Bugün biraz "pozitif hukuk" yani yaşayan ve uygulamadaki hukuktan bahsedelim.
Başlıktaki soruyu şöyle de sorabiliriz:
Devlet başkanının tarafsızlığı particilik ile bağdaşır mı?
Aynı anda hem "tarafsız" devlet başkanı, hem parti başkanı olunabilir mi?
Anayasa'nın halen yürürlükteki 103'üncü maddesinde Cumhurbaşkanının (CB) göreve başlarken edeceği yeminin sonu şu şekilde hükme bağlanmış: "… üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim."
Hükmün Cumhurbaşkanı için tarafsızlık yükümlülüğü öngördüğü gayet açık.
Bu noktada 2017 Anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının seçildiği anda varsa siyasi partisi ile ilişiğinin kesileceğine dair kuralın yürürlükten kaldırıldığını da hatırlatmak gerekir.
Sonuçta şu an Anayasa'da cumhurbaşkanının bir siyasi partiye üye olmasına veya siyasi partide yönetici olmasına (parti genel başkanlığı dahil) açıkça engel bir hüküm de izin veren bir hüküm de yok. Anayasa madde 101/son, bu konularda kanunla düzenleme yapılabileceğini öngörmüşse de kanunla da bu konu halen düzenlenmiş değil.
Bu hususla doğrudan ilgili olan elimizdeki anayasal kurallar, cumhurbaşkanı için tarafsızlık yükümlülüğü öngörülmesi (m.103) ve ayrıca, "Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil edeceği" (m.104/1), "Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil edeceği" ve "Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vereceğine" (m.104/14-15) dair kurallar.
Cumhurbaşkanının "partili" olması ile genelde kastedilen ise cumhurbaşkanının gerek bir siyasi partiye sadece üye olması, gerekse hem üye olması hem de genel başkan dahil yönetici olması.
Bu konuda iki görüş bulunuyor. Fiili durumda da uygulama bu yönde olduğundan (zira halen cumhurbaşkanı bir siyasi partinin hem üyesi hem de baş yöneticisi), ilk görüş, aksi hüküm Anayasa'dan kaldırılmış olduğundan, Anayasa'da partili cumhurbaşkanına engel bir hüküm kalmadığı ve artık 2017 sonrasında cumhurbaşkanının parti üyesi olmasının da partinin yöneticisi olmasının da hukuken mümkün olduğu yönünde.
İkinci görüş ise, Anayasa'daki tarafsızlık yükümlülüğü devam ettiğinden cumhurbaşkanının hukuken siyasi partiye üye olmasının da yönetici olmasının da mümkün olmadığını savunuyor (Örneğin Bkz. Murat Sevinç, Diken, 9 Mart 2020).
Genelde 3'üncü yolcu takılan bendenizin kanaati ise iki görüşten de biraz farklı.
"Partili" olmanın "pasif partili" ve "aktif partili" olarak ikiye ayrılması gerektiğini; bir partiye salt üye olmanın normalde "pasif" bir desteği göstereceği; ama partinin yönetim ve denetim kademelerinde olmanın "aktif" bir aidiyeti gerektireceği düşüncesindeyim. Bu nedenle, salt "üye" olmanın "pasif partililik" niteliğinde sayılabileceğinden, Anayasa'daki "tarafsızlık" yükümlülüğüyle illa da bağdaşmaz görülemeyeceği kanaatindeyim.
Kaldı ki aksi düşünceyi, "Cumhurbaşkanı seçilince partiyle ilişik kesilir" diyen Anayasa hükmünü kaldıran anayasal iradeyle de bağdaştırmak çok güç. Anayasa yapıcının bu hükmü kaldırma iradesine de somut bir anlam verebilmek gerekir. Siyasi parti üyeliği gibi pasif bir siyasal temel hakkın kullanımının engellenmesi için açık bir yasal hüküm olması gerektiği de Anayasa madde 13 gereği. Kaldı ki bir partiye salt üyelik mutlaka o parti yönetiminin her uygulamasının benimsenmesini veya başka partilerin her uygulamasına karşı taraf olunmasını gerektirmez.
Buna karşın, bir partinin yönetiminde olmak ve özellikle de o partinin genel başkanlık gibi en üst yönetim kademesinde olmak "aktif partili" olmayı zorunlu kılar. Partisine olan aktif aidiyetinin, "diğer partiler out, bizim parti in" tarzı bir pozisyon almayı gerektirmesi siyasetin doğasındadır. Tarafsızlığın ise doğasına uymaz. Bu şekildeki aktif partililiğin siyasi açıdan taraf olmayı gerektireceği ve tarafsızlıkla bağdaşmayacağı çok açıktır.
Bu bağlamda, cumhurbaşkanının aktif bir siyasi partili olarak hem bu partiyi yönetmesi, hem de Anayasa'nın zorunlu kıldığı "tarafsızlık" içinde ülkenin ve halkın "birlik ve bütünlüğünü" sağlaması nasıl olacak? Siyasi aidiyeti tescillenmiş bir kimse ülkenin silahlı kuvvetlerine nasıl kumanda edecek? Tabii ki olamayacak. Olursa da hatalı olacak, eksik olacak, yanlış olacak. Şu anda olduğu gibi ülke birlik-bütünlük yerine siyasi yönden karpuz gibi yarılma noktasına gelecek.
Sonuçta kanaatimce Anayasa cumhurbaşkanının parti üyeliğine engel değil. Ama yöneticilik ve özellikle de genel başkanlık yapmasına engel. Yani cumhurbaşkanının parti üyeliği değil ama genel başkanlığı Anayasaya aykırı. Aslında hukuken bunun yaptırımı da belli. Siyasi Partiler Kanunu'na göre (m.104) (Başsavcılığın başvurusu üzerine) Anayasa Mahkemesi’nin bu tür aykırılıkların giderilmesi için bağlayıcı karar alma yetkisi var.
Bu tür yetkilerin varolması ile kullanılabilmesi ayrı şeyler tabii. Yargıç ve savcıların, siyasi tutuklamalar örneklerindeki gibi, olmayan yetkilerini kullanma evresinden olan yetkilerini kullanma evresine geçtiklerinde normalleşme sağlanabilecek.