10 Temmuz 2024

Devekuşu paradoksu: Görmek ve göstermek istemediğin şeye işaret etmek

Öyle veya böyle her örtme ister istemez örtülen şeye işaret eder

Türkiye'de televizyon kanallarında gösterilen dizilerde insanlar bir meyhanede rakı içerken veya bir yalıda ziyafet sofrasında güzel kadehlerden şarap yudumlarken görülmezler. Daha doğrusu bütün tamamlayıcı unsurlarla, mezesiyle, kadeh kaldırmalarla, nutuklarla, sohbetlerle, müzikle, fırlayıp göbek atmalarla, sarhoş kavgalarıyla, romantik danslarla vs oyuncular ne içildiğini gösterirler, seyirciler de ne içildiğini bilirler. Görüntüde bir tek kadehler fludur. Sonradan buğulanmış kırmızımsı kadehler görürüz. Resmen şarap buğusu değil terlemiş soğuk şerbettir belki, beyaz, kırmızı pembe şarap mıdır, şurup mudur, meyve suyu mu, kola mı, bunların hiçbiri mi? En azından "bunların hepsi" şıkkını elimine edebiliriz. Resmen ne idüğü belli değildir içilenin. Aynı şekilde sigara olmayan, ne olduğu da belli olmayan, karartılmış bir şeyden dumanlar tüter. Bu şey görünmez, ne olduğunun görülmesi istenmez. Öte yandan polis haberleri üzerinde bazı yorumlarda görsel olarak değilse de bir karartma olabilir. Meselâ birtakım tozların pudra şekeri olduğu konusunda birtakım yetkililerin sözlü beyanları nettir. Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu'dan Hrant Dink, Tahir Elçi ve en son Sinan Ateş'e, duvar yıkacak diye çekilmeyen tuğlalar, çuvala sığmayan mızraklar, minare kılıfları esasen yokturlar, olmaları gereken yerde karartılmış bir şeyler vardır.

* * *

Bir nesne, bir olay herkesçe kötü ise, ya da kötü mü iyi mi olduğu tartışmalı ise ya da çoğu olayda olduğu gibi durum karmaşıksa, doğrular, yalanlar, yanlışlar karışmışsa, birçok taraftan hangilerinin hangi noktalarda ne ölçüde doğru söylediği, haklı olduğu tartışmalıysa, o zaman bu nesne veya olay yok demek değildir. Yoktur iddiası, konudan bahsettiği için, tam da bu yüzden, şarap kadehinin üstünü gölgelediği için, nasıl bir şey olduğunu örterek, orada bir şey olduğunu işaret etmiş olur. Görmemek ve göstermemek nesneleri ve olguları yok etmez.

* * *

RTÜK Açık Radyo'ya önce ceza verdi. Şimdi de lisansını iptal ediyor. Gerekçe, RTÜK kararındaki ifadeye göre; yayına katılan konuğun "…Osmanlı topraklarında gerçekleşen tehcir ve katliamların, soykırım olarak adlandırılan katliamlar"la ilgili ifadeleri. Radyo'nun program konuğunun sözünü ettiği olaylarla ilgili "adlandırılan" diyerek de olsa, yayın konuğu tarafından mı, herkes tarafından mı, kim tarafından olayların soykırım diye adlandırıldığı belli edilmese de, yayın konuğunun kullandığı kelimeyi sansür etmedikleri için, devlet yetkisini kullanan şimdiki yönetimin -(hükümet? cumhurbaşkanlığı? sadece RTÜK?) hiçbir şekilde geçmesini istemediği bir kelimenin yayında geçmiş olması üzerine RTÜK önce yayın durdurma cezasına sonra da Açık Radyo'nun lisansının iptaline yani Açık Radyo'nun kapatılmasına karar verdi.

Şimdi ve daha uzun süre ve belki her zaman Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri kendi resmî söylemlerinde, müzakerelerinde "soykırım" kelimesini kullanmayacaklardır. Ya da 1915 olaylarının belli tanımlara göre bu kelimenin kapsamına girmediğini söylemek bağlamında kelimeyi kullanabilirler. Peki bu kararla üstü örtülen nedir? 1915'te hiçbir olay olmamış mıdır? Ya da bu olaylar her ne ise, "kötü şeylerdir, o yüzden üstü örtülmelidir" -mi? Ya da bazılarına göre kötü de değildir, ama yine de konu konuşulmasın diye mi örtülmelidir? Tam olarak ne olduğu, nasıl olduğu, tarafların kimler olduğu, kimin ne yaptığı tartışılmasın diye mi örtülmelidir? Ya da olayları konuşun ama şu şu şu kelimeler kullanılmasın diye mi? Kötü olan olay mı, olayın konuşulması mı, kullanılan bazı kelimeler mi? Bu son karar bir kelimenin kullanılması etrafında, ama bu kelime kullanılmasa da 1915'te olup bitenlerle ilgili resmî bir örtme gayreti var. Sonunda öyle veya böyle her örtme ister istemez örtülen şeye işaret eder.

Bir de tabiî RTÜK ve başka kamu kurumları, kurumların yöneticileri başka hangi olayları örtmek istiyor sorusu akla geliyor. Hani Abraham Lincoln'ün meşhur sözden gidersek, insanların bir kısmına karşı her konu sürgit örtülebilir; kimilerinden bazı konular bazan saklanabilir, lâkin konuşulmaması istenen her konu herkesten ilelebet saklanamaz.

Ve tekrar vurgulayayım: Bir sözü örtmek veya örtmemek, o sözün yanlış veya doğru olduğunu belirtmek değildir. Ama örtmek orada bir söz olduğunu belirtmektir.

Ali Alpar kimdir?

Astrofizikçi. Sabancı Üniversitesi Emeritus öğretim üyesi. Bilim Akademisinin kurucu başkanı.

1968'de Robert Akademi'den, 1972'de ODTÜ Fizik bölümünden mezun oldu. 1977'de Cambridge Üniversitesi'nden fizik doktorasını aldı.

Boğaziçi Üniversitesi, Columbia Üniversitesi, University of Illinois at Urbana-Champaign, TÜBİTAK Temel Bilimler Araştırma Enstitüsü, ODTÜ ve Sabancı Üniversitesi'nde çalıştı.

Araştırma alanları nötron yıldızları ve pulsarlardır.

1993-1997 arasında Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Konseyi, TÜBİTAK Bilim Kurulu ve TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları'nı başlatan yayın kurulu üyesiydi.

ODTÜ (1994) ve Sabancı Üniversitesi'nde (2003) mezuniyet sınıfı öğrencilerinin seçtiği en iyi öğretim üyesi ödüllerini aldı.

TÜBİTAK Teşvik Ödülü 1986, Sedat Simavi Ödülü 1988, TÜBİTAK-TWAS Bilim Ödülü 1992, ODTÜ Mustafa Parlar Vakfı Bilim Hizmet ve Onur Ödülü 2018 sahibi.

Hükümetin KHK ile Türkiye Bilimler Akademisine (TÜBA) üye tayin etmesi üzerine TÜBA'nın 82 aslî üyesinden istifa eden 52 üye arasındaydı. 25 Kasım 2011'de Bilim Akademisi'nin 17 kurucu üyesi arasında yer aldı.

2011-2021 yılları arasında Bilim Akademisi'nin ilk başkanlığını yaptı.

Türk Astronomi Derneği üyesi ve eski başkanı. Academia Europaea, American Philosophical Society, European Astronomical Society, International Astronomical Union üyesi.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’de eğitimin durumu II: Eğitim İzleme Raporu 2024

Zorunlu eğitim çağında olmasına karşın eğitim dışında kalan çocuk sayısının son üç yılın, gelir eşitsizliğinin ise son 18 yılın en yüksek seviyesine çıktığı; her 100 çocuktan 42’sinin yoksul olduğu Türkiye’de, ekonomik krizin eğitim üzerindeki etkisi giderek artıyor

Türkiye’de eğitimin durumu I: PISA 2022 sonuçlarının değerlendirilmesi

Türkiye’de eğitimde fırsat eşitliğinin olmadığı PISA raporunda çarpıcı biçimde ortaya çıkıyor. Akademik ve sosyoekonpmik durumları farklı olan 15 yaşındaki öğrencilerimiz birbirinden çok farklı okullarda ve okul türlerinde eğitim görüyor. PISA anketlerinde bizim çocuklarımızın yüzde 31’i okuldan önce kahvaltı yapmadıklarını, yüzde 2si akşam yemeği yemediklerini, yüzde 10’u haftada bir gün akşam yemeği yiyemediklerini, söylemişler. ‘Son 30 günde kaç kere paranız olmadığı için yemek yiyemediniz?’ sorusunu yüzde 19,2’si en az bir gün, yüzde 1,9’u ise neredeyse her gün diye cevaplamışlar. 15 yaş grubundaki öğrencilerimiz ortalama ekonomik, sosyal ve kültürel durum endeksinde bütün OECD ülkeleri arasında en son sırada yer alıyorlar. Okuldan memnuniyet seviyesi en düşük olan ülke Türkiye

Ahlâk, mantık ve demokrasinin savunulması

Demokrasiden uzaklaşma ve ahlâki çürüme sorgulamanın ve mantığın reddini gerektirir. Onun için totaliter rejimler yolsuzluğu ve ahlâksızlığı sıradanlaştırır, olağan kılarken, itirazları yasaklar, akıl ve mantığı devre dışı bırakırlar. – Ne yapılabilir?

"
"