Marmara Üniversitesi'nden Doç.Dr. Murat Yavaş, son günlerde çok tartışılan iflas ertelemelerden en çok zarar gören kesimin tedarikçi firmaların olduğunu ancak alacakları teminatlı olmasına karşın bankaların sesinin çok yüksek çıktığını söyledi. Yavaş, çeşitli eksiklikler nedeniyle uygulamanın kaldırılmasının büyük bir hata olacağını söyledi.
Yılbaşından bu yana ekonomide en çok konuşulan sıkıntılardan biri iflas ertelemeler.
Mali darboğazdaki şirketler borçlarını yeniden yapılandırabilmek için zaman istemek üzere mahkemelere başvuruyor. Uygulama 2004'ten bu yana kullanılan bir yöntem; ancak son dönemde başvuru sayısında görülen hızlı artış dikkat çekici.
2015’te iflas erteleme isteyen firma sayısının 492 oldu. Geçen yılın ilk 3 ayında 112 şirket başvururken, bu yılın ilk 3 ayında başvuran şirket sayısının şimdiden 184'i bulması ise bu yılın çok daha yüksek bir rakamla kapanabileceğine işaret ediyor.
Öte yandan finans sektöründe bazı kesimlerden iflas erteleme uygulamasının suistimal edildiğine dair şikayetler de artmaya başlayınca kafaları karıştıran yeni sorular ortaya çıkmaya başladı.
BussinessHT'ye konuşan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İcra – İflas Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Murat Yavaş'ın değerlendirmeleri şöyle:
- İflasın ertelenmesi hangi amaca hizmet ediyor ve son zamanlarda yoğun olarak kamuoyu gündemine gelmesindeki sebep nedir?
İflasın ertelenmesi, sermaye şirketi ya da kooperatiflere sağlanmış bir imkan olup, esas olarak iflas kararının verilmesinin şartlarının oluştuğu bir ortamda bu kapsamdaki işletmelere iflasının ötelenmesini isteyebilme fırsatı sağlıyor.
Şirketin borca batık hale gelmiş olması normal olarak bir iflas sebebi ise de bu durumda olan şirket bazı somut projeksiyonları mahkemeye sunarak bozulan mali yapısının yeniden olumlu hale getirilmesi noktasında kendisine bir hareket alanı yaratmaya çalışır.
Son zamanlarda bu kurumun kamuoyu gündeminde kendisine bu denli yoğun yer bulmasının aslında çok sayıda sebebi var.
Bu kuruma müracaat eden işletmelerin bazılarının kurumu kötü niyetli olarak ve kendi çıkarlarına uygun bir silah gibi görmesi, bazı mahkemelerce talep üzerine derhal -iflasın ertelenmesi kararının etki ve sonuçlarını doğuran- tedbir kararının verilmesi, sistem içinde kendisine yer bulan bilirkişi ve kayyım uygulamalarındaki eksiklikler, mevcut yasal düzenlemelere rağmen iflasın ertelenmesi kurumunun neredeyse her bir mahkeme tarafından farklı uygulamalara tabi tutulması, erteleme kararı ile şirkete karşı yapılan takiplerin (devlet alacakları da dahil olmak üzere) derhal durmakta olması ve yeni takiplerin yapılamayacak olması, buna karşılık söz konusu kuruma müracaat eden şirketlerin çok önemli bir bölümünün mali yapısını ıslah etmekten uzakta kalması ve sürecin sonunda genellikle iflas kararı ile karşılaşması ve sonuç olarak alacaklıların erteleme süreci boyunca erteleme kararı alan şirketlere karşı yaptırım gücünü kaybetmiş olması bu sebeplerden sadece bazıları.
- Özellikle bankaların ya da geniş anlamda finans çevrelerinin bu kurumdan kaynaklı rahatsızlıklarını dile getirdikleri görülüyor. Sizce bunun nedeni ne olabilir?
Esas olarak belki de bu kurumdan rahatsız olması gereken en son kesim belki de bankalar ya da geniş anlamı ile finans çevresi olması gerekir diye düşünüyorum.
Zira, bankaların iflasın ertelenmesi kararını alan işletmeden olan alacaklarının büyük bir kısmı zaten teminatlı durumda.
İflasın ertelenmesi ile takip yasağı ortaya çıkacağından, bu karardan olumsuz anlamda en fazla etkilenmesi beklenen kesimin alacağı –genellikle- teminatlı olmayan tedarikçiler olacağı da açıktır.
Ancak çok ilginç şekilde, alacağı zaten teminatlı olan, her durumda alacağını öncelikle alma imkanına sahip olan bankaların seslerini fazla yükselttikleri de görülüyor. Bankalar neredeyse her iflasın ertelenmesi davasında müdahil sıfatıyla şirketin iflasını istemeyi bir görev olarak addediyor.
Oysa muhtemel bir iflas kararının sadece alacağı teminatlı olmayan tedarikçilere zarar vereceği açık. Zira, olası bir iflas kararından sonra tedarikçiler iflas masasından alacağının çok önemli bir bölümünü ya da genellikle bazen alacağının tamamını tahsil edemiyor.
Dolayısıyla ertelemede olan işletmenin varlığını sürdürmesinde ve ticari faaliyetlerine devam etmesinde en önemli menfaat, alacağı teminatlı olmayan bu kesim için söz konusu.
Onun için iflasın ertelenmesi davalarında risk altında olan tedarikçiler genellikle şirketin yaşamaya devam etmesi yönünde irade ortaya koyarken, alacağı bakımından riski olmayan bankalar iflas talep ediyor.
- İflasın ertelenmesini cazip kılan yön nedir? İcra İflas Kanununda borçluyu koruyucu çok sayıda kurum mevcut olmasına rağmen şirketlerin aklına neden hemen iflasın ertelenmesi geliyor?
Aslında sebep basit. İflasın ertelenmesine müracaat ettiğiniz anda, - bazı mahkemeler- derhal tedbir kararı veriyor. Bu karar verildiği anda şirket takiplerden korunmuş oluyor. Şirket bu nimetlere basit bir dilekçe ile ve bu dilekçe ile birlikte sunulan proje kapsamında hemen ulaşıyor.
Dikkat edilecek olursa borçlunun, alacaklılarla, kuruma müracaat öncesinde bir görüşme yapmak ve bu alacaklıların belli bir oranının rızasını almak gibi bir yükümlülüğü yok. Bunların dışında, takiplerin durmasına yönelik etkinin süresi 5 yıla kadar uzanıyor.
Bir alacaklının (özellikle bir tedarikçinin) alacağını bu kadar uzun bir süre tahsil edememe riskinin katlanılabilir bir yanı yoktur. Alacağını tahsil edemeyen bu tedarikçinin de mali yapısı bir süre sonra bozulabilir ve bu bir domino etkisi yapabilir. Onun için uygulamada alacağını bu kadar uzun süre tahsil edememe riskine katlanamayacak olan tedarikçi, istemeyerek de olsa nakit paraya kavuşabilmek için erteleme kararı alan şirketin şartlarına uygun bir borç tasfiye protokolü yapmak zorunda kalıyor.
- İflasın ertelenmesi kurumunun bir düzene sokulması gereğine inanıyor musunuz? Bu yönde bir çalışma var mı ya da olması gerekir mi?
Belirtmeliyim ki, -uygulamada çoğunluğun düşüncesinin aksine- tamamen doğru bir amaca hizmet eden, gerçek bir ihtiyacı karşılamakta olan bu kurumun bazı eksik ya da hatalı uygulamalardan kaynaklanan sorunlar sebebiyle kaldırılması büyük bir yanılgı olacaktır.
Yapılacak düzenlemeler ile bu kurumun disipline edilmesi şart olmakla birlikte, erteleme kurumunun mantığını ortadan kaldıracak bir anlayış kesinlikle doğru olmayacaktır.
Bu noktada İcra İflas Kanunun yenilenmesine yönelik olarak komisyon çalışmalarının devam ettiği de dikkate alındığında, borçlu şirketin alacaklılarla anlaşması gereğini öne çıkaran ve bu suretle bankaların isyanını hafifletmeye yönelik düzenlemelerin faturasının, ekonominin iyi gitmediği dönemlerde işletmeleri hızlı bir biçimde iflasa sürükleyeceği de açıktır. Zira toplum olarak uzlaşma kültürümüzün zayıf olduğu dikkate alındığında özellikle alacak konusunda bu ihtimalin daha zayıf olacağı, borçlunun alacaklıların karşısında çaresiz durumda kalacağı kolaylıkla görülebilecektir.
Kanaatimce mevcut düzenlemeler karşısında, -birçok bilimsel eserde ve sempozyumda dile getirdiğim hukuki gerekçelerle- talep üzerine derhal tedbir kararının verilmemesi, konuya ilişkin bilirkişi raporlarının hızlı ve sağlıklı olarak alınması, erteleme kararının etki süresinin en fazla 2-3 yıl ile sınırlandırılması, bu süreçte şirketlerin kötü niyetli girişimlerinin kısa sürede ve etkili olarak müeyyidelendirilmesine (HMK m.29) yönelik mahkeme uygulamalarının net olarak ortaya çıkması (örneğin merkez değişikliği yapıldıktan hemen sonra açılan erteleme davalarının reddedilmesi, merkez değişikliğinden sonra ancak belirli bir süre geçtikten sonra bu tür taleplerin yapılmasına imkan verilmesi), kayyım ve bilirkişi atamalarının belirli esas ve kriterlere bağlanması, bu kurum çerçevesinde görev alan kimselerin bu işi adeta bir meslek haline getirmelerine engel olacak biçimde tedbirlerin alınması, erteleme kurumunun disipline edilmesi bakımından önemli unsurlar.