?
Eski yeminin sonunda Atatürk (Mustafa Kemal’in askerleriyiz) var.
Yeni yeminde Atatürk adı da geçmiyor.
Atatürk adı Ordu’da artık yeminlerde bile söylenemiyor mu?
Herhalde vakti zamanı geldiğinde birileri bu değişikliğin nedenini de sorgulayacaktır.
Kartalkaya yangınında Bakanlıktaki sorumlular için cezasızlık kuşkusu
Diğer örnek, geçtiğimiz günlerdeki Kartalkaya otel yangını.
Geçen haftaki yazımda yangındaki can kayıplarında asli sorumlu ve kusurlu idari makamın Kültür ve Turizm Bakanlığı olduğunu ve Bakanlığın “turizm kolluğu” görevinin sadece otelde yatak-yorgan denetimi ile sınırlı olmayıp, öncelikle insan can güvenliği önlemlerinin denetimini de kapsadığını kanıtları ile ortaya koymuştum (Bkz. T24, 29 Ocak 2024).
Otel sahibinin ifadesine ve Sayın Bakan’ın da teyidine göre Turizm Bakanlığı görevlileri oteli 15 Aralık 2024’te resmi olarak denetlemiş ve öyle anlaşılıyor ki sorun görmemiş (!)
Hemen akabinde ise Otel yönetimi yangına uygunluk belgesi almak için Bolu Belediyesi'ne başvurmuş.
Teftişten geçen işletme niçin teftiş sonrası hemen alelacele yangın belgesi için başvursun?
Demek ki Otelin bu teftiş esnasında geçerli bir Yangına Uygunluk Belgesi mevcut değildi.
Oysa Bakanlık denetim görevlilerinin teftişte buna da bakması hukuken zorunluydu (hem Bakanlığın kendi denetim yönetmeliğine göre, hem 1 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine göre, hem de Turizm Teşvik Kanununa göre).
Eğer Bakanlık görevlileri bu teftişte görevlerini düzgün yapıp, yangına uygunluk belgesi olmadığı için gerekeni yapsalardı, herhalde bu yaşanan trajedi yaşanmayacaktı.
Ne var ki facianın idari açıdan bu asli sorumluları tutuklananlar arasında bulunmuyor.
Haklarında bir soruşturma süreci başlatıldı mı bilinmiyor bile.
Kanunen görevli bile olmayan muhalefet partisindeki Belediye’nin görevlileri tutuklanıyor.
Asıl sorumlu Bakanlık görevlileri (en azından şimdilik) görmezden geliniyor.
Eğer Bakanlık görevlileri hakkında cezai soruşturma için Bakanlık izni gerekiyorsa ve beklenen oysa, Belediye görevlileri için de gerekmeliydi.
Kamu görevlisi konumları açısından aynı durumdalar.
Adamına göre farklı muamele hukukta meşru mu?
Yangın nedeniyle 78 kişinin yaşamını yitirdiği Grand Kartal Otel
Sırbistan demokrasisi bizden ileri mi?
Bu arada yine üzücü ama ilginç bir tesadüf oluyor.
Bizdeki Otel yangını ile aynı günlerde Sırbistan’da vahim bir tren kazası oluyor ve 15 kişi hayatını kaybediyor.
Sorumluluğu üstlenen Başbakan hemen istifa ediyor.
Bizde ise sorumluluğu bakan hatta genel müdür seviyesinde bile üstlenen yok!
Sonuçta, sadece son günlerde yaşanan iki çarpıcı örnek.
Birinde fahiş ve haksız cezalandırma.
Diğerinde kamu vicdanını yaralayan cezasızlık kuşkuları.
Adalet sistemi Cumhuriyet döneminin belki de en kötü zamanlarını yaşıyor.
Ali D. Ulusoy kimdir?
Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur.
Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur.
ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür.
Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri.
Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008.
|